bannedfromheaven
85 (hoş sohbet)
yedinci nesil silik 1 takipçi 15.40 ulupuan
entryleri
oylamalar
medya
takip

    çocukken diz kapaklarımız hep yara kabuğuydu bizim

    1.
  1. evet, bilgisayara bakmaktan beyni sulanan yeni nesil çocukları görüyorum da.

    biz böyle miydik çocukluğumuzda?

    eve hep akşamleyin gelen,

    ödevini yaptığı gibi dışarı fırlayan,

    kum dolu bir yer bulduğunda oyuncak kazma-kürek takımlarıyla deşmedik yer bırakmayan,

    cam şişelerini tekrar tekrar kırıp dökmekten zevk alan,

    toprakla haşır neşir olmaktan yüzü gözü toz içinde kalan,

    sulak bir toprak gördüğünde çamurdan ev, televizyon, koltuk yapıp kurutan,

    ilk bisikletini haydarpaşa tren garı'nda kullanan ve deneme sürüşüne kalkıştığında bacakları kırmızı berelerden geçilmeyen,

    kabuk bağlayan yaraların kabuklarını derisinden tırnak makasıyla ayıran,

    biz değil miydik?

    en azından ben böyleydim.
    51 ...
  2. recep tayyip erdoğan a sövmek kafirlik sebebidir

    ?.
  3. tayyip erdoğan sevgisinin aşırı abartılmış kıvama gelmiş bir kişinin saplantısıdır.

    yaptığı işleri beğenebilirsin, ama sevmeyenler hakkında hüküm giydirmek kimseye düşmez.

    kaldı ki, müslümanlık ile kafirlik arasındaki ince çizgi birilerinin dışlamasıyla ya da övmesiyle kopacak veya sağlamlaşacak olsaydı, kendi kendimizi ilahlaştırmaya başlar ve bizi takip edecek bir yaratıcıya ihtiyaç duymazdık.
    1 ...
  4. son 1 yıldır kimseden çıkma teklifi almamış insan

    1.
  5. sevgilisi olmayan insanı tipsiz olarak nitelendiren insandan daha bi insandır ayrıca.
    5 ...
  6. kızların aslında iğrenç yaratıklar olması

    1.
  7. eski dostunu özlediğini farkedebilmek

    1.
  8. evet, eski dostları özlemek. araya giren ayrılıkların ne kadar basit ve sebepsiz olduğunu yıllar geçtikte anlamak..

    lise 1.sınıf yılımı hatırlıyorum da. çömdük o zamanlar, üst kademedekiler de lisede geçireceğin en güzel yılın 9.sınıf derdi de inanmazdım. meğer gerçekten haklıymış..

    güzel dostlukları 7 ayda kazanıp 2 ay gibi kısa bir sürede yitirebilen biriyim bir bakıma. hayatımın trajikomik boyutlarından birisi de bu.

    bir coğrafya ödevini istemekle başlamıştı her şey. onun ilköğretimden tek kazancı olan ve uzun zamandır görüşemediği biricik dostuna bir doğum gününde hediyesini beraber seçmemiz ve yollarda perişan olup günün sonunda tekrar onu evine bırakmamla devam etti.
    kimi zaman delice kavga ettik, kimi zaman fotoğraf karelerine dil çıkardık. hatta o pek fotoğraf çekilmeyi sevmezdi kötü çıkacağını düşündüğü için. büyüdük diye havalara girmekten uzaktı bizim çocuk ruhumuz.. kimi zaman da sarılırdık birbirimize. hayatın güzel anlarının keyfini beraber çıkarmayı severdik. dersten kaçıyorsak beraber planlardık bunu. fakat ne yazık ki, yaptığımız onca sinema planları hep bir sebepten dolayı uygulamaya geçemedi. zira hiç unutmuyorum, bütün sınıf bir filme gideceği konusunda anlaşmış ve durakta otobüs bekliyorlardı. ancak kalabalıkla başa çıkmaktan usanan biz, farklı otobüse binmek için yolun 2 kilometre ötesindeki durakta beklemiştik.
    sohbete o denli kaptırmışız ki birbirimizi. bineceğimiz otobüs el işareti yapmamıza rağmen durmayınca çaresiz sıradaki otobüsü beklemeye koyulduk. sıradaki geldi ve o da ne! bütün sınıf o otobüste ve hepsi çapkın gözlerle ikimizi süzmekte. durumu kurtarmak için arka koltukta az konuşmadım bizimkilerle. ancak o kadar dalmışım ki, otobüsün parasını vermeyi unutmuşum. indiğimizde şoför "siz ikiniz ücretinizi vermediniz." diye bizi durdurduğunda durumu farkedebildim. yalnız daha çantamdan para çıkarmaya fırsat bulamadan o ödedi ücreti. mahcup olduğumu anlaması uzun sürmedi fakat o yine alıştığım bilmemezliğine verdi bu utangaçlığımı..

