Beni Baglamayan Baglac
660 (ferrarisini satan yazar)
sekizinci nesil yazar 2 takipçi 33.00 ulupuan
entryleri
oylamalar
medya
takip

    ilk buluşmada kıza döner ve kutu kola ısmarlamak

    20.
  1. bayram klişeleri

    7.
  2. hani vardır ya her bayram yaparız istisnasız. klişe olduğunun da farkında olduğumuz halde.

    mesela dün çarşıda geziyorum. şeker satıyor esnaflar. insanlar ise satın almıyor, adeta saldırıyor şekere. şeker yemesi yasaklanmış bir çocuğun evdeki elegan zulasının yerini gizlice bulduğundaki gibiler üstelik. kendimi bir garip hissettim. şeker alsam mı almasam mı? yok hayır yani şimdi çoluk çocuk kapıyı çalıp da bayramınız kutlu olsun derse ne bok yiycem diye düşündüm. veririm 5 er tl dedim önce; ama kendi çocukluğumdan bildiğim bir şey var.

    çocuklar bayram boyunca bir araya geldiğinde aralarında
    -lan şu apartmanda biri var para veriyo.
    +hangi apartman? bize de göstersene
    -gelin gidelim, nasıl olsa hatırlamaz bir daha verir.

    benzeri bir konuşma geçmesi muhtemeldi. bütün maaşımı daha ayın ilk on gününde çocuklara yedirecek değildim! o halde şeker alayım dedim. oha , badem şekeri gördüm önce. çok severim ama, çok pahalı lan, para dağıtmıştan farkım kalmazdı o şekilde. bakınıp geri döndüm otoparka doğru.

    evet. evet biliyorum, o esnaf arkamdan "işte!!! bayramda şeker almayan şerefsiz şu yürüyendir linç edin !" dedi. demediyse öyle gibi baktı. şekersiz bayram olur mu yav? resmen baskı altındayım şeker klişesini yerine getirmediğim için. adeta bir ritüelin en önemli basamağı atlanmış da, her şey havada kalmış gibi hissediyorum. ama o fırlama ve uyanık çocuklara iyi oldu iyi!

    bir keresinde de yine kurban bayramında mangalı yakmışız. et kokusu arzı sarmakta! kızıl havaları seyret ki akşam olmakta!
    ama gel gör ki hiçbirimiz aç değiliz. tatlılar baklavalar, içli köfteler ve ayda bir yenilen zenginlikte bir kahvaltı sofrası sonrası kurban kesilmiş. adettendir ya hani illa mangal yakılacak . her zamanki gibi çiğ ete dokunmayacak kadar doktor ve tok olduğu halde mangal yaktıracak kadar insan olsam da, bu klişeyi atlayamazdım. o mangal yanacak, doymak üzerine espriler yapılacak, mangal yelleyene "ehehe abi mangalda kül bırakmadın" esprisi yapılacaktı. hepsini kafamda bir sıraya oturtmuştum ki, birden bire kötü bir koku geldi. bayramın en iğrenç klişesi. etler doğranmaya falan başlarken, hayvanın barsakları mutlaka hasar görür bir yerlerden. adamlar genel cerrah değil neticede, biri babam biri dayım. senden benden bizden yani. tüm planım alt üst oldu. aslında daha doğrusu midem alt üst oldu ve kaçtım.

    bir de kolonya klişesi var. toplum olarak her tuvalete giriş ve çıkışımızda en az üçer kez ellerini yıkayan insanlar olduğumuzdan, el hijyenine çok önem veriyoruz ya hani, onun bir dışa vurumu olarak kolonya ikram edilir. bunun sırasını karıştıran bazı insanlar yüzünden, az mı tariş tütün kolonyası aromalı lokum yedim ben? az mı sızladı bayramda kenarlarını kopardığım tırnaklarım? bunların hesabını veren yok, varsa yoksa klişeler. lan o dört günlük bayram geçtiğinde, kalan 360 günde aynı yere misafirliğe gitsem, elime bir damla su dökmezler. bayramda da çok bonkör oluyorlar evet.
    hepsi pislik bunların. çocuk da, dayım da, kolonyayla kopmuş tırnak kenarımı acıtan ev sahibi de. daha fazla sinirlenmeden susuyorum.
    2 ...
  3. aselsan ın israil e satılmasına sevinen akepeli

    0.
  4. twitter usulü karakter tanımlaması

    1.
  5. twitterda kullanıcıların kendileri hakkında yazdığı boktan tanımlamalardır. Ama bu her yerdeki gibi değil. bir cv değil bir özgeçmiş değil. Örneklerle açıklamak gerekirse:

    1-Tuvaletin ışığını ayağımla söndürürüm, anahtarı kaybolmuş dolapları makasla açıp hayat kurtarırım,bi dee şarkı söylerim
    ulan marjinallik resmen paçasından akıyor şerefsizim. ne kadar sıradışı bir hatun yaa. aşık oldum bu tanımlamayı görünce her gün rt ediyorum. her twitini favorilerime ekliyorum. o derece yani

    2-Tarihe olan bir ilgisi var fakat sayıları sever.Kore hayranıdır.Koyu Trabzonspor'lu ama Samsunlu
    cümle kurgusundaki benzerlik sizin de dikkatinizi çekti değil mi? hangi boktan akımın parçası olmaya çalışıyorlar anlamış değilim.

