bir süredir şehir dışında çalışıyordum ve psikoloğumla görüşmek için gün sayıyordum bütün her şey istanbul'a gelip doktorumun tayininin çıktığını öğrendikten sonra başladı. hastaneden, sadece tayininin çıktığını ve nereye gittiğini bilmediklerini söylediler (diğer doktorlara yönlendirmek için) doktorun bende sadece mail adresi vardı ve bu mail adresi de ayrıldığı hastanenin sağladığı maildi. internetten yaptığım araştırmalarda da hep aynı hastaneyi gösteriyordu ta ki doktor haritası http://www.doktorharitasi.com/ diye bir siteye rastalayana dek.
Google'ın arka sayfalarına itilmiş bu site bana doktorumun yeni tayin yerini söyledi ve doktorumla görüştüm. Bir sürü trip attım "insan giderken haber verir sikik" dedim gözlerimle. site bu olayı nasıl yaptı bilmiyorum ama doktorunu arayan varsa buraya da baksın.
cam kola şişelerinin metal kapaklarını taşla düzelterek oynanan oyundur. 80-90 kreasyonunun hatırlayacağı oyundur aynı zamanda. 3-4 arkadaş ile sokaklarda cam şişe kapağı aranır, kapak görüldüğü anda bütün herkes o kapağa hücum eder ve kapak yerden kapanın olur. arada "ilk ben gördüm olum benim o kapak" diyen olsada yerden kapan hayatta vermez kapağı.
yeterince kapak toplandıktan sonra o kapaklar taşla ezilerek düzeltilir ve oyuna hazır hale getirilir. oyuncular kendilerine birer tane düz taş bulur ve oyun başlar.
düzeltilen kapaklar yere düzgün bir şekilde dizilir ama herkes eşit sayıda koymak zorunda fazla veya eksik olmaz. daha sonra oyuncular o kapaklardan belirli bir uzaklığa giderek sırayla taşı kapaklara doğru fırlatır ve vurduğu kapaklar onun olur. bir kişide kapak biterse o kişi oyundan çıkar, yada "bana borç versene lan ben sana veririm" der. karşıda ki kişi kabul etmezse "ama ben sana kolamdan içirmiştim, haram olsun" der ve kapakları alır.* oyun bu şekilde devam eder ta ki içlerinden birisi yenilgiyi hazmedemeyip kavga çıkarana kadar. birisi yerden taş alır "kafanı yararım bak" der, diğeri "sen taşa mı güveniyorsun? allah'a güvensene korkak" der vs. vs. bu böyle gider. ama küslükleri akşama kadar sürmez, hatta bir saat bile sürmez.
sokak başlarında bekleşen, gününü sadece dünyada ki oksijeni tüketmek için yaşayan, hayata dair düzgün bir beklentisi olmayan, kendilerine halk arasında serseri denilen, gerektiği takdirde insan canı yakmaktan hiç çekinmeyen ve adam bıçaklamanın cezasını bilen mahlukatların başucu lafıdır.
* özene bezene veya sadece laf olsun diye girilen entrylerin "son iyi oylanan entryleri" bölümünde görüldüğünde yaşanan hazdır. çok fazla takmayanlar olduğu gibi bu bölümü açıp keyif sigarası yakanlar da vardır. kişiden kişiye değişen hazdır.
büyükbaş hayvanların korkulu rüyası olan bir tür sinek. bu sinek geldiği zaman o kocaman, iri yarı hayvan delirmişcesine zıplaya zıplaya kaçar. uzaktan bakıldığı zaman koşturuyor efenim çayırda çimende denilir.
her ne kadar basit bir olay gibi görünsede insanın sinirlerini alt üst eden, insanın kafasında türlü cinayet senaryoları yazdıran olaydır.
efendim evinize misafir geleceği haberi gelir, o anda çok hızlı bir şekilde masaüstündeki oyunların kısayolları silinir, bilgisayar hızla kapatılır ve mümkünse bilgisayara bozuk görüntüsü verilir. misafirler gelir ve tabiki yanlarında dünyanın en uyuz yaratığı olan çocukları da vardır. yemek yenir çay faslına geçilir, bu sırada o uyuz yaratık annesine "anneee ben buyum abiye söylesene bilgisayarı açsın" der.
bu sinsi oluşumun farkına vardığınız an içinizde nefret tohumları yeşermeye başlar. anne bir kaç defa bu şerefsizi başından savar fakat bu şerefsizin vazgeçmeye hiç niyeti yoktur. ve bu sefer sesli bir şekilde söyleyerek babama duyurmaya çalışır bu küçük, ufacık sevgi g.tvereni... misafirlerine neredeyse kendi elleriyle yemek yedirecek olan aşırı misafirperver babam "oğlum açsana bilgisayarıııı" diye seslenir, artık o çocuk sizin gözünüzde manitanıza asılan şerefsizlerden farksızdır. neyse... son bir umut "ama bilgisayarda oyun yok ki" denir. fakat o ufak yaratık "ben internete girecem, mesene açacam, façeme bakacam bide beerşardan* telefonuma müzik indirecem" der, telefonu da var ibnenin oğlunun...
emir büyük yerden geldiği için bilgisayar açılır "al bilgisayarı bi tarafına entegre et" bakışıyla teslim edilir. ve bu şerefsiz olmadık programları açar, olmadık sitelere girer tuşlara; "sana ibnelik olsun lan ben buyum" der gibi vura vura basar ve uyardığın zaman da aşırı misafirperver babanın sert bakışlarına maruz kalınır.
neyse herşey biter misafirlerin kalkmasına yakın ufaklığa " delikanlı gel bakalım seninle bi güreşek" denir ve tutar tutmaz büyük bir hırsla yere çarpılır, dirsekle kafasına suratına bastırılır ve şakayla karışık iki tane osmanlı tokatı çakılır, bir nebze ciğer soğutulur...
abarttığımı düşünebilirsiniz ama ben bu şerefsizler yüzünden sosyal fobili oldum çok değerli sözlük.
sabah işe giderken bindiğiniz tıklım tıklım otobüslerde oturacak yer olmadığından ve koltukların kenarlarına kuala gibi yapışıp ilerlemeyi reddeden insanların oluşturduğu tıkanıklığı bir nebze açmak isteyişiniz ve anılan insanların arkalarından geçerken elde olmadan sürttüğünüzde hissettiğiniz iğrenç durumdur. fordçular için gibisi fazladır.
büyümüş delikanlı olmuş, askerliğini tamamlamış ve yaşı kemale ermiş gençlere akrabalar, aile dostları ve arkadaşlarınca ne zaman evleniyorsun anlamında sorulan sorudur.
bu soru en namüsait zamanda tezahür edebilmekte, güzel güzel yapılan muhabbetlerin içine edebilmektedir. özellikle de ailesi ile evlenme konusunda tartışmış kişinin yanında sorulduğunda soruyu sorana kalkıp kafa atma isteği uyandırabilmektedir.