rojava'nın ülkemizden bakıldığı açıyla görünmeyen halidir. buradan açımız biraz dar olduğu için, geniş açıyla yaklaşımda bulunup incelenmiştir. güzel ve değerli bir bilgi niteliğindedir.
Rojava; Dêrikten Efrîne kadar yaklaşık 700 kilometrelik Kuzey Kürdistanın hemen öte tarafındaki coğrafya parçası.
Suriyenin Halep kenti yakınlarında bulunan bölge, Suriyenin kuzeyinde Kürtlerin yoğun yaşadığı bir yer. Bölgeye verilen ad, Kürtçede Batı anlamına geliyor. Bölge halkının Rojava Kürdistanı olarak andığı yer Türkçeye Batı Kürdistan olarak çevrilebiliyor.
Rojava Kürtleri, Suriye nüfusunun yaklaşık % 15ini oluşturuyor. Suriyede yaşayan en büyük azınlık gruptur. Sayıları yaklaşık 2 2.5 milyon civarındadır.
Baas Rejiminin uzun yıllardır uyguladığı baskı ve şiddetten dolayı Rojava Kürtleri de bölgede Esadın varlığını istemiyor.
rojava
Rojava üç bölgeden oluşuyor
1- Cizîrê Bölgesi
Bu bölge Dêrika Hemko Tirbespiyê, Girkê Legê, Amudê, Dirbêsiyê, Serêkaniyê ve Hesekê kentlerinde oluşuyor. Bölgenin şu an dörtte üçü Kürt yönetiminin denetiminde. Tüm kent merkezlerinde sivil ve askeri kurumlaşmalar bütünüyle son bir yıllık süre içerisinde ve önceki hazırlıklar ekseninde sağlanmış durumda. Bölgenin nufusu 2 milyon civarındadır.
2- Kobanê Bölgesi
Bölgenin Kuzey Kürdistandaki karşılığı Suruç ovasıdır. Suruç merkezi Kobanêye 10-15 km mesafede bulunuyor. Köyler hemen karşı karşıya. Kobanê bölgesinde Til Ebyad, Eyn isa, Menbec ve Cerablüs bulunuyor. Bölgede 500 binden fazla Kürt yaşıyor. Kent merkezi ve köylerin önemli bir kısmı Kürtlerin denetiminde.
3- Efrîn Bölgesi
Bölgenin Nüfusu 500 bin civarında ancak Suriyenin diğer kentlerinde yaşanan son göçlerle birlikte nüfusu şuan ikiye katlanmış durumda. Nüfusun önemli bir kısmının Êzaz, Cebel Seman ve idlipte yaşadığı Efrîn bölgesi tamamen Kürtlerin denetiminde bulunuyor.
Rojavadaki bu üç kürt bölgesi PYDye bağlı askeri güç YPGnin kontrolü altında bulunuyor. Bölgede El Kaideye bağlı El Nusra Cephesi ile YPG sürekli savaş halinde.
El Nusra Cephesi hem Kürt köylerine hem de Alevi köyleri saldırırak katliamlar yapıyor. YPG ise bunu engellemek ve bölgenin kontrolünü bırakmak istemiyor.
El Kaide neden saldırıyor?
Yukarıda saydığımız bölgedeki tüm kentler Suriyedeki idari düzenlenmeye göre Hesekê vilayetine bağlı. Cizîrênin Rimelan bölgesindeki petrol, tüm Suriyedeki petrolden daha fazladır. Neredeyse Kerkükle aynı potansiyele sahip.
Bu petrol potansiyeli düşünüldüğünde El Kaide gücünü artırmak için bu bölgedeki petrole gözünü dikmiş durumda. PYD ise hem bölgenin Kürt bölgesi olması hem de katliamlardan dolayı buna izin vermek istemiyor.
Peki mevcut siyasal durum nedir?
BU sorunun yanıtını gazeteci Amed Dicle ANFdeki köşesinde son derece kapsamlı bir şekilde kaleme aldı:
Yeni durumla birlikte Rojavada siyasal bir çekişme-mücadele başlamış denilebilinir. PYDnin de içinde bulunduğu Rojava Demokratik Halk meclisi bir tarafı, ağırlıkta KDP eğilimli partilerin içinde olduğu ENKS-Suriye Kürt Ulusal Meclisi diğer tarafı temsil ediyor. Aralarında ciddi vizyon ve perspektif farklılığı olduğu söylenebilir. Tarafların bu durumu olumlu yönetmesi Rojava halkının, Rojavanın refahı ve geleceği için kazandırıcı bir yarış olur.
Devrim süreci başladığında özellikle Türkiye gibi ülkeler KDP üzerinden ENKSyi Rojavada tek muhatap olarak görmek istedi. Bu süreçte Yüksek Kürt Konseyi ilan edildi ve bir kaç gün sonra Davutoğlu Temmuz 2012′de Hewler(Erbil)de ENKS temsilcileriyle bir toplantı yaptı. ENKS içindeki bazı partilerle de farklı zeminlerde toplantılar yapıldı. Azadi partisi ve Salahê Bedrettin gibi şahsiyetlere silah ve para yardımı yapıldı.
