doğru olan ailesi, çocukları için işi bırakmasıdır. çalışan bir kadın eşine ve evine gayet rahat zaman ayırabilir ama çocukları olduktan sonra çalışmaya devam edebilmesi için çocuklarını bakıcıya ya da büyükannelerine emanet etmek zorundadır ki, inanın insanın evladını kendi büyütmesi, onu yabancılara bırakmamaı, işten ayrılmasına değer!
bir suyun sert olması için suda calcium2+magnesium2+ iyonlarının çok olması gerekir. istanbuldaki sularda ise calcium2+ konsantrasyonu o kadar çok yoktur. bu yüzden de istanbul da calgon kullanmaya hiç mi hiç gerek yoktur.
köy de iski ye ait 2000 li yılların başında kurulan atıksu arıtma tesisi vardır. tesisin kuruluş amacı eskiden direkt istanbul un en önemli su kaynağı olan ömerli barajına dökülen ümraniye-sultanbeyli taraflarındaki kanalizasyon sularını arıtmaktır. tesisde günde yaklaşık 100.000m^3 atıksu arıtılmaktadır. tesisin tamamen bitmesinin ardından hedeflenen günde 500.000m^3 debiye sahip atıksu arıtmaktır. burada arıtılan atıksular 6km bir tünel vasıtası ile riva deresi aracılığı ile karadeniz e deşarj edilmektedir.
edit: tesis acaip pis kokar. düşündüğünüzden de çok acaip bir pis kokudur. çok acaip yani, tarifi mümkün değil!
istanbuldaki su ihtiyacının %50sinden fazlasını karşılayan tesisin bulunduğu barajdır. günlük 2milyon m^3 su kullanılan istabulda 1milyon m^3 den biraz daha fazlası bu barajın bulunduğu tesislerden sağlanır. eskiden ömerli köyü olan bu yerde 1966 yılında barajın inşaatına başlanmış, ilk zamanlar yalnızca bu barajın yetebileceği düşünülmüştür. zamanla bu baraja ek olarak darlık ve isaköy barajları da inşa edilmiş, onlarda yeterli olmayınca melen barajı da eklenmiştir. diğer barajlardaki sular da ömerli gölünün üzerinde bulunan 3m^3 lük su borularıyla tesise taşınıp, arıtılır. barajın 62 kottaki alanı 20km^2 dir. 2007 yılında bu su kotası 40lara düşmüştür, ama şimdiki doluluk 59,5 civarındadır. tesisde biri eski sistem olduğu için kullanılmayan toplam 5 tane arıtma sistemi vardır.
bir de bu barajı gezip, görmeyen çevre mühendislerine diploma vermiyorlarmış. *
çok iyi arkadaşıyken yanından hiç ayrılmak istemez. eğer öğrencilerse ona yer tutar, beraber ders çalışır. ama yavaş yavaş kalbi onu gördüğünde bir garip olmaya başladıysa, artık sürekli aklında o varsa, diğer herkesten daha anlamlıysa o, neden öyle olur bilinmez ama deli gibi kaçar. yanında durmaz, derste yer tutmaz. beraber yemek bile yemez. telefonlara cevap vermez. yok olur. ta ki hiçbir şeyden haberi yokmuş numarası yapan uyanık kızımız onu karşısına alıp,
"ne bu havalar, ben ne yaptım ki?" tarzında sorular sorana kadar.. sonrası zaten love story olur..
aranız ne kadar bozuk olursa olsun, hasta olduğunuz bir gün elinde bir kase pekmezle gelip, kendi elleriyle kaşık kaşık size o pekmezi içirirken hissedersiniz ki, hayatta bir insana babası ve annesinden başka kimse bu kadar yakın olamaz. hiç kimse sizi onun kadar çok düşünemez. size ne kadar çok kızarsa kızsın, kimse sizi babanız kadar sevemez!
haftasonları eve misafir kabul etmek. evet bir haftasonu vardır evde pineklemek istediğiniz, onda da sabahın erken saatinde sizi kaldırıp, yataktan atar. "çabuk odanı topla, fişmanca hanımlar gelicek. hatta hazırlan, sende bana yardım edersin ikram filan. hadi hadi çabuk olsana, kime diyorum ben!"
eğer bunu bir kadın başarabilirse, belli bir süre sonra erkeğini avucunun içine almaya başlar. erkek farkında bile olmaz. çünkü hiçbir erkek dır dır yapmayan, tartışma anında sakinliğini koruyup, alttan alabilen, kendisi konuşurken, susup onu gerçekten ilgiyle dinleyen, daha çok problem çıkartmak yerine problemlere çözüm bulmaya çalışan kayıtsız kalamaz. erkekler için en tehlikeli kadın modelidir aslında da, kimse farkında değil!
öğrencidir, hatta mühendislik okuyodur, bıyıklarını dahi aldırmaya vakti yokken, bacaklarını aldırmaya nasıl vakit ayırabilir ki? pantolon can kurtarandır onun için. yalnız dikkat edin; okul hayatı boyunca ayağından çıkarmadığı pantolonunu mezuniyet partisinde çıkarınca sindirella ya dönüşebilir.