doğum günü kutlu olasıca, bu girdiyi de 40 karakterlik zorunluluğu delmek için girdim. yoksa bir başlığa bkz veriyorum 40 karakter dayatmasını çıkarıyor karşıma, bende araya karışıp hem çaylaklıktan kurtulmak için gerekli entryi girerim dedim, hemde arkadaşı sevindirmiş olurum. böyle de sinsi içten pazarlıklıyımdır.
ayrıca merak ettiğim Ali kırca'nın bu haberi nasıl vereceğidir, ya da verecek midir? Zira kendi skandalı patlak verene kadar bu tip konularda herhangi kaygılara sahip değildi, ama kendi filminden sonra biraz olsun ders aldığını düşünmekteyim. Umarım yanılmam...
kamusal alan'da türban olmaz. Afedersin de camiler ne alanı oluyor kuzum? Boş arsa statüsünde mi diye sordum kendime, zira sözlükte soruyla biten entry yazılmıyor malumunuz..
kurban bayram'ında aldıkları "pamuk prenses" isimli danadan bahsederken, seçilen kelimelerden ötürü ortaya yanlış anlamalalar komedyası çıkarabilecek sözcükler bütünü.
attığım ahmet kaya'nın pkk konseri ile alakalı video linkine cevaben "ben kişilerin görüşleri ile ilgilenmiyorum" demştir. Zaten senin zevklerin kimsenin umurunda değil de sen aklına esip ahmet kaya'nın da vatan haini olmadığını anlatma, ispatlamaya çalışmayacaksın o zaman. müziğine kimsenin sözü yok ki zaten, ama sen müziğini de şahsını aklamaya çalışıyorsun çeliştiğimiz nokta burası.
"Dinle sana karışan yok, fakat bilmukabele sende bizim ahmet kaya hakkındaki düşüncelerimize karışma ve onları değiştirmeye çalışma, eleştirme o zaman" demek istediğim yazarımız. MEsajıma cevap verme dedi bende buradan yazdım kendisine kusura bakmasın.
başlığın aslı golü kurtardıktan sonra takım arkadaşları tarafından yapılan sevgi gösterilerine kayıtsız kalan kaleci'dir.
istisnasız tüm kalecilerde mevcuttur bu reaksiyon artık nasıl kaleci olunur öğretilirken buna da mı değinirler kaleci antrenörleri bilmem de, çok önemli bir pozisyonda üzerine gelen sert topu şık bir hareketle kornere atan kaleciye takım arkadaşlarının pişmiş kelle gibi sırıtarak üzerine gelmeleri, "oeherey aman da ne güzel kurtardın gel saçını kabartayım" "koç gibisin hey maşşalah" şeklinde iç seslerine "hadi anam hadi siz oyununuza bakın, adam olsaydın öyle pozisyon vermezdin" imalı bozuk atmasıdır. koluyla sırtını sarılan ön stopere "nerden geliyor bu samimiyet, topuna bak sen" der gibi kolunu zorla indirtir falan. E be mına kodumunun evladı, insanda biraz tevazu olur, "Aman efendim ne yaptım ki, yerimde kim olsaydı aynısını yapardı zaten değil mi ya" alçakgönüllülüğüyle hareket edersin. Yok, golü kurtardı ya itoğlu it, istiyorki altın işlemeli taht-ı revan'la götürülsün soyunma odasına, taşıma işini de ön dörtlü defans yapsın...
bu şarkısını evlere gidip ihlas ürünleri satan bedirhan, nazlıcan ve suphi'ye ithaf etmiştir. Hayır yüceltilen, büyük türkiye milliyetçisi yapılan Ahmet Kaya türk ordusuna ithaf etmiş diycem de utanmasam, biz de kızları askere almıyorlar.
Biz üç kişiydik;
Bedirhan, Nazlıcan ve ben
Üç ağız, üç yürek, üç yeminli fişek...
Adımız bela diye yazılmıştı dağlara taşlara,
Boynumuzda ağır vebal, koynumuzda çapraz tüfek...
El tetikte kulak kirişte
Ve sırtımız toprağa emanet...
Baldıran acısıyla ovarak üşüyen ellerimizi,
Yıldız yorgan altında birbirimize sarılırdık.
Deniz çok uzaktaydı
Ve dokunuyordu yalnızlık.
Gece uçurum boylarında,
Uzak çakal sesleri
Yüzümüze, ekmeğimize,
Türkümüze çarpar geçerdi.
Belki bir çoban kavalında yitirdik Nazlıcan'ı,
Ateşböcekleriyle bir oldu kırpışarak tükendi.
