çok yanlış tanınmış yerdir. doğma büyüme geredeliyim. herkesi aynı şekilde yorumlamayın, evet biraz muhafazakar ve sosyal imkanı çok olmayan yerdir ama memleketimdir severim. insanlar sıcak kanlıdır, başka yerlerde insanlar birbirlerini tanımazlar ama burda herkes sizi tanır. soğuktur ama yazın herkesin sıcaktan öldüğü bir günde gerede' de dışarı montla çıkarsın. farklıdır. her türlü serindir. burada yaşamaya alıştığınızda sıcak yerlerde zaten yapamazsınız illa ki üzerinize bir mont alacak ona sarılacaksınız. yalnız kabul ediyorum burada ki gençler ergenliklerini dorukta yaşarlar ve kızlar gece dışarı çıktığında hoş karşılanmaz. saçmadır. birde sevgilinle sokakta rahatça gezemezsin. yine de memleket işte seviyorum.
önemli olan yaş değil hayatın ne yaşattığıdır. 19 yıl ne yaşadığını biliyor musun? sen evinde rahat rahat otururken kim bilir o küçük yaşında neler yaşadı. yaş, din, dil, ırk önemli değildir. herkesten öğrenebileceğin bir şeyler vardır. küçücük bir çocuktan bile aklına dahi gelmeyecek şeyler öğrenebilirsin. hayat herkesi farklı şeylerle sınar, diğerlerinden öğrenmen gereken şeyler vardır o yüzden. önemli olan tecrübedir. 19 yaşında hayatı anlamışsa ve sen bunun doğru olmadığını söyleyip ona hakaret ediyorsan hayatı anlamayan belki sensindir. ben hayattan ne anladım diye sorman gerekir.
'yaşadıklarımdan pişman değilim, öfkem yaşayamadıklarıma' demiş ya şair, benzer bir öfkeye sahip benliğim,
dün topladım tüm arkadaşları, havadan, sudan, şurdan, burdan derken geçsin istedim vakit, bir anlık da olsa çık diye aklımdan, çık diye usumdan, çık diye hayatımdan.
seni sevmiyorum diyebilmeyi ne çok istedim dün fakat çözemedim ki ellerimi, zifir saçlarının hayalinden, alamadım ki kör olası gözlerimi, çekemedim ki çatlak dudaklarımı senden.
hayal olduğu şüphesiz, gerçeğinden farksız...
bir deniz gibi çalkalanıyor odamın tavanında varlığın, almamışsın bilerek, kalmış orta yerde bakışın, duruşun, benim oluşun...
ama bilirim yok çaresi
sensizliğin sesi ve sesimin sensizliği, eriyor sigaramda yanarak ve eritiyor aklımı, fikrimi...
dön diye söylemedim hiçbirini, hiç değilse adı belli yokluğunun; soğuk ve soluk bir efkar, yana yana üşümek, sensizlik...
lakin bir adı yok varlığının,
tarifi yok verdiği acının, elimde olmadan, senden gelene verdiğim müsamaha
ne bir gerçek, ne bir yalan, gelme sakın, varlığın mutlak muamma...
zaman acıtarak geçiyor içimi
ellerim bilinçsiz yoluyor saçımı
kara gölgeler doluyor içeri
birinin birinden korkunç biçimi
gelme sakın, gelişin bir ömrü yakmaktır
unutma sakın, unuttum demek bile hatırlamaktır.
Kimbilir o an, belki de şu andır ya da size çok yaklaşmıştır.
Belki de bu satırlar ahlakınızı yeniden düşünmeniz için ölümünüzden önce size tanınmışson bir fırsat, son bir hatırlatma, son bir uyarıdır. Siz bu satırları okurken bir saat sonra hayatta kalacağınızdan emin olamazsınız. Bir saat sonra hayatta olsanız bir sonraki saate erişeceğinizin hiçbir garantisi yoktur. Saat değil bir dakika, hatta bir saniye sonra bile hayatta olacağınız kesin değildir. Bu kitabı sonuna kadar okuyup bitireceğinizin de hiçbir garantisi yoktur. Ölüm size, büyük bir ihtimalle, bir dakika öncesinde ölmeyi hiç aklınızdan geçirmediğiniz bir anda gelecektir.
