toplu olduğu belli olmayan ertesi gün laf arasında "aaa sana da mı onu atmış? aynısı ya aynısı." replikleriyle samimiyetsizliğin tavan olduğu mesajlar da mevcut.
bir ünlünün yazmış olduğu "kedi uzanamadığı nasıldı o:)" tweetine "mundar dermiiiiiiiiiiiş!" diye atlayan insanın içinde bulunduğu durum. nerden baksan akıllara zarar.
diş etlerim kanıyor diye neredeyse 3 aylık ömrün var diyecekti bir diş eti kanaması bu kadar mı önemlidir arkadaşım?
sonuç olarak ukalalıklarından olsa gerek bazıları durumunuzu abartarak ölmeden mezara sokarlar, gel de nefret etme!
kendimi sürekli bu başlıkta buluyorum, neden olduğunu anlamadım.
aslında bi sorun var gibi ama sorunu anlamıyorum böyle başkasına anlatmaya kalkınca herşey çok saçma geliyo. yok lan ne abartmışım ben de yuh diyorum.herşey iyi güzel de peki ben neden bu kadar düşünceliyim? ne düşündüğümü de hiç bilmiyorum.
beklentim neden bu kadar fazla? yoksa ben mutluluğu yadırgayıp sorun mu arıyorum? muhtemelen..
derdim ne benim?
gerçekten derdim ne?!
eline bi oyun ya da oyuncak verilince gözlerindeki o çocuksu mutluluğun seyrine doyum olmuyor. oyuncağını kurcalarken ya da oyun oynarken izlerken insanın içi eriyor. al sok onu içine öyle bişey!
insana sürekli rakı masasında gibi efkarlı efkarlı "seviyorum uleynn!" deme isteği uyandıran eylem.
insana çok şey katar, çok şey öğretir; sabretmeyi, hayatı iki kişilik yaşamayı, fedakarlığı, hayatta her şeyin kontrol altına alınamayacağını, kaybetme korkusunun da en şiddetlisini yaşamayı.
onu düşünerek yattığın geceye yine onu düşünerek uyanmak, günaydın mesajını görmeden güne başlayamamak, yaptığın herşeyde onu düşünmek, her saniye iç sızlatan bi şekilde özlemek, ona sarılmak için vakitli vakitsiz yollara düşmek, sadece onu konuşarak arkadaşlarının beynini mikmeyi göze almak, vw hastalığı yüzünden yolda sadece vw'leri görmek.. evet aşk bu sanırım.
kadınları mutlu eden tek şey aslında onu hayatının merkezine koyan adamdır. sevdiği adamın kendisini futbol ve oyundan daha çok önemsediğini bilmek, hissedebilmek bir çoğu için kafidir.
uzun zamandır aklımı kurcalayan sorunun ta kendisi.
aşk;
o günaydın demeden güneşin doğuşunun bi anlamı olmadığıysa,
onu mutlu edemediğinde kendini işe yaramaz hissetmekse,
onun derdine derman olamadığında saçını başını yolmak istemekse,
onunlayken saatlerin nasıl işlediğinin farkında olmamaksa,
geçirdiğiniz zamanı uzatmak için gelen otobüse bile binmemekse,
uykusuzluktan ölürken onun iyi geceler mesajını görmeden uyayamamaksa,
onu kafese kapatıp size özel olmasını istemekse..
sarhoş olduğu zaman bulaşık yıkaması. hala anlam veremedik yıkamasın diye kavga bile ettik ama durdurak bilmiyor, şimdi temennimiz bulaşıkla sınırlı kalmayıp eline iki bez alması.
şimdiye kadar izlediğim en iyi aşk filmi, listemdeki birinciliği hiç bir koşulda değişmeyecek filmdir. aşkın hayal evreni dışında realizmle de yaşanabileceğini en iyi şekilde göstermiştir. etkileyici ve doğal birçok diyalog yer alıyor. o konuşmalar ezberlenene kadar tekrar tekrar izlenilesi.
bazı insanlara "şimdiye kadar nerdeydin?" deriz ya işte bu da öyle bir film. izlemediğim her gün geç kalmışım gibi. resmen hayatımın filmi oldu ve kendini film karakterlerinden biriyle özdeşleştir deseler şüphesiz bu celine olurdu.
diyaloglarda herkes kendinden birşeyler bulacaktır bence, mutlaka izleyin.
kendilerini son derece başarılı görmekle beraber çevreleri tarafından hiç sevilmeyen insanlardır. istediği herşeyi elde edemeyen insanlar için katlanması güç hırs küpleridirler.
atalarımız bu insanlar için güzel bir söz söylemiş: "azimle sıçan kayayı deler."