    ne var ki, "yaşadığım her şey toz pembe bir hayalmiş" diyebilmem geç olmadı. her mutluluğun bir sonu olduğu gibi bu da kısa sürdü. bir gün, 2.dönemin son yazılılarına hazırlanırken (takdir için kasıyorduk ama belgelerin bi boka yaramadığını üniversitede anladım) sınıfta oturmuş test çözüyordum. o, her zamankinden biraz daha agresif bir şekilde harıl harıl ders çalışıyordu. diğerleri ise boş dersleri yan sınıftaki arkadaşlarla toplanıp tabu oynamakla değerlendiriyorlardı. bi yandan da cep telefonlarından son ses müzik yükselirken hiç beklemediğim bir gürültü koptu sınıfta. "müziğin sesini kısın ve susun!" şeklinde emir vererek bağırıyordu o. yaptığına anlam veremiyordum ama yaptığı salakçaydı. bu yaptığı yüzünden binlerce arkadaşını kaybedebilirdi. ki kaybetmesi de uzun sürmedi. bir anda patladım ve "çalışacaksan kütüphane diye bir yer var hatırladıysan, başkalarının eğlencesine mani olmak için bencilce davranma gibi bir hakkın yok."

    bu sözlerdi sonumuzu hazırlayan. araya yaz tatili girdi. çoktan telefon numarasını rehberimden sildiğim halde mesajlar atmaya devam ediyordu. ve en son 10.sınıfın başında aynı bölümü seçerek korkunç bir hataya düştüm. o ise hiçbir zaman "dost, yeter artık daha fazla uzatmayalım." şeklinde mesajlar atmaktan bıkmadı. ancak ikimiz de biliyorduk eskisi gibi olamayacağımızı. en son yazdığı mesaja asla cevap vermedim. zira o da bir noktadan sonra sıkılmış olacak ki, mesaj atmadı. artık tenefüslerde gezecek başka bir dost bulmuştu çoktan..

    3 yıl sonra mezun olduk. merak etmeyin üniversiteye kapak atınca da başığımız göğe ermedi.

    ama herşeye rağmen, o bilmese bile ben onu çok özledim.
    2 ...
  9. ak partili gençler türkiye nin teminatıdır

    1.
  10. fransızların gizlediği soykırım

    1.
  11. tarih felsefecisi ve araştırmacı güven aykan, 1. haçlı seferi sırasında fransızların türkleri katlettikten sonra pişirip yediklerini, "belgelerle inanılmaz vahşet ve fransızların gizlediği soykırım" başlıklı kitabına konu ettiği iddialarının orjinal belgelere dayandığını belirtti.

    kitaptan çarpıcı bölümler:

    21 ekim 1097'de suriye'nin en büyük şehri olan antakya kalesinin tepesinden haykırışlar yükselir:

    -geliyorlar!

    antakya önlerinde açlıktan şikâyet eden fransızlara, hristiyan din adamı pierre i'ermit şu tavsiyede bulunur:

    "açlığınızın sebebi korkaklığınızdır. türk cesetlerini toplayın! tuzlayarak pişirilirse daha lezzetli olur!"

