tanrının köküne indiğimiz zaman ortaya 'tan yeri' kelimesi çıkıyor. buda türklerin güneşe taptığı zamanlarda yontula yontula tanrı halini almıştır. bu iki kelime tamamen farklı anlamlara gelmektedir. allah ile yaratan kelimesi belki aynı anlama gelir ama tanrı ile Allah ı-ıh.
Tae'nin geliştirmiş olduğu bir tavuk ırkıdır. Beyaz yumurtacı olarak bilinen atabey tavuğu 1.8 kilo gelmektedir.
Yavruları kendisi gibi yumurta verimine sahip olamıyor. Kapalı alanda ve özel yemleme ile yılda 330 yumurta verir.
Tae'nin geliştirmiş olduğu hibrit bir türdür. 2 kiloya gelebilen bu tavuklar kahverengi yumurtacı olarakta bilinir. Kahverenginin kırmızıya yakın bir tonunda renge sahiptir.
Yavruları kendisi kadar iyi yumurta vermez. Kapalı alanda özel yemleme ile yılda 320 civarında yumurta verir.
Tae'nin geliştirmiş olduğu hibrit yumurtacı bir tavuk türüdür. 2buçuk kilo ağırlığa gelebilen bu tavuklar kahverengi yumurta verirler. Civcivleri oldukça hareketli olan bu ırk salma tavukçuluk için uygun görülmez. Diğer türlere göre daha çok yem tüketir.
Yavruları kendisi gibi iyi yumurta vermez. Kapalı alanda ve özel yemleme ile yılda 307 yumurta yumurta verir.
(bkz: ileriye ket vurma)
fethiye bozgunu sonrası fenerbahçe taraftarlarinin videosunu izleyip maglubiyeti unutmak için fellik fellik videosunu arattığı maç.
Bazıları hayal kurup, o hayali başkaları yaşamış gibi düşünüyor. Buda öyle olsa gerek.
Şöyle de bir sacmalik var ki o hayallerle gerçeği karıştırıp gerçekmiş gibi anlatıyorlar.
(bkz: liseli genç söylemi)
(bkz: he diyip geç)
incil'in kaç ayrı nüshanın toplanarak gerçeğe en yakın olduğu düşünülen birkaç tanesinin incil budur denilip kabul edilmesi ile sonlanan bir süreçten haberi olmayan araştırmacı bir kişinin saçmalaması.
Kime nedir ki?insan istediği yere oturur oturmaz kime ne?
Asıl abazalığı tavana vurdurup boş otobüste bayanlarin yanına oturan sefil abazalarin halini düşünün siz.
chedjou'nun gelmesi ve saçma 6+0 yüzünden büyük ihtimalle şampiyonlar ligi dışında maç oynaması zor görünüyor. oda bunun farkında ki kendini toparlayamıyor. notts county maçında kariyerindeki 2. kendi kalesine golü attı. imparator hergün uyarıyor vs vs. satmak yerine avrupada oynaması kesinlik kazandıktan sonra trabzon, bursa ya da kasımpaşa'ya kiralık verilmesi hem tribunde paslanmasını önler hem avrupa deneyimini artırır hemde... bundan sonrası için yazacak birşey bulamadım.
acaba bu şike sürecini arkadaş ortamında nasıl savunuyor. "soyleyecek çok şey var ama söyleyemiyorum. abi uefa Türkçe mi biliyor. anlayamıyorum yeaaaav"
karabük kalecisi tomiç son dakika çıktı geldi diye kızıyor. bilmiyor ki adamın yıllık parası nedir? o maçtan alınacak 1 puan ile ne kadar prim alacak?
Öncelikle bu seçimin Önder Özen tarafından yapıldığını unutmamak gerek. O nedenle Beşiktaşlı, grubun damak tadı konusundaki en iddialı insanın sipariş verdiği masadaki rahatlığı yaşayabilir. Çünkü mutlaka, aklına gelmediği ama aslında aradığı bir şeyler o masaya konacaktır
Başarmış veya başarma potansiyeli olan teknik direktör ikileminde, başarma potansiyeli olan teknik direktör tercih edildi. Aslında kendisine biraz yarı başarmış bir teknik adam da denebilir. Zira Hırvatistan Milli Takımıyla yaptıkları hiç de küçümsenecek ölçülerde değil. içinde kendisinin de bulunduğu Prosineckili, Sukerli, Bobanlı altın jenerasyondan sonraki en iyi milli takımı yarattı. Sıfırdan, bir milli takım üzerinde sanki bir kulüp takımıymış ve uzun süredir birlikteymişçesine takım ruhu, disiplini aşıladı. Bu, o kadar da kolay bir şey değildir ve biraz fazla yok görülen bir yüzüdür. Ancak aynı başarıyı bir kulüp takımında gösterememiş olması; onun tek ve en kritik bilinmezli yönü.
Öğreneceği ilk Türkçe cümle: Hadi oğlum!
Onu yakından tanıyanlar, oyuncularıyla olan iletişiminin çok güçlü olduğunu söylerler. Hatta Rusyada başarısız olma sebeplerinden biri de Rus futbolcuların daha bir asker kafasında, sert mizaçlı hocalarla çalışmayı yeğlemeleri olarak gösteriliyor. Türkiyede ise durum tam tersi, burada iletişim taktikten bile önce gelir. Üç lisana sahip olmasına rağmen, gittiği yerde yerel dili öğrenmeye çalışan Bilicin sözlükte kurcalayacağı ilk cümle belli: Hadi oğlum!.. Bunu, Bilicin ilk artısı olarak cebe atabiliriz.
