24 yıldır hayattayım... iyi kötü bir şeyler yaşadım, tecrübe ettim kendimce. sevindim, üzüldüm, pişman oldum, utandım, mutlu oldum, heyecanlandım, kızdım, sevdiğimi zannettim...
lakin bugün gözlere baktığımda hissettiğim başka bir şeydi. insanın 24 yılda yaşamadığı çok şey olur da, hissetmediği duygu olur mu amk. oluyormuş demek.
gezi parkı eylemlerinin ardından bir iddianamede hazırlanmıştı, hatırlayacaksınız. 35 sanık hakkında, "cebir ve şiddet kullanarak, türkiye cumhuriyeti hükümetini ortadan kaldırmaya veya görevlerini yapmasını engellemeye teşebbüs etmek" suçundan ağırlaştırılmış müebbet hapis isteniyor.
ağırlaştırılmış müebbet hapis diyorum bak. idam kalkmamış olsa idamla yargılanacaklardı yani. neyse, duruşmalar dün itibariyle başladı.
hakim: darbe yapmaya çalıştınız mı?
sanık: o kadar gücümüz olsa beşiktaş'ı şampiyon yapardık.
yok mudur sözlükte sosyal çalışmacı? dün açıklanan atamalarda atanmmış olan, halihazırda çalışmakta olan vs.? tanışalım, dertleşelim, birlik olalım, bir ve beraber olalım, allah yaaarr ve yardımcımız olsun...
güzel bir film. bu filme girmek hiç yoktu aklımda, ama iyi oldu izlediğim dedim filmden sonra. güzel olmasının sebebi tam da bu aslında. beklentinin düşük olması yani. "hadi sinemaya gidip 'karışık kaset'i izleyelim" diyerek bu filmi izleyen çok kişi olduğunu zannetmiyorum. çünkü hayvan gibi reklamı yapılmadı filmin. bir dizi kadar bile (bkz: şeref meselesi) gözümüze sokulmadı misal. dolayısıyla beklenti düşük oluyor. film de gayet başarılı. gidin izleyin lan işte.
-- spoiler --
bülent emin yarar oldukça iyiydi. lakin sarp apak bir o kadar başarısızdı bence. canlandırdığı karakterin hakkını verememiş. duyguyu yansıtamamıştı. çok sığ kalmıştı. oyunculukla ilgili terim de bilmiyom amk iyi değildi işte.
filmin ilk yarısındaki, karakterlerin çocukluk halleri de fazla uzatılmıştı. filmin bir yarısı buna ayrılmış. çocukluk kısımları biraz daha özet halinde geçilip, sonrası daha ayrıntılı işlenebilirdi. çocukluktan sonra ilk karşılaşmalarına kadar 10 yıl geçmiş. sonra kız izmir'e gitti. sonra teknedeki düğünde buluşuyorlar ki bir 10 yıl daha geçmiş o arada. adamın babası ölmüş vs. buralar fazla yüzeysel geçilmişti.
bir kafede 09.00-24.00 arası, ki 15 saat yapar, çalışıp günlük 25 lira alabildiğiniz bursa ilçesi. yapıyor muyuz, yapıyoz. göt kadar bir yer ayrıca. ağacı, yeşilliği bol. at çiftlikleri falan var girişinde. öyle.
dış işleri bakanlığı eski müsteşarlarından emekli büyükelçi ali tuygan'ın, 'diplomatik yorum' isimli web sitesindeki yazısından kısa bir bölüm:
"türk dış politikasında mutlak bir geriye gidiş söz konusu. türkiye 5-6 sene evvel demokrasisiyle örnek gösterilen, ortadoğu'da da saygınlığı yüksek bir ülkeydi. şimdi ise demokrasiden uzaklaşan, herkesle kavgalı, ideolojik ve iç politikaya yönelik söylemlerle harmanlanmış bir dış politika var."