    "türklerin derileri yüzüldü, bağırsakları çıkarıldı, etlerinden haşlama ve kebap yapıldı. doyasıya yediler, ama ekmeksiz olarak. bu olayları gören zincire vurulmuş türkler ise çok korktular, et kokusundan hep duvarlara dayandılar."

    ...

    çayırlarda artık türk ölüsü bulunmayınca mezarlıklara vardılar, ölüleri çıkardılar.

    "ağlamadık türk kalmadı!".
    (fransızların milli destanı olarak kabul ettikleri chanson d'antioche'nin (antakya destanı 5. bölümünden)

    "bohémond, birkaç türk getirilmesini emretti. bunları hemen öldürttü. büyük bir ateş yaktırarak, cesetlerini şişlere geçirtip pişirdikten sonra, akraba ve yakınlarını bu türk etlerini yemeleri için kurulacak sofralara getirilmelerini emretti."

    (suriye'nin sur şehri katolik metropoliti guillauma, bugünkü adıyla giyyom)
    2 ...
  12. bir başsavcının kadın polisle kapışması

    1.
  13. yapılan bir konferansta kendisine yer kalmadığını gören savcı bir anda isyan eder. onu sakinleştirmek ise korumalara ve polislere düşer. ancak içlerinden kadın polisin biri başsavcıyı salondan dışarıya çıkmasını isteyince sözlü sataşmalar başlar ve kısa sürede fiziksel müdahaleye dönüşür. aralarındaki laf atışması ise şöyle cereyan eder :

    + : kadın polis , - : başsavcı

    + beyefendi, sizi dışarı alalım.
    - hayır çıkmayacağım dışarı.
    + çıkacaksın!
    - ankara başsavcısını çıkart da göreyim hadi.

    arbedenin ardından başsavcı kadın polise soruşturma başlatır. hatta kendisinden helallik ister. fakat kadın polis el sıkışmayı kabul etmez. bu sırada da aralarında yine şöyle bir konuşma geçer :

    + helallik bir şey değil, doğu'ya atanmaktan korkuyorum.
    - merak etme ben seni korurum.

    aralarındaki helallik sorunu da bir şekilde çözüme kavuşturulur fakat aradan 1 gün geçince kadın polisin korktuğu başına gelir ve açığa alınır.

    yazarın değerlendirmesi,

    öncelikle bir savcının bir koltuk savaşı uğruna bu denli kendini küçük düşürmesi çok yanlış. ancak bir bakıma da haklı. neden diye sorarsanız adam kendi toplantısına giremiyor. neticenin bir başka boyutu da kadın polisin mahalle ağzıyla savcıyla laf dalaşına girmesi. karşısındaki insan yaşça ve kademece kendisinden büyük olduğu halde hesap sorarmış gibi bir tavır takınıyor ve emredici hükümlerde bulunuyor. sen kimsin ki onun karşısında? isterse dokunulmazlıklarıyla içeri attırır seni. hey gidi hey..
    3 ...
  14. türkiyeli değil dünyalıyım türk değil insanım

    1.
  15. bir sosyomat etiketinde gördüğüm anti-septik sosyalistçi yaklaşım.

    edit: yanlış anlaşılmalara açık bir slogan olduğu yediğim eksilerden anlaşılıyor. olum ben demedim bu lafı ne diye eksiliyonuz. seoviler.
    2 ...
  16. trollük yapılmadığı halde entrynin silinmesi

    1.
  17. anlam veremediğim moderatör hobilerinden biri haline gelmiştir şu aralar. siz bir heyecanla entrynizi girersiniz, yorumunuzu katarsınız açılan başlığa çorbada benim de tuzum olsun misali. ancak yorumunuzun açıkça zoruna gittiği bir moderatör tarafından pırtlama sebepler sunularak entryniz haince silinir. hadi yorumu yediremiyorsun da ne diye yalan nedenler arkasına saklanıyorsun? sen de bir insansın, ben de. ne yani hepimizin moderatör olunca g*tümüzün kalkması mı lazım. üst üste entry silmek sanırım çok fazla zevk veriyor olmalı.