Karizması, hukuk eğitimi, dünya görüşü, müzisyenliği Dışarıdan bakıldığında her futbolseverin taç çizgisi etrafında görmek isteyeceği bir teknik direktör görüntüsü sergilediği kesin. Ancak Bilic, işin taktiksel yönünde de oldukça iyi emareler vermişti aslında. Birazdan söylenecekler afakî kalacak tabi ki. Önce bekleyip, izleyip, irdelemek lazım Ancak ben yine de önsezilerime dayanarak hissettiklerimi yazayım.
Bilicin taktiksel bakışında, biraz Lucescu havası görebiliriz. Benim sistemim budur, buna uyulacak diyenlerden değil de eldeki oyuncu grubuyla bir sistem belirleyen modelde. Ve en önemlisi de o kadro içinde keşfe çıkması, oyuncularını daha iyi verim alacağına inandığı mevkilere kaydırması, rollerle oynaması Bu, bir teknik direktör için kritik bir özelliktir. Hatta teknik direktörü diğer insanlardan ayıran, görülmeyenin görülmesini sağlayan, teknik direktörü teknik direktör yapan bir şey Milli takımda Kranjcara, Rakitice, Corlucaya, Mandzukice zaman zaman biçtiği farklı roller, buna işaret.
Slaven Bilic der ki aslında çok şey anlatır ki
Beni Evertona Howard Kendall aldı ama onun yerine gelen Walter Smithin ne yapmaya çalıştığını asla anlayamadım. Beni stoper yerine orta sahada oynatarak daha az gol yiyeceğimizi zannetti. Ama neredeyse her maç gol yedik ve bizden güçlü olduğunu düşündüğü takımlara karşı çaresizce geriye gömülüp sürekli yenilmeye devam ettik. Futboldaki en büyük yanılgı, çok defans oyuncusu oynatınca daha az gol yiyeceğinizi ve çok hücum oyuncusu oynatınca çok gol atabileceğinizi sanmak. Halbuki asıl mesele defansif karakterli oyuncuların ofansa katkısı ve ofansif oyuncuların defansa katkısı arasında denge kurabilmek.
Memleketimizde de sıkça rastladığımız, sadece kağıtta yazan kadro dizilişine ve mevkilere kafa yorularak sorulan bir soruya cevabı böyle olmuştu Bilicin, Euro 2012 ispanya maçı sonrasında. Çok fazla ofansif orta saha oyuncusu oynattığı için eleştirilmişti, ancak Modricin ortasında yine o maçta özel bir role bürünmüş Rakiticin kale alanında vurduğu kafa içeri girmiş olsaydı; Hırvatistan o turnuvanın iki finalistiyle kapışmak zorunda kaldığı gruptan çıkmış olacaktı.
Keza Lucescu, Trabzonspora 5 gol atan hatta artık biraz yavaş telkininde bulunduğu takımıyla, 11 olarak aynı şekilde Chelsea deplasmanına çıkmıştı. Ancak bu kez roller çok daha farklıydı Aynı isimler, aynı 11, aynı dizili ama farklı bir oyun formatı. Bazı maçlar olur, her zamanki gibi oynamazsın ama küçük detaylar, kırılma yaratır ve o maçı sana kazandırır. Bilic, sadece bu demecinden bile anlaşılacağı üzere oyuna o gözle bakan bir teknik adam olduğunu belgeliyor.
2008in rövanşını alırken
Sonra yıllarda milli takımımızın en çaresiz kaldığı maçlardan biri olan, istanbuldaki 3-0lık Hırvatistan galibiyetinde de yine dersini çalışmış Bilic örneğini görmüştük. Çok fazla yetenekli orta sahaları olmasına rağmen onları merkezden çok fazla uzaklaştırmamış, sıkı bir alan savunması uygulamıştı. Bu da, başta Selçuk olmak üzere Türkiyenin orta sahadaki hareket alanını iyice kısırlaştırmış ve tek hücum planı böylelikle bastırılmıştı. Hırvatistan ise oyunu kontrolüne almış şekilde, ne zaman istese, o zaman golü atar görüntüsünde bir oyun oynuyordu, kendinden emindi Olici yem misali ortada gezdirerek, etrafında serbest rolde oynayan ve genellikle arka direklere koşu atan Mandzukicle vurma planı işlemişti. Hatta, taçlarda bile pozisyon alma sıkıntısı yaşayan duran top savunması fukaralığımız da radara girmiş olacaktı ki; Corluka, her taç atışında hücumda kaymış ve gerekli tehlikeyi yaratmıştı. Rövanşında ise sanki 1-0lık avantajla çıkıyormuşçasına aynı taktiksel disiplini yansıtması ve bunu kenarda koltuğuna hiç oturmayarak perçinlemesi de unutulmazdı.
Elbette, elinde Hırvatistan Milli Takımında olduğu kadar oyun disiplini olan ve kalite olarak belli bir seviyeyi aşmış bir oyuncu grubu olmayacak. Ama şurası kesin ki o seviyeye yükselme potansiyeli olan bir kadroyla karşılaşacak Başarma potansiyeli olan bir hoca ve kalite potansiyeli olan, içten içe keşfedilmeyi, geliştirilmeyi bekleyen bir kadro Beşiktaş, bugününden çok yarını için bir şeylere imza atma çabasında. Zira bugün, hala geçmiş 8 yıldaki her günün acısıyla kavruluyor. O yüzden, Önder Özen ve Slaven Bilic ikilisine her zamankinden daha fazla umut karışımlı sabır göstermek gerek. Beşiktaş, bir futbol aklıyla hareket ediyor artık ve bize gün geçtikçe futbolu konuşturmaya daha fazla özendireceğe benziyor. Bu, ilk perdesiydi Bilic önderliğinde bizleri oyunun güzel tarafını tartışmaya itecek bir sonraki perdede görüşmek üzere.
