elindeki patentler için patent isteyerek sinema sektorunu new york'tan hollywood'a taşınmasına neden olan edison'u bildiği halde dolandıran baya bilgili yarışmacı, en zor sorularda bu çocuğa geldi. Haksızlık ama..
afganistandan gelen yabancı uyruklu bir öğrencinin ilk dönem yapılan iki sınavdan aldığı notlar 100 üzerinden 0 ve 5 tir. 3,4,5 ve 6. sınavlar ise 2. dönem yapılacak olmasına rağmen bu öğrenciye 70, 70,70, 100 verilerek ortalaması 60 yapılmış böylece henüz 2. döneme başlamadan okulun ilk sınıfını bitirmesi sağlanmıştır.
adnan menderes üniversitesi tıp fakültesi dönem 1 öğrencileri olarak türk hukukuna başvuracağımızı bildirdik. ancak bunu herkes görsün ve bilsin.
afgan kıza sağlanan bu imtiyaz belki onun için büyük bir fırsat ama bu kişi hekim olacak! önüne bir sürü hasta gelecek ve bu kız henüz maketten kan alamazken insan sağlığı ile oynayacak. yeri gelecek yapması gereken ufacık bir müdahale bir kişinin canına malolacak. peki bu öğrenci sırf afgan olduğu için hiçbir derse ve sınava girmeden sınıfı geçerse?
dünyanın en yakışıklısı da olsa, dünyanın en zengini de olsa, dünyanın en iyi erkeği de olsa bir kadından darbe yemiştir. bu öyle böyle bir darbe değil, gerek karakteri gerek yaşanmışlıklarından ötürü egosu yıpranmaya çok müsaittir. kadın bu erkekle öyle bir oynar ki egosu yerle bir olur. zerre kendine güveni kalmaz, hemen kompleks geliştirir. egosunun tamire ihtiyacı vardır.
peki bu ego tamirini nasıl yapar?
kendi seviyesi ile uzaktan yakından alakası olmayan kızlarla birlikte olur, alt kültür ve yapışık tiplerle takılarak pohpohlanmak ister, yanında üstünlük kurabileceği hatunlarla takılır ve sürekli övgü duymak ister. kızlardan ilgi gördükçe egosu yavaş yavaş yükselmeye başlar.
aman dikkat!
bu ego tamiri aşamasındaki erkek fazlasıyla tehlikelidir. ne yapacağını ne yaptığını bilemez. iltifat uğruna kendini satar o denli karaktersizdir. fazlasıyla şıp sevdidir bu dönemde, ayran gönüllülüğü ki ayranı ekşidir genelde uzunca süre devam eder.
bir yere doğru hızla giderken bir anda durup birden bire yönünü değiştirip başka bir yere yönelmesi sebebiyle hamamböcekleri erkekler ile bu huyları bakımından bire bir uyuşmaktadır.
yemek yapmayı sevmeyen dolayısıyla arada sırada yapıp ona da pek özen göstermeyen annedir. Taze fasulyeyi mundar etme yeteneğine sahip olup, kendi yaptığı yemeği kendisi de yemez.
türkiye sağlık bakanlığının aldığı kararla afganistan ile anlaşma sağlanarak orada tıp fakültesini bitirmiş hekimler devletten maaş almayarak yahut çok az bir miktarda maaş alarak türkiyede asistanlık yapacaklar. Hazır olun 3. Dünya ülkelerinin hekimleri yakında ülkemizde. Canınızı, en kıymetlinizi, en değerlinizi onlara teslim edebilecek misiniz?
Siz isteseniz de istemeseniz de narkozu aldığınızda başınızda bisturisi ve neşteri ile sizi kesmeye hazırlanan bir afgan cerraha canınızı teslim etmek durumundasınız...
Sırf bütçe ayırmamak adına, türk hekimlerini şımarık olarak niteleyen sağlık bakanlığı !
6 sene boyunca canımız çıksın, kazanması ayrı dert okuması ayrı dert. üstüne köpekler gibi çalışıp tus kazanalım, yetmesin hemşireden dahi azar yiyerek asistanlığımızı 5 senede tamamlayalım. 30 yaşında tam uzman olmuşken elin afganı gelip senin icra ettiğin mesleğini elinden alsın!
Afganistanın tıp eğitimini merak ediyorum, sınıfımdaki afganistandan geçiş yaparak gelen Lina sınıf ortalamasının 71 olduğu sınavdan 0 alarak afganistanın tıp eğitiminin ne denli iyi olduğunu bizlere kanıtladı. Saolsun varolsun.
12 bin maasa az diyen milletvekilleri ve sayın basbakan bir gun olur da önüme tüm acizliğinizle sedye ile gelirseniz bilin ki sizi masada bırakmak için elimden geleni yapacağım.
