nasılım lan? deli gibiyim değil mi?. hiç bilemedim hayatımda ne istediğimi, hiç bilemedim ne yaptığımı. neden sen soruyorsun ki? neye cevap vereyim. yaşıyorum ben sadece, seninle de, sensiz de. ayaktayım ama. tek becerebildiğim bu benim. bunu öğretti hayat, iyi de etti. ağlamıyorum 17'lik kızlar gibi, ağlayamıyorum belki. sadece yaşıyorum bir akvaryumu izler gibi, mümkün olduğunca ölmüyorum. merak ediyorsan, iyiyim ben.
hayatı tanıyın, bir gün, bir sabah aniden aydınlanın. ne aşka, ne sevgiye ne hayata inancınız kalmasın. kısaca; öğrenin. her şeyin sebebini öğrenin, her şeyin sebebini bilebilin. sonra izleyin etrafınızda yaşamak denen komediyi. bakın bakalım tekrar başarmak denilen saçmalık kalıyor mu içinizde.
acizliğin aslında kendi içinde olduğunu fark ettiğin andır. ne ağlıyorsun, neye ağlıyorsun diye sorarlar adama. üzülmek, ağlamak bireyin kendini ilgilendiren bir şeydir, ağlamak zaten yalnız yapılan, yapılacak bir şeydir. aynalara ağlayın, şarkılara ağlayın, omuz olun ama omuz arayan baş olmayın. yaşamak böyle bir şeydir, sen dimdik ayakta olacaksın ki omuzlar sen eğrildikçe seni düzeltecek. sen adam olacaksın ki ağladığını senden başka kimse bilemeyecek.
(bkz: ekşi sözlük) uludağ sözlüğün rahatlığına, moderasyonuna bok atabilen kişi ekşide hiç yazmamış demektir. ha bu iyi midir kötü müdür bilinmez, o ayrı. bir de adamlar sürekli uğraşıp didiniyorlar ya daha iyi bir şeyler için.
istemekle yada tercihle olan bir şey değildir bu, karakteriniz, yapınız, ve yaşadıklarınıza gösterdiğiniz tepkileriniz getirir piçliği de efendiliği de.
atalay yazgan ve raziye kırağı çiftinden şahane bir atyarağı elde edilebilir bu birleşim sonrası. seviyeyi de dibe taşıdık bu entry ile, ona da helal olsun.
iş hayatından öğrendiğim bir şey var, dürüst ve çıkar kaygısı gütmeyen adamlar uzlaşmaz tipler oluyorlar genellikle, boyun eğdiremiyorsunuz onlara, eyvallah demiyorlar, çünkü korkuları yok, onları korkutabileceğiniz bir yanlışları da. onlara bir şeyler vaad edemiyorsunuz çünkü hakettiklerinden daha fazlasında gözleri olmuyor. sanıyorum sayın ahmet necdet sezer'i sevmeyen insanlar özünde adam gibi adamları sevmeyen insanlardır.
eklemeden edemeyeceğim hayatımda kimsenin isminin başına sayın yazarken bu kadar hakettiğini, bu kadar yakıştığını düşünmemiştim.
şu kireç çözücü reklamları var ya hani, bir tamirci geliyor ve en ruhsuz hali ile makineniz kireç yapmış falan diyor. o reklamda oynayamam mesela. tutamam kendimi, gider "yenge, amına koymuşsunuz aletin, kireç mi kaynattınız bunun içinde?" derim. bir de koca koca adamlar çıkıp kola reklamında brrr diye titriyorlar ya garip garip, işte onu hayatta kaldırmaz benim bünyem. çok kafa yordum ben o reklamla, "kaç paraya yaparsın lan bunu" falan diyerekten ama bir fiyatın yok bunun. zaten yapabilsem bile terk etmek lazım memleketi, çok kızar çünkü babam. ha bir de bir zamanlar bir banka reklamı vardı, "macit beni otomobillendir" diyerekten bornozunu atardı oyuncumuz, biz dizlerinin altını ve düşen bornozu görürdük sadece. işte o reklamda da oynayamazdım, çünkü çok kıllı benim bacaklarım, e ses de boru gibi haliyle. bozardım ben yani o büyüyü.
sözleşmelerde "muacceliyet keşbedecektir" diye geçer genelde ve kimse ne demek olduğunu anlamadığı için basar imzayı, "keşbetsen ne yazar lan" diyerekten.
ferhat göçer'in söylediği bütün şarkıların coverları orjinallerinden daha iyidir. o kadar ki, söyleyen duştaki ben olsam bile daha iyidir orjinalinden.