    3-Beşiktaşlı, Dişi Kartal, Starbucks Çalışanı, Halkla ilişkiler Uzmanı, Hastrolog...
    oha hastr diyorum başka bir şey değil. starbucks da kahveniz kremalı mı diye sormayı müthiş bir meslekmiş gibi yazması, halkla ilişkiler uzmanı yapmış bunu. hastrologmuş. ulan insan götünden uydurur da bu kadar mı boktan olur. Ayrıca hatırlatayım: Neoloji denen bir şey vardır bu şahsın yapmış olduğu şeydir. kelime uydurmak ki çok ciddi bazı psikotik hastalıkların bulgusudur.

    4-Şiropraktör,insan BilimciBursa-Uşak arası git gel,Öğrenci.. Harcayamadığın para,senin paran değildir
    ulan bir insanın aynı anda üç mesleği olmasını kabul ettim. harcayamadığın para senin paran değildir sözü ne alaka yani?

    5-Papaz hergün pilavyemez ben yerim 1 Alex değilim ama Liv Tyler'la da evli değilim Sevdimi tam sever silerken destek isterim hepsiden öte istanßuL Beyfendisiyim
    buna yorum yapmıycam yaa artık yüreğim kaldırmıyor. yazdığıma entrye burada son veriyorum.
    kalın sağlıcakla.
    6 ...
  6. winterfell den yola çıktı yiğitler

    3.
  7. görüştüğüm biri var

    1.
  8. Bir kız neslinin ağzına sakız olmuş cümledir. Sevgili olmaya çalıştığı biri olduğunu ifade etmek için kullanırlar nedense.

    Görüşmek, nedir görüşmek ya, ne konuda görüşüyorlar hep merak etmişimdir. mondros antlaşması gibi bir şey imzalayacaklarmış gibi konuşmak neden yani?

    gömüştüğüm biri var dese daha çok saygı duyacağım bu insanların, acilen yeni bir tabir bulmaları gerekmekte. Lütfen yardımcı olun!
    5 ...
  9. ilk kürt destanı olan dövlet bizö bahmiyir destanı

    25.
  10. ERGENLERiN ırkçılık yapmak amacıylavar olduğunu iddia ettiği destandır.
    Ayrıca:

    Evet sana sana sana hepinize be... rezil iğrenç yaratıklar.. hiç mi insanlık yok sizde ha? nedir bunlar ha nedir? nasıl yollarsınız bu pislikleri o tertemiz insanlara.. onlar kitap istiyor, kalem istiyor, okul istiyor okumak istiyor.. onlara yardım elinizi uzatacağınıza birde utanmadan, sıkılmadan alay ediyor küçük görüyorsunuz.. aslında alay edilecek küçük görülecek birileri varsa o da sizlersiniz.. hiç bir işe yaramayan asalak gibi yaşayan sizler.. utanacağınızı bilsem yüzünüze tükürmek isterdim ama ondan da anlamazsınız ki siz...
    2 ...
  11. fakir çocuk vs zengin çocuk

    7.
  12. zengin çocuk 19 mayıs gösterilerinde görevlidir vs stada gider. fakir çocuğa sadece andımız okutulur.
    0 ...
  13. sinema tarihinin en sert karakteri

    7.
  14. konduktan sonra yumuşayan karakterdir.
    conan.
    0 ...
  15. türk erkeğinin öküz olduğu gerçeği

    17.
  16. çocukların hayatını mahveden detaylar

    1.
  17. Şu şekilde örneklenebilir:
    Uyarı: Örnekler çok çarpıcı olup çocukluğunuza götürebilir. Okuyun, okutturun.

    - Hugo ve Tolga Abi: Kendimiz küçücüktük ama , dünyamız kocamandı o zamanlar. 5 duyumuz vardı, ama herkesten daha içli, daha hisliydik aslında. Kendimiz olmasak da başkalarının mutluluklarını heyecanla izliyorduk, ya da birileri izletiyordu. Hugo dan bahsediyorum evet. Hugo ve Tolga abi"Telefon faturası da neymiş" diyerek çocukları için hugo yu arayan anne babalara hayran kalır, kendi anne babama kızardım. Bazıları arardı oynayamazdı bile. Tüm haklarını anında bitirirdi. Kimisinin tuşları bip sesi çıkarıyor taramalı gibi ses çıkarıyordu. Onlar ise oynayamıyordu nedense. Biz hiç arayamıyorduk. Üstelik bizim telefonun tuşları taramalı gibi olandan bile değildi. Bizim telefon çevirmeli telefondu. Tuşları bile yoktu. Arasak ne değişirdi ki? Kimisi arardı, birinci olurdu, onlara hediye gönderilirdi. Ne şanslı çocuklardı onlar. Derken bir gün bir çocuk hugo ve tolga abi ye küfrederek intikamımı alıverdi. Tolga abi de defoldu gitti.