kck'nin eşbaşkanı cemil bayık, azadiya welat adlı gazeteye verdiği demeçte şöyle demiş:
"kürt olduğu bilinen ve açıkça kürt olduğunu söyleyen bir adayın var olması türkiye'deki zihniyet değişikliğinde de olumlu rol oynayacaktır. selahattin demirtaş'a verilen her oy; tek millet, tek devlet, tek vatan ve tek bayrağa ret oyu olacaktır."
hdp/pkk'nin artık ayrılıkçı olmadığını iddia eden liboşların aksine, onlar her fırsatta ayrılıkçı olduklarını yineliyorlar.
kafamı duvara vurmadan
tanıyabilmek seni
beyninin içindekileri anlayabilmek
ve yitirmeden, yüzündeki anlık tebessümü
bütün saatleri öylece durdurabilmek için
çıldırasıya paraladım kendimi
lanet olsun!
ne de güzel anlatmış yusuf hayaloğlu. oturmuş şiir okuyorum lan sabahın köründe. hele ki kendini ifade etme yollarının en lüzumsuzudur şiir. samimiyetsiz, saçma... de ki, niye okuyon o zaman dingil? bu kızlar çok garip birader.
biri gelip öyle bir yerleşiyor ki içine.. olmayacak lan işte diyorsun kendine; ama gelecek planlarında bile yer veriyorsun istemsiz. şuraya atanırım, burada çalışırım, askere şu zaman giderim vs. diyorsun. sonra, hafta sonları ankara'ya onu görmeye gider miyim diye düşünürken buluyorsun kendini. halı sahada bencil ama iyi oynayan arkadaş gibi işte bu kızlar.
hani şu hiç pas vermeyen, atacakmış gibi yapıp atmayan, bazen görmezden gelen, oralı bile olmayan arkadaş gibi. sen pas atarsın ona ama o kafasının dikine gider boyuna. ama iyi de oynar sıpa. topu aldı mı gider, allahı var. yılan gibi sıyrılır aralardan. kıvraktır, hızlıdır. herkesin beğenisini toplar.
lakin hiç pas vermez işte. paslı oynaması için dil dökersin ama boş. ve yok dersin, olmaz onunla. bu son dersin, bir daha maça çağırmam.. ancak içten içe bilirsin ki asıl onsuz olmaz. takım onsuz bir boka benzemez çünkü. o olmazsa eksik hissedersin. çünkü yerleşmiştir artık takıma. o mevki onundur. yer etmiştir orada. başkası dolduramaz. ve tükürdüğünü yalarsın, haftaya yine çağırırsın.
halı sahadaki arkadaştan hoşlanmıyorum, yok. yavşak gökhan'ı bir daha hakkaten çağırmayacağım maça. ben bir kızı anlattım yukarıda.
köy enstitüleri kurucusu ismail hakkı tonguç'un 60 yıl önce söylediği, bugünümüzü daha iyi anlamamıza yarayacak o sözlerini anımsamakta yarar var.
"demokrasinin iki çeşidi vardır.
biri zor ve gerçek olanı, öbürü de kolayı, oyun olanı.
topraksızı topraklandırmadan, işçinin durumunu sağlama bağlamadan, halkı esaslı bir eğitimden geçirmeden olmaz birincisi, köklü değişiklikler ister.
bu zor demokrasidir ama gerçek demokrasidir.
ikincisi kağıt ve sandık demokrasisidir.
okuma yazma bilsin bilmesin, toprağı, işi olsun olmasın demagojiyle serseme çevrilen halk bir sandığa elindeki kağıdı atar. böylece kendi kendini yönetmiş sayılır. bu oyundur, kolaydır. amerika bu demokrasiyi yapıyor işte.
biz demokrasinin kolayını seçtik, çok şeyler göreceğiz daha."
mendil satan çocukların arı gibi çalıştığı sokak. bugün biri arkamdan koşarak geldi. belime dokundu. belli ki öteden beri izleyip gözüne kestirmiş. masum görünen sıfatımı zikim. neyse "abi mendil alır mısın?" dedi. kenan imirzalıoğlu tebessümü ile cocuğun başını da okşayarak "yok canım" dedim. "abi bi tane al" dedi. "yok güzelim" dedim. "abi okul harçlığı ver" dedi. "bende de yok olum" dedim. "siktir git yalancı!!" dedi. duymazdan gelip devam ettim... her yanı güzel anılarla doludur konur'un ehehe...
