barkos
0 (düz adam)
on birinci nesil yazar 1 takipçi 5.12 ulupuan
entryleri
oylamalar
medya
takip

    islam olmasaydı ne olurdu

    7.
  1. pek bir şey değişmezdi, ışid "müslümanlık" iddiası değil de atıyorum "budistlik" markası olarak ortaya çıkardı belki.

    kan dökülen tek dini islam sanmak çok yanlış, hristiyanların da bugün çok kere kabul ettiği gibi ataları çok kan döktü. hristiyanlar zamanında çok kan döktü. bugün müslümanlar birbirini öldürüyor. ne kadar doğru bilmiyorum fakat şöyle bir şey görmüştüm: "müslümanlar, hristiyanların müslümanları öldürdüğünden daha çok müslümanı öldürdü." pek yanlış gelmiyor açıkçası...

    diğerleri de çok farklı. fakat bu demek değil ki dinler olmasa her şey mükemmel olacaktı. ateist katliamcı liderleri düşünelim, mao... stalin... milyonları katleden insanlar bunlar. insan insan olduğu için kan döktü, döküyor ve dökmeye devam edecek. ha din adına, ha ideoloji adına, ha gölgelerin gücü adına! tamam, pek hoş değildi...

    böyleyken böyle, ne yazık ki sadece insan olduğumuz için bunları yapıyoruz. din, ideoloji ya da adına katliam yapılan herhangi başka olgu tamamen kullanıldığı için bunlarla anılıyor. 1.5 milyar müslüman var iken dünyada acaba kaç tanesi katildir? batıda ateizmin yüksek orana sahip olduğu ülkelerde böyle olaylar yaşanmıyor fakat onların sömürdüğü ülkelerin hali de ortada... birkaç yüz milyon insanın müreffeh bir yaşama sahip olması milyar insanın aç olmasını gerektiriyor onlar için. gizli bir katliam değil de nedir bu?

    din bir kılıf, insaniyetin yitmesine bir kılıf sadece...
    1 ...
  2. vegan

    38.
  3. düşüncelerine sonsuz saygı duyduğum insan.

    bir çok yazarımsı kişiler, vegan ve veganlığı yermiş-yermek de değil, saçma salak hakaretler etmişler ama yermek diyelim yine de- ama veganlık sandığınızdan daha ulvi bir mesele. bir kişinin hayvansal ürünlerden tamamıyle kaçınmaya çalışması pek kolay olmasa gerek! şahsım bir vegan olmamakla birlikte veganları sonuna kadar desteklemektedir.

    görüş olarak "az yaşa" felsefesine uymaktayım. hayvan tüketmemeyi fikir olarak benimsememiş olsam da veganların yaptıklarını tabi ki destekleyeceğim, iyi şeyler yapanlar desteklenir.
    3 ...
  4. ay ın ikiye bölünmesi

    49.
  5. ihtilaflara konu olan olaydır.

    öncelikle belirtmek isterim ki henüz kuran okuma işini bitirmemiş biri olarak bu olay ya da diğer mucizelerle ilgili ne gibi şeyler anlatıldığı konusunda genişçe bilgi sahibi değilim, fakat "dünya'da kimse görmemiş mi yani bunu?" itirazlarının aslında yeterli olmadığını belirtmek isterim.

    böyle bir olay gerçekleşmiştir ya da gerçekleşmemiştir düşüncelerine takılmadan şunu söyleyebilirim ki, ay'ın ikiye bölünmesi bir görüntüden ibaret de olabilir. zaten bizler ne kadar görürsek çevremizdeki olaylar da o kadar gerçekleşmiyor mu? gözlem yaparken biz de deneye dahil olmuyor muyuz? ondan değil mi ki kuantum parçacıklarını incelerken fotonlarımız onlara etki ediyor? aslolanlardan ziyade gördüklerimizdir, çevremizdekiler.

    böyle bir mucize, allah tarafından peygamber'e bahşedilmiş ve yine bu mucize yalnız peygamber'in etrafındaki insanlara gösterilmiş olamaz mı? sonuçta eylemi eyleyenin mutlak kudret sahibi olduğu önkabülüyle bu konuyu tartışıyoruz. allah'a inanmıyorsanız zaten böyle bir mucizenin gerçekleşmediğini iddia ediyor olmanızın hiçbir anlamı yok.

    lakin, allah'a inanmıyorsanız dahi böyle bir mucizenin gerçekleşme ihtimali yok mudur? bir takım atmosfer olayları, kırılan ışıklar ve bir matematik dahisine danışan peygamberlik iddiacısı bileşenleri toplandığında böyle bir gösteri sunulmuş olamaz mı?

