geçenlerde tesadüfen rastladığım ve yaklaşık bir buçuk saatimi ayırdığım, bitmesini hiç istemediğim belgesel. adeta bir film gibi. genelde hangisinin iyi olduğuna dair kıyaslamaları okur, izlerdim. bu yapımı izledikten sonra bir tanesine diğerinden daha iyi demek çok zor. o yüzden magic johnson'dan yapacağım alıntı düşüncelerimi en iyi şekilde ifade ediyor: "ben ondan daha iyi bir 1 numaraydım, o benden daha iyi bir 4 numara."
acı gerçeklerden biridir. yani sen telefonu minimum ihtiyaçlarını karşılayacak şekilde kullanıyosan o zaman zaten hiç bi telefon ısınmaz sende belli bi arızası yoksa ya da uzun süre kullanıp cılkını çıkarmamışsan. lakin hayvani sosyal platform canavarları ve oyun manyakları her telefonu yumurta pişiricek kıvama getirecektir.
takip edebildiğim kadarıyla tüm şiddetiyle devam etmeyen eylemlerdir. etmemektedir çünkü polis uçkuruna sahip olduğunda gayet medeni bir eylem olduğu görülmekte ve direnişçileri bir kez daha haklı çıkarmaktadır.
ayrıca o deil de eskiden yabancı turistler ülkeye gelip başlarına bişey geldiğinde kafalardaki genel-geçer türk insanı profilinden dolayı tedirgin olur, polise sığınırlardı. bundan böyle geldiklerinde sanıyorum ki polisten kaçıp çapulculara sığınacaklardır.
bugün kurtuluş savaşı olsa yapacağımız şeydir. arkadaş tamam iyi, hoş, facebook'u aslında güzel bir amaç uğruna kullanıyor gibi görünüyosun da keşke bilgisayarı kapattığında da biraz aksiyon içine girsen be sayın facebook profil picture'ını iki günde bir değiştiren vatansever arkadaşım.
bir sınavın en sıkıntılı anlarındandır benim için. hani sorular, sayfalar kontrol edilir ya bi eksik var mı diye, işte o ara coğrafyada olsun, fen bilimlerinde olsun şekilli soruları göz ucuyla görür ve her seferinde 'aha da sıçtık' derdim kendi kendime. sorulara gelince çoğunun zor olmadığını farkederdim ama işte o kontrol esnasında hep heyecan yapardım. sırf bu yüzden sayfaları açmadığım bile olmuştur, eksikse eksik mk napiyim deyip.
nasıl ki 11 ayın sultanı ramazan diyenler için ilahi aşk ön plana çıkıyorsa, kasım ayını da insani aşkı çok önemseyenler için diğerlerinden ayırabiliriz.
364 günün sultanı 14 şubat gibi bir düşünceyle kendi içimizde çelişebiliriz de tabi.*
erdal beşikçioğlu. stüdyo sahneden aştiye kadar götürdü tiyatrosundan sonra. her ne kadar o saatte nasıl merkeze dönüceğimizi düşünerek ve acıyarak arabasına alsa da haticeye değil bakıcan hacı.
o gün izlediğimiz ve erdal beşikçioğlunun döktürdüğü tiyatro üstü performans için:
son zamanlarda içinde bulunduğum güruh. yeni sayılabilecek bir yazar olmam sebebiyle de 'bakalım yorumlarımı beğenmişler mi', 'dur ilgimi çeken bir başlık varsa hemen entry gireyim', 'bakalım dün kaydadeğer ne olmuş' gibi düşüncelerle saldırıyorum sözlüğe, kendimi alamıyorum efendim. sözlükte uzun vakitler geçirebiliyor muyum, hayır. deli gibi başlık/entry kasıyor muyum, hayır. ne var ki ilk adresim burası.