Bir süre önce Amudêde çıkan olaylar bu ilişki ağının sonucuydu. Yanısıra; El Parti ve Azadi üyeleri Efrinde gazetecilere ve Halk meclisi yetkililerine bombalı saldırıda bulunurken yakalandı. Bunların ifadeleri basına yansıdı. Bir çok örnekte göründüğü üzere Türkiye, Kuzey Kürdistandaki tecrübesini kullanarak Rojavada silahlı korucular örgütlemek istedi.
Nitekim Azadinin (suç üstü durumu da koruculuğa hevesini ortaya koyuyor) bu durumu Yüksek Kürt Konseyinin kararıyla soruşturmaya alındı.
Devrimin ilk gününden bu güne bazı siyasi yapılar olumsuz tutum ve pratikler içine girmiş olsa da Türk devletinin istediği Kürtlerin iç çatışması gerçekleşmedi. Aksine Rojavadaki siyasal eğilimler daha da yakınlaştı. Son iki haftalık gelişmeler bu birliği pekiştirdi.
Suriyeye askeri müdahale tartışmalarının olduğu dönemlerde ENKS, Suriye Ulusal Koalisyonuna üye olma talebinde bulundu. Koalisyon zorlu iç tartışmalardan sonra talebi kabul ettiğini açıkladı. Ancak Kürt tarafının taleplerine ilişkin kararı daha sonra vereceğini belirtti. Aynı koalisyon geçtiğimiz günlerde, Suriyeye ilişkin kararı gelecekte kurulacak parlamentonun alacağını söyledi. Kürtlerin, muhalefet Kürtleri bir halk olarak kabul etmeli talebini bir ülkede iki halk olmaz ifadesiyle reddedildi. Muhalefetin Kürtlere yönelik bu yaklaşımı takvim meselesi değil zihniyet meselesidir.
PYD, muhalefetin bu şövenist tutumunu kabul etmediği için mesafeli yaklaşıyor. Suriye Ulusal Koalisyonu bu tutumuyla PYDye muhalefet eden Kürtlerin bile PYD ile yakınlaşmasına yol açtı. Çünkü, PYDnin koalisyon için söyledikleri bizzat kendileri tarafından teyit edildi.
Koalisyonun Kürtleri kabul etmeme tutumu ENKS çatısı altındaki partileri de ayrı düşmesine yol açtı. Şimdiye kadar PYDye, Neden muhalefetin içine girmiyoruz diyen bazı partiler şimdi kendileri muhalefetin engeline takıldılar. Böylece; Rojavadaki her iki meclisin birbirine mahkum oldukları fazlasıyla anlaşılmış oldu.
Bu gelişmeler PYDnin Öcalanın perspektifleri çerçevesinde formüle ettiği geçici yönetim oluşturma projesinin daha erken hayata geçmesine yol açtı. Her Meclisin içinde yer aldığı bir komite oluşturuldu ve yakın bir zamanda seçimlerle Rojavanın ortak meclisi oluşturulacak.
Elbette Rojavada iç siyasi mücadele her zaman olacak. Bunun olması da gerekiyor. Tek mesele bunun silahlı bir yöne kaymaması. Azadinin Türkiyeden destek alarak böyle bir işe girişmesi de deşifre olmuş durumda. Salih Müslimin son Türkiye ziyaretinden hemen sonra Azadinin başkanı Mustafa Cuma ve El Parti başkanı Abdulhakim Beşar Ankaraya davet edildiler. Bu görüşmenin içeriği basından gizlense de El Parti ve kısmen Guney Kürdistandaki KDPye dayanarak, Rojavada ikinci bir ordu kurmak istedikleri biliniyor. Sêmalka sınır kapısının kapatılmasıyla da hedeflenenlerden biri de bu isteğin gerçekleştirilmesi için baskı oluşturmak. Rojava Halk Meclisi ve PYD bunu kabul etmiyor ve tüm askeri yapıların YPGde birleşerek Yüksek Kürt Konseyine bağlı çalışması isteniyor.
ikinci bir askeri yapılanmanın Güney Kürdistandaki gibi iç çatışmalara zemin olabileceği herkesi kaygılandıran bir durum. Buna rağmen KDP eğilimli partilerin Rojavaya Güney modelini dayattıklarını biliyoruz. Bu çevreden bazı yetkililerin PYDye otorite ve ekonomiyi %50 paylaşalım dediğini, PYDnin, otorite ve ekonomi halka aittir diyerek bu öneriyi kabul etmemesinden dolayı Sêmalka kapısının kapandığını da biliyoruz.
Peki Güney Kürdistan siyasal açıdan Rojavaya model olabilir mi?
