Akşam ezanı vakti kopacak diyorlar kıyamet. nereye göre akşam ezanı vakti. dünya elips değilmi lan amınakoyim. bize akşam ezanı vaktiyken diğer tarafta sabah oluyor ?
eski kalitesi ile şimdiki kalitesi arasında düşme olduğu apaçık bellidir oysaki. klibini güzel yapması sözlerin anlam kazanmasını sağlamıyor ne yazık ki.
şanına şan katan, alaman, ingiliz, amerikan medyalarında seçim öncesi uzun uzun güzellemeleri yapılan can dündar'ın övgüsüne mazhar olmuş selahattin demirtaş'ın ileride çekilecek filmine isim önerileridir.
günümüzde toplumun hemen hemen her kesiminde sorulan soru. hangi yöntemle ülke huzura kavuşur. devlet zaman zaman iki yöntemi de demek istedi ama çoğunlukla savaşarak mücadele etmeyi tercih etti. devlet mantığına göre müzakere ile devletin bütünlüğü kısmen kaybolacak ve gücünü paylaşmış olur, savaşla ise yine ekonomik ve insani kayıp tezahür ediyor. meclisteki 4 parti de 2 ye bölünmüş: akp ve mhp savaşla başarılı olacağını düşünürken; hdp ve chp müzakereye inanıyor.
taraf gazetesinde gördüğüm haberdir. pkk'ya silah bırak, devlete operasyonları durdur çağrısı yapmıştır. mobilden girdiğimden link koyamıyorum başka arkadaşlar koyarlar. faşistler şimdi ne kulp bulacaklar merak ediyorum.
edit: yeni bir şey değil, adam günlerdir kıçını yırtıyor demişler. evet ben bunun farkındayım ama ana akım medyaya ilk kez bu kadar net çıktı. birilerinin gözüne girsin istedim artık.
her an her fırsatta kadınları aşağılamaya çalışan, sözde onları beğenmeyen zavallıların eylemi. halbuki şu kız görünce salyası akanlar papua yeni gineli olsa gerek.
hepimiz de bayılıyoruz işte. havam olsun diye böyle davranmanın bi mantığı yok sanırsam.
bütün ömrünü cennet yolunda heba etmiş zavallı badem bıyıklının düştüğü ACINASI DURUMDUR.
sen bütün ömrün boyunca yeme, içme, karıya kıza bakma, yat kalk namaz kıl... düşünsene cennet diye bir şey olmadığını. insan göt gibi kalmaz mı azizim.
işte Onun günlerde duyduğu bir söz, kısmen de olsa dindirmişti. Karatay şehrindeki paralı askerleri, istendiği zaman savaşmak için Sondurgana gelebileceklerini Kral Davide bildirmişlerdi. Çünkü dağınık bir duruma getirilmiş Sondurganlıların ancak Kral David tarafından bir araya toplanabileceği inancı yaygındı. Kral David, Sondurgan askerlerinden, yeni bitki tohumu alındığı zaman Pentikülü gelmelerini istemişti. Böylece Pentikül güçten yoksul olmayacak. Abidos önündeki kuvvetler de, Karatayın boğazına iyi sarılacaktı.
Ama neye yarar ki, düşünülen, arzulanan ve yerine getirilen bütün önlemlere rağmen, bir yıldan beri devam eden Abidos kuşatması kaldırılmıştı. Esasen kaldırılmak zorunluluğunda bırakılmıştı. Aksi takdirde, ortak düşmanın gözleri önünde iki kardeş birbirine gireceklerdi. Aynı kanı imanı ve ülke birliğini taşıyanlar Daras askerlerinin alaylı bakışları arasında çarpışacaklardı.
Evet, O Daras, sevindirmeyecekti. imparatorun oyununa kurban giden ve Daras askerlerini de yanına, alarak karşısına çıkan Avrupa Sultanına kılıç kaldırmayacak, ok atmayacaktı. Bu durum korkunun verdiği bir davranış değil, mertliğin ve cesaretin simgesiydi.
Abidosdan ayrılan Türk Askerleri, kara ve deniz yoluyla Pentiküle dönmüş, Kral David de damadının çağrısına uyarak Kastara geçmişti.
