Yalan söyleme eğilimi daha çok yaşamsal alanların kısıtlanması sonucunda insanlar tarafından savunma mekanizması olarak geliştirilmiştir. Kadınlarda ki yalan mekanizmasının nasıl işlevsellik gösterdiğiyle ilgili teorik ve bilimsel açıklaması olmamakla birlikte, genel geçer kuramlar ve beden dili üzerine geliştirilen yorumlara dayalı bilgiler mevcuttur. Bir kadının yalan söyleyip söylemediği hakkında bilgi sahibi olabilmemiz için, öncelikle beden dili hakkında fikir sahibi olmamız gerekmektedir. Kadınların iletişim esnasında kullandıkları beden dilinin temelini, el ve kol hareketleri oluşturmaktadır. El ve kol hareketleri erkeklerde endişeyi, kadınlarda ise rahatlığı simgeler. Buna bağlı olarak, bir kadının yalan söyleme eğilimi göstermeye başladığında; korku ve endişeye bağlı olarak el ve kol hareketlerinde ki canlılığın sona ermesi, yalan söylediğine dair belirgin bir özelliktir. Erkeklerde ise bu durum tam ters orantılıdır. Kadınların yalan söyleme eğilimine karşı geliştirdiği diğer savunma mekanizmaları ise; yüz mimikleri dir, normalden daha az göz kırpmaları ve göz temasından kaçınmaları ve bunlara bağlı olarak sorulan sorulara daha çok açıklayıcı yorumlar sunmak yerine, dolaylı cevaplarla geçiştirmeye çalışmaları, yalan söylediklerine dair bir işarettir. Kadın ya da erkek fark etmeksizin, insanların etkileşim süreçlerini belirleyen nedenlerin önceliğini beden dili oluşturmaktadır. iyi bir beden dili kullanıcısının hayatta ki başarısı ve karşındaki kişileri etkisi altına alması kaçınılmazdır. Kadınların beden dillerini daha iyi kullanmaları, hayatta ki başarı oranlarının erkeklere kıyasla daha yüksek olmasına neden olmaktadır.
Aldatma; belkide değişmeyen tek gündem maddemiz. Çöüzmsüz sorularımızın arasında önceliğimiz. Hatta yaşanma mecburiyeti içeren tek gerçeğimiz. Önceleri kadın erkek arasında ki yaşanan ilişkiler de; hizmet etme, kendini adama mantığı temel özellik olarak yaşanırken, günümüzde yaşanan metropol ilişkilerde çiftlerin bireysel mutluluk arayışları aldatmaya zemin hazırlamaktadır. Artan beklentiler, toplumsal nedenlere bağlı olarak değişen ahlâki değerler ve bunlara bağlı olarak evrimleşen ilişki anlayışları, aldatmaya zemin hazırlamaktadır. Çağımızın hastalığı olan aldatma; erkeklerde, cinsel açıdan değişik tecrübe yaşama ihtiyacından, kadınlarda ise duygusal yoksunluktan kaynaklanmaktadır. Aldatmaya dair bunlara benzer pek çok neden sıralanabilir, ancak temelini iki neden oluşturmaktadır; kişilerin beklentileri ve ilşki anlayışları arasında ki tutarsızlık.
Cinsel saplantının nedenleri arasında en belirgin özellik; kişilerin erken yaşta yaşadıkları cinsel deneyimlerinde başarısız olmalarından kaynaklanmakta, başarısızlık eylemi ise; kişilerde içe ya da dışa vurum eylemlerine neden olmaktadır. içe vurum eylemlerinin belirgin özellikleri arasında; adından da anlaşılacağı gibi, kişinin içsel dünyasında hayallerine dayalı cinsellik profili yaratması ve bu hayali profile uygun partnerine daylı arzu ve isteklerini şekillendirmesidir. Dışa vurum eyleminin belirgin özelliği ise; daha çok kişilerin karakteristik özelliklerini, karşı cinse cinsel vurgu yöntemiyle ifade etmeleridir. Dışa vurum eyleminin temsilcileri, daha çok internet vb. iletişim araçlarında başarılı olduklarını düşünseler de, aslında kendi içsel dünyalarında bütünüyle yalnızdırlar. Bu yalnızlık, onları dışa vurum eylemleriyle farklı görsel profilleri sergilemelerine neden olmaktadır. Diğer nedenler olarak; cinsel istismar, cinsellik hakkında ki korkular, yanlış takıntılar, vb. olarak ana başlıklar halinde sıralamamız mümkün. Cinsel dürtülerimizin çoğunluğu bilinç altımız tarafından şekillendirildiği için, ergenlik sürecinin öğrenmeye dayalı geçirilmesi çok önemlidir. Bunların yanı sıra ailesel faktörler de büyük önem taşımaktadır. Unutmayalım ki kişilerin belirleyici karakteristik özelliklerini aile içi eğitim sağlamakta, sonrasında ise; toplumsal iletişim belirlemektedir. Cinsel saplantılardan kaynaklanan travmalar, kişilerin ilerleyen yaşamlarında ciddi psikolojik sorunlara neden olabileceği gibi kalıtsal hale de gelebilir. Tedavi edilmesi gereken bir avuç insan, şuan topluma yön vermekte ve bu yüzdendir ki toplumsal ahlaka olan güvensizliğimiz ve çevresel eylemlere olan savunma mekanizmalarımız her geçen gün kuşatmakta bizleri.