+ lan lale sana bi kitap söylicem al gönder bana. yayın evi ankara'da bul al ordan. 1-2 hafta içinde de gönderirsin kargoyla. a.şerif izgören'in süpermen ve uğur böceği kitabı.
- tamam abi alırım.
yaklaşık 3 hafta sonra.
(kitap olayı unutulmuştur. abiden telefon gelir)
+ canım a.şerif izgören'in süpermen ve uğur böcekleri diye bir kitabı varmış. bilmiyorum duydun mu ama eline geçerse oku. güzel diyorlar.
- vay amk (içten)
tamam abi alıcam ya. sınavlar falan vardı bu ara.
+ lan göt lalesi!! 3 haftadır ne sınavı lan bu?
- abi tamam dedim ya.
+ iyi hadi.
atanması rahat, mezunları açıkta kalmıyor gazlamalarıyla tercih edilen bölüm idi. ikinci, üçüncü yılda, 'keşke iktisat falan yazsaydım amk' yakınmalarını çok duyarsınız. içeriği, nasıl bir meslek olduğu bilinmeden tercih edilmiştir çünkü. artık atanması da rahat mahat değil. bundan üç beş yıl önce 50-60'la atanılırken, şimdi 80-90 oldu puanlar. mezun sayısı çok arttı.
ankarada 1 ocaktan itibaren ego kartlarının yerine kullanılacak olan hede.. he yavrum, kalkıyor ego kartları.
öğrenci kişiler 5 tl'ye alabiliyor imiş, aralık sonuna kadar. yeni yıldan itibaren 25 tl olacakmış öğrenciler için. öğretmen, sivil ve engellilere uygulanan ücretlendirmeler farklı.
kızılay metro, beşevler metro ve büyük şehir belediye binasından alınabiliyormuş ankarakart. yine öğrenci arkadaşlar için konuşuyorum; öğrenci belgesi (son bir ay içerisinde alınmış olacak), 1 adet fotoğraf ve 5 tl ile alabiliyorsunuz. aralık sonuna kadar alın ki 20 tl geçirmesinler. hadi bakalım.
adam gibi yapıldığında çok yararlı bir uygulamalı öğrenme yöntemi.
ama yarrak gibi geçirirseniz bir bok öğrenemezsiniz. ben de bir ortaokulun p.d.r. servisinde yapmaktayım stajımı. ancak stajı ne kadar boş geçirdiğimi, haftalık devam fişini doldururken fark ettim. benden gün gün, ne gibi faaliyetlerde bulunduğumu yazmamı istiyordu bu müsvedde. oysa ki, öğretmenlere dağıtılacak ufak kitapçıkları zımbaladığım o gün, benim en yoğun günümdü. çok yorulduğumu düşünüp mutlu olmuştum o gün. dile kolay, 60 kitapçık...
bunu tabi ki yazdım devam fişine. büyük büyük yazarak salı gününün kutucuğunu doldurabilmiştim böylece. ancak diğer günlere ne yazacaktım. mesaimin büyük bölümünü hanife ablanın yanında geçiriyordum. ondan da bahsetmeliydim muhakkak. hem okulu çekip çeviren kişiydi o. ancak kurum danışmanımdan çok okulun çaycısından bahsetmem abes kaçabilirdi. vazgeçtim onu yazma fikrinden. hanife ablayı, tavşankanı çaylarını, tatlı sohbetlerimizi yüreğime gömdüm.