    not: evrenin kırılgan olmadığını düşünenler, yani olayların hep aynı şekilde gerçekleştiğine inananlar için determinist tanımı yapılıyor. aynı şartlar altında aynı olaylar gerçekleşir derler. ay'ın ikiye bölünmediğini iddia edenlerin indeterminist görüşlerdeki ihtimallerin bilimini reddettiğini hatırlatmak isterim. eğer bir ateist iseniz, amerika'daki çoğu bilim insanının indeterminizmle özgür irade ve tanrı gibi meseleleri atlattıklarını-açıklamaktan ziyade atlatmak- bilirsiniz. tutumunuz kendinizle çelişebilir.
    4 ...
  6. evrenin mükemmel bir düzende işlediğini sanmak

    40.
  7. doğru bir eylemdir. her şeyi bilime bağlamak hoş bir şey değil, örneğin sevgiyi. "sevgi, evrime göre nesli devam ettirme güdüsünün karmaşıklaşmış biçimidir" dersem o edebiyat, o sanat yok olup gidecek gözümüzde. felsefeye de biraz imkan sağlamak lazım. öyleyse sağlayalım!

    "evren mükemmeldir" görüşü, o kocaman boşluğa ve üzerindeki noktacıklara baktığında insanın içine dolar. fakat yanlıştır. evren mükemmel değildir. ancak işlettiği düzen mükemmeldir. bu da bakış açısıyla alakalıdır. insanların öldüğü, tecavüzcülerin kol sallayarak gezdiği, ayak ovanların bakan olduğu bir evren nasıl mükemmel işleyebilir? tabi ki olması gerektiği gibi oluyorsa. insanların ölmesi gerekiyor ve ölüyorsa bu evren mükemmeldir. tecavüzcüler tecavüz etmeye mecbursa bu evren mükemmeldir vs.

    basit bir sisteme sokarsak, her hangi bir şey'in;
    1) nasıl olması gerektiği biliniyorsa,
    2) nasıl olduğu biliniyorsa,
    3) (1) ve (2) örtüşüyorsa
    o şey mükemmeldir.

    bu konuda "evrenin düzeni mükemmel işler" demiştim. bu inanç meselesiydi. bu konuda biraz agnostik kalmak şimdilik daha iyi sanki. çünkü (1) maddesi hakkında elde edebildiğimiz bir bilgi yok. zaten olmuş olsaydı böyle bir bilgi, geleceği de net bir şekilde biliyor olurduk.

    not: yukarıdaki görüş determinist bir kişi tarafından beyan edilmiştir, indeterminizm'de mükemmel evren olması biraz zordur. çünkü (1) maddesi hiçbir zaman bilinemeyecektir.
    0 ...
  8. kuran ı objektif bir gözle okuyan agnostik

    1.
  9. ted etkinliklerinden birinde konuşmacı olan agnostiktir.



    "oo helal olsun, kadın doğruyu görmüş, işte budur!" diyeceğim yok. sadece bazı insanların hâlâ "göğüsleri tomurcuklanmış kızlar" iddialarına da bir şekilde cevap vermiş. bu ifadelerin kuran'da yer almadığına değinmiş.

    ayrıca bir karşılaştırma ile, arapça kuran ile çeviri kuran'ın kelime sayısı farklarını da örneklendirmiş.

    - ama ben şimdi arapça mı öğreniyim yeağğğğğ?

    karşılaştırmalı meallere bakabilirsin. tefsirlere bakabilirsin. kimse senden 13 yaşında dinini seçmeni de beklemiyor. 13'te de seçebilirsin 20'de de, 40'ta da. arayış da bilimden farksız; ne kadar gitsen de sonunu görmen çok zor. ha, sen karikateist benzeri sayfalarda, bir tek fotoğraf üstünde "göğüsleri tomurcuklanmış kızlar" ifadesini görüp de "bu din de neymiş gari" diyorsan yanlıştasın. çok tabi, arayışının sonucunda inanmak zorunda da değilsin; ama birkaç fotoğrafa bakıp ateizmi yaymaya çalışıyor olman da çok komik. bak bana, hiç sana kuran'ın faziletlerinden ya da kuran'da anlatılan kıssalardan çıkarılması gereken dersleri anlatıyor muyum? tabi ki kararına saygı duyuyorum, ama ateizm misyonerliği yaparken çok basit ifadeler kullanıyor olman kendine hakaret, aklına hakaret.
    3 ...
  10. kabe yi müslümanların yapmadığı gerçeği

