Haydar Ertem'in okuyuşu ile daha bir etkili hale gelen şiirdir. Dinleyenin içinden geçen dizelerdir..
" aşk demişti yaşamın bütün ustaları
aşk ile sevmek bir güzelliği
ve dövüşebilmek o güzellik uğruna.
işte yüzünde badem çiçekleri
saçlarında gülen toprak ve ilkbahar.
sen misin seni sevdiğim o kavga,
sen o kavganın güzelliği misin yoksa... "
öyle her önüne gelenin öğretmen olamadığı, öğretmenlik mesleğinin neredeyse en prestijli ve saygı duyulan meslek olduğu ülkedir. eğitim sistemi efsanedir, muhteşemdir demeden önce bunu oluşturan eğitimcileri nereye konumlandırdığına bakıp ders almamamız gerekir.
insanları da güzeldir.ülkeleri de.. bir tek tuzlu şekerleri var anason kokulu onu sevmiyorum..anasonlu şekerli deniz suyu tadında bir şey..
kıymetli bir hazinenin toprak altında olduğunu bilip gün yüzüne çıkarılmamasının insanda bıraktığı hüzün neyse bu hanım efendinin şahane sesinin geniş kitlelerce bilinmemesi karşısında oluşan üzüntü aynıdır. dinleyin bir hele hak vereceksiniz..
kavşağa dair tüm trafik kurallarını yaşayarak öğrendiğim güzel şehirdir.
Gamla Stan diye bilinen eski şehrin Stortorget adında bir meydanı vardır küçük, şirin bir meydan.. renkli evleri ve nobel müzesi ile bilinen bir meydan aynı zamanda. işte bu meydanda bu gözler 1630 yılından beri orada varlığını sürdüren bir kafe görmüştür. neredeyse 400 yıl...
bizim memlekette 40 yılı dolduran yapıları kentsel dönüşüme sokup gökdelene çeviriyoruz. adamların evleri demiyorum kurulu vaziyetteki işletmeleri bile yüz yıllarca muhafaza edilebilmiş. keza ara sokaklarda bir çok benzer yaşta dükkan görmek mümkündür.
bu mihaz özürlülerin gerçek mizah yapanları neden çekemedikleri belli oluyor.. ayrıca bu gundilerin neden mizah yapamadığını anlamak isteyen için ibretlik bir karikatürdür.
- hoşuma gidiyorsun
--iyiymiş
-aynen*
--tabiki de
-hayırlısı
--sıkıntı yok
-kısmet
--yapcak bişey yok
-Çok fazla mastürbasyon yapanın, çocuğu olmuyormuş...
--aasslkasdf !!??
vaktiyle yaran bir diyaloga sebep olan kitaptır, kafa açar.. iyidir hoştur..
rahmetli büyük ninem (annemin anneannesi) sofi nin dünyası'nı görür elimde, içli içli okuduğumu fark eder..
-ne okuyorsun evladım ?
--sofi'nin dünyası anane
-bakiyim bi
--(kitabın kapağına bakar, sofi'yi sufi diye algılar)
-heh şöyleee, afferim oğlum sana.. Al şu parayı harcarsın..
hep böyle kitaplar oku tamam mı evladım..afferim sanaa..
önce cinsel evrim olması lazımdır.
memleket maymun dolu, goril dolu..
önce bunlar cinsel olarak insani çizgiye bi evrilsinler bakalım.
arkası gelir..
devrim de yaparız, kariyer de..
şimdilerde ilkokul öğrencilerinin aşk acısını dile getiren facebook paylaşımları nedeniyle fark yok desek yeridir..
çocuk daha sırtında çantasını taşımakta zorlanıyor, okula giderken beslenme ve suluk ile gidiyor. kalkmış internette duvarına "çaresiz hissediyor" deyip ,
" seni çok seviyordum beni neden terk ettin, yıkılacağımı sanma ayaktayım. şimdi başkalarının kollarında kahpe oldun mutlu musun?" yazıyor. ohoo ne içti arkadaşım bu bebeler, nasıl bir algoratima yüklemişler bunlara !
eskiden ciddi farklar vardı;
ilkokul;
-Oğlum Ayşe'nin yanına geç.