bir keresinde kurum danışmanım olan pdr'ci gülden hoca önceki yıllarda okulda yaptığı projeleri, çocuklardan ve velilerden aldığı geri bildirimleri anlatırken sözünü kestim. tenefüs zilinin çaldığını, çocuklarla kaynaşmak için onlarla top oynamak istediğimi söyledim. sevinerek, olur dedi. bahçeye çıktım. baktım iki ufaklık basket oynuyor. "naber yakışıklılar, ben de sizinle oynayabilir miyim?" dedim. şöyle bir süzüp, "olmaz biz oynucaz" dediler. "peki" deyip içeri girdim. hanife ablanın getirdiği çayı içtim. böylece çarşamba gününün kutucuğunu dolduracağım bir faaliyetim de olmuştu.
provokatif etkinlik ne amk. "18 mart çanakkale şehitlerini anma" seminerinin ne gibi provokatif bir amacı olabilir ki. ne diyecekler içeride. kalkın şu pkk'lıların anasını sikelim mi diyecekler. eylem hazırlığı mı yapacaklar. örgüt mü kuracaklar. suikast planı mı yapacaklar. ordan çıkıp topluca katliam mı yapacaklar. sana ne amk. sen kimsin lan.
dışarıdan itin, kopuğun, ülkücüsünün kolayca geçmesine müsade eden güvenliğin de, anfinin içine bile biber gazı atan polisin de amk. ama en çok pkk destekçilerinin amk. bir insan her türlü sikko işi yapıp yine de masum olabilir mi lan. hep mağdurlar amk ya. 100 kişi toplanıp konferans basarlar, camı çerçeveyi indirirler, kafeden masa, sandalye alıp yakarlar, oraya buraya pkk yazarlar. ve utanmadan derler ki polis bize saldırdı. hassssiktir ordan..
faşistliğin dik alası budur. it sürüsü gibi toplanıp konferans basmaktır. zıt görüşe sahip olanları sindirmeye çalışmaktır ki o konferansta yalnızca ülkücüler yoktu. ama en az oradaki ülkücü piçler kadar faşistsiniz. burası üniversite. öyle kafana göre toplanıp yakıp yıkamazsın. yaptıysan da arkasında dur, mağdur ayağı yapma.
kollektifler ve pkk yanlılarının, "18 mart çanakkale şehitlerini anma semineri"ni bastığı üniversite. kütüphane ve çevresinin de amına koydular. ateş yaktılar, camı çerçeveyi indirdiler vs. polisin de leblebi gibi biber gazı attığı doğrudur ki benim de ebem sikildi. ancak çevik kuvvetin mal olması, pkk destekçilerinin safi orospu çocuğu olduğu gerçeğini değiştirmez. http://galeri.uludagsozlu...%C3%BCniversitesi-410893/
bir arkadaşın tavsiyesi ile gittiğim, şinasi sahnesinde sergilenen oldukça başarılı oyun. oyunculuklar muhteşem. öyküler çok iyi ve önemli mesajlar barındırıyor. murat çidamlı öyküleri harika anlatıyor, yaşıyor ve yaşatıyor anlatırken. ilerde çocuklara veya torunlara öyküleri böyle yaşayarak anlatabilirim. ama benim ufaklıklar bana gülerler lan. öyle seziyorum.
bugün doğum günüsü olan güzel insan. iyi ki doğdun, iyi ki varsın. dünyayı bilmem ama, kampüs daha bir güzel sen varken. yer yer çirkefleşebilen kişiliğinin altında uysal, minik bir kız çocuğu yatıyor biliyorum. neyse doğum gününü kutlayayım derken birbirimize girmeyelim yine. özet: her şey gönlünce olsun.
-keşke genç olsam. değiştireceğim o kadar şey var ki... bütün hatalarımı düzeltirdim.
+hangi hataları?
-hep bekledim. şartlarımı değiştireceğim bir şey yapmayı hayal edip durdum. bir şey yapmayı... ne büyük israf. asla geri gelmiyor, israf edilen zaman..