Veya Rojavada gelişen durum Kürtlerin (4 parça Kürdistana) model olabilir mi? Bu sorunun cevabını bulmak için tekrar da olsa Rojavadaki siyasal-sosyal duruma göz atmakta fayda var.
1- Coğrafik olarak Rojava mevcut durumda üç parçaya bölünmüş ve ara bölgelerde şiddetli çatışmalar var. Bu durum Suriyenin geleceğiyle birlikte netleşecek. Aynı zamanda; bu bölgeler önemli oranda Araplaştırılmış. Arap aşiretlerin de kendi aralarında sorun ve çelişkileri var. Rojavadaki siyasal otoriteler şimdi aynı koordinasyon altında çalışıyor ancak coğrafik bölünmüşlük ciddi bir mesele. Oysa Güney Kürdistan tek parça. Fakat tümü Kürt yönetiminin denetiminde değil. Kürdistanın %56′si Kürtlerin denetiminde, geri kalan (Kerkük gibi petrol bölgeleri) Bağdat hükümetine bağlı. Rojavadaki petrol bölgesi ise şimdi Kürtlerin denetiminde ve saldırıların temelinde de bu petrol kaynakları var.
2-Rojava, Arap Medyasının deyimiyle Suriye ekonomisinin ana kaynağı. Cızire bölgesindeki Petrol ve tarım Suriye ekonomisinin yarısından fazlasını karşılıyor. Kobanêdeki tarım ve Efrindeki zeytin arazileri bununla birleştiğinde müthiş bir ekonomik potansiyel ortaya çıkıyor.
3-Kültürel olarak Rojava halkı Kuzey Kürdistandaki Kürtlere daha yakın. Bir şehrin ayrı devletlerinde yaşayan akrabalar. Ve orada sadece Kürtçenin Kurmanci lehçesi konuşuluyor.
4-Güneyde ve aslında tüm Ortadoğuda toplum mühendisliğiyle siyaset yapılır, siyaset değişik sınıfların inisiyatifinde şekillenir. Ancak Rojavada tüm sorunlara rağmen toplum doğrudan siyasi ve ekonomik üretime katılıyor. Siyasetçinin itibarı halka yaptığı hizmetle ölçülüyor maddi imkanlarla değil. Toplum odaklı bir örgütlenme var. Hayat maddi çıkarlar üzerine kurulu değil. Kooperatifler gibi ortak üretim ve paylaşım alanları yoğunlukta.
5-En önemlisi de Rojavada belki de dünyadaki ve özellikle bölgedeki örneklerinin tam aksine siyasal devrimden önce toplumsal devrim gerçekleşti. Kuzey Kürtlerinin gündemleştirdikleri demokratik özerk yönetimler mevcut durumda Rojavada hayat buluyor, siyasal, toplumsal, ideolojik ve sosyal çalışmalar kurumsallaşarak yeni yaşam kültürünü var ediyor.
Siyasal devrimin kazanımları yanlış stratejilerle yok olabilir. Ancak toplumsal devrimler beraberinde yeniden siyasal devrimlerin yolunu açabilir. Rojavadaki 30 yıllık çalışmalar, toplumsal devrime evrilerek siyasi kazanımlar için güçlü bir zemin oluşturdu.
Özetle; Rojava tüm sorun, saldırı ve imkansızlıklarına rağmen kendi kendini yönetmeye hazırdır. iç çelişki, çatışma, sorunlar olacaktır. Ama Kürdistanın geneline hakim Kürt siyasal eğilimler orada ortaklaşmak durumundalar. Bu sebeple nasıl ki şimdi Suriye sadece Suriye değilse, Rojavada sadece Rojava değildir. Tüm Kürt siyasal ve toplumsal oluşumların buluşabilecekleri demokratik bir platformdur.
haklılığı kimse tarafından kabul edilmeyen, üstüne bir de haksız hakaretlere maruz kalan yazar. sanki bazı arkadaşlarımızın götünü sikiyor da celalleniyorlar. fikir beyan etmesini de yasaklasaydınız bari oldu olacak. ayıp ulan ayıp.
karşı çıkmak veya küfretmek için herkesin koşup geleceği başlık. ama yazar haklıdır. feminist bir erkek olarak söyleyebilirim ki demirtaş'tan başka alternatif yoktur. var mı? yok.
tüccar olan hiç kimsenin ''hz.'' unvanı alamayacak olması konunun ironisidir. hazreti unvanını almış olan kişi sadece elçi değil, malından ve hayatından da ödünler verendir. çok takılmayın bu hakaret durumlarına. herkes hakaret etsin sen etme. erdemli davranmış olursun.
kapitalizmin verdiği eziklik hissini aksi yönde tatmin etme çabası. onun bunun lafından çıkamayan bir millet olarak kendi içinde yaşayan etnik halka düşman olacağına, tüm etnik sınıflara kucak aç da hepimizi kapitalizm ve dışarıya bağımlılıktan kurtar abartı derecede ırkçılık yapan kardeşim.