+geçmesem öğretmenim ???
-çocuklar gülmeyin arkadaşınıza. geç oğlum o da arkadaşın senin..
Lise;
-Oğlum Ayşe'nin yanına geç.
+Hocam yetim doyurmuş kadar sevaba girdiniz ..!
prusya kralı büyük II. frederik, postdam ormanlarında gezinirken kendisine saray yaptırmak için bir arazi beğenir, lakin bu arazi bir değirmenin bulunduğu tepenin yanındaki alçak bir tepe üstündedir değirmeni de satın alıp arazisine eklemek ister. bu maksatla değirmen sahibi sans souci'ye yüklü miktarda para teklif eder. ama değirmenci kabul etmez, fiyatı daha da arttırıp teklifini yeniler. ama değirmenci kabul etmez yine de teklifi.
-"satmak istemiyorum" der.
bunun üzerinde büyük frederik;
- "ben bu ülkenin kralıyım, satmazsan zorla alırım" der
bu tehdit karşısında değirmenci alman hukukun mottosu olacak sözü eder;
- alamazsın, berlinde hakimler var !
bu söz hukuk alanındaki inkılapları yapan krala söylenmektedir üstelik, kral bunun üzerine hukukun üstünlüğünü kabul ettiğini beyan edip değirmene dokunmaz. http://en.wikipedia.org/wiki/Frederick_the_Great
"adamlarda ne adalet varmış arkadaş" diye içinizden derin bir ah ettiyseniz, biraz daha yakınlara gelelim, geçmişimizden örnek verelim isterseniz !
bursa ulu camii'nin tam ortada, kubbenin altında havuzlu, 18 köşeli bir şadırvan bulunur. ulu caminin özelliklerinden birisi olan şadırvanın yapım hikayesi enteresandır:
cami inşaası için tasarlanan arazilerin hepsi istimlak edilir, şadırvanın bulunduğu yerdeki toprak parçası hariç. arsanın sahibi ihtiyar, kimsesiz bir hristiyan ninedir ve arazisini vermek iztemez, yüksek miktarlarda para teklif edilir yine de razı olmaz satmaya. tam arazinin orta yerine denk geldiği için de bütünlüğe engel teşkil eder ve proje iptal edilir.
aradan yıllar geçer yaşlı kadın ölür, kimi kimsesi olmadığı için arasizi devlete kalır ve projeyi uygulamak için engel kalmamıştır. lakin kadının rızasının olmadığı bir amaçta bu arazinin kullanılmasının hakkaniyetli olmayacağından dolayı burası ibadet edilen bir kısım yerine şadırvan haline dönüştürülür.
evet, adalet herkes içindir, yalnızca seçkinlerin, güçlülerin, imtiyaz sahiplerinin, ayrıcalıklı kişilerin değildir !
kendi kişiliği ile bağlantılı bir sevgi dilini kullanan kızdır. normaldir.
her kişilik yapısı ilgi duyduğu kişiyle iletişim yolu olarak kendine uygun olan biçimi kullanır.
örnek olarak şunlar sıralanabilir..
1. nitelikli beraberlik(oturup konuşma, birbirine vakit ayırma, ortak zaman dilimini paylaşma)
2. onay sözleri(yaptıklarından dolayı mutlu olduğunu belirtme, sevdiğini belirtme vs)
3. hediye alma (buluşma öncesi alınan bir gül, bir gece eve ısmarlanan pizza vs)
4. hizmet davranışları(yemek yapma, yardım etme, su getirme vs)
5. fiziksel temas(seks, sabah öperek uyandırma, elini omzuna koyma, dokunarak iletişim kurma vs)
emin gürses'in bir kaç yıl önce bir dersinde; "bak bu adama dikkat et ileride türkiye'nin en önemli fikir adamlarından birisi olacak" dediği kıymetli bir şahsiyettir.