Gladbach yurtlarından gelmedir. Almanya'nın yetenek avcısıdır burası. Deisler'in hikayesinde değinmiştik biraz. Borussia tarafı 1.5 yıldır onu ikna etmek için çabaladı ama kararını Tuchel ve Mainz'den yana kullandı. Doğru bir seçim zira burası pek çok genç ve isimsiz yeteneği üst seviyeye taşıdı. Özellikle isimsiz oyuncuların yıldızlaştığı bir takım Mainz.. Bugün Schürrle'sinden Holtby'sine kadar pek çok on numaravari yeteneği bir üst aşamaya ulaştırdı ve yeni hedefi bir Türk genci: Yunus Mallı..
Çok teknik çok kıvrak bir zeka ve isviçre'ye attığı o güzel gol..
Neden üzerinde duruuyorum ? Gladbachlılar bu yeteneğin gidişi sonrası resmen yas tutuyorlar. Ellerinden geleni yaptılar ama Tuchel kopardı onu buradan. Dahası bu sene ilkonbirde 1992 doğumlu olmasına rağmen yeri garanti gibi..
Tam bir on numara. Güçlü tekniği hızlı oluşu ve içerisinde barındırdığı potansiyelin çok ama gerçekten çok fazla oluşu onu gündeme taşıyor.
Bu senenin bana göre sürpriz yapacak gurbetçisi Yunus Mallı'dır. Tuchel orada durduğu sürece baskıyı hissetmeyecek sürekli rotasyona girerek üzerindeki yükü de hafifletecek ve kesinlikle bu senenin sonunda Schürrle gibi iyi bir transferi gerçekleştirmesi ihtimal dahilinde. Milli takım yetkilileri şimdiden mercek altına alırsa fena olmaz.zira..
..an itibari ile Almanya U 19'da..
birbirlerinden bağımsız on farklı insanın hakkındaki ortak görüşü şudur: Çok ama çok çok yetenekli. Fark yaratıcı..
Mainz menajeri Christian Heidel şöyle diyor: 'Antrenmanlarda öyle iyi bir performans gösterdi ki onu aldığımızda bu kadar çok yetenekli olduğuna inanmamıştım'
Merak ediyoruz gelişimini ve buradan sıklıkla incelenecektir performansının ayrıntıları.
Mirkan'ın takım arkadaşı Takashi inui. Çok iyi. alın bakın, fırsat kollayın.. Boşa çıkmasını bekleyin ve mümkünse transfer edin. 23 yaşında ve potansiyeli bugün başardığından çok daha fazla Bu ligde çok iş yapar, bilekleri sağlam, gole yönelik ofansif güzel bir on numara. Borussia Dortmund dahi japonların ikinci ligine gözünü dikiyorsa(Kagawa) siz de büyük liglerin ikinci liglerine gidip milyon rakamına ulaşmadan transferi başarabilirsiniz.. Beş büyük ligin ikinci liglerinde onlarca inui vardır. Nasıl ki Premiere Ligin vasat futbolcusu için kapı milyondan açılıyorsa burada da tam tersi.
Alper, teknik, genç ve güzel bir oyuncu ve fakat "olmuş" değil. Potansiyeli inanılmaz. Pek çok genç ve gelecek vaad eden on numaralarla benzer özellikleri taşısa da onlardan ayıran bir ayrıntı var burada. Alper, maçların içerisinde beraber oynadığı Veysel ve Bülent kadar savunma yapıp takım savunması içerisinde önemli bir role sahip. Bu tek başına onu modern futbolun içerisinde tutmaya yetecektir. Artık bu gibi futbolcular -benzeri Toni Kroos- defansif ile ofansif orta saha arasında gidip geliyorlar.
Geleceğin futbolcusunun çok net bir tanımı var: Çok yönlü olması. Dolayısla Alper orta sahanın hemen her tarafında oynayabilecek potansiyele sahip. Çalımcı, ayağından topu çok zor kaptıran ve aynı ölçüde teknik, topla ilişkisi çok güzel olan yetenek. Eksiği ileri uç oyuncularına daha doğru ve daha iyi pasları atabilecek "mental" olgunluğa henüz erişmemiş olmasıdır. Mesut Özil'de doğuştan varolan o sezgi Alper'de zamanla olabilir. Yer yer bunu başardığına da şahit olsak da bu konuda istikralı bir performansı olamadı.. Eskişehir'e bu sene içerisinde savunma futboluna yaptığuı katkı bir yana sürekli faul ile durdurularak kırmızı kartların çıkmasına neden olmasıyla yardımı büyük oldu ama daha golcü daha asistçi olması gerekir.
