abd de derin sıkıntıdaki banka ve finansal kuruluşların 700 milyar doları bulan batık kredilerinin, devlet tarafından üstlenilmesini öngören kurtarma paketidir. tam başlığı yazdım konu hakkında ufak bir inceleme yapıyordum ki, an itibariyle temsilciler meclisinde 205 e karşı 228 oyla reddedildiğini gördüm. hakkında uzun uzun değerlendirmeler yapılabilecek bir konudur aslında, ama kapitalizmin dizlerinin yere daha önce hiç olmadığı kadar yakın olduğu muhakkak. şu an açık olan borsalarda çok hızlı düşüşler yaşanmış, ekonomi piyasalarında imkb nin ikizi denilen brezilya borsası %10 düşmüş. bakalım bizde ne olacak cuma günü. 1929 benzeri bir sıkıntı yaşanırsa yeni bir dünya savaşı kapıda gibi duruyor. en insanlık her nerdeysen saklandığın yerden çık diyesi geliyor insanın. bir de link verelim.
yıldırım demirörenin yaptığı son açıklamada, gitmeden önce beşiktaşa verdiğim 40 milyon doları geri alacağım demesinin ardından, beşiktaşlı bir bünyenin isyanıdır. hesap basit, türkiye de 10-15 milyon beşiktaşlı olsa, herkes 2-3 ytl verse, tamamlıyoruz parayı. kurtuluş yakın, hadi hayırlısı.
an itibariyle kanalturk de 20. dakikası oynanan maçtır. chelsea ilk 20 dakikada 3 gol bularak coşmuştur ve 4. golü her an atabilecek bir oyun oynamaktadır.
fenerbahçe muhabirlerinin en azılı taraftardan daha taraftar olması sonucu kaçınılmaz olarak gerçekleşen durumdur. beşiktaşımız bir hata yapar, basın bin yazar; gs bir hata yapar, herkesin diline düşer; f.c. * %80i 20 küsür milyon euroya satılan bir takımdan 14 milyon euroya oyuncu alır, aurelio gibi bir adamı elinde tutamaz, bütün sezon şampiyonuz ayaklarında dolaşıp sezonu sivasla aynı puanda bitirir, ve bu liste böyle uzayıp gider, ama fener muhabirlerine sorarsanız dünyanın en kulübü olma yolunda real madrid ile başa baş gitmektedirler. ayrıca içimden geldi:
(bkz: ibne basın bunu da yazın)
günlerdir tekrarlanan google ın sıçması olayının tekrarı üzerine an itibariyle yapmak zorunda kaldığım eylemdir. kim bilir bu google olayının altında ne var. şimdi bu iletişim çılgınlığı dünyasında bu muameleyi hakediyor muyuz diyeceğim ama, sonuçta biraz da arz talep meselesi bu işler. senin ülkende arka arkaya onlarca site kapatılıyorsa, youtube a aylardır erişim yoksa, ve kimse bu durum için kılını kıpırdatmıyorsa, sivil toplum bu kadar etkisiz olursa olacağı budur. vah benim tutkuyla sevilesi yalnız ve güzel ülkemin haline vah.
istanbul un göbeğinde, sıcaktan bunalmış yazarın isyanıdır. olm ozon tut şu güneşi bişeyler yap piştik lan yeter. adam ol biraz ozonluğunu bil. yarın da istanbul da hava 40 dereceymiş, öğle vakti nem oranı %60 olacakmış. söyleyin o ozona akıllı olsun artık.
orjinal başlık: cezası 10 kat düşünce sigara yasağına uymaya başlayan millet
türk milletidir efendim. bizizdir. yahu bu sigara yasağı, kapsamı bu kadar geniş olmasa da eskiden de vardı. bir çok yerde şu uyarı levhalarını görürdük: burada sigara içmek yasaktır. cezası 592 ytl dir. burada sigara içmek yasaktır. cezası 613 ytl dir. burada sigara içmek yasaktır. cezası 587 ytl dir. bunların küsüratlarını kimin nasıl hesapladığına hiç girmiyorum bile. ancak sonuçta bu cezayı kimse takmazdı. millet gidip bu levhanın altında sigarasını içer, ve bu durum son derece olağan karşılandı. ama şimdi kapsamı genişlese de sonuçta suç aynı suç, ve ceza 1/10 oranında "azalmış!" ama ne hikmetse herkes cezaya uyuyor, üstüne bir de uymayanları uyarıyor. varsa bu konuda sosyolojik bir tespiti olan, yapsın bu başlık altında, ama velhasılkelam bir başkadır gerçekten benim memleketim..
evrim teorisi karşıtlarının üzerinde çok durduğu ve hararetle savundukları, aslında pek de tartışmaya açık olmayan ama nedense inatla üzerinden tartışmalar yürütülen konudur.
