kardeşin şerefsiz olması daha acıdır. bütün dertlerine koştuğunuz, gözünüzden sakındığınız, mahalle kavgalarında ona elini süren birini gördüğünüzde aslan kesildiğiniz, hayata atılma aşamasında yaptığı hataları ''olur geçer bunlar'' diyerek maddi/manevi savuşturduğunuz, hayata atıldıktan sonra da hep yanında olacağınıza dair söz verdiğiniz kardeşiniz; kendini bir bok sanmaya başlayıp ''sen kimsin ya!'' dediği anda lanetler okumaya başladığınız gün, dünya üzerinde ''şerefsizliğin'' daniskası ile başbaşa kalmak ve uğranılan büyük hayal kırıklığı sonucu güven duygunuzda bir çentik daha açılması ile son bulan olaylar silsilesidir.
ilgi odağı olmak isterken iyice saçmalayıp, içinden çıkamayacağı sözler ve davranışlar sergileyip cafer sicti bez getir civik sicti tez getir pozisyonuna düşen modelleri de mevcuttur.
okuma çağındaki 640 bin kız çocuğu okula gitmiyor. 15 yaş üstü kadınların %23 ü okuma yazma bilmiyor bu rakam doğu ve güneydoğuda %40.
gelişmişliğin en önemli ölçütü olan bebek ölüm hızı % 0.28.
kan davasından,namus davasından hala ''dava'' olarak bahsediyoruz.
farklı düşüneni ve düşündüğünü söyleme cesareti göstereni 301'liyoruz ya da çocuk katillere (tetikçi) havale ediyoruz. cezaevlerinde konuşlanan mafya, yazarlarımıza fakslar çekiyor, mahkeme önlerinden çemkiriyor, akıllı olun diyor.
sokakta, işyerinde, kuyrukta sürekli kavga eden insanlar var. gülümseme yok, nezaket yok.
ormanları yakıp denizin içine sıçıyoruz.
para için her yol mübahtır diyen şark kurnazları ile dolu ortalık.
ev yapıyoruz çöküyor, yol yapıyoruz asfaltı eriyor.
insanlar asgari ücret adı altında açlık sınırında yaşıyor.
evsiz çocuklar köprü altlarında üşüyor, karnını doyurabilmek ve üşümemek için çalıyor. acılarını unutabilmek için çekiyor baliyi ve ''çocuklarını nasıl doyuracağını'' düşünen ayşe teyzeyi bıçaklıyor çantasını kapmak için.
memlekette ne varsa satışa çıktı.
kafatasının içinde kuş kadar beyni olan çapulculardan oluşan çeteler orada burada ''bu ülkeyi benden daha çok sevdiğini!'' söyleyerek cirit atıyor, kafa kesiyor, racon kesiyor.
cumhuriyetin 85 nci yılı...
iyi insanlar kötülerden daha fazladır mutlaka bu ülkede ama her nedense bizim başımıza gökten...
''ben seni bugünler için mi doğurduuuuum!'' diye ağlayan bir anne ve ''kırarım onun bacaklarını bizden habersiz ne bok yemiş!'' diyen bir babadan sonra, yüzüklerin en yakın kuyumcuya satılması ve parasıyla kafaların çekilmesi ile sonuçlanacak olaydır.
sen bana git demedin. ben sana tutunamadım. en tuhaf uzak kalışım oldun. ''hoşça kal!! bile değildi son sözüm. mesafeler hep büyüdü.
dönüş yolunu kaybettim. sen gücendin, ben sustum. o onu dedi. bu bunu dedi. şuydu. buydu. ve de..
ve de bitti.
bitti
bitti işte..
vedasız, acısız,ağrısız,üryan bir ayrılık oldu
sen orada kaldın, ben burada
şimdi de oturmuş yazıyorum..sadece sana değil
ona, buna, şuna, herkese
en güzeli de bu
yazmak..
kim bilir hangi eve girdim şu an?
hangi otobüs yolculuğunun cam kenarındayım?
tut ki ekmek kırıntıları yere dökülmesin diye açılmış bir sayfayım. ve zerre ilgilendirmiyorum elinde gıdasını tutanı. çok çok ekmek arasına sıkışan domatesin ''damla damla'' isyanını savuşturup, emmek için açılmışım.