Oynamayı bilmiyor ya da bencil değil kesinlikle. Sıklıkla olması gereken zamanda topu ayağından çıkarır ve fakat saha içerisinde düzensiz ve daha planlı ve programlı olması gerekir. Sahada savruk bir dolaşımı söz konusu. Bu ve benzer eksikliklerinin hemen hepsi çalışma içerisinde giderilebilecek özellikleridir. Hız kazanacak, o yeteneğini daha verimli hale getirecek ve eğer doğru hoca ve takımla buluşursa her takımın orta sahasında gözü kapalı oynayabilir zira topla ilişkisi muazzam. Kenarda en zor koşulda dahi önündekini geçebilmesi, hırsı, doksan dakika kesici gibi basması, hem savunma hem hücum içerisinde yer almasıyla büyük yetenek..
Saha içi karakteri de oldukça güzel, sorun yaşanmaz bu oyuncu ile..
Şu kıvamında fiyatı 5 zorlarsan 6 milyon avro verilir. Misal Dortmund gibi cimri takım Perisic'e veriyorsa 5.5.. ben de Alper Potuk'a aynısını veririm. iki yıl sonra çok başka bir fiyatı burada konuşuyor olabiliriz.
1989 yılında Gladbach'a geldi ve büyük hayal kırıklığı yarattı 1986 yılında dönemin Sovyetler Birliğinden çıkma Avrupa'da yılın futbolcusu seçilmiş ilk oyuncudu.. Siz onu belki o Van Basten'in müthiş golünün atıldığı 1988 Avrupa Şampiyonası finalinde Münih olimpiyat stadında kaçırdığı penaltıdan hatırlarsınız..
Dönemin güzel parası bir milyon mark verdiler ve 24 maçın sonucunda attığı 4 gol sonrası Braunschweig'e 280 bin mark karşılığı transfer oldu ki sonrası yaşı da geldiğinden bölgesel lige doğru gidiyor..
2- Jon Dahl Tomasson
Şimdi yakından takip edebildiğimiz dönemin transferi bu. Bert Van Marwijk ile Feyenoord üstelik Dortmund'u yenerek UEFA kupasını kazanmasının ardından Terim onu ' bedelsiz' Milan'a aldırmıştı.. 2005 yazında ise Stuttgart'ın başında bulunan Trapottoni çok istedi ve Milan'da performans göstermemesine rağmen yine dönemin iyi parası 7,5 milyon euroya Stuttgart'a transfer edildi. Sonuç beklentiye göre fiyasko tabi ve bu para Bundesliganın o dönemi için çok çok fazlaydı.. Goller attı ama beklenilen patlamayı yapamamıştır ki oraya buraya kiralık gönderilerek zor kurtulundu kendisinden filan.. Villarreal'a önce kiralık gitti ve arkasından 500 bin euro bonservis karşılığı iki yıllık bundesliga macerası sonrası satıldı.
Ben Trapattoni'yi her türlü kupayı almış dünyadaki en başarılı hocalardan birisi diye bilir ve saygıda kusur etmezdim ve oynattırdığı futbolu hariç adamın her şeyini ayrı sevdik.. Juventus'ta başardıkları takdire değer ve fakat gerek Bayern'e gerekse de Stuttgart'a deyim yerindeyse 'sıkıcı' futbol oynatıyordu.. Çok fazla durağan ve taktik ağırlıklı oluşu bir yana oyunu domine etmesi de mümkün değildi. Tomasson gibi cezasahası içi golcülerine olabilecek en uyumsuz ortam buradaydı aslında ve gelmeden önce Loddar abimiz bile 'yanlış transfer' diye kahin kesilmişti başımıza..
3- Carlos Alberto
Bu blogun ilk ama ilk okurları bu ismi iyi bilir zira ilk postların konusu buydu. Bremen'in ya da Schaaf'ın adam edemediği ve etmesi de mümkün olmayan bir yetenek idi. Bremen'in o dönemki rekor bonservis ödediği oyuncu Bundesligada 44 dakika oynadı ve kiralik olarak gönderdildikten sonra daha bu yaz Vasco de Gama'ya bedelsiz verildi.. 7.8 milyon euro bonservis bir yana kurtulmak için dahi para vereceklerdi.. Disiplinsiz tanımı filan yeterli olmaz, başka bir şeydi bu abi..
4-Cristian Zaccardo
Bir Magath transferidir.. Tamam para çok verilmiş ve karşılığında verim alınamamıştır ama çok büyük hayal kırıklığı olarak addetmiyorum ben bu transferi. 7 milyon euro'ya gelse de çok kötü performansdan ziyade Sascha Riether'e yerini kaptırdı ve klup onun döneminde tarihinde ilk olarak şampiyon oldu.. Aslen hayal kırıklığı o yerin oynasa da oynamasa da doldurulamayan futbolcudur benim nazarımda.. Ve Vfl için nedir 7 milyon ? cık cık..
5-Thiago Neves
Tam bir hayal kırıklığı.. En çok da ben şaşırmıştım bu oyuncuya.. Çok ama çok umutluydum HSV'lular gibi.. Van der Vaart sonrası 7,5 milyon bayıldılar ve fakat oyuncu altı bundesliga maçı sonrası geldiği yere devre arasında hemen kiralandı.. Benim için büyük hayal kırıklığıydı zira çok ama çok umutluydum kendisinden..
6- Jose Ernesto Sosa
Keza Neves gibi Bundesligaya teşrif etmeden dikkatimizi çekenler arasındaydı oyuncu.. Estudiantes'de iken Veron deniliyordu ki seyrettiğim bir Boca maçında dehşet de bir frikiği çakmıştı.. Kesin iş yapar der iken.. 9 milyona aldılar ve sonunda 3 milyona Napoli'ye verdiler.. Gelmeden önce ve sonra yaptığını bir yana bırakırsak Bundesliga'da iyi bir yedek dahi olamadan gitmek durumunda kaldı..
