faulkner abimizin birbirinden bağımsız iki hikayeyi peşpeşe bölümler ile anlattığı, iki karakterden yola çıkarak yine insan durumuna el attığı, güzel Türkçemizde ilke kez ocak 2011'de yayınlanan kült romanı. yapı kredi yayınları tarafından yayınlanmıştır. faulkner abimizin külliyatına hasta roman okur-yazarlarının kaçırmayacağı bir eserdir.
adı çok iyi roman. can yayınları yayınlamış. gülsoy zeki bir romancı. ben zaten zeki olmayan romancı bilmiyorum, o halde son cümlem saçma oldu. romanda baş karakter cem, bitkisel hayattaki eşine bakar, bakar, bakar, kendi zihni içinde onunla konuşur, onunla çatışır, aşkı sorgular, ihaneti sorgular.
öykü yazarı. 2 şubat 1962, kocapınar köyü / gönen / balıkesir doğumlu. karesi i̇lkokulu (1973), atatürk ortaokulu (1976), muharrem hasbi lisesi (1979) ve gazi üniversitesi i̇şletme fakültesi (1983) mezunu. çalışmalarını balıkesirde ticaret yaparak sürdürdü.
bir yıldız kayar bir i̇nsan ölürmüş başlıklı ilk öyküsü 1982 yılında aylık dergide çıkmıştı. bir grup arkadaşıyla birlikte kayıtlar dergisinin yayınına katkıda bulundu. daha sonra yazdığı öyküler; aylık dergi, yönelişler, mavera, yedi i̇klim, kayıtlar, hece ve heceöykü dergilerinde yayımlandı. esenlik zamanları adlı eseriyle türkiye yazarlar birliği 1999 yılı öykü ödülünü kazandı.
pencere cemal şakarın yeni öykü kitabı. bir taşra kasabasında, kendi dahil herkese; eşine, çocuklarına, içinde yaşadığı ortama yabancılaşmış bir rate entelektüelin serencamı öyküleniyor. kitap iki bölüm: birinci bölüm pencere adı altında toplanmış; ikinci bölümse ve diğerleri başlığı ile sunulmuş. ancak her iki bölümdeki öyküler aynı serencamın farklı kişiler tarafından yaşanmışlığını dile getiriyor. ancak birinci bölümdeki öyküler, aynı olayı yaşayan birkaç kişinin görüngüsünden yeni baştan anlatılıyor. (rasim özdenören)
şakar öykülerinde, çocukluktan başlayarak bir insanın hakikate ulaşma serüvenini anlatır. hep sorularla, yanılgılarla, ödeşmelerle geçen bir hayatın derin, çarpıcı yansımalarını... bu öykülerde kahramanımız değişmek ister ama bulunduğu yerde değişemeyeceğini bildiği için uzun yolculuklara çıkar. ( ) öyküleri tasavvuftaki seyri suluka benzetmek mümkündür. cemal şakarın öykü serüveninde hemen hemen aynı temayı (yol ve yolculuk) ve aynı kahramanı işlemesi bir handikap gibi gözükse, çoğaltmacılık riskini bünyesinde barındırsa da şakarın usta işi yaklaşımlarıyla bu risk bir verime dönüşmüştür. o bu temaları derinleştirerek, dairelendirerek şaşırtıcı bir bütünlüğe ulaştırtmayı başarmıştır. (necip tosun)
ilk kitabı yayınlanan fadime uslu genç bir yazarın ilk kitabının adı. kitap öykü kitabı ve kitaba adını veren öykü oldukça iyi. aslında daha önce adını hiçbir yerde duymadığım bu yazarın kitabı elime ulaşınca sadece meraktan şöyle bir baktım ama üslup hemen elinden bırakma beni dedi, bu yüzden bir öyküsünü baştan sona okudum. kitaptaki en kısa öyküyü seçtim tabi. zannedersem kuşlar gibi bir adı vardı öykünün. öykü iyiydi. dili anlatımı kurgusu hatta argosuyla bir ustalık arzediyordu. nihayetinde gece sonunda tüm kitabı bitirmiştim. beklemediğim kadar iyi bir kitaptı. sonra yaptığım araştırmalara göre kitap zaten cemil kavukçu nun önerisiyle yayınlanmış. özellikle büyük kızlar ağlamaz adlı öykü çok başarılı. usta işi. ileride duyarız bu kızcağızın adını gibime geliyor.
