eski sevgilinin telefonunu bir erkek açar ve olaylar gelişir;
-alo.
+sen de kimsin?
-x seninle görüşmek istemiyor arama artık. ben yeni sevgilisiyim.
+yaa! o zaman dinle koçum, ısrarcı ol biraz, ben ilk günden atmıştım yatağa.*
yazar diyemedim, dilim varmadı. zira bir yazısını şöyle bitiriyor;
--spoiler--
"bu sonuç aynı zamanda CHP ve MHP'nin başını çektiği hayır cephesinin oylarının yüzde 12 gerilediği anlamı taşımaz mı? işte bu sonuç, Kılıçdaroğlu ile birlikte CHP'nin oyları artacak diyenlere kapak olsun!"
--spoiler--
arkadaş bu kadar mı sığsın ya! bu kadar basit köşe yazarlığı!
iş, eş, dost, arkadaş ortamında kopma(sözlük dilinde yarma) garantili espriler yapılmış olmasına karşın en ufak tepki alınamaması halidir. bir çok sözlük yazarının düştüğü vahim durumdur ne yazıkki.
fifa Başkanı Sepp Blatter: "Uluslararası Futbol Oyun Kuralları Kitabı FIFA International Board'un 2011 Versiyonunda Penaltı Pozisyonları için 'Verse Birşey Diyemezsin' Kavramına Yer Verme Konusunu Değerlendiriyoruz"
geçenlerde radyoda dinlediğim ve anlamlandıramadığım bir parça.
hikayesi;
1977 yılında eurovision şarkı yarışmasında türkiye'yi temsil edecek şarkıyı belirlemek üzere açılan yarışmada grup sekstet tarafından seslendirilmiş.
yaran nakaratı ve muhteşem finali;
--spoiler--
insanız biz, insanız biz,
doğaya, dünyaya hükmederiz.
en gelişmiş, en akıllı,
en zeki, en uygar hayvanız biz, hayvanız biz,
dırınırı dırınırı (final cümlesi öncesi melodi ve...)
şekerbank'ın üreten susarsa, türkiye susar! temalı yeni reklamı. değişik olmuş. lakin yeni aldığım lcd televizyonumun bozulduğunu sanarak yüreğime kısa süreli korku salmıştır.
tepki toplayabilecek başka bir konu bulamayan yazarcıktır. örneklerini çokca görmekteyiz sol frame'de. ama abicim artık aşın biraz kendinizi. tamam zamanında iyi tepki topladınız, internet celebrity'si olanlarınız da oldu. ama artık mehmet ali erbil etkisi yaratmaya başladınız. gidin gerçek bir kadınla aşk yaşayın.
hepiniz ip gibi dizilmişsiniz, efendi olun, adam olun lan. *
bu akşam 17:00 ve 22:00 saatleri arasında ulaşımın aşırı kar yağışı yüzünden tamamen durmuş olmasıdır.
binlerce araba perişan olmuştur yollarda. biz geçtikten sonraki durumundan bihaberim. kırıkkale'den ve ya o yol üzerinden gelecek herkese allah sabır ihsan eyleye. zincirsiz yola çıkılmaya.
ankara'ya
öyle yakışırdı ki kar..
asfaltlar ışıldar,
buz tutardı resmi yalanlar...
kimse keman çalmaz belki ama
çok keman çalınsın balolarında
diye yapılmış
gri
sisli
binalar...
alnının ortasında
ciddi bir devlet asabiyeti.
çok kötü günlermiş gibi en genç zamanlar,
bu zulüm bu sevda bitmezmiş sevmek
bir halkı sevmekse aşk o zaman sevmekmiş!
biz bir şeyi delicesine severiz
ama tanrım neyi?
kahve önü çatlak mozaik
bel kemiğine tehdit
kürsüler üstünde
çok sigara içen
öğrenciler
bir daha asla yaşayamayacağı
aşkları teğet geçerken
hep onu sevmeyenleri severek
hep onu sevenin gözlerinden
kalabalıklara kaçarak
karışarak toplumcu gerçekçi yalnızlıklara,
yüksek rakımlarda çatlamış dudaklarını
bir izmirli güzele dayatmak varken
hep kardeş olacak değiliz ya,
yaşasın halkların sevgililiği!
soyut bir sevdaya
beşik kertilmiş olan
dağda çoban,
şehirde şark çıbanı sayılan,
fırat'ın büyük elleri
ararat'ın kız yelleri
cilo'nun derin nefesleri
hülasa kente hukuk mukuk okuyup
mümkünse o arada da memleketi kurtarmaya gelmiş
anadolu çocukları...
ankara' ya
öyle yakışırdı ki kar
asfaltlar ışıldar,
buz tutardı resmi yalanlar
belki balkona
kar seyretmeye çıkar diye
sevdiğimiz kızlar
çok dibimiz donmuştur
ve çoğu zaman
bu kar mevzuu
kızlara yeterince ilginç gelmemiştir.
hiçbir şey
kapalı bir dükkan kadar
hüzünlü gelmez insana
ankara'da,
yoksa bugün bir hayat
yaşanmayacak mı duygusu çöker bütün bozkıra.
