teselli aramağanı mıyım ben diye reddedilesidir. tabi ki ona karşı bir zaafınız yoksa. ama gururlu olun lan, ne o öyle sığınılacak son liman gibi fırtınalardan sonra sana gelip demir atmak istemeler.
sınıf bilinci yerine hemşeri bilinci olan, "örgüt" kelimesinden öcü gibi korkan, terörle bir gören topluma sahip bir ülkede pek de yadırganamayacak durum.
okan bayülgen daha birikimli ve değişik konularda sözü olan, yeri gelince lafını sakınmayandır. bu yüzden bazı zamanlar kötü çocuktur. beyaz ise etliye sütlüye pek karışmadan şovumu yapayım kimseye bir şey söylemeyeyim, tepki çekmeyeyim, kimseyi kırmayayımcıdır. ikisi de kendi şovlarından başka hafta içi haber kanallarında ayrı şov yapar ama okan bayülgeninki daha dişin kovuğunu doldurur, beyaz magazine kaçar. misal okan bayülgen'in sade vatandaşında taksici cinayetleri ve taksiler için gündeme gelen güvenlik kabini konusu tüm yönleriyle masaya yatırılır, programa taksici çağırılır işin mutfağına inilir. veya işyerlerinde işçinin tuvalete gitme saatlerini düzenlemek için getirilen elektronik sistemin üreticisi, sosyal güvenlik uzmanları, işyeri hekimlerince enine boyuna masaya yatırılır. yeri gelir bayülgen de görüşünü belirtir eleştirilecek durumları eleştirir. beyaz'ın nası yanisi ise magazineldir. beyaz iyi çocukluğu bozmamak için bu tarz konulara girmez girse bile yüzeysel yorumlarla geçiştirir.
çeşitli ortamlarda ıssız olanın alper sapığı mı (herhalde ismi alperdi), yoksa alper'in gözünden bakacak olursa ada isimli saftorik aşık kadın karakteri mi olduğu tartışması çıkan film. öyle ya da böyle çok abartılmış sanırsın ki dillere destan aşk filmi. bi halt göremedim. zaten yönetmen de son düzlükte milleti ağlatıp zırlatmak için çok kasmış. -spoiler- yok alper'in anasının evine gitmeler. yatağına uzanıp ağlamalar filan. hangi yüzüstü bırakılan sevgili,kadın bunu yapar. hele bizim memlekette. bir de alper puştuna huzur mu battı. hangi insan geçmişi boktan da olsa huzur ve mutluluk veren sevgiliye sırtını döner ve klişe "benden daha iyilerine layıksın" der -spoiler-.
bence sabun köpüğü gibi film. izleyeli yaklaşık 2 ay oluyor ama izledikten 3 gün sonra puff diye uçtu gitti aklımdan. öyle abartı bir ekstrası yok nazarımda. bir de bunun modası çıldırtıyor adamı. milletin cebi anlamazdı anlamazdın diye çaldıkça sinir oluyorum. michel fugain'in şarkısı mp3 player'da vardı ondan bile tiksindim filmden sonra dinlemez oldum.
avm'lerdeki mağzalarda, hipermarketlerde, süpermarketlerde çalışılıyorsa allah'ın emri olan mesai. haftanın altı günü hafta sonu da dahil günde en az on saat çalışan kişilerdir bu arkadaşlar. haftalık izinlerini hafta içi sakin bir günde kullanırlar.
maçlarını izlemesi artık heyecan vermeyen takım.en zor barcelona maçlarını izlerken bile kim yenecek değil de barca kaç atacak demeye başladık. futbol dediğin iki tarafın mücadelesi olur, zayıf ve güçlünün mücadelesi de olsa. son zamanlardaki formundan ötürü barcelona ve direnmeye çalışan ama kaçınılmaza engel olamayanların mücadelesini izliyoruz. bayern'i dörtledi, lisbon'u öttürdü, ligde aldı başını gidiyor zaten. bazen güçsüz takımlara acıyıp bir puan kaybedebiliyor ya da espanyol'da olduğu gibi yenilebiliyor ama hem lig hem şampiyonlar liginde en büyük favori. durdurursa hiddink durdurabilir kanımca. ligde ise kimse durduramaz. şimdiden tur atsalar yeridir.