türk öykü yazarı olarak bilinir ama iki romanı da vardır. ağula adlı öykü kitabı iyidir. şair öldü romanı kötü başlar klişelerle gider ama iyi biter. aslında dil ve anlatım ve tabi üslup olarak iyi bir romandır ama konu kurgu zayıftır. meryemin biricik hayatı ise başarılı ve ilginç bir romandır.
ayfer tunç un son romanıdır. aslında ayfer tunç başlığında kitaplarını sayarken unuttuğum kapak kızı adlı romanın ardından yayınlanan ikinci romanıdır. daha ayrıntılı bir elştiri yazısından önce söylemek isterim ki; muhteşemdir.
metin celal romanı. roman 2010 yılında yayınlandı.
dili iyi değil. neden değil; bohem bir adamı çok klişe yani klasik anlatımla aktarmak dünya edebiyatında çok yapılmış bir iş, belli yerlere gelmiş yazarların daha özel bir dil ve anlatım ortaya çıkarmasını bekliyor insan. romanın atmasferi de böylelikle iz bırakmıyor insanda.
konu eleştirmekten hoşlanmam aslında zira önemsediğim dil ve üsluptur daha çok ama üslup sarmadığı için konuda da bir şeyler söylemek isterim. konu kötü. tabi bu göreceli bir şey. karakter sürekli birileriyle sevişen bir adam. çüş dedirtiyor. babasının ölümü üzerine miras işleri için memleketine giden karakter öncesinde sevgilisinin arkadaşı ve bir arkadaşının sevgilisini dürtükten sonra, sırayla ölen babasının karısını eski sevgilisini, eski sevgilisinin arkadaşını filan... ne ki bu şimdi. anlıyorum ki kaybolmuş bir adam portresi çizilmek isteniyor ama dünyada bu portre için öyle iyi örnekler varken bizden üstelik bunca tecrübeli bir yazarın bu seçimi... hayal kırıklığı.
ibrahim altun romanı.
başarısız bir yazarın, dibe vurduğu, parasız, amaçsız, sigarasız, eşyasız kaldığı günlerden başlayıp, eriye dönüşlerle bir aşk macerası ve... bir şeylerin daha anlatıldığı bir roman. başarısız silik ve amaçsız yazar tiplemesi iyi, gerçekçi. kukla hissi uyandırmıyor. çok iyi bir roman denemez ama okunabilir bir roman.
güray süngü nün üçüncü romanı.
"Doktora gittim. Bir köpek öldürebileceğimi söyledim. Bu günlerde bir köpek öldürebilirim, bunu yapabilirim ve bu beni endişelendiriyor, endişelenmeli miyim sizce, dedim. Doktor; neden bir köpek öldürebileceğinizi düşünüyorsunuz, diye sordu. Öldürebileceğimi düşünmüyorum, öldüreceğimi düşünüyorum, bana bu günlerde bir köpek öldürecekmişim gibi geliyor, dedim."
roman böyle başlıyor. arızalı bir atmosferi var. işin özü, yayınlatabilmek gayesiyle ve tabi yayınevinin isteğiyle kurgusunu değiştirdiği romanının yayınlanmasınıın akabinde, yarattığı ve değiştirdiği roman karakteri tarafından ele geçirilen bir genç adamın hikayesi. ama sadece o kadar değil.
yedi şehitin ardından gördük sizin açılımınızı diyenlerdir bunlar. siyasi düşünceleri önemli değil, ama zihniyet önemlidir.
altı dolu ya da boş ama açılım demokratik açılım denen şey yani, kürt açılımıdır, pkk açılımı değildir. işler hükümetin ya da şöyle diyelim açılımcıların istediği gibi giderse, kürtlerin dağa çıkmasını uzun vadede engellemiş olacaklar ve pkkyı da bu yolla ortadan kaldırmış olacaklardır. açılım biraz da kürtlere devletiniz sizi önemsiyor demektedir, bu da teröre meyleden kürt gençliği için önemli denebilir. çaresizlik ya da kaçınılmazlık sonucu dağa çıkmak zorunda kalanlar bu yolla direnç gösterme kararlılığını, cesaretini gösterebileceklerdir belki de.
dolayısıyla pkknın bundan rahatsız olması ve eylemlerini artırması beklenen bir şeydir.
böylelikle öte taraftakiler de, batıdakiler yani, gördük sizin açılımınızı diyecekler 30 yıllık terör devam edecektir.
yazık.
