Türkiye'nin en medeni yaşam merkezlerinden biri olan Karşıyaka, Bostanlı'nın göbeğinde, elemanlarına köpek gibi davranan, bir kitabevine hiç yakışmayacak şekilde müşterisine karşı saygısız ve suratsız, temel işlevi zaten kırtasiye işi olan ve fevkalade kazıkçı birilerinin "yersen" mantığıyla işlettiği kitabevi/kırtasiye müsveddesi ticarethane.
15 senedir aynı şeyi, üstelik kanallarda gitgide daha da hacim kaplayarak yapagelmesi... Hiçbir gelişme ve inovasyon yok adamda.
Edit: Bu entry'i derhal eksileyeceklere sormak lazım; zaten aptal olan, hatta aptallıkları tescilli (bkz: Aziz Nesin) zavallı bir güruhun, aptallığını, sanki kendisi arşimet'miş de bunu ilk o görüyormuşçasına, borazanlayan bir adam nasıl olup da bu akıllı geçinen TV izleyicisini eğlendiriyor? Ayrıca çirkin ve kompleksli. iyi bir seslendirmeci, sünger Bob, Garfield ve peynir kokulu beyin falan olsun.
"...Maturin ismi, kuşkusuz, güney eyaletlerinde bile ülkenin en büyük ve en girişimci gayrımenkul yatırımcılarından arasında anılmaya başlıyordu. "Ayrıcalıklı" ve " pahallı" kavramlarına yeni anlamlar yükleniyordu. Gray firmaya vizyon getirmişti - söyleyip durdukları buydu - ve şimdi babasının sağ kolu olmuştu. Baba-oğul bir takımdılar. Gray babasının başarmış olduklarına saygı duyuyordu; babası da Gray'in "yenilikçi kanına", "karnındaki ateşe", "çağdaş sezgilerine" saygı duyuyordu. Bu deyişleri kimden öğrenmişti bilmiyorum. Keyif Evleri'nin inşaatı, çoğunlukla Gray'in denetimi altında, başlamıştı. Sürece dikkate değer bir etkisi olduğu şeklinde, Isabel'in hakkı da veriliyodu, sessizce de olsa. Gray zenginlere yönelik turizmdeki ptansiyeli görmüştü, Keyif Evleri projesi aldı yürüdü ve sonra Gray arkasına yaslanıp medyanın bu yapılanmanın ne kadar lüks ve muhteşem olduğunu, hiçbir masraftan kaçılmadığını, havuzları, şelaleleri, palmiyeleri, ithal mermerleri, suitleri, villa dairelerini, sanat eserlerini, Paris'den getirtilen mutfak şeflerini, mobilyaları, aksesuarları, buralarda kalacak yıldızları soluk soluğa anlatırken, haritada üzerinde Queensland'i göstermesini izledi.
Gray ve babası artık Maturin Takımı olarak tanınıyorlardı. Baba Maturin yirmi yıl önce önce gayrımenkul yatırım firması kurmuştu ve oğlu da yönetime yepyeni bir kan, hırs ve yetenek kazandırmak üzere yetiştirilip hazırlanmıştı. isim yapmaya başlayan diğer bazı girişimcilerin aksine Gray'in konumu ayrıcalıklıydı; onun örneğinde, kendi kendini yaratmış olan kişi babasıydı. Bu nedenle Gray'in kanıtlaması gereken çok şey vardı; diğerlerini geride bırakabileceğini, Isabel'e layık olduğunu, zenginliğin böylesi bir şaşaa içinde sergilendiği bu yeni on yılda mümkün olan tüm kurnazlığa ve gösterişe sahip olabileceğini kanıtlamalıydı. Tüm bu zenginliğin neredeyse tamamı borçlardan ibaretti ama sanal parayı gerçek gibi görmekten herkes memnundu. Adeta bir kitle halüsinasyonu yaşanıyordu..." Inze Baranay,With The Tiger...
izledikten sonra michael jackson'un gerçekten dahi, çok yetenekli ve çok çalışkan bir sanatçı olduğuna yeniden inandıran, son on yılda hakkında yapılmış onca spekülatif haberin, manyak olduğu izlenimini veren davaların olumsuz etkisini silip götüren belgesel. Üstelik o kadar sağlıklı ve dinamik ki provalarda, tüm o hastalıklı imajına ve ölüm şekline de inanası gelmiyor insanın.
edit1: ayrıca yüzü de hilkat garibesi gibi falan değil, gayet düzgün bir halde.
Sözlüğe girişini sevgili peynirciks 'den öğrendiğim, nick'ini pek bir şeker bulduğum yazar. Ama bu nick'in nereden geldiğini duyunca pek bir şaşırdım doğrusu.
(bkz: Inez Baranay)'ın With The Tiger romanının önemli kahramanlarından biri. 1980'lerde ortaya çıkan sevimsiz yuppi kültürünün ve yükselen değerlerin Avustralya yansımalarını temsil eder. Sözlükteki Maturin'in ise bununla alakası yoktur; idealist, nazik ve espirilidir kendisi.
Çaylar Şirketten'in şairidir... Gençliğinde, önüne New York haritasını açıp, çeviri kisvesi altında Mayk Hammer öyküleri uydururmuş gazetedeki "arkası yarın" köşelerine...