nasıl bir halet-i ruhiye içinde olduğunu merak ettiğim fenerlidir.
malumunuz üzere fenerbahçe 29 senedir türkiye kupasını alamamakta ve alamadığı her yıl da dalga konusu olmakta. bazı fenerli kardeşlerimiz ise kendileriyle bu konu üzerinden dalga geçilince "ya abi biz zaten türkiye kupasını umursamıyoruz, alsak ne olur almasak ne olur" demekteler. ya güzel kardeşim bak şimdi, tabi ki türkiye kupası bir şampiyonlar ligi bir avrupa ligi ya da türkiye şampiyonluğu kadar önemli değil bunu herkes kabul ediyor. ancak senin 29 yıldır alamadığın kupada ezeli rakiplerin mücadele ediyor. galatasaray ile yaptığın hazırlık maçını bile hayat memat meselesi haline getirirken, ezeli rakiplerinin de yarıştığı bir kupayı sen nasıl umursamazsın. ulan fenerbahçe, beşiktaş, galatasaray, trabzonspor gazoz kapağına turnuva düzenleseler bile o turnuvanın bir anlamı olur. o kupaya anlam veren kendisi değil ki. bu takımların arasındaki rekabet. sen bunu nasıl anlamazsın arkadaş.
aklı ve kalemi kıt arkadaşların destekleği yöntem.
yav arkadaş eğer pkk'lı yazarlardan şikayetçi isen, onları sevmiyorsan, alırsın eline klavyeni savunduğun tezleri ortaya koyarsın, pkk'lı yazarların ortaya koyduğu argümanları tek tek çökertirsin, bu sayede o sevmediğin pkk'lı yazarlar göt olmanın verdiği inanılmaz hafiflikle sözlükten tek tek uçarlar. neden bu kadar etkili olabilecek bir yol varken gidip adalete başvurup, sansürcü zihniyete destek veriyorsun. yoksa aklın sikim bir pkk'lıyı göt edecek kadar çalışmıyor mu?
özellikle akp'nin "demokratik açılım" adı altındaki ne idüğü belirsiz süreci başlatmasıyla birden demokrat olan ünlülerdir. türkiye'nin gerçekten demokrat, insan haklarına saygılı, özgürlükçü insanlara gereksinim duyduğu yıllarda (1980-2000 arası) her ne hikmetse ortalıkta görünmeyen bu ünlülerin, birden bire özgürlükçü ve demokrat söylemlerde bulunmaları bir hayli ilginç.
özellikle içinde bulunduğum 7. nesil yazarların birçoğunun, türkçe yazma konusunda ciddi sıkıntılarının olduğunu düşünüyorum. aslında düşünmeye bile gerek yok, her şey ortada. anlatım bozukluğu yapan mı dersin, bağlaç olan - de'yi, -da'yı birleşik yazan mı dersin, açacağı başlık 50 karaktere sığsın diye sesli harfleri atan mı dersin, hepsi var. bir de bunların yanında daha sözlük formatından bihaber, kendisini hala ergen forumlarında yazar olarak zannedenler de cabası. yukarıda saydığım şeyler gerçekten sözlüğün okunabilirliğini menfi yönde etkilemekte. işte bu gibi sıkıntıların aşılması için sözlüğe, "en azından savunduğu fikirleri (fikirleri ne olursa olursun) güzel ve okunaklı bir türkçe ile ifade edebilen yazarların" dahil olması adına bu talep elzemdir. aksi takdirde sözlük, sıradan bir ergen forumuna dönüşme tehlikesiyle karşı karşıya.
bu aralar nedense kafamı çok kurcalayan sorunsal. şimdi ben bu hanımefendiyi piyasaya ilk çıkıtğında oyuncu - manken olarak tanıdım. bir süreliğine ortalıktan kayboldu. sonra bu hanımefendinin edebiyatla alakalı işler yaptığını öğrendim. sonra gene bir süreliğine ortadan kayboldu. şimdi ise kendisi magazinel tarihçi olarak bir tarih programında görülmekte. he bir de arada sırada hobi olarak yaptığı aktivistlik var, onu da bi kenara yazalım. esas benim merak ettiğim şey bu hanımefendi şayet bir gün kartvizit bastırmak isterse, o kartvizitte ne yazacağıdır.
hikmet karaman'ın kocaelispor'un başındayken hazırlık maçında arsenal'e karşı aldığı 4-1'lik galibiyetle başlayan olay. hatta maç öncesi hikmet karaman'ın "arsene çıkar bakalım en iyi 11'ini de bir maç yapalım." dediği bile rivayet edilir.
mahalle maçları öncesi "5'te devre 10'da biter", "adamın gol diyor" , " 3 korner 1 penaltı" gibi sürekli kullanılan klişelerden biri.bu klişeyi diğer klişelerden ayıran en önemli özellik, bırakın hakemi yan hakemin bile olmadığı bir maçta ofsayt kuralının uygulanmayacağını dile getirmektir. ancak böyle bir saçmalığı, öğle yemeklerini kaşar ekmekle geçiştiren bir nesil ortaya koyabilirdi ki koymuştur da netekim.