    sözlük sağlığı için zevke gelmeyin sayın moderatör ağaları.

    edit: seoviler iş başında.
    1 ...
  18. eurovision a x sanatçı ile katılmak

    1.
  19. an itibariyle sol frame'i bütünüyle işgal eden cümlecikler topluluğudur. *
    0 ...
  20. yoldan geçerken askere laf atan insanımsı

    1.
  21. bugün şahit olduğum bir olaydır. yolda afedersiniz 3 pezevenk (bunların 2'si kız) gelen geçen herkese tip tip bakmalarının yanında bir de yol üstündeki kışlada vatani görevini yapan askere laf atıyorsun. aralarında da şöyle bir konuşma geçmiştir duyduğum kadarıyla :

    x=kız , y=erkek

    y: askeeeer! ne ayaksın oluuuuuğğmm. çavuuuş kalk ulan!
    x: sussana gerizekalı komutanları çıkarsa ne bok yicez ?!

    gariptir ki yoldan geçerken sigara içen kıza bile gülen bu insanımsı varlıklar aslında kendilerinin ne kadar gülünç bir durumda olduklarının farkına varmazlar. halk arasında sünepe diye tarif ettiğimiz bu insancıklara kafa atmak isteyenler olarak tez vakitte dünya'nın ağır yükünden nasibini almaları dileğiyle.
    1 ...
  22. her türlü ahlaksız olaydan haberi olan mümin

    ?.
  23. 3.sayfa haberlerinin pek tabi sıkı takipçisi olabilir.
    0 ...
  24. ay amma krosun tüm giysilerin adidas çorabın nayk

    1.
  25. an itibariyle belimin baldırından ince olduğunu kanıtlayabilecek 3274628354234 kişi bulabileceğimi iddaa ettiğim kızın söylemi. *
    3 ...
  26. kurutulmuş felsefe bahçesi

    1.
  27. Çiçek sevgisi birçok insanın, birçok ulusun kanına karışmıştır. Japonlar çiçeğe gösterdikleri saygı oranında ruhlarının yüceliğine inanırlar. Onlara göre, doğanın özüne yakın olmak, insana da yakın olmaktır. Onlar yolları üzerinde rastladıkları çiçeklere de hiç dokunmazlar. Çocuklar bile ormanda oyun oynamaya gittikleri vakit dalları yolmaktan, bitkileri sökmekten kaçınırlar. Japon yazıtlarından birinde şöyle bir uyarı vardır:
    "Bu ağaçtan tek bir dal koparanın parmağı kesilecektir."
    Diyeceğim, Japonlar çiçekleri kendi çevrelerinden ayırmak istemezler. Onları saksılarda, evlerin içine kapatılmış ya da limonluklarda yapma saksılarla bunaltılmış görmek kendilerini üzer.
    Bir imparatoriçe korka korka dokunduğu bir çiçeğe şöyle demiş:
    "Seni koparırsam, elim seni kirletir."
    Çiçekçiler de çiçekleri rastgele koparmazlar. Her dalı, her sapı özenle seçerler. Çayname yazarı Okakura Kakuzo gereğinden çok çiçek koparan çiçekçilerin utançtan yüzlerinin kızardığını yazar.
    Çiçek sevgisinde Çinliler de Japonlardan geri kalmaz. Onlar da doğaya bir sağlık evi gözüyle bakar.
    Doğanın hiçbir hastalığı iyileştirmese de kendini beğenmişlere iyi geldiğine inanırlar. Yazarlar ise anılarında, mektuplarında en çok doğa güzelliklerinden söz açarlar. Onlara bakılırsa bir doğa parçasını dile getirmeyen yazı, hayatı gitmiş, bayatı kalmış bir nesneden başka bir şey değildir.
    Çiçek, Türk yaşamının da içine sokulmuştur. Hele istanbul, iyisinden çiçek ve ağaç vurgunudur. 17. yüzyılın ilk yıllarında istanbul'a gelen Polonyalı Simon, istanbul'daki her bahçenin bir selvilik olduğunu söyler. Fransız gezginlerinden Jean Thevenot da ondan 60 yıl sonra bütün Boğaz'ın bahçelerle dolu olduğunu görecektir. Bayram yerlerinde kurulan salıncaklar bile çiçek ve ağaç dallarıyla süslüdür.
    2 ...
  28. içim dışıma uymuyor ama her yere beraber gidiyoruz