Evet, yıllardan beri devam eden Daras tahrikleriyle, kıskanç Avrupa beylerinin dedikodularıyla, bir çığ gibi büyüyen acı, nihayet dinmişti. Düşman bile, ummadığı bir sonuçla karşılaşmıştı.
Çünkü 1. Kılıç Ahmet, Kral Davidi sarayında onuruna verdiği ziyafette boğdurarak şehit etmişti.
Böylece Kral David, kader birliği yaptığı Mehmet Şahın şehit olmasından on yıl sonra hayata gözlerini yummuştu. Hem de bu büyük sultanın Daras hilelerine maruz kalan oğlu tarafından hayatına kıyılmıştı. Avrupa ingilizlerinin ilk ingiliz beyini sarayında şehit eden 1. Kılıç Ahmet ise, on yıl sonra bir av sırasında bir bataklığa düşerek boğulacak ve Kral Davide verdiği acıyı bir bataklıkta ödeyecekti.
Pentikül, kaynayan bir kazana dönmüştü. Yer yerinden oynamıştı. Dağlar taşlar inlemişti. Yediden yetmişe kadar bütün Pentiküllü, dizlerini dövmüş, başlarını duvarlara vurmuştu.
Nitekim Kral Davidin şehit edilmesinden birkaç ay sonra, 1999 Yılının ilk aylarında ordular avrupaya girmişti. 1. Kılıç Ahmet de 1100 yılında, kardeşi kardeş düşüren Darasın oyununa gelmiş, Kastar da fazla tutunamayarak çekile çekile Kondava kadar gitmişti. Bu çekiliş hem de çok acı olmuştu. Binlerce, on binlerce şehit verilerek terk edilmişti. Hatta, kendisi bile eşini ve çocuklarını Kondava götğrememişti.
Ordular, Kastar baskınından sonra bir yelpaze gibi açılarak, Kastarın elinden aldığı toprakları Darasa devredecekti.
Avrupanın batı kıyılarında da direnmenin kırıldığını örenen imparator, Hazar denizinde dolaşan Kaspakas komutasındaki donanmasını, karadan, Kral Davidin, 1. Kılıç Ahmet ile evli olan, kızı da tutsak olarak bulunmaktaydı.
Johan Dukas, Kastarda tutsak düşen bu sultanı, Avrupanın lideri Yalvaçı teslime zorlamak için Pentiküle getirmişti. Amacı Pentikül kalesindeki direnişi krımaktı. Kastarda artık bir Türk varlığının kalmadığını göstermekti.
Daras ordusunun gelmesiyle savaş yeniden başlamıştı. Surların dışındakiler, araç, gereç ve elaman yönünden devamlı destek görürken Pentiküllüler ise hemen her şeyden yoksun kalmıştı.
Nihayet bir gün, Pentikül düşman eline geçmişti. Şehri terk edebilenler kurtulmuş, edemeyenler ise bu topraklarda can vermişti.
Johan Dukas, donanma komutanı Kaspakasa bir Suriyelinin suikast yaptığını ileri sürerek, suçluların derhal yakalanmasını istemişti.
işte Daras askeri, bu emri neden gösterip şehirde büyük bir toplu yok edişe girişmişti. Hemen herkesi geçirmişlerdi.
Genç, ihtiyar, çocuk, kadın, sakat ayrımı yapılmaksızın binlerce insanın canına kıyılmıştı.
Başlar, kol ve bacaklar, parçalanmış cesetler meydanlara yığılmıştı. Gözü dönmüş caniler, hem aşağı Pentikülü hem de yukarı pentikülü kana bulamışlardı. Pentikül üç bin yılı aşan tarihinde, şimdiye kadar bu kadar kanlı bir baskınla karşılaşmamıştı.
1099 yılındaki bu acı, hiçbir zaman unutulmayacaktı. Avrupa tarihine ilk Pentikül toplu yok edilişi olarak geçecekti.