    -Şifreli kanal: Hugo paralıydı evet, telefon etmek gerekirdi. Çizgi filmler de mi paralıydı sanki, televizyonu açtım, daha önce hiçbir yerde görmediğim bir çizgi film yayınlanıyordu. Çok sevmiştim. Heyecanlanıyordum ama, görmeniz gerek. hoplayıp zıplarken, bir de baktım, birden bire ekran karıncalarla doldu. izlediğim kanal, şifreliymiş. düz antenden niye yayın yapıyorlarsa, amaçları sadece imrendirip çocukların kalbini kırmaktı ve çocukların kalbini kıran herkes ölmeliydi.

    -Atari Adaptörü: Neyse ki akrabamız çoktu memlekette. Sık sık ziyaretlere giderdik onları. Bir akrabamıza gittik. bisiklet desen on numara. şortlar şapkalar fiyakalı (bu kelimeyi de cümle içinde kullandım ya artık ölmem). oyuncaklar falan hepsi o biçim. Atari eksik miydi peki? Tabiiki hayır. Atarileri vardı lan, zenginliğe bak! Atari kasetleri 9999999 in 1 şeklinde olan adi kasetlerden de değildi. Çok acayip oyunlardı. "Dur ben oynayayım sonra da sana vereyim" dedi piç! Sabrettim, izledim, izlerken de eğleniyordum, nasılsa sıra bana gelecekti. Üstelik nasıl oynayacağımı öğreniyordum. Tam sıra bana geldi, "Hı? Bakıyım, aa adaptör ısınmış" deyip topladı. Bu hissi bir kere daha yaşamıştım, dondurmam elimden yere düştüğünde. Bense geldiğinde tüm oyuncaklarımı ona verirdim. Gün sonunda ise ağlayarak bir oyuncağımı bırakmaz ve yanında götürürdü aynı çocuk.

    -Sünnet olmak: derken en büyük abim evlenecek diye sünnet ettirelim de aradan çıksın dediler benim için. Nasıl bir şey olduğunu tahmin edebiliyordum. Hayatımın en karanlık günlerini yaşadım. Hüngür hüngür ağlarken, ağzıma basılan lokumlar kadar büyüktü hissettiğim acı.

    -ilkokul Muayeneleri: Biraz daha büyüyüp okula gitmeye başladım. Okulda birinci sınıfa yeni yeni alışmışım. Sıra arkadaşımla her gün birbirimizi tokatlıyoruz yani o derece. Zehir gibi bir çocuktum, doğrudan 2. sınıftan başlatmayı düşünmüşlerdi. Derken bir gün doktor amcalar girdi içeri. Tüm kızları dışarı çıkardılar. Erkekler içeride bekliyorduk ne olacak diye. Sonra sırayla çağırmaya başladılar bizi. Açtık hepimiz sırasıyla ve sıra bana geldiğinde birisi testis lerime dokundu şöyle bi. Sorarım yani nasıl bir mantık. 20 tane küçük çocuğu sırasıyla soyundurup herkesin ortasında inmemiş testis muayenesi yapan zihniyet psikiyatri konusunda da o derece yetenekli mi? düşünceli mi?

    -adam olacak çocuk: Televizyonu çok severdik. Seksenli yılların başında giderek yaygınlaşmakta ve ilgi çekmekteydi. chp nin tek parti dönemi gibi, tüm kanallar trt ye aitti o dönemler. bir başka gece, susam sokağı, doğru ahmet ile bay yanlış gibi programlar vardı evet, ama içlerinden bir tanesi vardı ki, adam olacak çocuk diye, beni kilitlerdi resmen. Programı yayınlandığında kendimizi ekranda yayınlanan çocuklarla yarıştırırdık. konuşmaktan haberi olmayan embesil çocuklar bile oraya çıkabilmişti ancak, ben oraya çıkamıyordum, bunun için fırsatım yoktu. Program bitiyor, çocukların öküz gibi şişman olanına da güzel kız çocuklarına da oyuncak seçme hakkı verilirdi, ekrandan bir oyuncak seçerdim, kimse seçmezdi bile onu. O seçilmeyeni bana da göndermezlerdi. Haksızlıktı bu başka bir şey değil. Diş fırçası dağıtırlardı. Kendi fırçama bakardım, dede fırçası gibi tek renkli banat. Orada rengarenk diş fırçalarını görürdüm. Üzülüyordum, başka çocuklar kadar şanslı olamayışıma.

    Hepimiz çocuktuk, hepimizi üzdüler, kalbimizi kırdılar. Ve çocukların kalbi kırılırsa, asla düzelmez.