Bir narin kelebek ölüsü bırakıp tam ortamıza,
Kurşun gibi, mayın gibi tutuşarak tükendi...
Oy Nazlıcan vahşi bayırların maralı,
Nazlıcan saçları fırtınayla taralı,
Sen de gider miydin böyle yıldızlar ülkesine,
Oy Nazlıcan oy can evinden yaralı...
Nazlıcan serin yayla çiçeği
Nazlıcan deli dolu heyecan
Göğsümde bir sevda kelebeği
Nazlıcan ah Nazlıcan...
Artık yenilmiş ordular kadar
Eziktik, sahipsizdik
Geçip gittik, parka ve yürek paramparça,
Gerisi ölüm duygusu, gerisi sağır sessizlik,
Geçip gittik, Nazlıcan boşluğu aramızda...
Bedirhan'ı bir geçitte sırtından vurdular...
Yarıp çıkmışken nice büyük ablukaları,
Omuzdan kayan bir tüfek gibi usulca,
Titredi ve iki yana düştü kolları... .
Ölüm bir ısırgan otu gibi sarmıştı her yanını
Devrilmiş bir ağaçtı ayışığında gölgesi
Uzanıp bir damla yaş ile dokundum kirpiklerine
Göğsümü çatlatırken nabzımın tükenmiş sesi...
Sanki bir şakaydı bu, birazdan uyanacaktı,
Birazdan ateşi karıştırıp bir sigara saracaktı
Oysa ölüm sadık kalmıştı randevusuna ah
O da Nazlıcan gibi bir daha olmayacaktı...
Ey Bedirhan; Katran gecelerin heyulası,
Ey Bedirhan; Kancık pusuların belası
Sen de böyle düşecek adam mıydın konuşsana,
Ey Bedirhan ey mezarı kartal yuvası...
Bedirhan mor dağların kaçağı
Bedirhan mavi gözleri şahan
Zulamda suskun gece bıçağı
Bedirhan ah Bedirhan...
Biz üç kişiydik
Üç intihar çiçeği
Bedirhan, Nazlıcan ve ben
Suphi...
doğrudur, sezar'ın hakkı sezar'a. Köylü cahil sonradan görme güruhun dayatması vardır berikine. Kendi doğrularını, yetiştirildiği ve öğretilenlerden sonra bambaşka bir kültüre geçiş yapması o sistemde ezilme paranoyası dahil olduğu mecrada kendi gibilerini bulma arayışına iter. Bilir ki gittiği ortamda yadsınacak, yadırganacak, göze batacak. çünkü ne bacak bacak atmasını bilecek, ne purosunu yakmasını, ne kırmızı şarap bardağını tutmasını, ne gittiği dodo beach'te ısmarladığı kokteylini içmesini vs...
hal böyleyken olamadığı figüre bok atacak, madem erişemiyorum o halde mundar etmeliyim diyecek. Kendisini kıro olarak görenleri züppelikle itham edecek. Cayenne'inde ferhat göçer yerine ceylan dinleyecek.
Şimdi bu işte statüsünü yükselten köylünün yavaş yavaş ortaya çıkardığı dayatmasıdır. Peki köylü yapamadıklarını kötüleme yoluna gidiyorda, köylüye hiç bilmediği bir yaşamı dayatan elitin hiç mi suçu yok? Sen tut çakma converse giymeyi zavallılık olarak nitelendir, ondan sonra köylünün faşistliğini dilinden düşürme.
Zorbalık illa çivili sobayı alıp başa başa vurmayla olmuyor bre cahil sen ona bilmediği bir dünya'da yaşamasına salık veriyorsun, halk plaja indi vatandaş denize giremiyor diyorsun, beyaz külotla denize giriyor diye deniz ayısı ilan ediyorsun, kendince halk olmanın kriterlerini belirlemişsin ondan sonra onu yapmayanı faşistlikle itham et. Asıl senin kurduğun baskı, yaptırımındır o faşistliğin nedeni önce bunu görmen lazım...
aaa bak fransızlar bize şöyle dedi, yaa.. ne kadar kırıcı, hemen dikkate alalım üzülelim dövünelim. bu ülke neden bu kadar önemser ecnebinin görüşünü? Türkiye'ye bir manken gelir "do you like turkish guys", hollywood starı gelir "do you like bosphorus?" "yabancı der türkiye'de rejim tehditi var" ay ay ay... Bu ülkenin mirasını aldığı osmanlı değil miydi gavurun lafına kanıp kendi içinde tökezlemeye ardından dağılma sürecine giren? Elin hans'ını, fransuva'sını dinlediğimiz kadar abdullah'ı, ahmet'i, dinlemedik biz ya..