öncelikle termodinamiğin yasaları, fiziksel ve kimyasal süreçleri değil, bu süreçlerin üzerinde gerçekleştikleri zemini inceler ve bu yasalar tartışmaya kapalıdır. yani bu yasalar vardır, doğrudur ve "tüm evrende" geçerlidir. ve bu yasaların ikincisi, entropi kavramı ile ilgilidir. buna göre ikinci yasa, kısaca ve konumuzla alakalı olacak kısmını aktarmak gerekirse, evrende entropinin arttığını söyler ve "tüm kapalı sistemlerde geçerli olmak üzere bir sistemde; bir olay, bir reaksiyon kendiliğinden gerçekleşiyorsa, bu reaksiyon ancak ve ancak entropinin artması ile neticelenir" der.
buradan da çok ilginç bir şekilde şu sonuç çıkarılır: "bir sistem kendiliğinden bir düzene kavuşamaz. çünkü bu sistemlerin gittikçe düzensiz hale geleceği gerçeğine aykırıdır. dolayısıyla evrim teorisi yanlıştır, bir organizma kendiliğinden bu kadar düzenli bir yapıya kavuşamaz." buradaki hata şuradadır, tabiki termodinamiğin bu yasası doğrudur ve geçerlidir, ancak bu yasa, yasanın kendisinde de belirtildiği gibi kapalı sistemler için geçerlidir. ancak dünya ve onun özelinde canlılar, kapalı değil "açık" sistemlerdir. yani dışarıdan enerji alırlar. bu enerjinin de tek bir kaynağı vardır, o da güneştir. yaşayan organizmalar, güneşten gelen muazzam enerjiyi kullanarak kendi entropilerini azaltırlar. ancak başta ne dedik, evrende entropi devamlı artmalı. işte bu noktada organizmalar, kendi entropilerini azaltırken çevrelerinin entropilerini arttırıyorlar. örnek için (bkz: küresel ısınma) (bkz: insanoğlunun dünyanın içine etmesi) tüm bunlar hayatta kalmak için, bedene enerji girişini sürdürerek canlılığı devam ettirmek için. bütün filozoflar bence bir üniversiteye girip termodinamik dersi almalı, insanın aklını alır bu termodinamik..
biraz abartılı olmakla beraber, şebnem ferah ı en iyi anlatılan ifadelerden biridir. ayrıntılı bilgi için:
(bkz: can kırıkları)
edit: şimdi ilk olarak şebo ifadesinden ben de hoşlanmıyorum başlık yetmeyince böyle yapmak zorunda kaldım. şu başlıkta gidipte şebo kelimesine takılıyosan canın sağolsun
ikincisi, şebo kim diye tepki verip sonra da eksiliyosan, ne diyim yine canın sağolsun..
tanım: demokrasiden sonra yeryüzünde egemen olacak olan idare biçimidir.
demokrasi adına sayfalarca yazı yazılabilir. bugünler de herkesin ağzında demokrasi lafı, sorsanız herkes demokrat. birbirinden siyah ve beyaz kadar farklı olan eylemler yapılıyor, sonra her ikisinin de demokrasi adına yapıldığı söyleniyor. tabi ki böyle bir ortamda demokrasinin eleştirisini yapmak zor, hele ki diğer tüm yönetim ve yaşam biçimleri gibi bir gün tedavülden kalkacak olan demokrasiden sonraki adımı düşünmek daha da zor. demokrasi kuşkusuz insanlığın geldiği son noktadır ve yine kuşkusuz elimizdeki deyim yerindeyse en iyi malzemedir.