    (bkz: tayt giydirilen erkek çocuk/#12915784)
    4 ...
  18. 500 tl lik telefona sahip olup israfı eleştirmek

    1.
  19. 2500 TL ye iphone4s getirten tiplerin yaptığından daha kabul edilebilir.
    0 ...
  20. coito ergo sum

    14.
  21. nickine çok güldüğüm yazar... O değil de kimse anlamıyo sanırım anlamını.
    3 ...
  22. teflon

    61.
  23. (bkz: sözlük yazarlarının otobiyografileri/#12988870)
    bu entrysi sözlükte işte budur üstat listemdeki yerini hakeden tek entrydir. saygı duyup biat ediyorum. Yaz de yazayım abi *
    1 ...
  24. sekizinci nesillere laf eden uludağ yazarı

    2.
  25. yedinci nesil olup da 16 yaşında olduğunu öğrendiğim ... nickli yazardan sonra hiç saygı duymadığım kişidir.

    sözlerimi kıro dili ve edebiyatının ünlü beyiti ile bitirmek istiyorum:

    nesile bakmam, iyi yazar mı diye
    entry e bakarım adam mı diye.
    3 ...
  26. ilkokulda öğretmenin gözdesi olmak

    2.
  27. sesi güzel uludağ sözlük yazarları

    33.
  28. kullar yaratılırken, bazı özellikler alınınca bazı özellikler veriliyor diye düşünüyorum. sesi güzel olan insanlar da böyledir.
    1 ...
  29. çakma ayakkabı giymekten utanmayan insan

    8.
  30. yıllar öncesiydi. ilkokul yıllarındayım.1993-1994 olsa gerek. kalbim her zamanki gibi kaldırabileceğinden çok daha ağır yüklerin altında eziliyordu. abilerimden benimle en çok ilgileneni a.b.d. ye doktora yapmaya gitmişti. her gün biraz daha özlüyordum. çocukluğum elimden alınmış gibi geliyordu. her yıl bana bir spor ayakkabı fazladan alıyordu bu abim çünkü çalışmaya başlamıştı. bir yıl sürmedi bu saadet dönemi. yerini sadece acı almıştı.

    Her sınıfta olur ya hani, adidas yeni bir ayakkabı çıkarınca ilk alan bi piç vardır, ya da sony yeni bir walkman çıkarınca ilk alan bi orospu çocuğu, şimdileri iphone u türkiyeye gelmeden alan götlekler de var. onlardan bizim sınıfta neden bu kadar çok vardı bilemiyorum.

    Neticede bir varoş semti okulu, nereden buluyorlarsa parayı. Belki de az buçuk kaliteli bir şey bile bana çok erişilmez geldiği için böyle düşünüyorumdur.

    Ayağımda pazardan alınma ayakkabılarımdan biri olurdu genelde, bir tane spor ayakkabı, futbol oynanamayacak olanlardan, bir tane de normal siyah ayakkabı alınırdı yırtılana kadar. (yırtıldıktan sonra ayakkabı giyenler kardeşimdir)
    Bu benim psikolojimi bozmaya yetiyordu. Şimdi olsa hiç umurumda olmazdı ama, nedense o dönemler çok utanıyordum bu durumdan ama bir şey de yapamıyordum.

    ve sonrasında hayatımın en güzel hediyelerinden biri geldi. bir gün kargo bir paket getirdi abd den; abim göndermiş, heyecanla açtığımda, reebok marka bir ayakkabı gördüm. çok ilginç bir ayakkabıydı, birkaç numara büyüktü ama, bağcıkların altında kalan kısmında ilginç bir sistem vardı ve şişirilebiliyordunuz o bölgeyi, böylelikle ayağınıza uygun boyuta geliyordu ayakkabı. Hemen giydim bir mutluluk ki anlatamam be, tabii ayakkabı eskidi bir iki yıl içinde, ama giyecek başka "markalı" ayakkabım olmadığı için ben sadece o ayakkabımı giyiyordum.
    o ayakkabıyı markalı ayakkabı takıntısı yüzünden 5 ya da 6 yıl aralıksız giydim.

    şimdi düşünüyorum da, keşke bir akşam, babam eskisi gibi eve gelse...
    geldiğinde elindeki siyah ve kötü kokulu poşetin içinden, pazardan alınmış bir ayakkabı çıksa.
    ve ben de, sobaya yakın bir köşeye sinmiş, http://ulu.li/uaakg2bu lastik toplarımla oynuyor olsam.
    keşke...
    12 ...
  31. van a gönderilen yardım kamyonların yağmalanması

    1.
  32. acı dolu bir gerçek.

    Önceki gün facebookda birinin paylaştığı ultra cahil bir paylaşımı görmüştüm.

