yagmur sonrası, içinde ben olan karanlıkta bir şehir, taksilerin teybinden şarkılar çalıyor, sen giderken.. kimsenin umrunda değiliz, ne aşk, ne sen, ne ben, bir şey olmamış gibidir şehir, her gidiş neden birbirine benzer..
hangi şarkıya benzer çekip gidişin, bulup çıkarabilirmiyiz çocuklarla beraber, neden kimsenin umrunda değiliz, neden? ne aşk, ne ben, ne de sen..
ıslık çalmayı bilseydim, canım istemiyorlarla çekip gidebilirdim.. denizi kıyıdan seyrederdim, martılardan dilek tutmayı becerebilseydim, belki de kolay olurdu sensizlik..
kapıyı ardından ben kapatabilseydim, kırıp dökebilseydim senin gibi, bir de ayrılığı sevseydim, olurdu sanki.. ayrılığı sevseydim, gerçekten olurdu sanki..
en beceriksiz insan bile okusa, öğle güzel anlamı olacak eserdir bu.. gönül dostuna bundan daha güzeli yazılamazdı heralde, bu aşk sandığımız gibi değil sanki, bu aşk bizim bildiğimiz gibi değil yani.. eşimize, annemize, babamıza veya sevgilimize duyduğumuz gibi bir aşk değil, zamanımızın basit ve anlamsız aşklarından hiç değil, neden ve kime yazıldığını iyice araştırıp, değerlendirmek lazım, o zaman gerçekten ufacık bir şeyi bile seviyorum demeye utanırdık sanırım..
duydum ki bizi bırakmaya azmediyorsun, yani gitmek mi istiyorsun, gitme
başka bir yar başka bir dosta meylediyorsun, yani başkasını mı istiyorsun yanında, isteme
ay ve felek harap ve ziyan olmuşken senin için, bizi öğle harab öğle ziyan ediyorsun, etme
ey makamı var ile yokun üstünde olan, sen varlık sahasını da terkediyorsun, etme
yüz çevirecek olsan, ay kapkara olacak gamdan, sen ayında evini yıkmayı kastediyorsun, etme
zehri şeker, şekeri zehr ediyorsun, etme..
ey hırsızlığa da değen, hırsızlık ediyorsun, etme
aşka ne diye hayret ediyorsun, aşıklarla başa çıkacak gücün yoksa eğer..
söz söyleyecek an değil,
isyan et öğleyse
aşkın baygınlığıyla ne diye meşk ediyorsun ey arkadaşım
etme..
şehirden gitmek gerektiğini anladım, sevdanın gergefinde rüya olmak gibi birşey, çocuklar beni gösterdiğinde ve güneşin yerine yağmur yağdığında, gayret etmek gerek güzelim, hatta elini uzatmak.. belki elbet biter bu yağmur, sabret..
sürekli benimle beraber bulamadıklarım, bak cesarim yok, artık geç oldu.. yine deli oldum sayende, ah bak, saçında rüzgar.. hadi, biraz gayret güzelim, elbet bu yağmur bitecek, biraz sabret..
ayrılıktan olmalı, sabahların gecikmişliği, unuttuklarım benimle beraber, ondandır belki, dönmüyor epeydir başım.. denizler yalansa, sevmek nasıl ateş olur, yanmakta mı yalan..
şimdi, öğle uzak mı geldiğin yollar, yanlış bir öyküde miyim, beni yeniden yazmalı, oysa, bir çocuktum daha dün, sevmiştim.. avuçlarımda aynalar vardı, silüetleri göremedim.. hadi, biraz gayret et güzelim, elbet bitecek bu yağmur.. elbet.. sabret..
aslında teklife gerek olmayan olaydır çıkmak. zaten iki insan birbirinden hoşlaşmıssa sonucu budur elbette ki. ama bazen bişeyleri daha detaylı anlatmak ister kimisi. detaylara girmek her zaman karışıklıklık yaratır insan bünyesinde ve bu karışıklıktan nasibini alan, aceleye gelmiş, çıkmayı anımsatan sözcüklerdir.
