subhanallah!
istanbul sınırları dahilindeki bir vakıf üniversitesinin öğrencisidir. sayıları epey fazla, gözlerimle gördüm.
efendim okulumun daha başlamamış olmaması sebebiyle can sıkıntısından patlarken bir arkadaşımı ziyarete x üniversitesine gitmeye karar verdim.
platin saçlı, düğünde giyilecek cinsten ayakkabılarıyla yokuşları aşan kızları gördüğümde nefes nefese kalmış bünyem babetlerime bir daha bakıp;
'-ulan sorun hangimizde?'
diye sorarken kampüsün ortasında buldum kendimi. ama o da ne? pareosunu üzerine çekmiş elinde kitaplar yürüyen kızlar, altında ıslak şort üzerinde havlu adamlar...
başımı yukarıya kaldırdığımda cıp cıp su sesleri...
yok lan yanlış geldim herhalde diye kendimle çelişirken bir kızla çarpıştık.
-çok özür dilerim.
-sorun değeeel...
ve bu kart sese ister istemez başımı döndürdüğümde...
1.50 boylarında, parmak arası sünger terliklileriyle önü açık pareosuyla bana bakıyordu. hatta bizzat üzerindeki her şey bana bakıyordu. yanlış yerdeyiz biliyoruz der gibiydiler.
sanırım eğitim yuvasıymış, hımm...
edit: oha burdalarmış lan, eksiliyorlar. durun! çok tatlıydınız hihih...
lan olum çıldırdınız mı siz? okuması bir dert, anlaması bir dert de yazması nasıl bir dert nasıl bir ruh hali ben anlamıyorum.
1 mesaj alındı yok aslında o 1 sayaç misali gidiyor. 1 2 3 4 5 6 7... ömrün yettikçe...
açıyorum, yanlışınız var destan alınmış. alp er tunga halt yemiş yani. resmen giriş gelişme sonuç bölümlerinden oluşan çarşaf çarşaf bi mesaj. hayır hadi okuduk bitti bi de cevap faslı var dimi bunun? öyle 'tamam', 'bence de' diyemiyorsunuz ki...
bayram mesajı falansa sorun yok 10 sayfanın ardından 'bayramın mübarek olsun' falan yazısı beliriyor da rahatlıyoruz. 'sağolasın, senin de' cevabını yapıştırarak geçiştirmek mümkün.
ama o gününü anlatan, başından geçen bi olaydan bahseden arkadaş ya sen? yeter lan. cevabı yazmak isteyen var mı yerime? neyse ben telefonun başına döneyim.
'aa cnm bnm çk üzld...'
Çevresindeki her şeyi potansiyel oyuncak olarak değerlendiren Miniktir.
Bacak bacak üstüne atmak suretiyle gözler hafif kısık sigara içen büyüklerden çektiği filmde bizzat başrol oyuncusu olma peşindeyken çocuk hafiften sarsılır.
Sarsan pek de yabancı degildir aslında.
Anne: doğru düzgün ye şunu nimetle oyun olmaz, çarpılırsın
çocuk: öffff ben böyle yiycem ya küllüğe dökcem bi de
anne:-şiddet içerir-
önce sizin sonra yağmur çizmelerinin ağzına sıçmak istiyorum. ne yiyip ne içiyosunuz olm siz?
ölçü veren bacaklarınızın da...
daha doğrusu o bacakları ölçü diye alan tasarımcıların da...
bugün en masum ifademi takınıp bi yağmur çizmesine yaklaştım...
-pardon bunun otuz sekiz buçuğu var mı
dedikten sonra huşu içersinde o şeker şeyin bana gelmesini bekledim... beklemez olaydım.
çizmecik geldi sevgi dolu ellerimle ona uzandım ve yukarı doğru çekerken aslında yukarı doğru çekilmeye pek uygun olmadığını anlatmak istediğinin farkına vardım.
direndim...
başardım da... fakat bi çizmeden çok çorap misali bacağıma yapıştığını anlayıp aynadan otomatikman emrah moduna girmiş kaşlarıma bakarken boyu yalnızca 1.50 yazıyla #birelli# olan bir kız gelerek;
-otuz altısını alabilir miyim?
dedikten sonra içinde bacağını dans ettirerek giydiği çizmeyi izledim, izledim ve izledim...
-peki bunları kalıba koyup genişletme şansımız yok mu ya ühühühühü
-malesef
-yıkıl mutlu yazar...
ağzına sıçılası kızlara yazı yazdığını belirtmek için kullanılan söylem.*
tatlı krizlerinin bir numaralı kurtarıcısı olan çikolata ile sahur yapmaktır esasında. sorun ise alkollü olması.
sabah 3 sularında 'çikolataaaaa' diye kendimi yırtarkene ecnebice yazılarla bezeli bir kutu buldum. mutluluktan haykırma eşiğindeyken ağzıma boca ettim o küçük mutlulukları. mutfaktan çıkmak üzereyken bir acı tat, efendime söyleyeyim bi nahoşluk...
sonradan öğrendik ki kendi likörlü çikolataymış, şu an tuttuğumuz da oruç amına koyayım.
kabul olması dileğiyle...
seni seviyorum çikolata...
ulu yazarıdır.
ben anlamıyorum arkadaş, bir yaş muhabbetidir almış gidiyor. ulan sormak istiyorum yirmi beşini geçmişsin de ne bok olmuşsun?