--spoiler--
1850'li yıllarda köleliğe karşı tavrını bir siyah köleye destek olarak gösteren Amerika'lı noter Adam Ewing; 1930'lu yıllarda yanında çalıştığı ünlü besteci Ayrs'ın, yeni eserini kendine mal etmesine karşı koyan genç müzisyen Robert Frobisher; 1970'li yıllarda Kaliforniya'daki bir nükleer santral hakkındaki gerçeği enerji şirketlerinin tehditlerine rağmen ortaya çıkarmaya çalışan gazeteci Luisa Rey; kapatıldığı huzurevinden kaçmaya çabalayan yayıncı Timothy Cavendish; gelecek zamanda Kore'de android köleler arasından ayrılıp özgürlüğü arayan garson Sonmi451 ve uygarlığın sona ermeye yüz tuttuğu uzak gelecekte tüm inançlarını ve korkularını geride bırakarak sarp dağların tepesindeki teleskoptan son bir umutla gökyüzüne mesaj yollanmasına yardımcı olan Zachary.
--spoiler--
her haltın sevgiliye haber verildiği ilişkilerde, er kişinin alacağı muhtemel mesaj. kadınlar için bir "ego tatmin yöntemidir" bu. özellikle uzak mesafe ilişkilerinde... "aşkım yaa, bana laf attılar" diye girer konuya. sonuna da ekler: "ama sen sinirlenme hayatım ben gereken cevabı verdim terbiyesizlere"
bir arkadaş anlattı. kız yukarıda söylediğimi yazmış çocuğa. ona laf atıldığını haber vermiş yani. "sen ne dedin" dedim. "9 saat uzağındayım ne yapabilirim dedim" dedi.
bunu yapan kız aşırı bencildir arkadaş. erkeğin sinirlenmesi kızın hoşuna gidecektir. ister ki erkeği kıskançlığından ortalığı dağıtsın vs. kıskanıldığını bu şekilde anlayacaktır. uzun lafın kısası laf atıldıysa atıldı amk. bunu sevgilinize söylemeyin. çok gereksiz.
lüks makam arabasını geri gönderip, bunun yerine 200 öğrenciye burs verilmesini sağlamıştır. son olarak da, semt servislerini bedava yaptı. sen ne güzel bir insansın lan.
hacettepeli öğrenci bulabilmenin her daim mümkün olduğu mekan. "abi sizin üni.'deki hatunlar başka yeaa" diyen gazi'li vs. arkadaşınız varsa burayı önerip "git doy hacettepe'li kıza allaan abazası" diyebilirsiniz rahatlıkla.
hemen yanındaki "eski-yeni bar", özellikle müzik olarak buradan çok daha iyidir.
sigara ve ortamın duman altı olma sorunu, sakarya caddesindeki bir çok barda var sanırım. 'sigara içilmesi yasak' afişleri de gündüzleri* teftişe gelen (gidiyorlarsa tabi) görevliler sorun çıkarmasın diyedir zannımca.
"bayramda, babamın bir arkadaşına misafir olmuştuk. 12 yaşında bir çocukları var. biz içeride otururken, bizim ufaklık bu çocukla birlikte onun odasına bilgisayar oynamaya gittiler. uzatmayayım, kalkacağımız zaman annem, 'git kardeşini al, gidiyoruz' dedi. gittim, odaya geçtim, kardeşimi alıyordum kii... gözüm bilgisayar erkanına ilişti. 12 yaşındaki çocuk, uludağ sözlük yazar girişine nickini yazıyordu..."
burada da görüldüğü gibi, o bilgisayar ekranında bir porno sitesinin açık olması çocuk için ne kadar kötü ise, uludağ sözlük sayfasının açık olması da sözlük için o kadar kötüdür sevgili arkadaşlar. demem o ki, -18'ler alınmasın şu sözlüğe amk.
adam akıllı bir halk plajı olup olmadığını merak ettiğim yer. yani benim gibi denize girmeye gitmiş insanlarla dolu olan, donla fıskiyeli belediye havuzlarına giren çocuklar gibi hissetmeden denize girebileceğim yerler var mı. yoksa çok ayıp etmişler.