Bok gibiyim. Herkese bir yalanı pazarladım. Herkese. Aslında bu kadar rahat ve duygusuz değilim, aslında zora düşen bütün insanlara yardım eden o kahraman ben değilim. Kendi kafamın içerisinden geçen şeyleri ben bile anlamıyorum. Kendim de dahil bir yalana aşık ettim herkesi. Pişmanlıklarla doluyum aslında. Bu yönden kendimi sokak lambasına benzetiyorum, gecenin karanlığı beni sarmalamış ama ben kendimi aydınlatamasam da çevreye yalancı bir ışık yayıyorum. Aslında şuan daha mantıklı buldum bu olayı, çünkü yalancı ışık saçmak sadece bana özel değil. Her sokak lambası güneşin bir sahtesi değil midir zaten? Neyse, umarım gecenizi aydınlatan şey sokak lambaları değil de; güneş ve yıldızlardır. Çünkü bir yalana inanan insan; kendine yalan söylemiştir en başta.
Japonya'da yıllardır var olan bir kültürün ve eğitimin ürünüdür. insanlara eğitim önemli dediğimizde dinletemiyoruz, alın görün karşınızda canlı örneği.
Japonya'daki tüm okullarda okul çıkışında sınıfları temizleyen hademe değil öğrencilerdir. Bu zorunludur. Her gün listedeki iki kişi çıkışa kalır ve sınıfı temizler. Böylelikle temizlik kültürü öğrenciye aşılanmış olur.
Bir gram japon kültürü bilmeden şov diyen dallamalara da diyecek bir şeyim yoksa zaten, bu kafayla uzun yaşamazlar.
Bazen ölmek istersiniz, sebepsizce ölmek. Hani derler ya her intihar bir haykırıştır diye, klişedir. intiharın genel bir tanımı olamaz.
Kimi sadece canı istediği için intihar eder, kimi hayatın yükü altında ezildiği için. Kimisi de depresyona girdiği için intihar eder, hem de sadece küçücük bir sebepten.
"Aman canım insanların ne dertleri var sen de hüsnü kuruntu yapıyorsun." Demeyin. Depresyon denilen şeyin bir hastalık olduğunun farkına varın.
Cahil olmayın. insanları tek bir kalıba sokmayın. Okuyun.
Lütfen artık insanları etiketlemeyi bırakın. Lütfen.
Bu entryi o kadar kötü hissederek yazıyorum ki anlatamam. Çevremde dış görünüşü gerçekten kötü olan bir kız var. Ama kötü derken çirkin anlamında değil daha çok tuhaf diyebiliriz. Yani bakan insan tuhaf buluyor. Sırf bu yüzden hayatı o kadar kötü etkilenmiştir ki tahmin bile edemiyorum.
Ama kız bunun farkında bile değil çünkü herkes arkasından konuşuyor. Yüzüne gülüyorlar ama arkasından çok kötü şeyler söylüyorlar. Her öğle yemeğini yalnız yiyor.
insanlar gerçekten böyle şeyler yaşamalı mı? Oysaki gerçekten iyi birisi. Sırf istediğiniz gibi görünmüyor diye kimseye bu acıyı yaşatma hakkına sahip değilsiniz.
insanlar bu olguyu düşünmeden nasıl hayatlarına devam ediyorlar cidden merak ediyorum.
insanoğlu çok garip gerçekten. Düşünsene lan bir gün yok olacaksın ve seni bir daha asla kimse göremeyecek, hatta 150 200 yıl kadar sonra varlığından bile kimse haberdar olmayacak.
Ona rağmen herkes birbirini etiketleme derdinde sen şöylesin ben böyleyim diye. Öleceksin lan ötesi mi var?
Olmak istediğin kişi misin sorusu baştan hatalıdır. Çünkü hayatının hiçbir döneminde aynı kişi değilsindir.
Örnek olarak 9 yaşındaki halini ele alalım. Seni 9 yaşındaki halinle tanıştırsak gerçekten olmak istediği kişi olarak mı görür seni? Ya da 72 yaşındaki halinle tanışsan şuanki senle aynı mı olur düşünceleri?
Hayatın her devresinde farklı bir benlik ediniriz ve diğer benliğimiz ölür. E o zaman gerçek sen hangisi oluyorsun?
Seni sen yapan şey karakterin mi? Hissettiklerin mi? Hepsi zaman içinde değişiyor.
Düşüncelerin, karakterlerin, hissettiklerin hepsi farklı ama sen bu 3 karaktere de ben adını veriyorsun.