bingöl'deki yaşayan hatice ana, yastıkaltı yaptığı beşi bir yerdesini bozdurup köyündeki oldies but goldies partisine gitmemiş hatice görüyor musun tüketimden bihaber hatice anayı, şark kurnazı seni... tıh tıh tıh.. nahiye'sinde gloria jeans yerine starbucks açmışlar diye gözüne uyku girmiyormuş naim efendinin.. tüh sana naim efendi.. Bowling salonundan sıkılmış, kaymakamlığa dilekçe yazmışlar golf sahası istiyoruz diye bilmem ne köyü.. Nasıl bir yüksek standart yakaladılarsa siyaset bilimi, sanat tarihi yalamış yutmuşlar ,Allah devlete millete zeval vermesin her fırsatı sunuyor, gitmişler çoban sülü'yü iktidara getirmişler. bilmem halkçılık, köylücülük diyen sosyalistlerin bir kere bile köylerine uğramamasından olmuş olabilir mi tüm bunlar? Halkçılık naraları atanlar genelde çekildikleri sigara dumanına boğulmuş cafe'lerde kapitalizmi tartışıyor.. Ait olduğu, sahiplenmesi gereken yerlere çoban sülü adım atmış. çoban sülü işkembei kübra'dan sallamış netekim senin derdin benim derdimdir demiş, akdeniz'i türk gölü yapmış ama tınlayan kim, halkın kafasında aristo var herakles var, locke var, godard var, traffaut var, odaklanamamışlar netekim.
din denen ulvi bir gerçeği cahile teslim etti bu ülkenin entelijans kesimi cumhuriyetten beri. Sandı ki çizilmesi gereken yol avrupa ne yaparsa yapmak, bunu şiar edindi beyaz türkler.
Götünü sileceği kağıdı en markalısından tercih ederken köylünün götü nereyle temas ediyor, ne yiyor ne içiyor düşündü mü? Film festivallerinin programını takip etmekten, yazın gidilecek konserlerin listesini çıkarmaktan, aman bu kozmopolit şehri nasıl terkederim de güneye kaçarıma kafa yormaktan başka bir bok gelmedi ki akılcağızımıza.
çoluğa çocuğa fransız mürebbiyeler tuttuk, votkalı vişne suyuları içtik üzerimize 2 beden büyük gelen fraklarla, vals yaptık kadın erkek birarada olmalıdır çağdaşlaşmanın muassır medeniyetin ta ebesinin amına koydukta paşam ne değer kaldı bizde ne gelenek.
büyüdüğünüz konaklarda ciciannenin sabah bayramlaşmanın ardından
götürdüğü likörleri büyük bir iştahla anlattınız, babanızla gittiğiniz bayram namazlarını sanki dünya'nın en mühim ibadetini yapıyor gibi ciddiyetle naklettiniz..
Ama insanlar yemiyor artık, o dalga geçtiğimiz misyoner kanallarının pay tv'lerinden yandaşlarının imanlarını sağlamlaştırıcı kurmaca hikayeleri bize uyarlayan adamlar o kapıcı çocuğu, o büfeci esnafı, anadolu aslanı değil artık.. Türkiye'nin en kaliteli okullarını bitirip sırf inandıkları için dünya'nın bir ucunda erkeklerini yitirme pahasına öğretmenlik yapıyorlar..
tüm bunlar bize gülünç geliyor, inançlarıyla, yaşayışlarıyla, sevgileriyle taşak geçiyoruz makaraya alıyoruz. Ama ;
"sevgiden beslenen fedakarlik duygusu, dejenere insanlara gülünç gelir... "
bal tutan parmağını yalayıp, o parmakğın tırnağıyla saçını kaşıyormuş. sen ne iğrenç insanmışsın arkadaş. yalnız o parmağı dudak çevrende gezdirip bu şuh hareketini bacak aralarına doğru kendinden geçiyormuş gibi yaparak tamamlarsan..
kendisine karşı dizginlenemez bir nefretim vardır. microsoft yazılımcı alacaktı, bunun diyzoğlu personel servisini çekiyormuş, onu aldılar. hesabını vereceksin sedat, anlıyor musun? vereceksinnn...
kaldı ki gülüşünden nem kapan vatandaşlar varmış, sezer gülmüyordu dalga geçtik bu abdullah gül suratına müstehzi bir tebessüm yerleştirince bu seferde statükocu geni ortaya çıkıyor ve hemen atatürk kıyasına giriyoruz. abdullah gül'ün gülüşünü muhalefet unsuru yapanlar, vakit'in yayınladığı somurtkan Ahmet Necdet Sezer fotoğrafıyla aynı yıpratma politikasını gütmektedirler. Oy oy oy... Napalım abicim anayasa ya "seçilecek cumhurbaşkanının dudaklarını yorgan iğnesiyle dikilmelidir" diye madde mi ekletelim?