temel bir gün yanına torununu almış ve askerlik anılarını anlatmaya
başlamış:
- pen askerlik yaparken savaş çıktı ve pizi savaşa
cönderdular. nasıl savaşıyoruz, nasıl savaşıyoruz. aslanlar cibi.
tüşmanları pir pir öldüreyruz. derken pir gün pusuya düştük ve bizi
esir aldular. cünler sonra düşman ordularının komutani geldi:
- iki seçeneğinuz var. ya hepinizi öldürürüz, ya da tecavüz ederuz, dedi.
temel`in torununun gözleri parlamış:
- ee sonra.
temel, lafı ağzından kaçırdığına pişman:
- sonra hepimizu öldirdüler
bir aydemir akbaş klasiğine konu olan durumdur yanılgıya düşmüyorsam. aydemir akbaş şaraptan başka bir şey içmiyordu, ve galiba uzaylılar ya da başka bir güç tarafından dünyadaki sulara erkekleri yok eden bir madde karıştırılmıştı. doğal olarak, şaraptan başka bir şey içmeyen aydemir abi kurtulur bir tek. sonrasında ise, ilk başlarda çok eğlencelidir kendisi için ama bu yükü bir süre sonra kaldıramaz olur ve bu durum kendisi için bir kabusa dönüşür.
herhalde filmin konusundan türü hakkında doğru bir çıkarım yapmak çok kolay olacaktır.
atatürk'ün ne denli ileriyi gören bir lider olduğunun kanıtı olan iddiadır. bilindiği gibi atatürk 1938 de hayata gözlerini yumar ve trabzonspor da bundan yaklaşık 30 yıl sonra kurulur. yani, iddiaya mı gülsek yoksa bunu ortaya atanların bilim adamı kimliği taşımalarına mı? ne desek artık bilmem.
son duyumlarıma göre siirt köy hizmetleri yse spor da atatürk'ün aslında kendi takımlarının taraftarı olduğu yolunda güçlü kanıtlar bulmuş ve yakında medya vasıtası ile halkımıza sunacaklarmış bunları.
hafta içi beşiktaşlı fitbolcular (futbolcu değil) liverpool maçı sonrası," başkanım biz bi halt ettik bizi bırakma, yediğimiz herzeyi sivas maçı ile temizleyeceğiz" manalı konuşmalar etmişmiş. ama gördük ki kaliteniz bu kadar efendim, bir sürü ne idiğü belirsiz kalitesiz fitbolcuyu takıma doldurup üzerlerine beşiktaş forması geçirmekle adamların kalitesi artmıyor. başkan ve yönetim hemen bavulu toplayıp gitmelidir. 4 yıl içinde harcanan on milyonlarca dolar ve euro karşılığında alınan hiçbir somut netice ve başarı yok. sadece, kulübün girdiği mali yük beşiktaşlılık duruşunun zedelenişi... eğer bir sözü tutacaksan vereceksin paf takımı mı dedin çıkar sahaya, ya da hiç ağzını açma bu konuda. beşikta yapboz tahtasına döndü sayelerinde. bu arada maç mı? olsa da olur olmasa da yorumu. bu sezon bu ekiple maçların aşağı yukarı hepsinde aynı yorumlar yapılacaktır. bu teknik kadro ve yönetimle bundan ötesi olmaz.