otuz yaşına gireli daha bir iki sene olmasına rağmen doçent olmuş kişidir.
entellektüel birikimi klasik/köhne hoca profilini sorgulatır, beklentileri yüksek olduğu için öğrencilerinin sınırlarını da zorlar tabii olarak. kolay bir hoca değildir.
odasında burdan bizim köye yol olacak kadar kitap vardır. çok okur..çok da yazar..
bir keresinde bu kitaplara yaklaşık 40 bin lira harcadım demişti. "bu parayla vaktinde ev alanlar var hocam" demiştim ben de..
normal kavramı göreliliği gösterir. ilk duyduğumuzda normal eşittir olması gereken ya da normal eşittir iyi gibi bir algıya varırız.
oysa gerçekte normal demek olması gereken veya iyi demek değildir. büyük çoğunluğun benimsediği yaptığı demektir. alışılmış olan demektir.
peki sordunuz mu hiç kendinize?
ya büyük çoğunluğun benimsediği, alışılmış olan problemli bir durumsa...aptallık, delilik ya da psikopatlıksa ?
napıcaz..
çözümünüz var mı?
acil çıkışınız, yangın merdiveniniz var mı?
yok..
her zaman normal olmak gerekmez, hatta olmamak gerekir.
acayip pis bir durumdur .. zamana ve konumuna göre değişse de pis bir durumdur.. sıkıntı vericidir..hay amk ilkokula gitmeyeydim dedirtir.
ilkokuldayız. aşk kelimesinin anlamını şıp sevdi diye bi sakız var ondan öğrenmeye çalışıyoruz..saçma salak şeyler yazdığı için bi cacık anlamıyoruz haliyle..tadı güzeldi ama..
kavramsal açıdan anlamasak da teorik olarak aşkı yaşıyoruz her birimiz..
benim de bir platoniğim var.. kimin yok ki abi..
teneffüslerde onunla zaman geçirmek için her türlü şebekliği yaptığım, neredeyse kızın sapığı olmuşum..okul çıkışı sokağında volta atıyorum belki görürüm bakkala giderken felan denk gelir diye.. ama işin gizliliği konusunda çok ketum olduğumu düşünüyorum.. kimse bilmiyor, nah bilmiyor.. ama ben öyle sanıyorum.. 4 veya 5. sınıf zannedersim..
kızın ismi özlem, çok güzel, sarışın küt saçları var.. çok zeki değil ama sempatik(kızlarda zeka değil çalışkanlık önemli hacı hatırlatırım..)
. ben de sınıfın ileri gelenlerindenim, başarılı ve yaramaz bir öğrenci..
türkçe sınavı sonrası.. sınavda verilen cümleyi öğelerine ayırma sorusunu kimse yapamamış.. bir tek ben yapmışım.. hoca beni övdükten sonra " gel olum çöz şunu tahtada arkadaşların da görsün " dedi
ben bütün gurur ve özgüvenimle çıktım tahtaya, soruyu yapmışım, başka yapan da yok. başladım anlatmaya.
önce yüklemden başlarız, yüklem cümlenin sonunda olur, fiil veya fiilimsidir falan filan. kelimenin altını çiziyorum.. yüklem yazıyorum.. bildiğiniz cümleyi öğelerine ayırma işlemi..
sonra özneye geçtim, nedenini niçinin açıklayıp onu da çizdim yazdım altına..
sınıfta bir uğultu oldu, yer yer gülümsemeler, kıkırtılar, fıkırtılar..ebenizi sikim noluyo lan..
hoca düzgün yazsana oğlum diyor.. bakıyorum özne işte buuu
sınavda da bu cevabı verdim..
ulan acaba yanlış cevabı mı vermiştim..
sınavda ne cevap vermiştim ki..
özne bu olmalı ama yaa..doğru abi kesin doğru.
yanlışım nerede hoca niye düzelt dedi anlamadım..
sonra hoca kendi geldi benim özne olarak çizdiğim kelimenin altında yazanı sildi..özne yazdı
yıldırımlar o zaman düştü beynime.. hay beynimi siksinler..
cevap doğruydu amaaaaa..hayıııııııııır..