7- Marquinhos
Ofansif orta saha ki Leverkusen çok nadir yapar transfer hatası.. En büyük yanlışı aslında Kaka'yı tam alacak iken 10 milyon euro'yu klubün çok fazla bulması. Efsane menajer Calmund ailesini, Kaka'yı ikna etmişti ki kapıdan döndü.. Bu ise daha beter.. 4,5 milyon euro verildi bonservisine ve 6 yıllık anlaşma yapıldı üzerine.. Sonrası ise 13 maç o da ikinci takımında.. gerisine geri yollanıldı geldiği klube resmi tek Bundesliga maçı oynamadan..
8- Mladen Pralija
Burada Uli Stein Hikayelerini işler iken 1987'de oynanılan kupa maçında kendisine ikinci kez golü atıp öne geçen Bayern'in golcüsü Wegmann dibinde sevinmeye doğru gider iken yumuruğu çakıp kalenin içine çivilediğinden bahsetmiştik.. Stein'in bu hareketi sonrası 10 maç ceza alması bir yana Hamburg yetenekli ama sorunlu futbolcusuyla anında ilişkisini kesip yerine Hajdluk Split'den Pralija'yı transfer ediyor.. Daha Agustos ayında çıktığı ilk maçında Bayern'den altı yiyor ki dördü net kaleci hatası.. Gladbach'a 8-2 yenilirken zirve yapıyor bu güzel kaleci ve teknik adam kovulup yenisi gelince antrenman bile yapmadan kadro dışı bırakılıyor.. Willi Reinmann'a 'daha onu antrenmanda görmediniz bile' dedikleri vakit şunu diyor:
'Televizyondan gördüklerim bana yeter..'
87'de gelip 88 yazında da gidiyor Bundesliga'dan.. 14 maçta 35 gol yiyerek.. Şunu da ekleyelim bu kötü performansa:
'Evim yoktu, karım Split'de kaldı çocuğumu cok cok sonra görebildim, dili anlamıyordum ve klup bana bu konularda hiç yardımcı olmadı..'
9- Zeze
Zeze Bundesliganın ilk Brezilyalısıdır. Bu konu biraz derin aslında.. Julius Ukrainczyk savaş sonrası zamanın oyuncu menajeri konusunda en büyük ismidir. Tek başına5 bin tane arkadaşlık maçı filan organize etmiştir bu işler için ve gerçekten çok ama çok büyük paralar kaldırmıştır. ilk gurbetçi Türk olan Çoşkun Taş'ı da transfer etmiş olan Köln başkanı Kremer hiçbir şekilde izlemediği Zeze'yi bu ukraynalı futbolcu pazarlayıcısından öğrenir ve transfer etmek ister brezilyalı forveti.. Haber ilk çıktığında herkes Zeze değil de Pele'yi transfer ediyor diye düşünür, beklenti hep bu yöndedir taa ki havaalanından Zeze inesiye kadar..
Dönemin büyük parası 150 bin mark filan vermiştir izlemediği Brezilyalı oyuncu için.. Peki sonuç ?
5 maç gol yok ve 'kar'a alerjim var benim' deyip sene sonunda giden bir transfer..
10-Marcus Berg
Çok değil geçen sene u21'de 7 gol atıp rekor kırdığında hepimiz hayran hayran seyrettik ki bugün bile iyi oyuncu bu derim ama olmadı mı olmuyor.. u21'in en iyi oyuncusu seçilmişti 2009'da.. Gronningen'den Hamburg çekip aldı ve büyük hayal kırıklığı olmasının sebebi bonservisine verilen 10 milyon euroluk para..
Ben çok büyük hayal kırıklığı olduğu konusunda hem fikir olabilirim çünkü geçen sene Hamburg'un bütün ilkonbir forvetlerinin sakat olduğu dönemde dahi gençlerden misal Tunay Torun dahi önüne geçti bu oyuncunun ama bunun nedeni yeteneği değildi. Hakan Şükür tipi forvet alıyorsanız biraz da ona göre oyun oynamanız gerekir. Antrenör ve o dönem Hamburg takımının futbol açılımına uymuyordu..
Net söylüyorum ki GS, Fenerbahçe ya da Beşiktaş olsam bu şansızlığı iyi değerlendirirdim.. Türkiye'de çok iyi iş yapar.. Değerinin altında alınabilir bir oyuncudur..
11- Anatoli Timoschuk
Keza.. 11 milyon verdi Hoeness bu oyuncuya ve Van Gaal'a girişmesinin temelinde Timo yatar. Bizzat kendi transferi olan oyuncuların (Gomez,Timo) antrenör tarafından ikinci sınıf muamele edildiğine dair eleştiri..
11 milyon verildi ve yıllardır yedekte bekletiliyor. Oysa Şaktar'dan Rusya'ya Ukrayna'nın iç transfer rekorunu kırarak gitti ve Zenit ile UEFA'yı alır iken kaptan oldu filan.. Şimdi şimdi oynamaya başlıyor ama yaşı da var hani artık..
GS'a bakın.. Cana'lar Barışlar, Ayhan'lar, Sarp'lar.. Bunların hepsi bir yerde iyi oyuncudur ama sürekli değişen teknik direktör ve oyun anlayışı içerisinde sapıtma noktasına geldiler.. Kendilerini bir yerde kanıtlamış oyuncuların kötü transfer olarak etiketlenmesinin bana göre yüzde sekseni teknik direktör'ün oynattığı futbol açılımıdır.. Hitzfeld kalsaydı Bayern'de bugün Timo'nun değeri 20 milyon idi.. gibi..