Şuan sadece şuana odaklanabilmeyi isterdim. Kafamızı geçmiş ve gelecek planlarıyla o kadar dolduruyoruz ki şuan ne oluyor hiç fark edemiyoruz. Geçmiş ve geleceğin kasvetinden kurtulup sadece 5 dakikalığına şuana odaklanmak istiyorum. Sadece şuana.
Psikologları ve yaptıkları işi küçümseyen yazarları ortaya çıkaran başlık.
Birincisi antidepresanların verem hastalığına çözüm aranırken tesadüfen bulunduğunu belirtelim. Yani öyle düşündüğünüz gibi sadece ilaçla tedavi edilemez bir hasta çünkü zaten ilaç tam olarak ihtiyacı karşılamıyor bunda bir anlaşalım.
ikinci olarak hastaların çoğunun sorunu geçmişinde yaşadığı birtakım olaylar yüzünden gelişiyor. Örneğin küçükken köpek tarafından ısırılıyor ve köpek fobisi oluşuyor ama hasta köpek tarafından ısırıldığını hatırlamıyor bile, yani bilinç altında yatan bir sebep var. Psikologlar da bu sebepleri ve işleyiş mekanizmasını iyi biliyorlar ve hastanın bunu fark etmesine yardımcı oluyorlar.
Üçüncü ve son olarak insanlara neyin iyi geleceğini altını çizerek söylüyorum "bilimsel temellere" dayanarak öğreniyorlar. Yani senin gibi kanka geçer zaten kasma yia demiyorlar. Önerdikleri çoğu şeyin altında bir dayanak oluyor.
insanlarla fazla konuşmadığın için iki kelimeyi bir araya getirememek.
Topluluk önünde açıklama yapacağın zaman heyecandan yapamamak.
Sosyal fobi sahibi olmak.
Bir süre sonra napıyorum ben? deyip depresyona girmek vs.
Ama en çok koyanı bunlardan hiçbiri değil, biliyor musunuz? En kötüsü bu insanlarda sosyal hayatı tavan olan insanlara özenme eğilimi olduğu için yarı kompleksli bir şekilde onların yanında takılmak istemeleri. Yani artık arkadaş edinme kahramanımız için hayatın bir parçası değil lüks haline gelir. O yüzden de hayatı boyunca kompleks sahibi biri olarak yaşar.
Her şeyi o kadar fazla tüketiyoruz ki artık hastalık boyutuna ulaşmış vaziyette. Kahve içmek için bir kafeye oturdunuz, tüketim. Kahveyi içmeden önce fotoğrafını Instagrama yüklediniz, tüketim. Hoşlanmadığınız parfümleri, giymediğiniz elbiseleri, aslında hiç işinize yaramayan koltuk takımlarını aldınız; tüketim. Aslında nefes aldığınız her saniye dahi "tüketim".
Bu hissiyatı gerçekten yaşayan insanlarda umursamazlık da görülür.
O kadar boşluğa düşersiniz ki, bir süre sonra boşluğa düşmek dahi umrunuzda olmaz. Boş gözlerle etrafa bakarsınız. Anlamsız ve donuk bakışlara sahip olursunuz. etrafınızdaki insanlar bundan rahatsız olmaya başladığında ise geçmiş olsun artık geri dönüşü bayağı zor olan bir depresyona sahipsiniz.
Sebebi aramaktır. Sevgili bulunacak bir şey değildir. AA işte uzun süredir de sevgilim yokmuş ya gideyim de bir sevgili arayayım kendime diyemezsiniz. Aşk böyle bir şey değildir. Bu yüzden bu sevgili adı verilen müessesede "sevgi" eksik olmuş olur. 21. Yüzyıl insanının en iğrenç özelliği hayatı çok hızlı yaşaması sanırım. o kız olmadı buna dön o olmadı buna dön falan gerçekten çok iğrenç.
Bazen yaşanmışlıkların üzüntüsüdür, en baba pişmanlıktır. Bazen o kadar uzun sürer ki bu ruh haline alışır ve çok da fazla rahatsız olmamaya başlarsınız. intihar gibi düşünceler de yavaştan aklınıza gelmeyecek başladıysa psikolojik destek almakta fayda var.
Yıllardır arkadaşlarım "içen de ölüyor içmeyen de." diyerek bayağı zorlasalar da ekseriyetle reddettim. Sanırım hayatımda gurur duyabileceğim nadir özelliklerden biri.