tivitırda sürekli olarak gündemi meşgul eden, abuk program. kertenkeleleri yarıştırsak yine keyifle izleriz abi.
geçen ben de baktım şöyle bi nadyanın takıma turabi, sahra filan var herhalde neyse orası beni bağlamaz. kız isyanlarda. ''yunanlıların arasında tek türk kalsaydınız anlardınız halimi'' dedi. sonra bi düşündüm lan acaba nolur diye. bizim türk yerdi o yunanlıları. süper program olurdu denemek lazım.
sonu belli olan ilişkidir. istisnalar kaideyi bozar mı orasını bilemem.
aşık olduğum bi bey vardı diyelim. ama öyle laftan hoşlanma değildi benimkisi. iki buçuk yıl acısıyla tatlısıyla(daha çok acısıyla) yaşadım aşkı. ankaradayız tabi biz. sınav senesi. pek de görüşemiyoruz zaten. şikayet etmiyorum, kem küm etmiyorum, ders çalışsın kafasını bozmasın diye. herhalde sürdürdük bi 7 ay sonrası malum, bir noktaya gelince ister istemez patlıyorsunuz, dayanamıyorsunuz.
neyse ayrı gayrı 4 ay geçti. ayrılığın mantıksız olduğunu kavramış olacaktık ki tekrar konuşmaya başladık. eskişehiri kazandı. whatsapptan konuşuyoruz, araşıyoruz. ''eskişehir-ankara arası ne olacak 2 saatlik mesafeden'' diye düşünüyordum. e düşünürüm, aşıktık be.
konuşmalar yine devam ediyor, ankaraya haftada bi uğruyordu, vaktimizi öyle geçiriyorduk. sonra kış geldi, hava soğudu bahanesiyle ankaraya gelmeyi bıraktı. işte o zaman iç ses devreye girer ya ''lan ben olsam gelirdim özlemimden hiç mi özlemiyor bu beni, eskişehirde bi başkası var da beni mi oyalıyor acaba''. kaldı mı bi whatsapp, bi de telefon.
küçük şeylerden kavgalar başladı. canı sıkkın oluyordu, teselli etmeye çalışan ben, üzüntüsüne daha çok üzülen yine ben. hep o ''kaybetmekten korkmalar'' bir yandan da özlemle gelmesini beklemeler.. sonu yok..
nedeni muamma yine whatsapptan tartıştığımız zaman, bi kaç gün cevap vermeyi kesmiştim ki ilk defa yapmıştım öyle bi çocukluk. ''neden cevap vermiyorsun''la başlayıp sonu geldi ilişkinin.
o zamana kadar dillendirmediği her şeyi, ayrılık gününde sayfalar dolusu yazması beni mahvetmişti daha çok. yemek yerken dahi yanında olmamı, eğlenmemizi, gülmemizi hayal ediyormuş meğersem. ben de onun için sınava çalışıyordum, eskişehirde bi üniversiteye gidebilmek için çalışıyordum. dayanamadı, yanında olmamama dayanamadı. ne bi fedakarlık ne bi şey. sabredemedi. ve iki buçuk yıl istisnasız her gün onu düşünen aşık kızın da yapacak bi şeyi kalmadı.
o günden beri ne whatsappı ne telefonu severim. whatsappa da sinirlenin uzak mesafe ilişkilerinde. çoğunuzun ilişkisini yapan da bitiren de o illet. silin, bitirin kafanızda. sevdiğinizi arayıp sorun, yazmayın, arayın. en kötü arayın. yanında olamasanız bile kendinizce bi çözüm bulun ama bu whatsapp olmasın.
havasını, taşını, toprağını, iklimini bile sevdiğim şehir be. istanbul'u da izmir'i de dibine kadar gezmiş olduğum halde '' şimdi ankara bi başka onu karıştırma hiç '' dediğim zamanlar pek de olmuştur. nemli vıck vıck havayı soluduğumda özlüyorum len o ankara ayazını, ankaranın o kuru havasını.
kızılaydaki o egzoz kokusu, insan kargaşası bile özleniyor tabi.
o tuhaf, güzelim havayı istanbulunuzda da izmirinizde de bulamazsınız efendiler.
bi geometrici vardı. dersteyiz, tam zil çalmış nedeni muamma kapıdan dışarı fırlamıştım. bizim geometrici sinirlendi, bağırdı, çağırdı geç içeri diye. boynum bükük sınıfa girdim, korktum işte çocuk aklı. sonra baktım sırama tekme atmaya çalışıp '' lanet olsun canın cehenneme'' diye bağırıyor. gülsen bi dert gülmesen bi dert.
sinirini alamayan geometricim bu seferde hıncını kapıdan çıkarmaya kalktı. tekmeler mekmeler derken kapının arkasından ''viyğk'' diye bi kız sesi duyduk. kafası mı ezildi, bacağı mı çıktı o gün şokuyla pek bi bilgim yok.
kendisi bilmem kaçıncı dereceden yakın akrabam olur. kişiliği bana benzediğinden gözüme batan bi şeyi olmuyor.
şu güne kadar da hiç haberim olmadı kızın varlığından, kimse de deme ihtiyacı duymadı.
survivor olmasa akrabamızı öğrenemeyecez vay anasını.