bir bakkal tezgahında ''küçük kutu birayı'' sarmak için hazır tutuluyor da olabilirim.
bir yatağın baş ucunda da
peki sen?
belki hayali bir sevgilisin okur için
ama olsun..
düşlerken sınırsız olmanın mahkumiyeti var mı ki?
belki ''yazar çocuğun aşk acısı var dur ellemeyelim de yazsın bakalım'' denilecek kadar gerçeksin.
kime ne?
kara tahtaya tebeşirle yazılmış kelimeleri silmenin güçlüğünü hatırlıyor musun?
evet silinirdi, ama mutlaka kalırdı izi.
dikkat edilirse pekala okunabilirdi geride kalan gölge harfler.
bu silintilerin üzerine yeni tebeşir darbeleri.
bir daha silmeler.
ve yine illâ ki tebeşir izleri.
silik..harf harf..belli belirsiz.
ben seni siliyorum yar
hem de iz kalmamacasına
bastıra bastıra silgiyi
ama ne gam..kara tahta iz tutuyor
silgi elimden düşüyor zaman zaman
eğilip alıyorum üşenmeden
ve ben silmeye devam ediyorum..
senden sonra evi badana yaptım
duvara tüm dokunuşların gitti
hiçbir sararmış bant artığı yok artık bu soğuk kütlelerde
tek bir çivi izi kalmadı
en ufak sıkıntımda gözlerimi mıhladığım tavan daha beyaz
senden sonra yerde yemek yemedim
senden sonra pantolonu, tişörtü umursamadan öylece yatmadım..rahatsız oldum. denedim ama olmadı, daraldım..
senden sonra dışarı çıkarken hep şemsiyemi aldım.
ilk defa saçlarım ıslanırsa başımın ağrıyabileceği ihtimalini hesaba kattım.
senden sonra daha sıkı giyindim.
hiç üşümedim senden sonra.
halbuki bilirsin severim üşümeyi
senden sonra ilk defa trafik kazası yaptım.
bir şey yok endişelenme. arabanın sağ aynası zayi oldu hepsi bu. ve bildik salık vermeler türedi yine etrafımda; ''kaskodan alırsın parasını!..''
senden sonra hiç yemek yapmadım.
''size bir telefon kadar yakınız. evlere siperişimiz vardır'' kıyağını çeken restoranlardan medet umdum.
üzeri sahtekarca ''afiyet olsun'' larla dolu nemli ambalaj kağıtlarını buruşturup, mukavemeti düşük kül tablaları yaptım senden sonra..
senden sonra 4 kez elektrik, telefon, su faturası yatırmak için kuyruğa girdim.
yoruldum.
geberesiye müşterisiyim devlet dairelerinin.
ben senden sonra vergi kimlik numaramı öğrendim. artık başlı başına bir müessese gibi hareket ediyorum mütemadiyen.
senden sonra saatimin alarm taciziyle uyandım sabahlara.
oysa hep aynı satte, hep aynı dokunuşla, aynı dürtüklemeyl, belli belirsiz temaslarınla uyanışım ve ilâ ki ''bir on dakika daha uyumak'' isteyişim vardı.
ben senden sonra bir defada çıkıyorum yataktan.
senden sonra çamaşır makinasından gelen tıkırtının ''yok olması'' için servis çağırdım. ''sıkma anında daha fazla gürültü alıyorum'' detayının ardından, iki adet tel tokanı çıkardılar makinadan.
ikisi de siyahtı.
senden sonra televizyon kumandasının 6 aydır ihtiyaç duyduğu kalem pilleri aldım.
kahvaltıda gazete okumuyorum artık senden sonra. ev yapımı vişne reçelinin içine dalan ekonomi sayfaları artık şerbetsiz ve pür û pak.
senden sonra kokulu mum aydınlığını satın almadım mağazadan.
ayıraç yoksunluğundan ''okunan yer kolay bulunsun'' diye yüzüstü yatırılmış, yarım kalmış kitaplarımın hepsini bitirdim senden sonra.
senden sonra moda'da çay bahçesine gitmedim. o lanet edilerek demlenmiş, küfrederek içtiğim demli çayı küskün bırakmadım bardağında
senden sonra.
hiç kar yağmadı senden sonra bu gri kente.