karşılık olarak hemen illa ki akabinde karadan bir sınır ötesine gerek yoktur. sen de israil'in yaptığı gibi kaldır bir filo f16 uçağını, yap bir kaç yüz tane sorti zaho'daki, dohuktaki bilmem neredeki pkk kamplarına . hatta dönüşte bir bomba da barzani'nin peşmerge karakollarından birine düşsün yanlışlıkla. bir sonraki sefer olursa topyekün geliyoruz, karşımıza kim çıkarsa çıksın dinlemeyiz diye de tehdit et. ama nerede o yürek bu hükümette?
halbuki hep, am, göt sik taşak muhabbeti yapılsa; hayat bayram olsa değil mi? sonuçta burası sözlük ve isteyen istedği konuda format dahilinde yazar, eleştirir. bundan kime ne? beğenirsin beğenmezsin o ayrı konu ama bu konuda yazılmasını külliyen eleştiremezsin. madem bu konuda uzman misali ahkam kesilmesin; o zaman futbol konusunda teknik direktör veya futbolcu olmayan konuşmasın. aklına gelen her konuda yaz ama bu konu olmasın. bir de madem her konuda sonuç alınması gerekli ki yazılsın , bir çok başlığın açılmaması, entry girilmemesi lazım. sözlük kah eğlenceli kah tartışmalı bir fikir platformudur. isteyen istediğini yazar " onu, bunu yazmanın anlamsızlığı" diye millete ayar verme komikliği de ne ola ki?
(bkz: şu sözlükçüler de çok re rö)
diğer haber kanalları (ntv, cnn türk) modayla sinemayla ilgili haberler vermeye devam ederken son dakika haberi olarak bugünkü elim saldırıyı ilk olarak duyurup canlı yayına geçmiştir. diğerleri yaklaşık 1 saat daha bu "önemli" moda ve kültür sanat olayları ile iştigal edip sadece altyazılarla yetinmişlerdir. bu bakımdan takdir edilesi ama herhalde başbakanın bugün değindiği uslu medya tanımına girmeyesi bir haber kanalıdır.
bir forvet için en önemli iki özellik olan teknik ve gol vuruşu sıfır. fenerbahçe'deki başarısı ve sevilmesini takımın ateşleyicisi, hırs küpü olmasına ve kaybetmeyi hazmedemeyip bir oraya bir buraya koşturup diğer arkadaşlarına gaz vermesine borçluydu. bulduğu pozisyonlar ve goler de sahada ayak basmadık yer bırakmamasının semeresiydi. bu hırsını ve azmini de çıkarırırsak geriye sıradan bir futbolcu kalır ki son bir yıldır içinde bulunduğu durum budur. ingiltere'ye giderek kariyerindeki en büyük hatayı yapmıştır. zira orada istemedeğin kadar hırslı, fiziğe dayalı futbol oynayan oyuncuların arasında bir varlığı olamaz. borough gibi sıradan bir takımda bile doğru dürüst dikiş tutturamamasının asıl nedeni budur. ingiltere'de tugay gibi tekniği ön planda olan yabancılar fark yaratıp kalıcı olabilir ancak. ispanya'ya gitse daha başarılı olabilirdi. şu sıralarda kendisini milli takımda izlemek ise tam anlamıyla bir çile.
tahminim, atv'nin bayram münasebetiyle izinli olan kalifiye spikerlerinin yerine moldova'ya maçı anlatması için çaycıyı ya da bekçiyi gönderdiğiydi. sonradan kişinin (spiker demeye dilim varmıyor) akın göksu olduğu duyulmuştur. aslına bakacak olursak ortada maç yoktu ki doğru dürüst anlatılmaya değsin. hani basit kadın mantığı vardır ya " ne anlarsınız futboldan 22 kişi top peşinde koşuyor "diyen. bu tam o tanım için cuk oturan bir maçtı. ne bir futbol ne de seyir zevki. sadece " ulan bunlara da mı puan kaybedeceğiz" telaşı ve korkusu ile izlenilen bir maç; daha doğrusu ızdırap. terim bakalım bu maçı hangi terimlerle ifade edecek. ders alma verme durumu ne olacak. ne mi? hiç... bu takımın ersun yanal'ın yerden yere vurulan takımından farkı ne ? o da koca bir hiç.