daha türkçeye hakim değilken 'herkezde ergen burda meyer çocuk yuvasıymış' diye ayar verdiğini sanan dangalak! lafım sana. benden fazla yaşadığın seneler sana ne katmış amına koyayım.
yok o liseli yok bu ergen... madem liseli bu millet, oturun da öss türkçe konu anlatımlı kitaptan iki ünite çalıştırsın sana.
kesin porno yelpazen geniştir ona lafım yok, futbol bilgin de tavandır eminim.
madem sen iyisin madem sen büyüksün şu türk gençliğine de bi katkın olsun.
yazmayı öğrendiğin vakit iki adam gibi kelam et de yetkinleşelim.
selamlar...
bir ütopya.
yok satar ama ben söyleyeyim genç yatırımcılara, not edin bir yere.
tezgahtar radarına yakalanmamak adına kalabalık mekanları tercih eden ben garantiyim müşteri olarak, vallahi bak.
düşünsenize giriyorsunuz bir mağazaya ve kimse yanınıza yaklaşıp 'nasıl yardımcı olabilirim?' demiyor.
içinizden 'siktir olup giderek' diye haykırmak gelirken kibar kibar postalamaya çalışmıyorsunuz.
böyle bir varlık yok. sizinle birlikte mağazayı tavaf etmiyor.
'hihihi bir de bu var' demiyor.
paranoyalardan uzak rahat alışverişlere yelken açmak için...
kendinize iyi bakın mağaza sorumluları...
dengeleri şaşırtan bir annedir. baklavalarını falan saydırtır...
gidip 'anne yatağın altına çorap kaçmış' diyorsunuz ve şak anne tek eliyle yatağı kaldırıyor.
ev taşınacak anne buzdolabını sırtlıyor, hamal çağırmaya gerek kalmaksızın.
babayla kavga ediyor ve yine tek eliyle gülle misali çeviriyor falan.
tüylerimi ürpertti yani, bizim narin anneler iyidir iyi...
şerefsizdir. belki de incici. bilemiyorum.
kendimi kandırılmış, tuzaklara düşmüş, göt olmuş hissediyorum hep.
yerde öylece duran sineğe 'heheh gebermiş' diyerekten boca tuvalet kağıdıyla yaklaşırken tak kalkıp tavaf ediyor ya odayı...
bileğini yalayıp nah çekse o kadar koyar insana... belki onu da yapıyordur, beklerim.
ağlaya ağlaya terk ediyorum ortamı... elime düşer elbet...
şu hadislerde falan da adından bolca bahsedilen emanet etme, emanet alma olayını benimsemiş durumdayım. benim için anlam bulmuş resmen, kendimi tutamıyorum.
-anne ben dışarı çıkıyorum odam sana emanet
-mervecan ben lavaboya gidiyorum çantam sana emanet
-karabaş ben okula gidiyorum kemikler sana emanet
-oldu o zaman ben kalkayım... ayşe, ali sana emanet. veli, fatma da sana tamam mı?
+tamam tamam
-bu arada allah'ım ayşe ve veli boşta kaldı onlar da sana emanet...
artık mide bulandırandır.
google görsellere bi somali yazıp bakmış mı acaba? tamam ülkemiz de refah seviyesi yüksek bir memleket değil ama biraz da şükretmek lazım!
dakikada bilmem kaç çocuğun açlıktan öldüğü, akbabaların iştah kabarttığı bir diyardan bahsediyoruz.
türkiye'nin açlarının karnını doyrunmuşmuş. açlıktan ölen sayısı senede ikiyüz civarıdır bu memlekette. somali yardımı onları doyurmaya engel değildir herhalde!
yemekten bahsediyoruz lan, hani annemize burun kıvırdığımız 'üff ne şimdi bu' diyerek tavır yaptığımız, tabakta bırakıp çöpe yolladığımız yemek.
orada bebekler bu yüzden can veriyor ve kalkmış burada 'bir somali eksikti' diyen insan müsvetteleriyle karşı karşıya kalıyoruz. yazık.
çılgın projemdir. çok çılgın, hem enerji hem obeziteye savaş.
yüzmek en güzel spor derler, hem de sıcaklara birebir. hem de sayemde enerji ulan. nobel bizimdir... amerika düşer bu işin peşine ben size söyleyeyim...
bir doktor içgüdüsü sanırım, pratisyeninden profosörüne hepsi.
sanki yemin ettik adama. gören de çok götündeyim sanar, adamın işi atar yapmak. çatacak adam arıyor, iyi ki altı senelik okulu on senede bitirmiş havasından geçilmiyor.
-neden daha önce gelmedin !!!
-ıı şey yani bi öksürük sonuçta ondan
-neeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeee öksürükse öksürüüüük her şeyi hafife alın siz
içses: çattık hak ver de sussun
-evet doğru...
-gripsin!!! benical cold yazıyorum!!!
klasik türk kızıdır.
bendir, ayşe'dir, fatma'dır...
160 cm olan boyunu 165 yapandan masum, orta boydan nasibini alandır. topuklusuyla gideri olacağanın farkında olup türkiye şartlarında mutlu mesut yaşayandır.
içerlenmiş maymundur.
teğet meğet derken de rte sever olduğunu belli etmiş, evrim tarafından aydınlatılması gerekendir.
bu arada ateşin bol olsun darwincim.