    --spoiler--
    DEPREM Bölgesindeki belediye başkanları çağrıda bulunuyor :
    iş makinelerini buraya gönderin
    cevap ; iş makinalarını yaktınız...
    doktorları buraya gönderin ;
    doktorları öldürdünüz....
    ... polis gelsin....
    polisi taşladınız...
    mehmetçik bize yardım etsin...
    mehmetçiği ŞEHiT ettiniz..edenlere yardım ettiniz...
    para gönderin ; gönderdiğimiz paraları belediyeleriniz pkk ya verdi....
    AMA BiZ iNSANIZ , MÜSLÜMANIZ, HAiN DEĞiLiZ, MERHAMETLiYiZ... TÜRK'ÜZ. BEKLEYiN GeLiyoruz...
    K. AYDOĞDU
    --spoiler--

    Nefret etmiştim bunu paylaşan faşist arkadaşlarımdan. Yani insanlığını kürtlüğe türklüğe indirgemiş, sığ beyinli öküzün tekiydi.

    Şimdi ise van a gönderilen yardım kamyonlarının yağmalandığını öğrendim çok üzülerek. Ancak şimdi arkadaşlarımızın bu konuda yanılmasını istemediğim için, naçizane düşüncemi belirteceğim.Şahsen ben bu yağmacıların deprem mağduru vatandaşlarımızın olmadığını düşündüm. Bunlar zavallı evsiz, depremzede vatandaşlarımızın erzağını elinden çalan şerefsizlerdir. Bir bebeğin bezini, battaniyesini, bir çocuğun yemeğini elinden kaçırıp alacak kadar aşağılık insanlar da varmış evet.

    Bu konuda gerekli önlemler alınıp, gönderilen yardımların doğrudan "deprem mağdurlarına" ulaştırılması gerekiyor.
    8 ...
  33. habertürk ün manşeti için ne dediler

    1.
  34. habertürk yetkilileri: ben tirajıma bakarım, sattığım gazeteye bakarım. Elde edeceğim gelir önemlidir, yoksa kadın madın şiddet falan hiç umrumda değil.

    Vatandaşlar: o da şöyle şöyle böyle böyle yapmasaydı iyi yapmışlar orospuya.

    Kadınlarımız: Olan yine bize oluyor.
    1 ...
  35. hamit altıntop un milli takımına karşı oynamaması

    7.
  36. by akkus

    24.
  37. bir başka sözlükte bir zamanlar geyikler çevirirdik beraber.
    2 ...
  38. türklerin çocukları ısırarak sevmeleri

    1.
  39. tiksinçtir.

    Küçük ve tatlı bir çocuktum o zamanlar. bedeni bana tam olan kazaklarımın kolunu iki kez katlar giyer, sakızdan çıkan dövmeleri elimin sırtına yapıştırırdım. Takma ve de çakma drakula dişliklerinden takar, kimin topacı daha uzun süre dönecek diye yarışırdık sokakta. Kış gelince kardanadam pozisyonunda kalırdı kollarım, giydiğim kıyafetlerin çokluğundan ve yürüdüğüm yolu bile göremezdim sarılan atkıdan. Bisiklet lastiklerini anında patlatan çoban çökerten otları doluydu sokakta.

    O yaşlarımda yaşına göre küçük gösteren ama büyük konuşan bir çocuktum. isterdim ki büyüklerim, akrabalarım otursun benle sohbet etsin, fikirlerimi alsın falan. Ama gel gör ki, çevremde bu zeka seviyesinde olmayan insanlar da vardı. Tabi bunda başka etmenler de var.

    Mahallemizde çocuk sahibi olamamış bir aile vardı. Ömer amca nın o dönemki kollarımı çimdikleyip ısırması gibi davranışlarını bu durum karşısındaki isyanı olarak değerlendirsem de, bu konuda ömer amca nın tersine evli mutlu çocuklu abiler ablalar da vardı ısırarak seven.

    Ben can havliyle ağlar çırpınırdım, eşi ayfer teyze her zamanki gibi genizden konuşarak "ömer çocuğun kollarını kızarttın yapma" diyor, annem sinirlenip dudaklarını ısırıyor, beni alıp kurtarıyordu. O çırpınışlar arasında ömer amcanın burnuna kafa atarak öğrendim ben kafa atmayı. Hayatımda ilk yumruğumu onun göbeğine attım.

    bir de nuray abla vardı. Yahu iki kızın var, ısır ısır dur ablacım, ama neden her gelmemde beni ısırıyorsun.

    Sonuç olarak belirtmek istiyorum ki, her seferinde, kurtulduktan sonra kendimi lavaboya atıp kollarımda yüzümde salya bulaşmış her yeri defalarca yıkardım.

    Not: Sakın ha siz yapmayın bunu sözlük! Yer yüzündeki en tehlikeli ısırık enfeksiyonu, ağız florasındaki çeşitlilik nedeniyle insan ısırığıdır ve kanarsa ölümcül olabilir.
    5 ...
  40. sözlük yazarlarının nicklerinin hikayesi

    2512.
  41. bir hikaye vardı,

    birisi ünlü bir düşünüre sormuş,
    -isimlerin, fiillerin, zarfların, zamirlerin, öznelerin olduğu, kelimelerin dünyasında, bir tür kelime olsaydınız ne olmak isterdiniz?
    +Şüphesiz ki bir cümle, içindeki kelimeler ile bir bütündür, hiç bir kelime, bir aradaki uyumun güzelliğini tek başına veremez. Ancak yine de içlerinden biri olsaydım, tüm kelimeleri biribirine bağlayan bir bağlaç olmak isterdim.