adamlar samuray kılıcı ile doğumgünü pastası kesip, kırmızı ferrarilerle dolaşıyordu. zincire ilk giren köşelik olurken altta kalanının canı çıkıyor, sona kalan dona kalıyordu. sonra, kenan şaranoğlu'ydu zannedersem ve babasını içeri attılar da zincirin saadeti son buldu. şimdi halleri nicedir, zincirleri halen saadet içinde midir bilinmez; ama bir dönem kamuoyunu bir hayli meşgul ettikleri aşikar.
işe yaramaz askerler için kullanılan laflar.
1- sığır siki: genellikle komutanlar tarafından kullanılır.
2-foseptik: askerler kendi aralarında diğer arkadaşları için kullanır. genelde kıbrıs'ta askerlik yapanlar arasında sıklıkla kullanılır. nedeni de herhalde kıbrıstaki birliklerde genellikle kanalizasyon sistemi yerine foseptik çukurlarının bulunması olsa gerek.
bir de genellikle yaşıtınız hatta sizden daha küçük teğmen, üsteğmenlerde üniversiteli kompleksi vardır. her fırsatta nasıl üniveristelisiniz, nasıl üniversite bitirdiniz derler. sanki üniversitede yanaşık düzen eğitimi, ya da silah talimi yapılıyormuş da öğrenememişiz gibi. benim tuzla piyade okulunda sıklıkla duyduğum ama büyük ihtimalle yerel ve bir döneme özgü bir laf olarak kalan bir sesleniş daha vardır asteklere. "üniversiteli dongozlar".
bir sevgi ifadesi ve noktalama işareti olarak.
(bkz: yarrrraaaaam) cümle içinde kullanalım. benimle mi bot bağladın yarrraaaam. evet buradan başka bir kalıba daha ulaşıyoruz o da şafak sorunsalında son noktayı koyan yukarıdaki cümledir. şafağı uzun olanların dertlerin daha da dert katmak için kullanılan ve söyleyeni büyük bir hazza boğan cümle...
(bkz: toprrraaaam)
bu iki nidada (yarrraaam ve toprrraaam) seda sayan ekolüne sadık kalınarak "r" harfleri katmerli vurgulanır.
itiraf ediyorum iflah olmaz bir abazanım. sahilde bir rus kız topluluğu görmeyeyim hemen kuzey osetya halk oyunları havasını takıp doğan görünümlü beyaz şahinime takılıyorum peşlerine. olmadı mı o zaman 50 cent. ayrıca sadece başlığa bakıp da ayar verme sevdalıları da varmış efem. ben diyor muyum ki bütün turistler orospu? hayır. okuyun. ha uzun geldiyse özeti şu. ülkemize gelen turist kalitesi gitgide düşüyor hem görgü, kültür vs hem de maddi açıdan. bunu ben yıllardır gittiğim tatil mekanından bile gözlemleyebiliyorum. eskiden fransızlr almanlar hollandalılar gelirken sıklıkla, şimdi otobüslere doluşup romanya bulgaristan vs den geliyorlar. veya çok ucuz charter turları ile rusyadan. örneğin 20 dolara uçuyorlar. böylece gelen turistler içinde taşkınlık yapan da çok oluyor. kasıt plajda üstsüz güneşlenen, değişik kıyafet giyenler değil. son 3-4 yılda ülkemiz özellikle parasız turist mekanı oldu. yalan mı? bu şekilde gelen ayak takımınından da milletin gözü önünde- yineliyorum güneşlenmek değil, zaten gece vakti güneşlenene ne derler- taşkınlık yapıp ahlaksız davranışlarda -düzüşmek dahil- bulunan çok oluyor. ayrıca nedense, cinsiyet belirtmememe rağmen entryim sanki nataşa avcısi birinin rus kızlarına karşı hisleri gibi yansıtılmaya çalışıldı. taşkınlığı yapanlar genellikle ve çoğunlukla erkekleridir. yineliyorum kapalı mekanda ne yaparlarsa yapsınlar bana ne a.q ama her boku da özgürlük kavramı altına sokup savunmayalım.
