öğleden sonra saat birdeki derse 10 dakika geç kalmışsınızdır ve hemen yataktan çıkıp çantanızı dolabınızdan alırken içine 'ya derse giremezsem düşüncesiyle' can yoldaşınız dizüstü bilgisayarınızı koyarsınız. dersliğe yaklaşırken tekrar saate bakarsınız ve saat 13.20 olmuştur. tüm cesaretiniz kırılır, artık ders hayal olmuştur. 'en iyisi kantinde oturmak' der ve kantine yönelirsiniz. en köşedeki masaya oturursunuz kantinin internetine bağlanırsınız. 'ne yapcam ben onca saat şimdi' derken en son 3 ay önce girilmiş olan sözlük aklınıza gelir. girer ve yaşadıklarınızı anlatmaya başlarsınız. yazmak için nedeniniz vardır; moraliniz cidden bozulmuştur bir de o yalnızlığın verdiği sinir bozucu ruh hali hepten yazmaya iter sizi. çevrede ki insanların koşuşturmasını izlersiniz, ön masadaki ödev yetiştirmeye çalışan bir gruba bakarsınız, solunuzda ki hararetli staj tartışmasına kulak misafiri olursunuz, sağ tarafınızda ki iki kızın (bkz: facebook)ta yaptıklarına dahi bakarsınız çünkü yapacak bişeyiniz kalmamıştır. o sırada aklınıza acıktığınız gelir çünkü kahvaltıda yapmadan çıktınız ders için. aklınıza çantanızda ki yarım kalmış kitap gelir ancak ne kitap okunacak bir zamandır ne de yeridir. ders için ara verildiğinde derse girebilme ümidiyle arkadaşlarınızın yolunu gözlerken müzik dinlemeye dalarsınız...