    1.
  29. her ne kadar tuhaf olsa da öyledir. dışarıdan çok cadaloz,gargamel gözüken bir insan aslında herkes tarafından farkedilecek kadar iyi bir karaktere sahip olabilir. uzun lafı kısası özümle benliğim bir uyum içinde olmasa da (bkz: ikimiz bir fidanın güller açan dalıyız)
    2 ...
  30. bir abazan gördüm sanki

    1.
  31. her genç kızın başına gelebilir. sakin olunur. derin bir nefes alınıp verilir. rahatlanınca bir f*ck off çekilir. anlamazsa bırakın hayvanlığıyla yetinsin. zira (bkz: havlayan köpek ısırmazmış).
    2 ...
  32. sabah ezanını duymuyor gibi numara yapmak

    1.
  33. soğuk havada yüzüne çarpan rüzgarı sevmek

    1.
  34. sevilmeyi özlenenlerin beklenilen hainlikleri görüldüğünde onların intikamını rüzgarla yaşayıp romantizmin doruğuna ulaşmak için oldukça basit bir zevktir. bir bakıma avutmaktır kendini. yolda kendi canından başka yanında biri olmadığında duyulan eksikliği kendi kendine pollyannacılık oynayarak gidermektir.
    (bkz: denize düşen yılana sarılır)
    1 ...
  35. çayı sen ısmarla bi topkek al ben senden otlanırım

    1.
  36. ilk duyduğunuzda "ne diyon lan sen" tepkisi uyandırabilecek şakamsı bir hakarettir. paniklenmemelidir,kalıcı tesirli değildir ancak bunu söyleyen kişinin gözünüzde level düşmesi içten bile değildir hani. gerçi gözünüzde hiç değeri yoksa eksilere düşmesi de an meselesidir.
    2 ...
  37. turşu üstüne dolma üstüne kivi yiyen tiksinç bünye

    1.
  38. midesi baya bi geniş bünyedir.her an soluğu lavaboda alabilir.hemen bir kanepeye uzanması acilen tavsiye edilir.
    0 ...
  39. bakarken gözlerinin içi gülen sevgili istiyorum

    1.
  40. gözlerinin içinde belli bir smile belirmese bile bana baktıkça beni benden alacak bir sevgilidir.herkes için öyledir aslında.ama bazıları böyle ufak tefek şeyleri dikkate almaz.varsın almasın.öyle ya da böyle bu sevgiliyi kim istemez ki be ?!
    3 ...
  41. ruh eşim neredesin

    1.
  42. evet,belki de hepimizin sorduğu bir sorudur. muhtemelen eski sevgili yol vermiştir. o da kendine yeni yollar arar. ya da hep arayıp da kaybedilen değerleri tekrar bulabilme amacı taşıyan isyankar çağrışımlardır. garip ama gerçek!
    1 ...
  43. sokağa tükürenlere kusalım kampanyası

    1.
  44. her gün bir insanın balgamı bu kadar mı birikir be kardeşim.

    adeta önünüzde kusuyor herifin teki.

    ve sizin dediğiniz tek kelime;

    "yüzüne tükürsem nisan yağmuru sanıp gökyüzüne bakacak!"
    2 ...
  45. roll with the wind

    0.
  46. insanı en mutsuz anında bile coşturabilecek kapasitede alexander rybak şarkısı.
    1 ...
  47. © 2025 uludağ sözlük