ben hiç alıp başımı gitmek istemedim neresi olursa. hep burada kaldım.
senden sonra ben sarıyer'i sevdim. istinye'yi. tarabya'yı, yeniköy'ü..
emek kafe'de pazar kahvaltılarında bulundum defalarca.
istiklal caddesi. taksim. yav bu kadar kalabalık mıydı buralar?
alkazar sineması bu kadar berbat.
bambi büfe'nin kaşarlı döneri bu kadar lezzetliyken.
babazula'nın ortamı nefis, çalışanlar bu kadar kibar mıydı?
ben senden sonra yatarken anahtarı kapının üzerinden almadım.
sıkı sıkı kilitledim. senin kapıyı açmak için gece yarısı beliren anahtar ''tıkırtıların'' artık yoktu.
ve anahtarı kapının üzerinde her unutuşumda çalan ve beni uyandıran kapı zili de yoktu.
senden sonra..
senden sonra..
senden sonra..
senden sonra..
senden sonra..
ben de yoktum aslında.
ben senden sonra düş oldum.
birkaç kurala uyulduğu takdirde kızlardan birisi tarafından doğranmadan (ya da ikisi) sürdürülebilitesi olan idari mevzuattır.
farklı zaman farklı mekan kuralı:
kızlardan biri alsancak'ta takılmayı severken diğerinin bornova'da takılmayı tercih etmesi gerekir.ek olarak bir tane de buca mevkisinde yedek bulundurulursa dadından yinmez. ayrıca can sıkıntısına birebirdir. bir gün alsancak'ta,bir gün bornova'da,bir gün buca'da takılmış olursunuz.yapılabilecek en büyük hatalardan biri, aynı mekanda bir gün bir kızla öbür gün öbür kızla dolaşmaktır.böyle bir yanılgıya düşüp te diğer sevgiliye yakalanma durumunda;
yedirilebilir bahane :
eğer ağız iyi laf ebeliği yapıyorsa hemen durum kurtarılmaya çalışılmalıdır.''bu benim amcamın-dayımın-halamın-teyzemin kızı,kaç aydır kendisini görmüyordum, ondan böyle samimi bir durumdaydık,kıl,tüy... gibi düz duvara tırmanma çalışmaları karizmanın içine ettiği gibi, her iki kızı da kaybetmenize sebebiyet verecektir.eğer olayı kopartamıyorsanız o zaman hangi kızı en çok istediğinize karar verme zamanı gelmiş demektir.bu gibi yakalanma durumlarında elinizde en az birinin kalması için bu şart.
cep telefonunun açık olması:
cep telefonu bu tür durumlarda tam bir oyun bozandır.kız ile birlikte evde oturulmuş, kadehler yudumlanırken, kız da üzerindeki giysilerin ağırlığından bıkmaya başlamış iken çalan cep telefonunda her an diğer kızın adı görülebilir.telefonu o an kapatsanız her iki kıza da bi sürü bok püsür izahat gerekir.bu nedenle böyle durumlarda ya cep telefonu baştan kapalı tutulmalı ya da iki ayrı hat bulundurulmalıdır.teknolojinin gelişmesiyle yeni model cep telefonlarındaki ''arayan kişiye özel melodi'' olayı ile de bu boktan durum savuşturulabilir. cep telefonu çaldığında arayanın diğer sevgili olduğu anlaşılmakla birlikte daha cepten çıkarmadan kapatılabilir. ''hiç kimse şu anımızı bölemez aşkım'' gibi o anda vurulabilecek en büyük darbe de indirilmiş olup, yanınızdaki kızın afallaması ve aşkına aşk katması sağlanmış olur.
kızın dünyasının genişletilmesi:
eğer, hiçbirinden vazgeçmem abi diyorsanız yapılabilecek şeylerden en önemlisidir.kızı yavaş yavaş olaya ısındırmak gerekir. bu yöntemde; modern toplum yapılarında karşı cinsle bir yerlerde beraber oturulup hehangi birşey içilerek iş görüşmeleri yapılabileceğini, bu yüzden yanınızda başka bir kız gördüğü takdirde kıskanılmaması gerektiğini, kıskançlığın çok ilkel bir durum olduğunu empoze etmek gerekir.fakat bu çaba içine girişildiği anda kızla sadece göz teması halinde ve ciddi olunması gerekir. eller kızın orasında burasında gezinirken yapılan empoze bi boka yaramaz.
bunlara ek olarak:
isimleri karıştırıp birinin adını diğerine söylememek gerekir. bu durum kızı kıllandırıp çeşitli araştırmalar içine girmesine neden olabilir. kızlarla orda burda gezmek yerine ev ortamında bir arada olmayı tercih etmelidir.ev ortamının dışarıdan çok daha huzurlu olduğu anlatılmalıdır.fakat kendi evinizde her an yakalanma tehlikesine karşı kızın evi tercih sebebidir.