" artık büyüdün, belki zor cevap vermesi ama iyi düşün ve şimdi karar ver. annen mi ben mi? "
babamdan duyduğum en acı cümle buydu sanırım 18 yıllık ömrümde.
kavgalara dayanamayıp artık ayrılsınlar diye açmışken minik ellerini rabbine, yıllar sonra bu cümleyi duyduğunda boğazının düğümleneceğini tahmin etmemişsindir.
benim babam yapmaz ki, her baba yapar da benim ki yapmaz ki! babamdan başka erkeğe asla güvenmem, tek erkeğim derken gün geldi ki onun da diğer erkeklerden bir farkı olmadığını gördük. 18 yılın belki de en acı ihanetini yaşadım.
anne bu, yüreği yansa da sırf evlatlarının geleceğini etkilememek adına ikisi de "tıp fakültesine" yerleşene kadar sıkar dişini. olaylar artık o kadar büyümüştür ki patlar bir yerlerde.
bayramın zehir olması, akrabaların acır gözlerle bakması, dayıların teyzelerin teselli etmeye çalışması ve en zoru da gözüne gelip akmak için direnen 2 damla yaşı sımsıkı tutabilmek...
tüm bunların ötesinde iki gözünün birinden vazgeçmek zorunda olduğunu bilmek. ikisi arasında hayatının en zor seçimini yapmak.
annen mi baban mı?
hangi gözünden, hangi bacağından, hangi kolundan vazgeçersin gibi...
sağ mı sol mu?
yoksa annen mi baban mı?
anneler kazanır genelde bu tercihi, babana o güvendiğin adama edilen tüm hakaretlere kulaklarını tıkamak zorundasındır.
"haklı değil miyim hadi söylesene" cümlesine lanet edersin her duyduğunda.
o ne yapsa da benim babam, o ne yapsa da benim annem...
onlar ne yapsa da her iki kolum da bacağım da benim!
maç izlerken büyük sorunlara yol açar.
hararetli tartışmalara girersiniz.
çocuk doğduğunda illa babasının takımını tutacak diye diretebilir, çıldırırsınız.
formanızı giyip yanında rahat rahat dolaşamazsınız.
doğum günü hediyesi olarak kadıköye 2 bilet alıp hediye edemezsiniz.
hatun milletinin en sık başvurduğu yalanlardandır.
-aa ayşecan saçların güzel olmuş bugün.
-ayy saol tatlım da bir şey yapmadım ki doğal hali bu.
oysaki kızın ya önceki günler saçları karman çorman bakımsızdır, o gün maşa falan yapmıştır. sırf ben doğalım, ben hep güzelim ayağına bu yalanı söyler.
bir de şöyle versiyonu vardır ki bunların hali daha acınasıdır.
saçı bildiğin düz sadece uçları hafif kıvrılmış falan.
"ayy saçlarım benim şuan maşasız, dalgalı dalgalı. çok seviyorum ya saçlarımı"
bakarsın ki kızın saçı bildiğin düz, yapılmamış falan. öyle saçım olsa dışarı çıkmam lan dersin ama bunu kızın suratına söyleyemezsin tabi. haa iyiymiş ya der muhabbeti kapatırsın.
otobüslerde şişko teyzeler için tek kişilik ve çok daha geniş koltuklar olmalı.
bizim günahımız ne! zayıf olmak mı?
her otobüse oturduğumda yanıma öyle bir teyze gelmemesi için ne dualar ediyorum, çantamı yandaki koltuğa koyup dolu imajı falan yaratıyorum ama tam "oh be artık rahatım teyze falan yok" derken kapıdan devasa kütlede bir cisim görünüveriyor. otobüs hafiften sarsılıyor, teyze bana doğru yaklaşıyor. içimden hayır hayır buraya oturmayacak diye sayıklarken birden görüntü buğulanıyor ve sağ bacağımın yanında yumuşak ve sıcak bir şeyler hissediyorum. dönüyorum bakıyorum ki teyzenin "koca poposu". 1 saat yol boyunca allah'ım nolur tümseklere virajlara denk gelmeyelim diye dua ediyorum.
her tümsekte poposunu biraz daha çarptıran, her virajda pestilimi biraz daha çıkartan teyze !
çok sempatiksin, çok şirinsin, çok tatlısın hepsi aynı anlama çıkar.
genelde karşı cinsin "iyisin hoşsun ama boşsun" deme şeklidir.
kişilik olarak çok cici, iyi kalpli ancak fizik olarak pek de iç açıcı olmayan insanlara söylenir bu tür yakıştırmalar. ne kalbini kırayım ne de umut vereyim anlamı taşır.
nasa'nın yeni başlatmış olduğu yarışmanın temasıdır. Uzayda deney yapabilme imkanın olsaydı eğer ne yapardın, neyi merak ederdin? Bunu nasıl denerdin?