Heyecanlanıp aceleye getirmek bazı şeyleri, komple kaybetmemize yol açabilir hatta karşımızdakini. O yüzden sakin olmalı..
-sana söylemek istediğim bir şey var
- nedir
- bu elimdeki kağıda bir şey yazdım, istemezsen hiç birşey söylemene gerek yok, ama eğer bi cevap verirsen çok mutlu olurum, şimdi görmek istermisin ne yazdığımı..
- Evet, elbette
Kağıt: Sana kendimi tanıtmak istiyorum, bunun için bana fırsat verirmisin ?
- Hönk..
Hönk değil tabi, cevap verir kişi ya da biraz utangaçsa misal ve istemiyorsa eğer, hiç bir şey söylemez. O zaman çekip gidersin ya da kalır ne hale düşeceğini seyredersin..
melankoliklikten uzak olduğu düşünülmemesi gereken anathema şarkısıdır bu, melodiye kaptırıldığında gayet de güzel uçulabilir ve hatta konulamaz yere..
efendim bir keresinde bu köprüde feci bir kazaya tanık olmuştum. Malum köprüde bulunan trafik ışıkları birbirine girmişti, üstelik de akşam saatleriydi. epeyce bir karışmıştı ortalık tam da bu esnada kaza oldu tabi..
izleyicinin bunun neresinde ağladığını çözemediğim, çarpık hayatların, karmaşık duygularını barındıran, bayan başrol oyuncusunun son derece yapmacık takıldığı film.. ayrıca yine bir çağan ırmak filmi olan Ulak, bunun yüz katı daha iyi..
yeni açılan başlıklardır, an ve an sol frame'i işgal ederler.. zaman zaman bu başlıklar sözlükteki kalitenin nerelere geldiğinin göstergesi olabilir.. herkes mi kafayı yemiş dedirtir bana, umutsuz ve mutsuzluğun işareti olabilir bazen.. içinde ki dışa vurma diye de tanımlanabilir.. Şimdi diyorum ulan herkes mi sapıtmış, an olarak onu gösteriyo bana..
grup yorum un kötü albümlerinden biri olmasına ragmen, albüme adını veren şarkı efsanedir tek kelimeyle.. nazım hikmet'in kaleme aldığı bu sözlerin kötü olması beklenemez zaten..
gözleri görmez kimseyi
içinde dinmez fırtına
gözü yaşlı kalmış analar
onlara canım feda
karşısında ki parti, o kadar din üzerinden siyaseti meşru görmüş bir partidir ki, çareyi açılımlarda bulmuş, on numara muhalefet partisidir.. ha yanlışmıdır doğrumudur şimdi tartışamam ve bilemem, ama yapılan haksızlıklara bu şekilde cevap verip, karşısında bu şekilde tutunmaya çalışmak, nereden nereye gittiğimizin açık göstergesidir sanırım...
sorunu da olsa, türkiyenin en iyi sözlüğü olma statüsünde bir değişiklik olmayan, sözlüktür.. web işleriyle uğraşanlar bilirler ki bu tarz sistemlerde zaman zaman aksaklıklar olabilir..
melih gökçek i eleştirmek için ankarada yaşamak gerekmediğini yüzümüze vuran cümle.. zira yaşayıpda anlamamak, yaşamayıpta, bilmekten daha iyi değildir..
bitmeyeceği bilinirde, bu yakarışın, ana yüreğinde hissettirdiği depremdir önemli olan.. depremden öte; çiçekde tohum bitmemesidir maksat.. ve öğle olmuştur..
uzun ve şehirlerarası yolculuklarda kimi zaman sıkıcı olabilen olaydır.. ön taraflarda oturanlar için koridorda oturmak daha mantıklıdır, yolu görebilmek açısından..
argoda, hiç bir sey anlamayan ya da duygusal açidan hiç bir ilerlemesi olmayan, kisacasi insanliktan çikmis insana takilabilecek lakap, söylenebilecek söz..