Not: Sözlük de okuduğum pek çok yazının içeriğinde cinsellik olması: Tesadüf mü, açlık mı, saplantı mı ya da iç güdüsel mi? soruları hayli aklımı kurcalıyor. Ama bu sorulara ek olarak; sözlükte ki cinsel yönden uzman yazar arkadaşlarımız ya kendi yoksunluklarını tatmin etmek arzusu içerisindeler ya da ergenlik sürecini tamamlayamamış yazar arkadaşlarımızın sözlükte yazar olma mantalitesini kavrayamamaları. Bu yüzden sürekli olarak kişilik erezyonlarına şahitlik etmekteyiz. Taktir sizin. Teşekkür ederim.
Dikkat çekmek adına, kadınlara dair cümleler türetip, sohbet kanalları yaratma arzusunda ki yazar arkadaşlarımızın dünyasıdır bu. Anlaşılma bilinci güdülmeksizin, anlık tanışma ihtimallerine dayalı, insancıkların dünyası da diyebiliriz. Ergenlik süreçlerinin hayli uzun geçmesi, bakteriyel beklentilerini tetiklemekte, gereksinimlerinin koynunda, acemi avcılık yapmalarına neden olmaktadır. Aslında kalabalıkların arasında yalnız olmanın tarifidir her bireri. Yazdıkları ise; menüsü beklenti olan, ikinci sınıf sayılabilecek lokanta tazeliğin dedir. Tüm bunların ortasında bakireliğini kaybetmemiş cümlelerle itam da bulunan kadınlar ise ayrı bir muammadır.
Her şeyden önce analizler dikkatli yapılmalı ve yaklaşımlar ona göre şekillendirilmelidir. Taktiksel davranışlardan kaçınılmalı, alışılmışın dışında olma gayreti sergilenmemelidir. Anlamak, anlamlandırmak mümkün olmayacaktır ilk iletişim sürecinde. Buna bağlı olarak uzun uzadıya sohbetler bağlayıcı etmen olarak kullanılmamalıdır. Davranışlarından, bakışlarından, konuşmalarından, ses toonlarından her hangi bir manaya zemin hazırlama çabası gösterilmemlidir. Kısacası yapılması ya da yapılmaması gerekenlerin arasında, kadınları anlayıp mutlu etmek zor sanattır. Çünkü; kendi yaşamlarında mutsuzluklarınla mutlu, mutluluklarınla mutsuz olabilen canlılardır. Bu yüzdendir ki; yüzyıllardır çözümlenmeyi bekleyen sorudur her bireri. Dünün nedenleri arasında yaşama mecburiyetlerinin olduğunu zannetmeleri ve sil baştan düne dair yaşanılanlara gebe olmaları. Kısacası hayat menülerinde her şey mevcuttur, mevcut olması gerekenlerin haricinde. Tüm bunların gölgesinde sizce mümkün müdür; stratejik tavlama teknikleriyle bir kadını fethetmek? Oysa ki her entelektüel derginin vazgeçilmez konusudur yaşamları. Hatta öyle ki pek çoğumuz yeni fikir akımları bile türetmişizdir onlara dair. Peki ne ölçüde anlamayı başarabiliyoruz? Bir ilşkiye dair başarılı ya da başarısız olmak nedir? Her an tüketilmeye hazır ilişkilerin kölesi ya da hükümdarı olmamız neyi değiştirecek? Değişen biz mi olacağız, yoksa değişene şekil veren mi?
Eski aşklara dair saplantısal özlemler çekmemizin nedenleri var aslında. Modern zamanın olumsuz etkilerinden korumak amacı ile şekillendirilen günümüz aşkları, popüler kültürün de etkisi ile yaşadığımız, aşk hikayelerini sunmakta bizlere. Kişisel menfaatlere dayalı, gündelik gereksinimleri karşılama gayesi içerisinde yaşanan, veresiye tadında aşklardır bunlar. Acımasızca tüketilen duyguların arasında sıkışıp kaldığımız, sonrasında ise; tutarsızlık kokan, stratejik güç savaşlarının yaşandığı aşklardır. Pek çoğumuz modern ite edilmiş aşkların kahramanlarıyız aslında. Slogansı söylemleri bünyesinde barındıran ve bir o kadarda evcil yalanları besleyebilen gönüllü kahramanlar. Kısacası yüksek voltajlı bir aşkı yaşama olasılıklarına dayalı pek çok analiz yazılabilir. Şüphesiz yaşanma ihtimali mecburi seviyelere çekilen aşk akademisinde, ne ilk nede son olacağız. Sadece duygusuz söylemlerde anlatıla gelen, hikaye tadında aşkları tüketmeye devam edeceğiz.