12 -Victor ikpeba
1999 yılında 6 milyon karşılığı Monaco'dan geldi ve 2,5 yıl içerisinde sadece üç gol atıp 1 milyon euro karşılığı Jedda'ya satıldı.
Monaco'da Arsene Wenger yönetimi altında en iyi zamanlarını yaşayan ikpeba Bundesligada tutunamadı ve yaşadıklarının gölgesinde olağan bir durum. Aslında Reggina'ya gidecekti o dönem ama karısının yaşadığı yeri terk etmek istememesi sonucu futbolcuyu imza atılacağı gün eve kitlemesi nedeniyle gerçekleşmedi ve dahası Dortmund'a geldiğinde de form düşüsü biraz olağan zira onu italya'ya göndermeyen üç çocuğunun annesi olan eşi 2000 yılında gögüs kanserinden hayata veda edince futbol oynamak çok da kolay bir şey olmasa gerek..
Ne yaptı sonrasında bilmiyorum ama şu kesin ki benim asla ve asla unutamayacağım futbolcular arasındandır kendisi..
Son olarak.. Hami Mandıralı
1998 yılında 7 milyon mark ki Bundesliga için oldukça pahalı denilebilecek bir bonservise Schalke'ye geldi. Ben hep onun GS'a gelmesini beklemiştim o dönemde ve pek çok Schalke maçlarını da seyrettim onun hatrına.. Nedendir bilmem GS'lıymış gibi çok sevmişimdir ben Hami'yi..
Yaptığı en büyük hata uzaktan çok iyi şut çekebildiğini çok çabuk bir şekilde insanlara göstermek istemesiydi.. Olur olmaz vururdu maç içerisinde ve kendiliğindenliğine bırakamadı biraz da eleştiriler artınca..
Hami'deki temel sorun onu teknik adam Stevens değil efsane menajer Assauer'ın transfer etmesiydi. Dolayısla teknik adam kendi sorumluluğu olmadığı için Hami'ye göre bir oyun düzeni geliştirmedi ya da onu koşturmadan sahanın içerisinde tutup forvet arkası da yapmadı. Sürekli ileri-geri koşmasını istedi ki Hami bas bas bağırdı bu kadar gücüm yok benim diye.. Sondan bir önceki hafta kaleye çektiği ellinin üzerindeki şutun sonunda ilk golünü attı ve sonrasında da iki gol birden ama bu yetmedi Bundesliga'da tutunmasına.. 22 maç oynadı burada.
Biraz daha ayrıntıya gidersek eğer mental açıdan o dönem herhangi bir Türk futbolcunun burada veya dışarıda tutunmasına imkan yoktu. Öyle ki sorunu sürekli dışarıda bir yerde aradılar. Ayrımcılık olduğundan, kendisini anlamayan teknik adamlardan filan.. Oysa misal dil öğrenmeme gibi bizzat uyumsuzluğun çıktıları olan kendi eksikliklerine de kimse yönelmedi..Hami Sürekli şikayet etti.. 'beni koşturuyor, bana güvenmiyor hoca..' Bizim hoca defans oyuncusu olduğundan sürekli bla bla..'.. hiç bitmedi bunlar..
Bir ayrıntı da yanlış hatırlamıyorsam 1998 senesinin sonlarına doğru Hami babasını kaybediyor. Bu da önemli bir ayrıntıdır sonrasında yaşanılanlar için..
Sonuç itibari ile sezon sonunda 4,5 milyona Trabzon'a geri satıldı ve çok da fazla zarar yapmadığını düşünüyorum ama hayal kırıklığı yarattığı kesin. Bu listenin normal koşullar altında 49'uncu sırasındaydı o..
...
Daha var aslında.. Darko Pancev vardır misal bedelsiz inter'den Leipzig'e gelip de aynı şekilde geri giden.. Ladesma, Jean Pierre Pappin v.s..
Sevgili Mustafa Sapmaz, Işın Çelebi'nin transfer başarısızlığı üzerine yaptığı tespiti gündeme getiriyordu. Bire bir kelimeler uyuşmasa da anlam olarak şuydu:
"Büyük takımlar, Avrupa Futbolunun sisteminin dışarısına attığı isimleri buraya getiriyorlar ve başarısız oluyorlar"
Katılmadığım bir görüş olması bir yana tam da tersini düşünüyorum aslında zira sistem, trend ya da günün modası bir sene içerisinde tepe taklak olacak bir şey değil. Bu analiz çok ve hatta hiç doğru değil çünkü;
.. Lincoln buraya gelmeden bir sene önce Şampiyonlar Ligi grup maçlarında Fenerbahçe'nin dışarıda kalmasın sağlayacak golleri atması bir yana Avrupa futbolunun en üst düzeyi olarak adlandırılan organizasyonu içerisinde takımını bir üst tura çıkarmıştır. Hem bize karşı oynamış hem de devlere karşı ve sonuç çok da kötü değil. Takımı tarihinde Avrupa'da bir ilki yaşamıştır öncesinde ise liginde teknik adamına Bundesliga tarihinin en iyi ikinci galibiyet ortalamasını yaşatmasında katkısı çok büyüktür ve çok değil bir sene sonra senin takımına geliyor.