ve bir gün bu malzeme bitecektir. bunun einstein in belirttiği gibi taşla sopayla gerçekleştirilen bir 4. dünya savaşı ile olacağını söyleyebilir ya da farklı ön görülerde bulunulabilirsiniz. ancak o gün geldiğinde, uygarlığı yeniden inşa etme zamanı geldiğinde, hazırlıklı olmak istiyorsak bugünden bunun düşünsel hazırlığını yapmak zorundayız. ve bu hazırlığın bizi götüreceği yer bilimsel temelli rasyonel bir uygarlık olacaktır. bunun belirtileri uzun uzun tartışılabilir, ama ne olursa olsun bu böyledir ve böyle olacaktır. buyük yıkım gerçekleştiğinde, sistem sonsuz bir döngüye girerek kendini yok ettiğinde insanlık, demokrasiyle birlikte düşünülebilecek tüm ahlaki, dini ve siyasi mirasını bir kenara koyacak, ve en gelişmiş tür olmanın getirdiği sorumluluğu hatırlayarak bireysel iradesini üst insana devredecektir. burada üst insandan kastedilen faşizan bir yönetim değil, ideal bir yönetimdir. idare her yönüyle bilimsel temelli olacaktır. bilim kabuğunu kıracak, sınırlarını aşacak ve kendini gerçekleştirecektir. yönetimi önce "soy" temelli, sonra da "seçim" temelli (ne demekse artık) belirleyen insanoğlu, son aşamada yönetimi rasyonel temellere oturtacaktır. somutlaştırmak adına; örneğin tarım ekonomisini, 40 yaşına kadar holding yönetmiş, sonra da milletvekili seçilip bakan olmuş biri değil, doğumundan itibaren bu iş için bilimsel metodla eğitilmiş bir kurul yönetecektir. ve doğrusu budur. tüm bunların ne zaman ve nasıl olacağı ise uzun ve ayrı bir tartışmanın konusudur.
not: bu yazılanlar öznel bir değerlendirme değil, moda deyimle malumun ilanıdır. mesele bunların gerçekleşip gerçekleşmeyeceği değil, bunların gerçekleşeceğini görerek insan uygarlığı olarak buna uygun pozisyon alıp almamamızdır.
en az sözcükle en yoğun mesajlar vermek konusunda son derece başarılı olan yılmaz özdil in bugünkü yaran yazısıdır. görüşlerine katılıp katılmamak ayrıdır, ama hiç kuşkusuz bu yazı gerçek bir gazeteci kıvraklığını ortaya koymaktadır ve şu puslu cumartesi sabahı birazcık olsun yüzümüzde gülümsemeye sebep olmayı başarmıştır.
edit: şu entry i bile eksileyen arkadaşım, çok ilginçsin gerçekten, o eksiyi neye verdiğini belirtirsen çok sevineceğim. yazıyı sevmediysen eksiyi yilmaz özdil e ver, biz sana linkini veriyoruz burda. o kadar da belirttik görüşlerine katılıp katılmamak ayrıdır diye. sırf böyle insanların gözüne sokmak için sözlükte büyük harf devrimi gerçekleşmeli artık bence..
*Irk ayrımına yeni bir bakış: Başrollerini John Travolta ile Harry Belafonte'nin paylaştığı "Beyaz Öfke", siyahların iktidarı elinde tuttuğu ve beyazların aşağı sınıf sayıldığı bir dünyada ırk ve sınıf sorunlarını irdeleyen bir film. John Travolta, geçindirmesi gereken bir ailesi olan yoksul ve beyaz bir fabrika işçisi rolünde. Fabrikanın çok zengin sahibi Harry Belafonte'nin rastgele yaptığı bir değerlendirme sonucunda fabrikadan kovulan işçiler listesinde yeralan Travolta'nın dünyası bir anda yıkılıyor.Önce oturduğu evden atılıyor, sonra da karısıyla oğlunu kayınvalidesinin evine bırakmak zounda kalıyor. Kaybettiği eski gelirini yeniden elde etmek için tek çareyi eski patronu Belafonte'yi kaçırmakta buluyor. Ancak planı işlemese de, bıramak zorrunda kalsa da, "zalim" düşünceli patronu yaptığı hatayı anlıyor ve iki insan arasında bir iletişim süreci başlıyor.
(bkz: alıntıdır)
