a- taşinmaz mal bilgileri
1-arnavutköy-bolluca köyü 376 metrekare arsa (40 bin tl)
2-güneysu-dumankaya köyü 2.000 metrekare arsa (10 bin tl)
b- banka ve menkul değerler
banka hesaplarında 2. 366.109,95 tl (şirket hisselerinin satış geliri, emekli ikramiyesi, emekli maaşı ve milletvekili maaşlarının toplamı.)
c- alacaklar
500.000
bir atilla ilhan kitabı. yayımlandığını görmeye ömrü yetmedi rahmetlinin. ilhan bu eserinde daha çok hayatı boyunca üç-beş kız arkadaş yapıp, sonra sağda solda kadınlar hakkında genellemeler yapan dallamaları eleştirmiş.
kötü bir adamdır, valla iliğinizi sömürür hortumlar herkesi servetine servet katar. bu adama güven olmaz yani. ben de mal beyanında bulunuyorum sevgili halkım, üç kuruş param yok, yeminle fakirim. üstelik halktan biriyim. zeki, yakışıklı ve çeviğim. adayım önümüzdeki seçimlerde başbakanlığa bağımsız olarak. gençliğimin verdiği dinamizimle bu işi yapabileceğimi düşünüyorum. 21 yaşındayım sözlük güzellerini de selam ederim bu vesileylen.
a)taşınmaz mallar
-masaüstü bilgisayar (taşıması zor hayvan gibi kasa)
b) banka ve menkul değerler
- 12000$
c) taşınabilip iyi para eden mallar
- 1 adet hp laptop (en fazla 500 eder)
- 2 adet d's damat takım elbise (adı yeter)
- 1 adet pierre cardin blazer (hediye, bilmiyorum fiyatını valla)
- 1 adet diesel pantolon (200 euro ya almıştım 2 sene önce 100 liraya okutulabilir)
- 1 adet nike krampon (300 liraya aldım vakti zamanında gençlik işte)
d) alacaklar
- 200 lira (vermez o ibne)
- 50$
not: mal varlığımdan anlaşılacağı üzere öğrenciyim.
odtü yurtlar arası futbol turnuvasının yarı final müsabakasıdır. nam-ı değer abaza 4 atıp hoplatmıştır isa'yı. Sekiz'in bu başarı aslında çok beklenen bir şey olsa da, odtü başta olmak üzere ülkenin çeşitli yerlerinde kutlanmıştır.
odtü'de devrim'i öğrencilerden koruyan güvenlik görevlilerine verdiğim isim. saat bir olunca öğrencilerden devrim'i terketmelerini rica etmekte kendileri. kapıyı kilitledikten sonra ne yaptıkları ise meçhul.
öğretmenlerin kendini tatmin etmek için çocuklara okuttukları dandirik şeyler. sanırım bu nedenle bir neslin şiir sevgisi köreldi. 'öğretmenim' diye başlayan bu dandirik şiirlerin, bir başka özelliği de içlerinde bolca 'sen benim x'imsin' klişesini barındırmasıydı.
ankara'da arkadaşla otobüste giderken, emekli bir amcanın sohbetimizi bölüp arada söylediği laf.
- olum para varsa istanbul'da yaşıyacaksın, çalışıyosan ankara'da.
+ evet, he kem küm...
amca araya girer;
- bi dakka çocuklar. şimdi öncelikle türkiye'de okumanız hata. konuşma arasında bi 800 ytl duydum. (oha! yarım saattir bizi dinliyomuş) benim oğlum kiev'de elektronik okuyor. (hayırlı olsun) aylık 250 dolar yolluyorum. harcı da 2000 dolar. şimdi burda bir yanlış yapmışsınız. (hastır oğlun kazanamamış, marifet gibi anlatıyon) şimdi gelelim ikinci meseleye. istanbul'da napcan, ne yaşıcan. istanbul'da 5000 dolara yapacağın eğlencenin daha iyisini petersburg'da 1000 dolara yaparsın. (amca eski çapkınlardan herhalde) istanbul 5. sınıf adamların yeri.