... Anelka istikrarsız ve disiplinsiz yapısına rağmen gittiği her klubün tarihinde kısa süreli yer alıp hemen hepsinde başarılı olmuş, goller atmış insandır. Fenerbahçe'de olmadı. Anelka bugün bile Avrupa Futbolunun zirvesinde yer alır ve fakat bize ne kadar uyar tartışılır..
.. Misimovic kendi liginde şampiyon olur iken Şampiyonlar Liginde bizim ligimizin şampiyonunu iki maçta da etkin rol oynamıştır yine Avrupa'nın en önemli futbol organizasyonunun içerisinde.. Bugün şampiyonumuzun bir puan ve iki gol atmayı dahi başarı saydığı ortamda.. Çok değil iki yıl önce Bundesligada yazılan tarihin başkahramnı olduktan sonra buraya geldi..
Morgan De Sanctis burada başarısız olarak addedilir iken Serie A'daki formu her takımın iştahını kabartıyor ve bugün almaya kalksanız gücünüz yetmeyebilir.
..Kewell'i buraya getiren sakatlığıdır. Markası, ismi o dönemde başta Roma olmak üzere Avrupa'nın dev kluplerinde oynamaya rahatlıkla yeten bir isimdi. Biz de oynadı ama hala soru işaretleri barındırıyor pek çokların kafasında..
.. Guiza, Avrupa'nın en büyük üç liginden birisi olan La Liga'nın penaltısız gol kralı olan adam olarak tam da futbol yaşında geldi ve fakat oynayamadı. Avrupa Şampiyonu olan ülkesinin Torres ve Villa'dan sonra üçüncü önemli seçeneğiydi.
.. Niang, Fransa Liginin gol kralı olarak geldi.
..Stoch, Twente ile sürpriz ve önemli bir şampiyonluk yaşadığı yılın hemen ertesinde..
..Jo, Galatasaray'ın başarısız ve disiplinsiz olarak damgaladığı ve fakat Avrupa Liginin NBA'i olarak anılan Premiere Ligin ilk beş takımının içerisinde olarak görülmeye başlanılan Manchester City'de oynamaya devam ediyor.
Kezman buradaki kötü performansına rağmen Fransa Ligine transfer oldu.
Ronny Johnsen Beşiktaş'ın sıradan bir yabancısı iken buradan Manchester United'a gidip dört kez olmak üzere şampiyonluk yaşayan oyuncudur.
Bunun yanı sıra geçmişte ve bugün hala başarılı olan futbolculara baktığımız vakit;
..Hagi, oyun stili ve karakteri nedeniyle Avrupa'nın devlerinde kadronun gediklisi olamadan Türkiye Süper Ligine geldi. deyim yerindeyse bu ülkenin şanlı futbol tarihinin baş kahramanı oldu.Başarılı olduğu diğer kısım bugün bizden bile daha kötü çarpıklıkların yaşandığı Romanya milli takımıdır. Yeteneği tartışılmaz dünyanın en üst seviyesine dahi yeter iken başarılı olduğu yer burasıdır. Klasik on numara ya da sistemin dışına itilen mevkinin dünyadaki en iyilerinden..
..Alex, Fenerbahçe tarihinin en iyi oyuncusu olarak görülüyor ki artık bu tartışılmıyor, bilimsel bir gerçek gibi kabul ediliyor. Oyun yapısı, sisteme uygunluğu ise yine siz..
..Ernst, buraya gelmeden önce modern orta saha kavramı ile tartışılmaya başlanılan isimlerin başında geliyordu. Beşiktaş'ın en iyi yabancıları arasında ilk ona girer..
Örnekleri çoğaltabiliriz ama ben geçmişin aksine bugün Avrupanın göbeğinden oyuncu çekip aldığımızı düşünürüm ve sistemin dışından değil belki de tam içerisinden lakin şunu sormak gerekir; Sen Avrupa mısın ? Senin liginin koşulları Avrupa ile örtüşüyor mu ki oranın tam da içerisinden oyuncu almak istiyorsun ? Öyle zeminlere ve futbol anlayışına sahip misin ?En basitinden oynatmama gibi bir felsefeyi tarihinin hiçbir döneminde benimsememiş Hollanda Liginin koşullarından yüz kat daha uzak olduğunun farkında mısın acaba ? Hollanda Liginde oynayan Chelsea'de de oynar ama orada oynayan burada oynayabilir mi ? Tersi de mümkün. Senin rekorlar kıran, hem Galatasaray'a hem de milli takıma en çok gol atan adamın Hakan Şükür, Avrupanın orta sıra takımlarında bunun çeyreğini başarabilir miydi ?
Avrupada klasik on numara ölmüşmüş.. E peki sen öldürebildin mi ? Senin de defansın, çapaların geçmişin on numarası gibi oyun kurabiliyor ve tekniği üst seviyede mi ? Senin liginin sertliği ile Avrupanın standartı arasındakı uçuruma ne diyeceksin ? Querasma'nın ilk beş maçında yediği tekmeleri sayabilecek konumda mıyız ?
Onların ihtiyacı olmaması senin Hagi ile UEFA Kupası kazanmana, devleri tek tek yenmene engel oldu mu ? Alex ile beraber Şampiyonlar liginin neredeyse son dört takımına kalabilecek konuma ulaşabildiğinin farkında mısın ? iki kez UEFA'yı üst üste almış Sevilla'yı eleyebildiğinin ? Bunlar kaba anlamda sistemin dışına itildi diye görüş belirttiğiniz futbolcular..