son zamanlarda sahillerimizde sıklıkla rastlanılan ve genellikle balkan ülkeleri veya rusya, ukrayna vs menşeli turist akımıdır. ülkemiz malesef ucuz ve kalitesiz turist cenneti olmuştur. peki nedir bu son dalganın durumu. adı üstünde bu son turist dalgası, kamuya açık alanlarda dalga gösterip, içip içip taşkınlık yapmaktan ve hatta insanların gözü önünde çiftleşmekten sakınmamaktadır. bunlara örnek olarak üç olay verelim. birincisi dün meydana gelen
ve sabahın köründe otelde çırılçıplak bir vaziyette sarhoş sarhoş dolaşıp taşkınlık yaparken düşüp ölen rus turist, diğeri ise ağaçlık alanda uygunsuz vaziyette bekçiye yakalanmasına rağmen bir de utanmadan bekçiyi döven bulgar turistler. garibim bekçi gidip durumu bildirmiş telefonla sonra geri dönünce bir daha dayak yemiş. üçüncü olaya ise kuzenim bizzat şahit oldu efendim. yer kuşadası, konumum ev ( olay mahalli olsa dalarım ) neyse, bizim eleman eve gelir (eleman dediysek de kız) ve der ki sahilde iki tane rus turist herkesin gözü önünde soyunup fanfini finfona başladılar. nasıl yani dedim? öpüşüp koklaşma mı? yok dedi çırılçıplak, malum iş. tarif ettiği yer de öyle sote bir mekan değil. herkesin gelip geçtiği yer. zaten kumsalla kaldırım arası taş çatlasa 20 metre ve aydınlık. sen fütursuzluğa bak. saat de öyle çok geç değil hani. taş çatlasa gece 11. dedim peki millet bir şey yapmadı mı? hayır cevabını aldım. uyarmadılar mı? diye sordum. sadece herkes şaşkın şaşkın bakmış. ulan dedim gitgide gavat (g ile daha etkili oluyor) bir toplum haline mi geliyoruz nedir? şunu diyen çıkabilir;" sen mahallenin namus bekçisi misin?" tamam, kimin şeyi kiminkinde beni ilgilindirmez ama kedi köpek gibi de milletin gözü önünde düzüşülmez ki be benjamin. o zaman adamın kadir inanır olası geliyor hakkıyla. kısaca ülkemizi, ucuz ve kalitesiz turist cennetine dönüştürenlerin eseridir bu manzara. varsın 10 değil 2 milyon gelsin ama edebiyle adabıyla gelsin. kaliteli olsun, parasız olmasın. adamlar alanya'da kapkaç filan da yapıyormuş yahu. işte ülke turizminin son hali. hem parasız hem ahlaksız turistlerle doldu sahillerimiz. garantinin son reklamını referans alarak sesleniyorum bu açık alan düzüşgenlerine; bina yok mu bina
eğer pozisyon sizin takımın oyuncusunun yaptığı bir hareket vs ile ilgiliyse; telaş dolu merağa gark olunur bir kaç saniyeliğine. aranızda, " aha şimdi sıçtık olum kırmızı geliyor" sözleri veya içinizde düşünce baloncukları ortaya çıkar. işte, o çağırma anındaki endişe ve akabinde eğer kırmızı gelirse ortaya çıkan feryat ve feveran... aslında düşünülünce futbolun heyecanı ve zevkinin parçası bunlar. her ne kadar acı bir parçası da olsa, futbolu futbol yapan. insan merak ediyor hakemlerin diyalogundan ne çıkacak diye. bir yan hakem orta hakem diyalogunu takiben bazı orta hakemler cart diye kart çıkarıyorlar ki kalbi olana zulüm. "adam alıştıra alıştıra gösterir di mi erkut abi?"