her internet kafede bulunan insan tipi. ilginç olan bu tiplerin çoğunun ailesi zengin falanda değildir. oyun oynarken attıkları çığlıklarla kulağınızın amına, hile yaptığı için arkadaşlarının anasının uzvuna koymayı da çok iyi bilirler. sessiz ol lan dediğinizde ise genelde parasıyla değil mi cevabını verirler.
ekstra-tanım: küçükken hizaya getirilmesi gereken yavşak türü.
ingilizce bilmeyen yurdum delikanlısının başına gelebilecek en kötü şey. kafede oturmuş sıcak çikolatamı (hiç sevmem, maksat şekil olsun) yudumlamaktayım. bir anda gözüme başka bir masada mahsun mahsun oturan sarışın bir melek takıldı. ama gözümü ayıramıyorum o kadar yani. sonra herhalde beni sapık filan sanıp bana bakmaya başladı, artık kıza nasıl baktıysam. neyse efendim biraz sonra farkettim ki kızın bakışlarında hiç de ürkek ceylan havası yok. kız alenen beni süzmekte. önce 'bakmıyım lan sevgilisi vardır belki onu bekliyodur, bana öylesine bakmıştır' aşaması ki bu bi beş dakka sürdü. daha sonra öyle olmadığı tarafımdan onaylandı. cesareti toplama ve ne diyeceğimi düşünme aşamasına girdim tabi bu arada. o da bi iki dakika... neyse efendim sonunda ayağı kalktım, kıza yaklaştım ve kendimden emin bi şekilde sordum:
- beraber bir şeyler içelim mi?
+ sory, i..turk...rus..i....a.
şimdi sıra ben de. bir şeyler söylemeliyim. ama kızın ne dediğini anlamadım. hatta bir şey söyleyip söylemediğinden bile emin değilim. belki turist rolü yapıyordur beni beğenmemiştir falan. ama yok kız gerçekten türk'e benzemiyo. o zaman büyük ihtimalle türkçe bilmiyorum dedi. iyi de bu cevap neden bu kadar uzun sürdü? acaba 'burda yabancıyım bana eşlik etsene, takılalım beraber, zaten senin tipinde erkekler bana çekici gelmiştir hep.' demiş olabilir mi? neyse efendim biraz düşünüp kararımı verdim. davul bile dengi dengine derdi hep canım anam. içim kan ağlayak da olsa, 'hmm. i dont english speaken' gibi grameri filan sikip atan bir cümleyi, ortadoğulu aksanımla söyledim. sonrası malum; kırık bir kalp, bol bol ahmet kaya.
kızılay her yerinde gördüğüm afişte yazan yazı. o değilde bakanlıklara ve genelkurmay'a yürüyerek beş dakika. gidin sorun ne sorcaksanız işte. diyil mi, aaaa!
hayatım boyunca aldığım en büyük ayar. şimdi naçizane şişman vücudumla karşıya geçmekteyim. bu arada araçlara el kaldırıyorum. ilk şeritteki araçlar duruyor, ikinci şerittekiler vızır vızır... bu sırada ikinci şerittekilere el kaldırıyorum. fakat ilk şeritteki araçların en öndekinin sürücüsü bana kızıyor ve bu ayarı veriyor. ben de türk filmlerindeki genç kızlar hesabı evde yatağa kapanıp ağlıyorum.
not: genç kızlar gibi dedim, burdan genç kız olduğumu çıkarıp mesaj atacak abaza kardeşim; yok öyle bir şey.
aldığım ne kadar önemsiz e-posta varsa hepsinin ortak başlığı. yok bor madenlerini yağmalatma, yok karadeniz'deki uranyum'u ruslar çalıyor. abd güneydoğu'daki petrollerimize el koymuş. iyi de o zaman götveren bu mesajı genelkurmay'a at, dışişleri'ne at, enerji bakanlığı'na at; bana niye atıyosun, akşam akşam sinirlerimi hoplatıyosun?