Kökenleri araştırılırsa kişisel gelişim kitaplarının, düşünce öbeklerinin kökleri antik yunan da değer yaratmaya sonra da camus'taki dünyayı anlamlı hale getirmeye dayanır.
kapital-izm. Bizi tarihin gördüğü zirzoplardan olmamaya, kimsenin adamı olmamış ve olmayacak olanlardan olmamıza engel olan bir izmdir. Komünizm, sosyalizm, hümanizm, faşizm.. gibi. Bizi bir takım davranış kalıplarına sokan, aile algımızı, dost arkadaş algımızı değiştiren bizi çağa uygun hale sokmaya çalışan bir izm. Çağa uygun hale getiremeyince de nevrozlu, anormal, sosyopat olarak dışlayan toplumsal dünyanın kendini uyuşturma silahı.
Bilmem kaç kanallı televizyonlar, 24 saat sıcak su, ellerimizden düşürmediğimiz cep telefonları, her birimizi sabahın köründe kaldıran eve ekmek götürmenin şerefini ta içimize işlemeyi başarmış olan geleneğin yozlaşmış hali.
Televizyonların içine gömülüp saf duygularımızı bir değişime tabii tutan, bizi saflıktan ayıran değiştiren geliştiren eksilten..
Sıcak bir yuvanın güzel bir eşin hayalleri dolaşır zihnimizde. Ailenin rolü o anaç, babacan koruyucu sahiplenici özellikleri. Çocukluğumuzda hep istediğimiz en havalı meslek, en güzel kadınla evlenmek, güzel arabalara sahip olmak. Eksik ya da fazla her birimiz isteriz bunları.
Ama gün gelip te hayallerimizde ki ne o yuvanın yuva, ne kadının kadın, ne arabaların yalnız binek aracı olmadığını anlamamız pek uzun sürmez.
içine girdiğimizde anlarız. Aslında hayalini kurduğumuz -bize ait olan- yuvamızın, hayallerimizdeki ardıl düşünceleri olmayan güzel kadının, bize zevk verdiğini yaparken mutlu olduğumuzu düşlediğimiz işin dünya tarafından değiştirildiğini. Aslında hayallerimizin gerçek olmaktan çok uzak kaldığını.
Gerçek dünyadaki ailede çocuklar ebevenylerine yalanlar söyler, anneler televizyon başından ayrılmazlar, can sıkıntısını giderebilmek için kendi içlerinde altın günü, kadınların özel sohbetlerini icat ederler. Çalışmayan annelerin işten yorgun argın gelen babanın yolunu gözleyip evi çekip çevirmekle görevli olduğunu. Ve anlarsın. Bunu yaparken biraz olsun rahatlayabilmek için o kadın programlarını izlediğini, en büyük keyiflerinin pazardan marketten alışveriş yapmak olduğunu, kader ortakları kadınlar ile bir araya gelip dedikodu yapmayı, fal bakmayı geliştirdiklerini. Mobilyalarının karşı komşunun mobilyalarından daha iyi olmasını dilediklerini, hatta ileri gidip kendi çocuklarının başarısını bir kıyaslama aracı olarak gördüklerini.
Çocukken hayalini kurduğun o güzel dünyanın aslında hiçte güzel olmadığını hiçte masum olmadığını fark ettiğin an büyürsün.
Babanın işten yorgun argın eve gelip televizyonun karşısında elinde kumanda ile uyuklamasını seyredersin. Haftanın 5 günü kanını ve terini nasıl sattığını görürsün. Bazen yozlaşma ve dönüştürme o kadar ileri gider ki, artık ne eski baba figürünü, ne de ailenin o eski halini görebilirsiniz.
Baba facebookundan güzel kadınları arattığında, hayalinizdeki o güzel kadının içine işlemiş o çirkef o artık ona ait olmuş sonradan eklemeleri fark ettiğinizde.
Sevgiliniz olur, anlık duygu değişimlerini o kadar hızlı bir şekilde yaşarsınız ki aşık olmadığınızı bildiğiniz halde aşk acısı çektiğinize yemin edebileceğiniz anlarınız olur. Dayatmayı o kadar benimsersiniz ki. Kıskançlık kaprislerini, tüm eski efsaneler kadar içinizde hissedersiniz.
Kapitalizm dünyanın başına gelmiş en büyük felaketlerden biridir. Ve bu felaket herkesi içine almayı başarmış tufan özelliğini insanın içinde olanları ortaya çıkarmasına borçludur.
Kim ne derse desin hiç bir sistem hiç bir akım hiç bir ideoloji ya da düşünce taraftarları onu içselleştirmediği sürece gelişemez, ilerleyemez.
Kapital-izm ilerledi ve bu ilerlemesi hiç bir akımın olmadığı kadar hızlı oldu. Hiçbir sistemin yerleşmediği kadar yerleşti. Hiç bir düşüncenin bulmadığı kadar taraftar buldu. Çünkü içimize işlemeyi başardı.
içimize işlemeyi başardı çünkü içimizde olanları ortaya çıkardı. insanoğlunun o bütün kötü yanlarını çıkarabildi ortaya. Üstelik bunu yaparken bize değiştirerek yansıtmayı o kadar başardı ki bırakın şikayet etmeyi savunur hale getirdi.
öyle bir hale getirdi ki değişen, yozlaşan dünyada zaten anlamsız olan varoluşunuzu anlarsınız. Evet anlamsızlığı anlarsınız. Bu sistem olmasa da anlamsızlığın hep baki olduğunu, aslında tüm o değerleri, kuralları, kurumları bizim yarattığımızı. Şeref, namus, doğru, yanlış önermelerimizin, normlarımızın insan eliyle oluşturulmuş bir işleve mutlaka hizmet ettiğini anlarsınız.
Ama yine de merak ediyorum ben. Zaten anlamsız olan bu dünyanın bu anlamsızlığını tüm o görmemek için her gün aldığımız o uyuşturucuların aslında hiçliği yaşamamak için icat edildiğini ben zaten anlayacaktım. Ama belki bu siktiğim kapitalizmi olmasa daha geç anlardım. Belki tüm o uyuşmamızı sağlayanlar bu kadar yapmacık olmasaydı, tüm o ilişkiler bu kadar menfaatçi bu kadar çirkef olmasaydı.. Belki hayallerimle birazcık olsun örtüşebilseydi şu dünyanız. Belki o zaman daha geç anlardım, daha geç anlardım da en azından bir kaç yıl normal bir insan gibi yaşardım. Olmaz mıydı ?
bir iki örnekten öteye gidemeyecek sözde kanıtlardır. Toplum yapısını tümden değişti, bir devrim yapıldı. Tarihte hiç bir devrim demokrasiyle, masa başında gelmemiştir, kellesi gidenler her ihtilal de olmuştur. Ve eğer yıllarca süren çabalarınızın sonucu bir yerlerle geliyor ve devrim yapıyorsanız yeni düzenin eski kafalılar tarafından yok olmasına, yok padişahlık sistemi, halifelik makamını geri getirmeye çalışanlara bilimi, yeniliği dinsizlik olarak yaftalayan yobazlara müsaade etmezsiniz. Bir siyasal sistemin, yeni getirilen bir düzenin hele ki osmanlı toplum yapısı gibi bir toplumda oturması için yıllar gerekiyordu, ve bu gerçeği bilen ingilizler dahil dış kaynaklı çok isyanlar çıkarıldı, çok düzenler kuruldu ancak cumhuriyet devamlılığını korudu. Ha şuan da hepsi bir yok oluyor orası ayrı.