ölmeden önce -ki öldükten sonra zaten mümkün değildir- öldürülmesi gereken yedi şeye tekabül eder. bunlardan bir kaçı insan da olabilir, bir kaçı insan olmayabilir de. aslında ölmeden önce yenmesi gereken yedi halt da denebilirdi, nihayetinde bu zamanlarda her bir yerden ölmeden önce yapılması gereken boklar fışkırıp duruyor. hayır yani insanın ölümlü olduğunu keşfettiler bunun için türediler desek o da değil. zira hayatı ne kadar bok yersen, halt karıştırırsan o kadar yaşamış sayılacağın penceresinden görüyorlar. naçizane ben de ölmeden önce öldürülmesi yedi şeyin birincisi olarak nefs diyorum hasılı.
hayatı bilgisayar karşısında bir takım online oyunlarla idame ettirip, üstelik bundan zevk keyif aldığını iddia ederken, hayatı yok yok gerçek hayatı ıskalamak. misal çimen, misal kitap kokusu, misal falan filan. aman efendim ben hem farmvilde kiraz yetiştirip hem dosti okuyorum sen neden bahsediyorsun diyeceklere, cevabım; evet ben neyden bahsediyorum, olacaktır.
zarifoğlunun dediği gibi; onlara aşktan bahsetmek bize bile anlamsız gelir.
bir cahit zarifoğlu öyküsüdür. işin garip tarafı zarifoğlu tarafından öykü olarak yazılmamıştır. zarifoğlu askerliğini yapmaktadır, askerden nuri pakdil e bir mektup yazar, mektup edebiyat dergisi adresine gönderilir. dergide mektubu hüseyin su alır, nuri pakdil e iletir. o ay edebiyat dergisi yayınlanacaktır, nuri pakdil sorar hüseyin su ya, cahit ten bir şey var mı? yoktur. nuri pakdil, mektubu gösterir, bunu yayınlayalım der. sizi görmeliydim dergide yayınlanır.
şimdi dönüp öyküye bakacak olursak; klasik anlayışta bir kurgusu, bir çatısı olmayan, bir hikayesi bulunmayan tam bir üslup ve derinlik şaheseridir bu öykü. gerçekten muhteşem bir anlatımı ve ifadesi vardır. zarifoğlu nun bütün hikayeleri isimli kitabında yer almaktadır.
bir nihat genç romanıdır. hatta nihat genç in ilk romanıdır. daha yayınlanmadan önce yani roman dosya halinde iken sakarya çay ocağı civarında (ankara) edebiyatçı arkadaşlarına okutmuştur bu romanı. sıkı bir romandır.
insana nihat genç i hatırlatır, zira genç bir yazısında hokkabaz kılıklı doğan hızlan diye bir ifade kullanmıştır, bu sebeple ekranda ne zaman görülse insan tebessüm eder.
bir ibrahim yıldırım romanı üst başlığıdır. şöyle ki; vatan derleri-hal ve zaman mektupları vatan dersleri-ölü bir zamana ağıt şeklinde iki romandan oluşan nehir roman diye tabir edilebilecek tarzın üst başlığıdır. ibrahim yıldırım bu romanlarında köy enstitülerinden hareketle türk aydın sorunsalına değinir ama bunu iyi bir kurguyla yapar. sabırlı ve sakin bir anlatımı vardır romanların, çoğunlukla geriye dönüş, hatırlayış-anış şeklinde hikaye edilir olaylar. eski basımları merkez kitaplardan yapılmıştır, yayınevi ad değiştirince yeni baskılar turkuvazdan çıkmıştır.
bir sait faik abasıyanık öyküsü son cümlesidir. öykü adada (burgaz) yazmayan yazamayan bir yazarın bir zaman aralığını anlatır, nihayetinde yazar-kahraman elindeki kurşun kalemi bıçakla yontar ve yazmazsam çıldıracaktım diyerek öyküye nokta koyar.