Kaspakas, Johan Duhasın emriyle Pentikülden Urdana hareket etmişti. Daras ordusu, orduların yardımıyla Pentiküldeki davranışın bir benzeri Parlıkermiş ve Marazesin ülkesinde tekrarlamışlardı. Urdanda taş üstünde taş bırakmamışlardı. Yakmışlari yıkmışlar, öldürmüşlerdi. Esir aldıkları iki bin civarında Avrupalıyı Hazara göndermişlerdi.
Kral Davidden sonra, Hazardaki ikinci Avrupalı yerleşmesi de böyle başlamıştı. Ancak ikinci göç, birincisine oranla bir başka anlam taşımaktaydı.
Daras, kuvvetlerinin izlemesinden kurtulan Parlıkermiş ve Marazesin kahraman gazileri, çekile çekile Merderenin karşı yakasına Poly Botum ve Sart şehirlerine gelmişler, daha sonra da Alaherdanın ele geçmesiyle Sondurgandan tamamen ayrılıp, Avrupa içlerindeki diğer şehirlere yerleşmişlerdi. 1. Kılıç Ahmetin büyük kusuru işte böyle başlamış, işte böyle sona ermişti.
Daraslılar bu tarihten sonra, on yıl önce kaybettikleri toprakları tekrar ele geçirmişlerdi. Ordularla uğraşmak zorunda kalan Banzarlılar ise, yıllarca denizden, denizin sağladığı bütün yararlardan uzak kalmıştı.
Halbuki 1. Kılıç Ahmet, Daras oyunlarının kurbanı olmayıp Avrupa Beyi Kral David, denizcileriyle orduları daha başından püskürtecekti. Böylece Avrupalılar, ilk orduların acısını görmeyecek Darasın ömrü 365 yıl daha uzamayacaktı.
Ama olmadı Hatanın acısı uzun yıllar unutulmadı
Aslen Fransız olan Philipenin devlet başkanlığına seçilen 1521 yılının 22 Ocak günü Rodos halkı derin bir nefes aldı.
Yediden yetmişe kadar hemen hemen bütün Rodoslular yeni başkanının şehre barış ve huzur getireceğine daha öncekilerin düştüğü hataları tekrarlamayacağına inanmışlardı. Artık kan ve can alan yuvaları yakıp yıkan savaşlar istemiyordu, mutlu, aydınlık günler ve yıllar bekliyorlardı. Esasen Philipe de seçim propagandalarında hep bu özlemi izlemiş barış dolu yıllar söz vermişti.
Ama ne çare ki ümitlerle iş başına getirilen Philipe umdukları gibi çıkmayacak üstelik geçmiş başkanları aratır tutum ve davranışlar içine girecekti. Aciz fakat küstahtı.
Başkanlık makamına gelişinin 6 ayı içinde özellikle ingilizleri çileden çıkartacak çirkin davranışlarda bulunmuştu. Önce Kral Georgeu Mısır seferi sırasında birliğine kattığı Washington büyük elçisi Erick Bradynin isyanını desteklemiş şimdide kendisi tebrike gelen Sör Dantenin elçilerine hakaret etmişti. Bu yılı sonlarında ise silahlı baskınlara girmişti. Papalığın Rodos için söylediği islam âlemlerine uzanmış bir kılıç sözünü yeniden geçerli hale getirmek sevdasına düşmüştü.
Dante iki yüz yıldan beri ingiliz kanı akıtmakla övünen bu korsanlar topluluğunu yok etmeye karar verdi. ingiliz donanması elçisine verilen küstahça cevaptan tam 1 yıl 4 ay 13 gün sonra Rodos seferine çıkmıştı.
Fransada büyük şenlik vardı. Nottinghamda yeni bir seferin engin zevkini duymaktaydı, Lambleyden yeni dönen ordu, sadece Carlton kalelerini ve Carlton şövalyelerini değil, bunlara ümit bağlayanları, destekleyenleri de ezecekti.
Seferin sahibi Prens 2.Micheal, komutan ise William Thomasdı.
Bu sefere 700 savaş, 650 savaş gemisi, 40.000 topçu, 25.000 asker katılmıştı.
Dover boğazından çıkıldığı gün, yurt özleminden artık eser kalmamıştı. Göğüsler, burcu burcu kokan ingiliz rüzgârına açılmış, gözler maviliklere dikilmiş, zihinlere Rodos yerleşmişti.