    3.
  11. muhammed'i islam'ın kurucusu olarak görenler için doğru, aslında yanlış önermedir. muhammed(sav), ilk peygamber olan adem'den beri gelen, allah'ın tek dini islam'ın son halkasıdır. din birdir, din allah'a teslim(s-l-m; islam; müslüman) olma dinidir. kabe'den önce de islam vardır, sonra da olmuştur.
    3 ...
  12. ateistlerin iyi tanrı ütopyası

    2.
  13. "bir şey hüküm sahibiyse mutlak iyi olmalıdır. tanrı hüküm sahibidir, o zaman iyi olmaldır." düşüncesinin ürünü ütopyadır.

    "dünyada hüküm sahibi insanlar vardır, bu insanların bazısı kötülerdir." demek ki her hüküm sahibi iyi olmayabilir.
    "dünyada hüküm sahibi insanlar vardır, bu insanların bazısı iyilerdir." demek ki her hüküm sahibi kötü olmak zorunda da değil.

    tanrı, islam'daki tevhid inancı gereği ikilikte olamayacağı için, ne iyidir ne kötüdür; hem iyidir hem kötüdür. tevhid inancı bu sorunu ortadan kaldırır aslında. islam'ın tanrısı iyiyim gibi bir imaj çizmez, hem azap verir-ki ceza vermek kötülük müdür, tartışılır- hem de mağfiret sahibidir. tevhid inancının bir sonucudur bu.

    yine devam edecek, bu kadar basit bir argüman. allah var bik bik bik.. neden kötülük var o zaman bik bik bik.

    şurada bitirecektim aslında giriyi ama matrix aklıma geldi. güzel filmdi değil mi? orada mimarımız da dile getirmişti. "önce sonsuz güzellik iyilik olan bir matrix yaptık ama tutunamadınız, yaşayamadınız. biz de acıların da olduğu bir matrix kodladık. bu sefer sayınız çok çok arttı; ancak böyle yaşayabildiniz." (replik tam değil, ana fikir bu.)

    buradan da bir soru çıkar ki sonsuz yaşama sahip olacağımız cennette nasıl tutunacağız? aklınıza gelmemiştir belki. o sorunuzu da ben sorayım da yardım edeyim. başlığını açarsınız yakınlarda zaten. vücuttaki sinirlerle cehennem denen yerin olmayacağını açıklamışlar ateistler videoyla. ruhun sinirleri yok, o zaman nasıl acı duyacak. töbe estağfirullah. adam ruha inandı, sinirleri yok diye yerindi.
    0 ...
  14. aynı renkleri farklı görmemiz

    2.
  15. iki yıldır üzerinde düşündüğüm ve kendimce çok farklı bir boyuta eriştiğim meseledir. sabırlılar için aşağıda güzel bilgiler olabilir, çok saçma da gelebilir.

    öncelikle "aynı renkleri farklı görmek"ten kastımı açıklayayım. belki daha önce başka platformlarda onlarca kez yapılmış ancak bir de ben yapayım:
    gökyüzü, deniz, facebook... hepsi mavi. elma ve gül-farklı renkleri olsa da- ve de türk bayrağı... hepsi kırmızı. bunları okuduğunuzda aklınızda renkleri kesinlikle canlanmıştır. dediğim şudur ki; sizin aklınızda canlanan renk ile benimki aynı mıdır? "elma ne renk" desem, "gül'ün rengine" yakın diyeceksin. ama bize çocukluğumuzdan beri öğretilen bir kalıp içerisinde cevap vereceksin. senin elma'yı gördüğün renk, benim deniz'i gördüğüm renktir belki, vice versa. umarım problemi anlatabilmişimdir.

    şimdi gelelim bu problem için öncelikle aklıma gelen çözüm yoluna:
    etrafımızdaki kavramları birbirinden ayırmak için belirli sıfatlar türetmişiz ve türetmeye devam ediyoruz. aynı şey neden renkler için de olmasın? kendileri birer sıfat olmakla birlikte aynı zamanda kavram da. hemen soğuk ve sıcak renkleri düşündüm ve bu yolla çıkışa varacağımı sandım, erken davranmışım. soğuk renk dediğimde genel aglıda mavi akla gelir. sıcak denince de sarı, kırmızı, turuncu gibi renkler. bunlar her insan için hemen hemen aynıdır. işte bu aynılık çözümdür diye düşünmüştüm fakat sıcak ve soğuk kavramının yine nesneleri algılamamızdan oluşturduğumuzu unutmuştum. sıcak renkleri sıcak yapan, ateş'in rengine yakın olmaları değil mi? soğuk renkleri soğuk yapan da yine deniz gibi gök gibi daha soğuk olduğunu düşündüğümüz varlıklar. buradan bir çıkışın olmayacağını düşündüğümde başka bir şey de bulamadım. internette biraz okuyayım başka insanlar ne düşünmüş dedim ve aşağıdakilere ulaştım.