Bugün Türkiye Liginin üç büyük klubü artık Avrupa standartlarında oyuncu alıyor ve belki de bu yüzden sorun yaşıyor zira Skibbe'nin Galatasaray'ını ligde pek çok takım durdurabilmiştir ama Avrupa'da takım oturduktan sonra bu mümkün olmamıştır.. Schuster'in Beşiktaş'ı yenildiği Porto maçında dahi rakibini boğabilir ve sorunsuz bir şekilde üst tura çıkar iken ligde çok rahat yenilebiliyor. Avrupa liginden bir lig kurulsa Beşiktaş belki lider ve fakat bugün görüyoruz.. Bursaspor bizim ligin kralı ama Şampiyonlar Liginin punanına zafer söylemleri dikecek konumda.. Senin gerçekten Avrupanın sisteminin içerisinden futbolcu almaya ihtiyacın mı var yoksa kendi koşullarında mücadele edecek farklı bir tarzda oyuncuya mı ? Şampiyonlar Ligi ile Avrupa Ligi arasında sınıf farkı olsa dahi kabaca Bursaspor ve Beşiktaş'ın avrupa maceralarından çıkan sonuç nedir ?
Beşiktaş misal Hugo Almeida'yı almak istiyor ve kimler talip bilginiz var mıdır ? Mourinho vatandaşını üçüncü forvet yapmak istiyor, Valencia,Porto ve Benfica diğer adaylar.. Beşiktaş'a maddi nedenlerden dolayı gelirse sistemin dışında; olur da Valencia oyuncuyu alırsa sistemin içerisine mi girmiş olacak .. ?
Aynı yere bağlayayım ben sonucu. Kendi ligini tanımaktan aciz olup yabancı isme konumundan dolayı hayran kalıp bütünü algılayamayıp doğru parçaları içerisine yerleştiremediğin ölçüde Kayserisporlar,Bursasporlar çok daha başarılı olacaktır zira artık üç değil türkleştirme ayrıntısını da eklediğiniz vakit yer yer on tane yabancı futbolcunun bir takımın ilk onbirinde olduğu yerde doğru analiz, doğru transfer ve başarı aynı anlamı taşıyabiliyor...
Bu oyuncular sadece ligin yapısına uygunsuzluğu bir yana organizasyon eksikliği nedeniyle de performans sorunu yaşayacaklardır. Mesut, madrid klubünün büyüklüğünü dile getirir iken oyunculardan değil mükemmel organizasyondan bahsediyor. Bulgaristanın koşullarından gelen oyuncuyunun buradaki sorunsuzluğu ile Bundesliga,Premiere Lig, La Liga sonrası buraya gelmişlerin beklentisi ve hayal kırıklığı da bir değil.. Uzun yıllar bu liglerde mücadele etmiş oyuncuları buraya getirmeye çalışıyorsunuz onlara dair bir plan ve program yapmadan.. Yabancı dediğiniz oyuncular neredeyse takımın bütünü olmuş iken..
Maradona torunumla gurur duyuyorum diyor, oğlunun nesi vardı ki aslında ?
Hiçbir zaman kabul etmedi Christina Sinagra'dan olan öz oğlunu. Arjantin'de bizzat kendisinin sunuculuğunu yaptığı programda 'Mahkemeyi kabul ederim ama oğlum olarak onu asla.. benim iki güzel kızım var, onlar..' diye giden bir açıklama.. Şu resmin mahkemeye ihtiyacı mı var yahu?
Diego Sinagra ilk defa babası olan Maradona ile 2003 yılında sürpriz bir şekilde Roma'da golf turnuvasında karşılaşıyor. Sarılıyorlar filan da sonrasında nafaka yüzünden yine sorunlar çıkıyor.
Zeit da idi sanırım röportajını okudum çocuğun.. Babam ile benim aram iyi diyor 1986 doğumlu Diego Maradona Jr.. Onu hep üçüncü kişiler ve hakimler kötü yapıyor ama aslında bizim sorunumuz yok diyor. Futbol hastası.. Nasıl olmam ki diyor 24 saat futbolun olduğu bir yerde büyüdüm ben. Napoli'den Genova'dan üçüncü liglerden plaj futboluna kadar gidiyor işte bir şekilde. Babam gibi olmamı bekleyenleri anlamak güç, dünyaya yüz yılda bir kez gelen bir yetenek diye bahsediyor.
italya'da şimdi ismini unuttuğum bir adaya gidiyor ve orada küçük takımın yardımcı antrenörü. Henüz antrenörlük diploması için yaşı yetmiyor (26'da alabilir ancak) ve asistan olarak takımının başında ama ileride bunun üzerinde duracak zira futbol sevgisi çok fazla. Futbolculuktan ziyade antrenörlüğe yeteneği olduğunu söylüyorlarmış lakin o sonuna kadar başarılı olamasa da futbol oynamaya devam edeceğini söylüyor.
16 yaşında seni reddeden babanı tesadüfen ilk defa görüyorsun hayatında ve tv ekranlarından sana lanetler yağdırıyor ve hala onun hakkında böyle güzel röportaj verebiliyorsun ya helal olsun sana çocuk.. Geçenlerde elli yaşına girmiş babasına dileği ise;
" Onun iç huzuru bulmasını diliyorum çünkü annem ve bana göre o hala huzuru arıyor içeride bir yerde.. Şans, bol şans' diyor Arjantin manyağı futbol hastası genç antrenör adayı.
Ben yapamazdım böyle, onlar böyle de sevebiliyorlar..