    Ve sonrasında aradan uzun zaman geçti. Sevdim, çok sevdim, özledim, anlattım açıkladım, ne yaptım ne ettimse birlikte olamadığım bir insan vardı. Ne yaptıysam bir araya gelememiştim. her şeyi bağlıyordu ya hani bağlaç, bir tek beni bağlayamadı ve nick alırken aklıma bu hikaye geldi. Öyle işte.

    Sanırım kafamda biraz daha farklıydı benim algım ama, umarım anlatabilmişimdir.
    6 ...
  42. yabancıların film kültürünün tırt olduğu gerçeği

    1.
  43. tartışılmaz gerçektir ama yine de tartışmaya açıyorum.
    Çıkış noktam ise "canım kardeşim" adlı efsane yeşilçam eseridir.
    Şimdi arkadaş gavurların bu filmden bir şey anlamayacağı, televizyon sahibi olamamanın ne demek olduğunu bilmeyeceği apaçık ortada değil mi!

    bi kere türkiyenin sosyal yapısı tüm dünyadan farklı. Bu yapıyı da bilmeyen insanlar hiçbir şey anlamaz doğal olarak. Ne bilsin gerizekalılar. Hayatı rambodan ibaret sanan krep ve pancake yankeeleri.

    abd nin sosyal yapısı diye bir şey yok bir kere. dümdüz onlar. filmleri de öyle. kahraman yankeeler, rambolar falan... Amerikalının insafı falan filmleri bundan ibaret. ulan hayat nedir, zorluklarla yaşamak nedir nerden bilsin piçler. Varsa yoksa paralar, elmaslar, kaçakçılık filmleri... Dünya terörünü bitiren tek bir ajan vs gibi boktan konularda yapılan şeyleri film diye izliyoruz.

    Bu başlığı okuyan herkese ödev: bu akşam oturun "canım kardeşim" i izleyin ulan. imdb de sadece 8.3/10 puan almış 1,485 kişi oylamış sadece. Bu sitede eminim kanlı elmas denen filme binlerce oy çıkmıştır.

    Yabancılar filmden anlamıyor, siz de onlara uymayın arkadaşlarım.
    1 ...
  44. facebook un değişim takıntısı

    1.
  45. Tam sevmişken, terkedişin var ya,
    Tam ısınmışken ansızın gidişin.
    Her şeyinle sana alıştıktan sonra
    işte, yine köklü bir değişim.
    içine edeyim facebook
    Ben böyle işin...

    benden, facebook ve yetkililerine gelsin.

    Yahu bir türlü anlam veremedim ben bu takıntıya.
    Adamlar sürekli yeni yeni özellikler falan ekliyor durmadan. Durmadan siteyi değiştirip duruyorlar. Allah belanızı versin lan!

    Ömrümü çürüttünüz. Şu facebooka alışayım diye harcadığım enerjiyle ders çalışsam fakülteyi birinci bitirirdim. 25 yaşımda prof olurdum şerefsizim.
    5 ...
  46. cinayet meşru olsa olabilecekler

    2.
  47. töre cinayeti

    22.
  48. bir cinayetin hikayesi

    1.
  49. yıllardan 1991.
    Yaşadığım şehirde de türkiyenin her yerinde olduğu gibi yaşam koşulları ağır o dönemki her şehir gibi.
    biz de türlü türlü sıkıntılar içindeyiz. Bir yandan bahçe işleri yapıyor, bir yandan hayvancılıkla uğraşıyor ve bir yandan da her ikisinden elde ettiğimiz ürünleri satıyoruz. Yollarda asfalt yok, evlerde su yok, elektrik yok o dönemde köyümüzde.

    Bu bahsettiğim işlerden dolayı çocukken anne babamı sadece akşamları görüyordum, onun dışında vaktimin tamamı ablamla geçiyordu. Ablam yemeğimi yedirip banyomu yaptırıyor, benle oyunlar oynuyor, bir yandan da tarlada çalışanlara yemek hazırlıyordu. Kalan bütün vaktini bana ayırıyordu. Ne istesem reddetmeyip "tamam canımın yarısı" derdi. Hayat zor olsa da, yaşamak çok güzeldi. Bu güzelliklerle büyüdüm ablamın yanında.
    O yılların evlilikleri ise çok farklıydı şimdikinden. O zamanlar görücü usulü ile evlendiriliyordu gençler. Erkeğin anne babası bir kızı uygun görürse, gidip aileden ister, ailelerin yaptığı maddi bir anlaşma sonucunda, kız bir paha karşılığında verilirdi. Şüphesiz ki bunda az önce bahsettiğim yaşam koşullarının çok büyük etkisi vardı. Hayat zordu ve insanların paraya ihtiyaçları vardı. Hem "yıllarca yedirmiş içirmiş adam kızını, karşılığını vermek gerek" diye düşünülürdü ve bu sebepten normal bir şey olarak görülürdü. Kısacası kadınların kocasını seçme hakkı yoktu ve buna karşı çıkanlar da pek hoş karşılanmazdı.