    gideceğim ilk yer ekşi'ydi. bilimsel yaklaşmışlar. mavi renk dendiğinde belli bir dalga boyu olduğundan bahsedilmiş, belli bir frekansı olduğundan da. bu çok mantıklı geldi. mavi denen renk ölçüm cihazlarımıza göre aynı olabilirdi her zaman, belli bir tanımı yapılabilirdi ve zaten yapılmıştı. (vikipedi bilgisi ile) mavi'nin frekansı 680-620 THz, kırmızının frekansı ise 480-405 THz. işte bir ayraç kullanabildik. mavi dediğimiz renk her birimiz için 680-620ydi artık. tam "çözüme ulaştım, herkes için renkler aynıdır" diyecektim ki bu sefer de algının gözden çok beyinde olduğunu hatırladım. göze düşen görüntüler beyne iletilmiyorsa renk kavramı da algıda oluşmuyor demektir. evet mavi dediğimiz renk belli bir frekansa sahip olabilir ama ben deniz'i, o frekans aralığında görüyorsam deniz mavidir. sen de aynı frekans aralığına mavi diyorsundur. fakat yine de aynı mı görüyoruz? senin beynin o frekans aralığındaki dalganın gözdeki görüntüsünü, benim elma'yı gördüğüm renkte görüyor olamaz mı? frekanslar aynı fakat beyindeki yorum farklı değil midir? zaten ilk paragrafta bahsettiğim ana sorun da buydu.

    bilimsel yapılmış bir tanımlama da tatmin etmedi. bu bilinmezlik içinde gittikçe yalnızlık hissi bastı içimi. evren'in tümünde böyle bir durumun olması bu evrenin bana özel olduğu hissini de doğurdu. tabi iş sadece renk ile kalmadı. buraya kadar bir nebze mantıklı görmüş olabilirsiniz fakat bundan sonra çok uçabilirim. mazur görünüz.

    renkleri aynı algılamıyor oluşumuzun da üzerimde yarattığı etki ile diğer duyu organlarında da benzeri bir mantık kurmaya çalıştım. görme, algılayabildiğimiz en net duyu-diğerleri de net ama üzerinde en çok çalışılan, optik vb. konularla en çok yer alan duyumuz- olmasından dolayı renklerde böyle bir ayrım reddedilemiyorsa-benim açımdan, belki çoktan reddedilmiştir de ben bilmiyorumdur- diğer duyulara da bu fikir uygulanabilir gelmişti bana. koku, tat, duyma ve dokunma... evren'den haber alabildiğimiz yegane çanaklarımız da bizleri özel, yalnız ve tamamen farklı kılıyor olamaz mı?

    renkler sadece görme yoluyla algılandığından üzerindeki problemi tartışmak kolay, diğer duyuların da katıldığı sıfatlardaki problemi algılamak ise daha karmaşık. örnek verirsek; köşeli bir sehpayı gördüğümüzde ayırt edebiliyoruz, fakat renklerdeki mantıkla benim köşeli gördüğüm bir sehpayı sen benim görüşüm ile oval görüyor olabilirsin. fakat bu his dokunma ile de denenebilir. ancak dokunma hissinin şahsi olma ihtimali nasıl yadsınabilir? renklerin anlatımı ile kafamıza rahatça oturtabildiğimiz "farklı algı" problemi diğer duyulara da uygulandığında "her bir insan için bir evren" düşüncesi gelişebilir. "aynı sözlük olmasına rağmen farklı temalarda kullandığımız uludağ sözlük" diyerek yanlış fakat daha somut bir benzetme yapabiliriz.

    diğer duyuları da işin içine kattığımıza göre artık kaçık düşüncemi ortaya çıkarabilirim: "duyularımız farklı algılıyorsa, benim evrenimde insanları görüş biçimim senin evreninde senin ejderhaları görüş biçiminle aynı olamaz mı? ben, senin ejderhaları gördüğün gibi görüyorumdur belki." bunu düşün.

    şimdilik bu kadarı yeter. daha sonra bu "farklı algı" probleminin estetik ve güzellik üzerine olan yorumumdan da bahsederim.
    1 ...
  16. © 2025 uludağ sözlük