saat gecenin üçü, elde portakal suyu dolu bir bardak ve karşımda tv duruyor. televizyonda, kanal d avrupa kanalında ruhsar dizisinin tekrarı. birden, ortalık sallanmaya başlıyor. her zamanki geçici küçük depremlerden biri sanılıp tınılmıyor. ama, bir türlü geçmek bilmiyor. o sırada annem de uyanmış beni çağırıyor. beni sıkı sıkı tutup aklından geçen bütün duaları okumaya başlıyor. bir ara duracak gibi olan deprem 2 saniye sonra daha da şiddetli ve alttan vuruyor. bütün bu olanlar 47 saniyelik bir depremde gerçekleşen ama bir türlü geçmek bilmeyen bir zaman dilimine ait. hemen yan komşuya gidiyoruz. olayın vehametini henüz anlayamadığımızdan, komşunun oğlu olan arkadaşımla annelerin tedirginliği ile ilgili dalga geçiyoruz. neyse, rastgele tv açılıyor tekrar. karşımızda hakan aygün, belli ki adamı palas pandıras toplayıp stüdyoya çağırmışlar. gözünden uyku akıyor. haberi verirken besbelli halinden. ilk haberlerden net bir şey alamıyoruz. ama gün ağarmaya başlayınca, tablonun vehameti ortaya çıkıyor. gerisi malum. yıkılan yuvalar, hayatlar, ölenler, sağ kalıp da ruh sağlığından olanlar...
bir de depremle ilgili aklıma gelince halen tiksindiğim bir kaç şey vardır. madde madde...
1- malesef deprem olduktan sonra türkiye'de ne kadar hırsız, yağmacı vs var ise bulundukları illerden kopup, yıkıntılarda para, altın vs yağmasına girişmişlerdi.
2- bazı din bezirganları olayı din sömürüsü için kullanmıştı. halen de kullanıyorlar. örneğin, cübbeli ahmet hoca... ne demişlerdi mesela; bu deprem kocaeli, yalova sahil boyundaki fuhuşun artması nedeni ile olmuş (o zaman, antalya ve bodrum'un heder olması gerekir) enkazlardan hep çıplak insan, kadın çıkmış. sanki millet yaz vakti takım elbise ile yatacak. sonra; yok, o gün donanmada verilen kokteylde türlü rezillikler yaşanmış da allah da bunları cezalandırmış. ve daha bir sürü bok yemenin türkçesi olan din bezirganı yorumları. ayrıca, bir kaç yıl önce türban eylemlerinin birisinde bir kız, elinde "7,4 yetmedi mi" yazan bir pankart taşıyordu. onu öyle görünce elindeki pankartı alıp da ...
3- yıkılan bir sitenin havadan fotosunu çekmişlerdi. yaklaşık 8-10 blok çökmüüş. çökmek de laf mı yerle bir olmuş (allahtan henüz sitede ikamet başlamamıştı) ama içlerinde bir tanesi ayakta, sapasağlam. meğer o bloğu, gelen yapı denetimcilere gösterip onay alıyorlarmış. kısaca demek ki istenince yapılabiliyor. bazı hastalıklı düşünce sahiplerinin mantıklarına göre de herhalde," o sitede bir tek inançlı kişilerin oturduğu blok çökmedi" diye propagandası yapılırdı eğer ikamet başlasaydı.
küresel ısınmadan dolayı aylardır yağmura hasret kişinin ** serzeniş cümlesidir. öyle ki; şemsiye denilen alet her ne kadar sinir olsa ve sokakta dar kaldırımlarda yürürken, insanlara çarpmamak için yapılan manevralar ve gösterilen özen insanın yürüme kabiliyetini kısıtlasa da; varsın olsun yağmurlar yağsın; biz de şemsiye taşıyalım.