    Bir gün yine bahsettiğim geleneklere uygun bir şekilde, köydeki başka bir ailenin anne-babası önce haber gönderip, sonra bize geldi. Hüseyin Ağa lafı uzatmadan, niyetlerini açıkladı, ablamla kendi büyük oğlunu evlendirmek istediklerini söylediler. Annem babam ise, benden sekiz yaş büyük olan ablamı evlendirmek istiyordu. Çünkü yaşı 25 olmuştu ve en kısa zamanda evlendirmek gerekirdi. Köydeki genç kızlar hep 16-17 yaşında evlendirildiği için, ablama evde kalmış yakıştırmaları yapılmasından çekinip, kabul ettiler bu teklifi. Ablam ise istemiyordu evlenmeyi. sadece ilkokul ve ortaokul okumuş olduğundan, önce dışarıdan liseyi bitirip sonra da üniversiteye başlamak istiyordu ve ailem buna karşı çıkıyordu. "Eksik etek okur mu" diye her daim, konu kapatılırdı.
    Ablamın söz hakkı olmadığı her durumda olduğu gibi, kestirip attılar ve, kendisine sormadan kabul ettiler. Ama en kısa zamanda düğün hazırlıklarının başlamasını istediklerini de aileye söylemeyi ihmal etmediler.

    Kısa zamanda eşyalar alındı, koyunlar kesildi, bohçacılardan kıyafetler alındı. Zaten Hüseyin Ağa her şeyi hazırlamıştı kısa sürede. Hazırlıklar tamamlandı.
    Bir sabah annem tarafından uyandırıldım,
    -Kalk kalk! Ablanı gördün mü? Sana bir şey dedi mi?
    +Yoo? Ne oldu ki?
    -Yerinde yok! Nereye kayboldu bu kız.
    +...

    Canımın yarısını zorla evlendirmeye kalkıştıkları için, evi terk etmişti. Çok iyi anlıyordum onu ama, başına gelecekleri için de çok korkuyordum. Hem dışarıdaki hayatın kötülüğü, hem geldiğinde karşılaşacağı muamele beni korkutuyordu.

    Aramalara başlandı hemen, tüm sülale farklı farklı yerleri araştırıyordu. En sonunda istanbul’da Esenler de olduğu haberini aldı babam, kimden öğrendiğini dahi söylemedi bize. Hemen topluca esenler e gidildi ve bir terzi den çıkarken alınıp eve getirildi.

    Ablam eve geldiğinde babamın ilk işi okkalı bir tokat oldu. "Şerefimizi iki paralık ettin" dedi. Ablam konuşmuyordu, cevap vermedi. Sanırım o da biliyordu başına gelecekleri. "Kapatın odasına şu laneti, gözüm görmesin" dedi babam. Evde bir sessizlik. Belli ki ölüm sessizliği. Ablam ise bir odada kilitli. konuşmuyor sadece izliyor, dinliyor, ağlıyor.

    Evin tek erkek çocuğu olduğum için tüm sülale gözümün içine bakıyor. Ceviz ağacından yapılmış, işlemeli sandık açılıyor. Sandığın en altından, ufak bir bohça çıkarıp getiriyor babam. Birkaç kat kumaş açıldıktan sonra, bir demirin ne kadar soğuk olabileceğini o zaman anlıyorum.
    Babam geliyor, bana uzatıyor silahı. Uzanmıyorum, bir babamın gözlerine bir silaha bakıyorum.
    Benim babam, bir bahçeye sıfırdan hayat veren bir insan, karıncaları görmeden ezdiğimizde bizi azarlayan bir insan, ayrık otlarını bile üzülerek içine sinmeden tarladan söken bir insan; o gün bana içimi de dışı gibi soğutan, bir silah uzatıyor.Karşımda ise bambaşka bir insan görüyorum.

    "Baba niye" diyorum sadece. Diyebileceğim onlarca cümle, boğazımda düğümlenen onlarca acıya rağmen, ağzımdan çıkanlar sadece bu iki kelimeden ibaret.

    "Töre" diyor. "Töremiz böyle evladım. Hem ne diyecekler, el alemin yüzüne nasıl bakacağız bundan sonra?"
    Öyle ya, diyorum içimden. Töre! şimdiye kadar hep "el alem" denilen kişi kim ise, bizim için yaşamış sanki! bize tüm mutlulukları güzellikleri sevgiyi saygıyı bahşeden kişiymiş gibi canımızın içini, neden ona feda etmemiz gerekiyor!

    "Hüseyin ağa ablanın yerini bulmasaydı, bu kara leke ile nasıl yaşardık? Şimdi bu lekeyi evin erkeği olarak sen temizleyeceksin" diyor. inanılmaz derecede sakin, sakinliğinde ise sonsuz bir kin var.