(ansiklopedik tarzda bilgilendirme amaçlı entrydir.)
fırsatı ganimet, ganimeti de yandaşlarına nimet yapan, köylüye şeker pancarı ektirmeyip aradaki farkı suni tatlandırıcı ithal ederek kapatan kota partisidir.
güzel bir duyguymuş sevmek,hele hele,
aşık olmak:
duyguların en güzeli,
tarifi olmayan.
yapılamayan anlatılamayan.
kelimelerin cümlelerin,yetersiz kaldığı,
tek şey;
aşık olmak...
toplumdan bir yönüyle ayrıldığını hisseden ve bu hissin nedenini de anlamaya gerek duymadan, bunun sebebini kendisine bağlayan insanlardır.bunun sebebi çoğunlukla halktan kopuk yaşamak ya da sosyal ilişkilerinde başarısız olmakla ilgilidir.toplumun, hayatın, etrafındaki insanların gerçeklerinden uzak yaşayan bu kişiler büyüklük hezeyanı (bkz: megalomani)içindedirler. üstün olduğunu zannetmekle üstün olmak farklı olduğu için, somut olarak kendi üstünlüğünün farkında olan ya da toplum tarafından bu yetisi onaylanmış insanlar bunun dışındadır. fakat üstün olduğunu zannedip te, gözlerini açıp gerçekleri göremeyen insan sürekli kendini kandırıyorsa o zaman buraya (bkz: gerizekalı).
gece yalnız ve karanlık
gözlerin kadar
yalnız yüreğime sensizliğin kabusu çökmüş
fırtınalar kasırgalar , zelzelelerle
bir dolu yürek, ve bir çağlayan sevda ile
yalnız ve sensiz
geceyi beklemekte.
bir sesin, bir hayalin
çok yakında kulaklarımda, gözlerimde
yalnızlık ve sensizlik
gecenin karanlığı kadar,
sen şu an
gökyüzünde yıldızlar kadar uzak
nefesimden daha yakın
sigaramın dumanından daha içimde
sabahı bekliyorum gecenin yalnızlığında
gece ıssız, sessiz
sensiz.
bunlar ne olursa olsun her konuda haklı olan insan modelidir. hiç bir zaman bu insanlar hata yapmaz, suç işlemez, hak yemezler. kendileri birer melektir ve dünyaya insanlara örnek olmaları için gönderilmiştirler.
türk filmleri konusunda uzmanlık geliştirmiş olan güzide kurumumuzdur. kendilerine sormadan hangi filmi seyrededip hangisini seyretmeyeceğimize karar verirsek büyük günaha girmiş oluruz. http://www.aksam.com.tr/h...69,3&tarih=01.02.2007
kendi potansiyelinin farkında olamayan birçok türk vatandaşında görülen eziklik kompleksinin janjanlı adı. kafalarda yaratılan soyut bir batı kavramının takipçiliğini yapan insanlarda çoklukla görülür.
susmak kolay yol olduğu için, bu yolu benimseyenlerin oluşturduğu çoğunluluktur.
bunda bir nevi sürü psikolojisi hakimdir: "abi boşver ya, başımız belaya girmesin konuşarak" düşüncesiyle var olan, fikirlerini dile getirmekten aciz olan insanların oluşturduğu topluluktur. bunlardan daha kötüsü ise, söyleyecek bir şeyi olmayanlardır.
bazı durumlarda yaptığı espriye iğrenç bir şekilde kendi gülerken, bu gülme şekline gülen insanların, yaptığı espriye güldüğünü sanan sazan varlığının daha da coşması, hadiseyi artık işin içinden çıkılamayacak durumlara getirmesidir.