kimse keman çalmaz belki
belki bu film hiçbir zaman
o kadar fiyakalı olmayacak ama
hiçbir lahmacun da
o okul yolundaki üçüncü sınıf lokantadakinin
tadını vermeyecek bir daha
çok daha iyilerini yedim sonra
bizzat urfa'da hatta
ama hiçbirinde
o kadar aç oturmadım sofraya
ankara'ya
öyle yakışırdı ki kar
çok yabancı bir soluk duyulur bazı
bilinmez bir dilin ıslığından
anla ki sıkıldı bizim konsolosluktaki konuklar
öyle deme ankara'yı sevmeyene bir zulümdür
bu kadar insanın neden ankara'yı sevdiğini anlamadan
ankara'da yaşamak
yollarına hep sevdiğimiz insanların
adlarını vermediler ama
biz her duvara
bilvesile onların adını yazarak yaşadık
kül ve betondan mürekkep
yaşadıkça yaşanılası gelen
o tuhaf bozkır kokusunda.
ankara'ya
öyle yakışırdı ki kar.
asfaltlar ışıldar...
bir günden bir sürü gün yapan
mesai saatlerinde hiçbir şey yapan
hiçbir şey alıp hiçbir şey sunan
rakıyı bol sulu içen
dokunmasın için deği!
çabuk bitmesin diye devletimin tekel rakısı,
hep kağıtlara bakarak,
hep kağıtlardan bakarak
hem neşet ertaş' ı hem bülent ersoy' u
aynı anda sevmeyi başararak,
karısının bayat ekmeklerden yaptığı tatlıyı
çok beğenmeyerek ama
yine de bu tasarrufunu takdir ederek
boynu hep kıdemli bir atkının içinde saklıyken
hep bir şeylere birilerine küsmüş gibi
yürüyen...
memurlar...
ankara'ya
öyle yakışırdı ki kar..
asfaltlar ışıldar,
buz tutardı resmi yalanlar...
biz,
şimdi kapalı bir kuruyemişçi dükkanının
ki bütün plan kar altında
tuzsuz ay çekirdeği çitleyip
yanı sıra bafra içmektir-
kötü ışıklandırılmış vitrininden
umutsuzca içeri bakan,
kimliği gereğinden fazla sorgulanmış,
merhabadan çok çıkar ulan kimliğini denmiş,
yani sistem kendi verdiği kimliği
zırt pırt geri istemektedir-
doğduğu yer yüzünden
doğuştan kavgacı zannedilen ama
pek çoğu kavgadan nefret eden
kavgacı
esmer
cesur
korkak
çoğu kürt
çoğu türk
çocuklardık...
ankara'ya
öyle yakışırdı ki kar...
ha sonra
belki ahmed arifin aklına
hiçbir şairin aklına gelmeyecek
çünkü hiçkimse bir daha ankara' yı
o'nun kadar sevemeyecek
bir şiir islenir:
kar altındadır varoşlar
hasretim,nazlıdır ankara.
ustam yine sen bilirsin ama
hangi aralıkta bir şair ölmüşse
işte o,en netameli aydır bence.
ankara'ya
öyle yakışırdı ki kar..
asfaltlar ışıldar..
yalanlar....
şimdi ve sonra
ne zaman ankara'ya kar yağsa
elim gönlüm,
çocukluğum buz tutar.
2008 yılında yüzde 21,8 olan genç nüfustaki* işsizlik oranının 2009 verilerine göre yüzde 24'e yükselmiş olması, kabaca her 4 gencimizden birisinin işsiz olması anlamına gelmektedir. teşekkürler türkiye.
üniversitede oku, işsizler ordusunun en kalifiye elemanı ol!
ankara'nın kızılcahamam ilçesinde bulunan kayalıklardır. rivayete göre; bölgeden geçmekte olan gelin alayı, davul zurna sesinden rahatsız olan yatırın yakarışıyla taş kesilmişlerdir.
görevini kötüye kullanarak bir malı zimmetine geçiren kişinin dış görünüşü, halet-i ruhiyesi ve karakteristiğidir.
genellikle kısa, şişman, esmer, orta yaşı geçmiş, hiç konuşmayan, evlenememiş ancak düzeysiz bir ilişkisi olan, zimmete konu kurumda yaklaşık on yıl kadar çalışmış bayan
ve/ve ya,
orta boylu, çirkin, bakımsız, evli, çok konuşan, yalaka ve zimmete konu kurumda yaklaşık on yıl kadar çalışmış erkek.
makinelerin en küçük hatayı bile yakalayarak çalışmayı durdurması ve yardım istemesini sağlamak üzere insan zekasının otomatik makinelere transfer edilmesidir.
ankara'nın cebeci semtinde bulunan bir gözlemeci. ankara üniversitesi cebeci kampüsü'nün tam karşısında olmasından kelli öğrencilerin vazgeçilmez mekanıdır. kendilerine has tuğçe soslu gözlemeleri denemeye değer.
işletmelerin ürünleri üreten ve müşteriye ulaştıran faaliyetler bütünüdür.
iki ana kısımdan oluşan modelin birincil faaliyetleri; giren lojistik, operasyonlar, çıkan lojistik, pazarlama ve satışlardır.
destekleyici faaliyetleri ise; firma altyapısı, insan kaynakları yönetimi, teknoloji geliştirme ve satın alma'dır
mali tablo analizinde kullandığımız formüllerden biridir.
alacak devir hızı= net satışlar/ortalama ticari alacaklar(dönem başı alacaklar+dönemsonu alacaklar/2)
alcak devir hızını bulduktan sonra, üçyüzaltmışı alacak devir hızına böldüğümüzde alacak tahsil süresini buluruz.
alacak tahsil süresi= 360/adh
bu, ticari alacakların kalitesi ve likiditesi hakkında bir yargıya ulaşmamızı sağlar.