    Kolay mı yetişiyor bir fidan, kolay mı yeşeriyor yapraklar, hele bir tek meyveyi kolay mı veriyor ağaçlar? Bir can, kolay mı geliyor bu günlere. Öldürmek, yok etmek neden bu kadar kolay...

    Eziliyorum törenin, el alemin altında. Eziliyorum babama iki çocuğunu birden öldürtecek olan gerçek katillerin altında.

    Sahiplenmiyorum artık elimi, bir başka el olarak görüyorum. Başka bir el alıyor silahı. Başka ayaklar yürüyor çaresizce salonun içinde bir o yana bir bu yana. Sonra bir başka göz takılıyor kilitli odaya. Oraya götürüyor birinin ayakları, kapıyı açan el de zalim değil, o da çaresizlikten yapıyor. Kendi gözlerimle bakıyorum ablama, bakmaya doyamıyorum. Anlıyor o da ne olduğunu ve ne olacağını. Sarılıyorum son bir kez kendi kollarımla. Konuşamıyoruz ikimiz de. "Hakkını helal et" diyebiliyorum sadece. "Helal olsun canımın yarısı" diyor. Hep böyle severdi beni zaten annem ve babam tarlada çalışırken, beni büyüten ablam. Omuzlarım ıslanıyor. Sessizce ağlıyor, bırakıyor beni.
    Tekrar yabancılaşıyor ellerim. Silahı kaldırıyor. Bir parmak çekiyor tetiği. Tek bir kurşun kalbinden girip, alıyor canımın yarısını.

    Biliyorum tetiği çeken o parmak benim değil silahı tutan o el benim değil! O el törelerin eli, gerçek katilin, "el alemin" eli.

    Not: Bu hikaye gerçek bir olaydan alıntı olup "Kısmen" hayal ürünüdür.
    ilkokul arkadaşım okan ın tanımadan kaybettiği ablası "pakize" nin ruhu şad olsun.
    41 ...
  50. çocuğunun evden kaçmasına sebep olan ebeveyn

    1.
  51. (bkz: kız çocukların başını kapatmak isteyen ebeveyn)

    1980 li yılların başı. köyün şimdiki en zenginlerinden ali bey, 4 çocuk babasıdır. bulduğu bir fırsat ile almanyaya gidip ford fabrikasında kısa zamanda yükselip iyi maaşlar almıştır. üstüne üstlük geçirdiği iki kazadan dolayı, aldığı tazminat ise, kendileri gibi beş aileye yetecek kadardır.

    en küçük çocuğun bir büyüğü olan mihriban , onun henüz 10-12 yaşlarındaki kızı. kıvırcık saçlı gerçekten sevimli bir çocuk.

    ali bey türkiyedeki mesleği imamlık olduğu için, almanyaya gittiğinde de aile içinde adeta bir imamdı. daha doğrusu dönemin katı kuralları olan cemaatlerinden birinin mensubu olduğundan aile içinde de dini kuralların önemi büyüyordu.
    erkek çocuklarını döverek kur'an okumayı öğretmişti. kız çocuklarını ise başını kapatmaları için zorluyordu.
    büyük kızı hilal, diretmedi hiç. o da ailesinin şekillendirdiği gibi yetişmiş olacak ki, itiraz etmeden seve seve kapattı başını.
    ancak küçük kız mihriban bunu yapmak istemiyordu. ama yapmak zorunda kalmıştı. hem almanya gibi bir yerde türk olmanın getirdiği psikolojik yük, hem de bir şeyin zorla yaptırılmak istenmesi derinden etkiliyordu mihriban' ı. bir gün başörtüsünü takmayı reddetti. babasının odasına koydurduğu başörtülerini çıkarıp, normal günlük kıyafetlerini giydi.

    babası geldiğinde, karşılaştığı manzaraya çok sinirlendi. kafir mi olacak benim kızım diyor ve bir yandan nasıl denk gelirse öyle vuruyordu mihriban'a

    ve bir sabah, ansızın, mihriban sırra kadem bastı. evden kaçtı.
    yıllarca bulunamadı, nerede olduğunu kimse bilemedi.
    o geceyi sokakta geçirmek zorunda kalan mihriban, ilkokul arkadaşı sarah' nin annesini de tanıyordu. bir gün sonra sarah nın ailesinin yanına gitti. ve onlarla yaşamaya devam etti.

    ali bey, hala aynı, hiç değişmedi. kızı umrunda değil. yanlış yapmış ve silinmiş biri gibi görüyor.

    mihriban; bu kirlenmiş dünyada ayakta kalmayı başarıp, hukuk okumuş bir insan. yalnız şimdi kendi işini yapmıyor, bir dükkan işletmekte. En önemlisi de, mutlu olduğunu düşünüyorum.
    4 ...
  52. daha fazla entry yükleniyor...
    © 2025 uludağ sözlük