2 dakikalık bir video hazırlayıp youtube yüklüyorsun. Kazanan rusyada uzay egitimi alacak.
Katılım ise 12-18 yaş için sınırlı.
Bitkilerin nasıl büyüdügüne, proteinlerin nasıl davrandıgına bakardınız? Bunun gibi fikirler istiyorlar.
çirkin bir kız yakışıklı bir erkekten hoşlansa, aynaya bak öyle gel derler lakin erkeklerde bu durum farklı. bir kız "yok o çocuk bana bakmaz" diyebiliyorken bir erkek asla kendine çirkin bir kızı layık görmez. o tipine bakmadan çirkin kızlara çamur atar, güzel kız arayışına girer. sonuç olarak parası varsa gider bir kaşarı bulur parası ya da kariyeri yoksa avcunu yalar.
mavi'nin kotları güzeldir daha bol çeşittir, polo'nun kotları daha düz kesimdir.
mavi'nin gömlekleri daha dar kesimdir, polo'nun kadın gömlekleri bile daha masculen daha klasiktir.
mavi'nin kazakları biraz daha süslüdür, polo'nun kazakları düzdür.
"ali sana bir sır vericem" der, hz. ali sırra vakıf olunca bunu kaldıramaz ve suyu bitmiş bir kuyuya "hu" diye sırrını haykırır. kuyudan birden yükselen sular taşar etrafında sazlık oluşur, bir aşık gelir bir kamışı koparır ve ona bıçakla şekil verir. ardından üfler, kamıştan "hu" sesi çıkar.
ney her üfleyişte o günden beri hz. ali'nin vakıf olduğu sırrı söyler.
o günden beri ney ruha en çok dokunan sesleri çıkarır,
bu sene bayramın sadece eğlence bölümü iptal olunca gözlerini yuman ağzını açan şuursuzların samimiyetsizliğidir.
öğrenciyken sizdiniz "off hocam stada gelmesek" "lan ne işim olur stadda gider internet kafeye pes atarım"
öğretmen oldunuz sizdiniz "müdür bey 29 ekime bana görevlendirme yazmasanız" diyen.
senelerce hiçbir bayrama gitmediniz, hiçbir bayramı coşku ile kutlamadınız, 23 nisanda ofladınız 19 mayısta sıcakta yandık diye isyan ettiniz, lisede istiklal marşı okurken törenden kaçmaya yeltendiniz ya da hiçbiriniz ağzınızı açıp da adam gibi marşı okumadınız.
bugün ne oldu? bugün ne değişti? istediğiniz olmadı mı? o "gereksiz" gördüğünüz her şey iptal oldu. buyrun alın istediğiniz oldu! kimse yapmacık laflar etmesin kimse yapmacık yürüyüşler yapmasın kimse o lanet olası sahte sözlerle yazılmış pankartları taşımasın!
atatürk klavye milliyetçiliği yapmadı gençler! kendinize gelin, samimi olun...
ha tüm bunları yapanlar 4 sene evvel cumhuriyet yürüyüşleri yaptılar, demokrasi için dediler. cuntacıların, darbecilerin düzenlediği saçma sapan yürüyüşlere katıldılar. bak yine burada tezat.. adamlar alışmış vesselam.
çiğnendikçe çürüyen, cıvıtan ve maskara olan aşktır sakız misali.
fazlasıyla rastlanan durumdur.
samimiyetsiz sevgi sözcükleri, yalakalıklar, anlamsız tripler, sürekli ayrıl-barış olayları vs. vs.
bir sözü çok kullanırsan eğer değeri kaybolacaktır nasıl eskiyorsa okundukça kitap dokundukça da eksilir duygular. buradaki dokunmak fiziksel manada değil, her söz dokunmaz mı bir duyguya?
"hayatım" sözü bile ne çok şey anlatır aslında,
eskiden anlamlıydı en azından, ömrüm demekti, yıllarım demekti, her şeyim demekti...
şimdilerdeyse sadece bir hitaptan öteye geçemiyor ne yazıkki.
devir değişti ya ben geri kafalıyım ya benim aşktan anladığım farklı ya da insanların beklentileri çok farklı.
aşk,
susmaktır belki de, seni seviyorumdan çok daha ötedir mimikler ve gözler. "seni seviyorum" demeyen erkektir aslında seven. o her hareketi ile hissettirir çünkü bunu, yine "bende seni" diyen kız kadar samimiyetsizdir bir adet kırmızı gül.
sonbaharda toprak kokusu eşliğinde bisiklet sürerken kurumuş yaprakların ezilirken çıkardığı ses gibi uyumlu olmalıdır bir çift.
aşk susmaktır aşk daimidir...
tek bir adama tek bir kez olmalıdır o da sonsuza kadar gitmelidir.