Kaldı ki o vatandaşa sert davranan REcep Tayyip Erdoğan'dı, kaldı ki seçim günü chp genel merkezi önünde atılan bir kamyon dayağı sevdiklerinden atmışardı sayın deniz baykal yanlıları hemi..
birilerinin bilgisayar yeterliliğini ya da yetersizliğini neden ortaya çıkardığı bir oluşum üzerinden değerlendirdiğini anlayamadığım cyrano de bergac'tır. yani eksi'nin içeriğini bildiğimiz friend finder yaklaşımıyla değerlendirenler var. bir kere ne yaptıysa yaptı, kırıyor mu parayı kırıyor. hayır bugün ben aradığım bir çok şeyi buluyorum.
Microsoft'a gittim gördüm ben, elinde kahve çalışma masalarının üzerine oturmuş. sağ ayağını sol ayağının üzerine getirmiş, ileri geri sallarken "abi sizin işinizde zor be, sen şimdi manitayla da takılaman" diye karamsarlık aşılıyordu çalışanlara, bu yaklaşım nedeniyle hırs yapan elemanlar da xp, vista falan yazıyorlarmış. hemde tükenmez kalemle. maaşı da bu itekleyici güç ortaya çıkarmasından ötürü veriyorlarmış microsoftcular. seni köftehor seni..
oldukça şakacı bir fikirdir, zira önceki cumhurbaşkanımız sağolsun mahkeme duvarı gibiydi. e lazım tabii devlet erkanına böyle şakacılar, şakşakcılardan yeğdir hani..
sadece birilerinin eleştiri adına inancını yargılamasını hafsalamın almadığı reis-i cumhur eşi. bu ülkede türbanlı kişi eski usul baş bağlar, yobaz olur. Bari der, gideyim de şöyle modern bir hava vereyim "Senin amacın dikkat çekmemekse neden makyaj yapıyorsun canlı şeyler giyiyorsun?" der. başını açsa, "düne kadar hizipçiydin de ne oldu da değiştin?" derler. Bugün abdullah gül'ü eleştiren gazetecilerin çoğu mao'cu'dur perestroyka'cıdır ama bugün kimse "be arkadaş sen düne kadar cumhuriyet rejimini yıkmak istiyordun, bugün en cevval cumhuriyetçi kesilmişsin ne ayak?" diye sormaz, sorma gereği duymaz. çünkü insanlar değişebilir, gelişebilir, söylemlerini yumuşatabilir bu kadar basit. dinini yaşıyor kızıyorsunuz, dine aykırı hareket ediyor yine tasvip etmiyorsunuz nedir arkadaş kadıncağız nudizmimi benimsesin bu yaştan sonra?
Hani hoca'ya sormuşlar; hocam eve hırsız giriyor. Banane demiş hoca. Ama senin eve giriyor. O zaman sanane..
bu menkıbenin ardına bir de fıkra anlatmak istiyorum eleştiri de nasıl tutarsız olduğumuza dair politikacının biri tüm saldırılardan illallah demiş, çağırmış medya mensuplarını. "bakın demiş denizin üzerinde yürüyorum", ertesi gün gazetelerde sürmanjet; "ünlü politikacı yüzme bilmiyor... "
sözlükte latince öz deyişlerin başlık olarak girilmesi ile birlikte kafamda canlanmış durumdur. her durumda teyakkuzda olan türk insanı, cıngar çıkarmak ortalığı velveleye vermek amacıyla yanıp tutuşmaktadır. tabii "Kişi karşısındakini kendinden bilirmiş" durumuda var.
fırıncının küreği ile birlikte amelenin çimento karma makinesine girmişlikleri vardır. doksanların başında sinemadaki sanat akımından önce, truffaut ve godard'ın imgesel anlatım yolundan etkilendiklerini düşünüyorum, satır arasında türkiye'de, hatta dünyada ilk mesleki envanterler üzerine çekilen documentary grup seks filmi olduğuna değinmeme bilmem gerek var mı...