Kaçta kaçın benim? Kanımda, kafamda sen varsın. Sesin yetmiyor bana. Seni bütün olarak istiyorum, etinle, iskeletinle, rüyalarınla bütün. Ve yalnız benim olarak. Mazini kıskanıyorum. Halini kıskanıyorum. Kendini rahat hissetmen beni kudurtuyor. Anlarsan anla, ben anlayamıyorum. Acı duymaman için derimi yüzdürtürüm, ama ayrılığın seni üzmediğini, yaralamadığını düşünmek kanımı tepeme çıkartıyor. Üstelik buna imkan olmadığını da biliyorum. Biliyorum ki, benimsin, yalnız benim, edebiyen benim. Dudaklarım, dudaklarına, tenim tenine, ruhum ruhuna alevden harflerle damgasını vurmuş. Bu damgayı ancak ölüm silebilir. Biliyorum ki mustaripsin. Ekim, kasım, aralık, ocak O zamana kadar yaşayacak mıyım? Vaham benim. Yine susuzum, eskisinden daha susuzum. Belki uzviyetin isyanı bu, korkunç bir isyan. Tepeden tırnağa öperek... **
türlü yavşaklıklarınızdan dolayı sizinle görüşmek istemeyen, sizi hayatından çıkarmak isteyen insan olabilir.* bunu da dile getirmeden hissettirerek, ağız dalaşına mahal vermeden yapmak istiyordur. aramadığı halde ısrarla arıyorsanız, afedersiniz ama siz de biraz malsınız demektir. bir an önce defolun gidin o insanın dünyasından.
arap milliyetçisi* saddam'ın zamanında ırak'ta da yaşanmış ve birçok ırak türkünün idam edilmesiyle sonuçlanmış olay. şans eseri kurtulanlar da yok değil.** üstelik pantürkist damgası yemek için tek ve yeter sebep türk kökenli olmak.
şimdilerde türkiye'de bile türk olmak pek hoş karşılanmıyor, güney azerbaycan'ı işgal etmiş olan iran'ın bunu yapmasına şaşırmak anlamsız.
ne yazık ki gerçektir. canım aşkım bebeğim diye cıvık konuşmaları hatta kimi zaman çocuk gibi konuşmalarını** geçtim, gerçekten sevdiğiniz bi arkadaşınızsa bunlara bir nebze katlanılabilir. zaten böyle şeyleri sevmediğinizi söyleyerek belki en azından sizin yanınızda yapmamasını isteyebilirsiniz. ama hepsinden öte arkanızdan iş çeviriyorsa yol verin gitsin.
tabi bunları sevmeyip neden öyle bi insanla yakın arkadaş oldun diye de sorarlar. iş ortamında çok ağırbaşlıyken sonra değişik bi şey oldu, ne oldu, nasıl oldu, anlamadım.**
ikinci yeni'nin muhteşemlerinden, tomris uyar'ın aşıklarından. son zamanlarda moda olan "herkesin çok sevdiği ne varsa karalayalım, bok atalım, adi olalım, şerefsiz olalım, itin uğursuzun önde gideni olalım, farklı olalım" düşüncesiyle eline kitap almamış, sanal dünya enteli değişiklerin ağızlarına sakız olmuştur.
bu ülkenin yönetiminin ilkokul seviyesindeki çocukla aynı kafada olduğunun açık göstergesi.
anlaşamayıp kavga ederken anneye/babaya yakalanan çocuğun kardeşini şikayet etmesi gibi.
halkın her şeyin farkında olduğunun farkında olmayacak kadar çalma hırsı bürümüş gözünü. farzedelim ki, birlikte çalışmadınız, birlikte çalmadınız; senin yönettiğin ülkede bunlardan haberin vardı da neden engel olmadın, korkuluk görevi bile göremiyor musun a kifayetsiz?
sanata aşık bu adam. ve gerçekten insan sevgisi barındırdığına inandığım nadir insanlardan. her kitleden insana hitap edebilir, herkesi kucaklayabilir bir tavrı var ve bu bana yapmacık gelmiyor, aksine samimi geliyor. tüketmekten ziyade üretmeye odaklı. gerek şiirlerinde gerek film/dizilerinde gerçeğe bu kadar yakın aynı zamanda bu kadar uzak duruş sergileyişi; karakter ve konu seçimleri, bütün o gerçeküstü olanı gerçeğe yedirerek sunması müthiş başarılı.
vasat işleri de vardır; belki sunumdaki kötü zamanlamadan, belki mantık hatalarından ya da daha başka şeylerden. ancak böyle insanlar olsun bu ülkede, böyle insanlar artsın. ve sürekli üretsin.
pazar günleri ben oluyorum o insan. erken kalkmaya alışınca* bolca vakit oluyor. sabah yürüyüşü dışında dışarı çıkmıyorum. son zamanlarda asosyal ve nispeten mutluyum, çevremde insan görmek istemiyorum o kadar ileri boyutta insanlardan bezmişliğim. telefon bile kullanmıyorum ve inanılmaz huzurlu bi durum bu. oturup film izliyorum akşama kadar. hafta içi de izliyorum 3-4 tane.
işsizlik depresyon sebebi olabiliyor, bundan kaynaklanan asosyallik de ezik hissettirebiliyor ama kendi dünyanı yaratmışsan kendi tercihin olan asosyalliğin* yerini hiçbi şey tutmuyor, mis.
genel olarak evladı. evladının üzülmesine üzülür, hayırsız olmasına üzülür, kötü işlere bulaşmasına ya da başına kötü şeylerin gelmesine üzülür.
ve aldatılarak veya şiddete maruz kalarak aşağılanmak; kendilerinde kadını dövebilme hakkı gören aciz erkeklere üzülür. elleri kırılsın.*
iki ismim olması hasebiyle şahsen ben yaptım, pek olmadı ama oldu da gibi. çok arkadaşı olan biri sayılmam, üç beş tanedir ama sağlamdır da diyemem. iyisiyle kötüsüyle toplamı üç beş tanedir zaten. şehir değiştirdikten sonra ailem hariç geçmişimdeki herkesi sildim, hiç pişman değilim. sonra geldiğim şehirde okuldu, işti derken çevreme gene lüzumsuz olduğunu pek geç fark ettiğim insanları topladım arkadaş diye. şimdi onları hayatımdan çıkarma aşamasındayım, büyüdükçe tahammülsüzleşmeye başladım sanırım. ya da yalnız olmayı seviyorum.
ancak farklı isimlerle hitap edilmesi hayatında ne kadar değişim yaratabilir? kim olduğunu, neler yaşadığını, neler hissettiğini biliyorsun. ismin ya da mekanın ne önemi var? hiç. hayatımdan çıkardıklarımın yanında bi de hafızama kazınmış, silip atmamın mümkün olmadığı şeyler var: şahıs, olay, mekan. taşıdığın nüfus cüzdanın bile geçmişinle arandaki bir bağ, kurtulamıyorsun. hadi ondan kurtuldun diyelim, bilincinden kurtulamıyorsun.
geçmişini silmeden sıfırdan bi hayata başlamak çok zor. geçmişi silmek? pek mümkün değil.