Mutlaka öleceksiniz, tüm sevdikleriniz de ölecek, sizden önce ya da sonra mutlaka ölecekler. Bundan 100 sene sonra dünya üzerinde sizin tanıdığınız hiçbir canlı insan kalmayacak...
itiraf ediyorum diye başlayan entrylerdir.
itiraf ediyorum fazla duygusalım ama duygularımı anlatmayı beceremiyorum. kimsenin önünde ağlayamıyorum. sadece yalnız olduğumda ya da karanlık yerlerde ağlayabiliyorum. ağlamak bana suç gibi geliyor. birinin önünde ağlamak bence güçsüz olduğumu simgeliyor. oysa ki yalnızken ağladığımda kendime geliyorum, daha net düşünmeye nedenleri bulmaya başlıyorum. ağlamanın bu kadar anormal olduğunu düşünmeme rağmen gülmemek bana yanlış geliyor. sanki insanları güldürmediğim zaman onlarla derdimi paylaştığım zaman onları meşgul ediyor hatta bunaltıyorum. şaşırmak, gülmek, korkmak vb. hepsi benim için ne kadar doğalsa ağlamak bir o kadar yanlış, yasak. ben kötü hissedemem. üzgünsem bunu kendi içimde halletmem gerekir. insanlara kolay kolay dertlerimi anlatamam. ben sokakta tanımadığım birini ağlarken görsem, bana derdini anlatsa onu teselli ederim ama ben başkasına güvenip anlatamam. başkalarının her yaptığı normal ben yaptığımdaysa bunlar gizlenmeli. belki bu özgüvensizliktir, belki de diğerleride böyle düşünüyorlardır. bunu bilmiyorum ama çok zor güveniyorum ufacık bir derdimi bile anlatmak benim için zor. özellikle konuştuğum kişi karşımdaysa. neyse çok uzattım kısaca kötüysem saklarım kolay anlatamam, iyiysem karşımdakini çok mutlu ederim.
geçmişe bağlanmış anılarıyla mutlu olan insanın yapmakta zorlanacağı eylemdir. en kötü anıları bile onun için gelecekten iyidir. çünkü geleceğe bağlı yaşayan insanlar geçmişte ki pişmanlıklarından ders alıp şimdi ki zaman da hayal kurarlar. geçmişi seven insan bu hayallerin gerçekleşmeyeceğini, hayal kırıklığını tatmış insandır. o yüzden geçmişten ayrılmak 'değişiklik' yapmak istemez. hayal kırıklıklarının acı vermesine yeterince izin vermiş belki de ölümünü beklemektedir. her değişiklikte belki de yeni bir acı yaşayacağını düşünmektedir ve bunu kaldıramayacağını fark etmiştir.
eğer bu karşı tarafa duyulan bir güvensizlikse kişinin kendini yiyip bitirmesine sebep olan durumdur. özellikle aşkta karşı tarafa güvenemiyorsan ama yine de o kişiden vazgeçemiyorsan, karşı tarafın başının etini yemenize sebep olur. karşı taraf sizi dinlemiyorsa ve siz yine de ayrılmayı istemiyorsanız güvensizliği içinizde yaşamanız gerekir. bir köşede senaryo üstüne senaryo yazarsınız. ona karşı 'sana çok güveniyorum' mesajı verip ondan uzaklaşınca ( bir de aranızda mesafe varsa) kıskançlığın ve güvensizliğin dibine vurursunuz. kıskançlığı içinde yaşamak genellikle platonik aşklarda olur. ama bu sefer karşınızda ki sevgilinizdir, o size istediğiniz gibi karışır ama siz kıskandığınızı sık sık söyleyemez ve onu kısıtlayamazsınız. çünkü o çabuk sinirlenir. sizi gerçekten sevdiğinizden eminsinizdir bu nedenle de ondan vazgeçemeyip herşeye göz yumarsınız. bir gün onunda sizi anlayacağı umuduyla.
ders çalışmak istemiyordur. ders çalışmak genellikle sevilmeyen hatta nefret edilen bir durumdur ve mekanla ilgisi yoktur. gerçekten çalışmak istenirse çalışılabilir. ders çalışmak için özel bir ortama değil dikkat dağıtmayacak bir ortama ihtiyaç vardır. kişi rahat ettiği her yerde çalışabilir.