çizginin altına "özne" yerine "özlem" yazmışım..
"özlem" yazmışım lan tahtaya
hem de hiç alakası olmayan bir zamanda ve şekilde.."
özneye hangi insan evladı "özlem" yazar ki..
kıza baktım kıpkırmızı oldu.. hoca da baktı ben çözemiyorum "otur oğlum yerine" dedi..
tahta ile sıram arasındaki o mesafe sırat köprüsü gibi geldi..
hay bu cümleyinin de öğelerinin de Allah bin türlü belasını versin.. öznesi batsın..nası kıydınız lan ..
az önce tesadüfen sky turk 360 da denk geldiğim program..
gelmez olaydım diyeceğim ama iş işten geçti, yapacak çok fazla bir şey yok.
iki tane ecnebi abla var ekranda.. kafaları güzel gibi geldi ilk başta.. ingilizce aksanındna kesinlikle türk olduğu anlaşılan dış sesten başka bir abla bunlara sorular soruyor..
ambiyans bir budist ayin mekanı gibi bir yeri andırıyor..
enteresan müzikler..
puslar falan..
ablalar mest olduklarını anlatıyorlar.. duş yok tuvalet yok ama muhteşem bir huzur var burada.. 5. gün alıştık bu ortama.. acayip huzur doluyuz..
dış sesteki ablada yer yer giriş yapıp aynı huzurun kendisine de doluğunu, burayı bırakmak istemediğini anlatıyor içli içli..
5 gün güneşe ve aya bakmak çok ilginçti huzur dolduk bu ibadetle diyor ecnebi ablalar..
incir çekirdeğine incir ağacını taşıtan güzel allah'ım en acilinden hidayet ver bu kafası dumanlılara diyorum içimden..
sonra öğreniyoruz ki tibet'in kalaçakra bölgesiymiş muhteşem izniva muhiti..
"eee ne var bunda tuhaf olan" dediğinizi duyar gibiyim?
tuhaf olan bu programın ilgili tv kanalında ramazan ayının 19. akşamı iftar sonrasında yayınlanması !
her kanalda "sahur bereketi", "iftar hareketi" türünden programlara alışmış ve benimsemiş bir bünye bu tür alternatif iftar kurguları ambale ediyor abi..
tibet neresi ya...kalaçakra neresi..
17 saat oruç tutuluyor bu memlekette şu günlerde.. ambiyansımızı bozmasanıza..
buradan kanalın yetkililerine sesleniyorum;
hoca mı bulamadınız, zekeriya beyaz dahi gelmedi mi kardeşim program yapmaya?
tamam kültürümüzde değişik dinlere mensup kişilere iftarlar verme gibi bir olgu var ancak bu kadarı fazla arkadaşım ya..
tamısam da güzel bir kalbi olduğunu düşündüğüm, vicdanlı ve sevgi dolu bir yazar..
insanoğlunun bu versiyonları bol bol hayalkırıklıkları yaşar ve diğer versiyonlara göre daha fazla acı çekme potansiyeline sahiptirler.. ama en çok aranan, kaliteli ve arızasız modelleri bunlardır.
40 yıllık inşaat ustalarına, alçıcı, sıvacı abilere zorla lipton ice tea içirten insafsız ve zalım program..
mevzunun konsepti gereği her ev sahibi yemek hazırlıyor evinde çalışan ustalara.. inşaat halindeki odada bu yemekler ustalarca yeniyor renklilik, muhabbet oluyor.. son bir kaç haftadır eline zorla kutu kutu ice tea verilen ev sahipleri türedi.
yemeklerle birlikte yarım kiloluk bardaklarla suladıkları ustalarımızı galaksiler arası yolculuklara oradan kozmoza sevk ediyorlar..
hele bir tane nevzat usta var, garip adam her ice tea gelişinde istisnasız "bu ne amk. kedi çişi gibi " bakışı ile istemeye istemeye alıyor ikramı..