fırından yeni çıkmış tespit/ler ihtiva eden bir yazının ya da konuşmanın kapanış ifadesidir ve sonunda da ünlem işareti bulunur; "asıl mesele budur!" kimselerin bulamadığını, bilemediğini, tespit edemediğini ortaya koyduğunu zanneden zât-ı şâhâneler pek sever bu ifadeyi ve sanki anlattığı konuya noktayı koymuş, bir daha bu konuyu kendisinden farklı bir yaklaşım şekliyle ele almak kimsenin haddi değilmiş zannederler. inci sözlükteki "dağılın şimdi" mottosunun entel versiyonu da diyebiliriz.
kimselerin kendisine küfretmeye, hor görmeye, "ulan nasıl çıktın buraya", "mecbur muyum ulan evimi seninle paylaşmaya", "uçağa binsem de peşimden mi geleceksin?" demeye hakkının olmadığı karıncadır. bi'kere o eli indir. bu azim ancak takdir edilesidir; hakir görülesi değil.
kim olduğu, hangi sölükte yazdığı, neden velisine ihtiyaç duyulduğu hakkında hiçbir fikrimin olmadığı yazardır. daha doğrusu, fikrimi ziyan etmek istemediğim için yazmaktan imtina ettiğim yazardır.
neler neler demediler ki, bu insan hakkında. oysa ki, tek derdi çok kıymetli bir başlığın ve konunun gözden kaçmasını engellemek ve bu şekilde de kamu yararını gözetmekti. "troll" dediler, yılmadı, "ezik" dediler, aldırmadı, "ergen" dediler, gülüp geçti. ne azimli şeysin sen öyle yav.
mantığını bir türlü çözemediğim (muhtemel) karayolları uygulaması. il sınırı ile şehir merkezi arasının 65 kilometreden daha kısa olduğunu görmediğim için anlamlandırmakta zorlanıyorum. sağlı sollu bomboş bir arazi uzayıp gidiyor ve siz bu tabloya "welcome" tabelasını uygun görüyorsunuz. devlet buna bir çare bulması lazım.
her birinin ayrı meziyetleri, vitamin değerleri, sağlıklı beslenmeye hatta ömrü uzatmaya olumlu etkileri vardır. bundan zerre kadar kuşkum yok ama gel sen bu güzellikleri şu naçizane damak tadına izah et. bunları yemeyi denemedim mi sanıyorsun ?
hem de birçok kez denedim. hep bi'şans daha verdim hem bu nebâtâta hem faydalarından dolayı kendime ama maalesef kaşık ya da çatal ağzıma yaklaşırken önlenemeyen el titremesi sendromlarım sonrası yollarımızı ayırdık.
al sana geleceğin mesleği! üzülerek müşahede ediyoruz ki, gençlerimizin ana hedef olarak belirlediği; ortamlara akmak ya da adapte olmak ve beraberinde de adapte olunan ortamda git gide sivrilerek celebrity olmak "iş"i, gerekli eğitim desteği verilmediğinden maalesef troll olmakla neticeleniyor. oysa ki, üniversite seviyesinde verilecek düzgün bir eğitimle, "sevilerek sivrilmek" hiç de zor değil.
daha çok minivan yahut station wagon türü araçlara yurdum insanının gösterdiği teveccüh halidir. renkli renkli perdeler, işlemeli peçeteler, halıdan farksız zemin kaplamaları ve tabii ki araç içi aydınlatma lambasının tercihen bordo renkli kullanılması temel yaklaşımlar olarak göze çarpar. her ne kadar aracın büründüğü hâl, sahibi tarafından "gelin gibi" şeklinde tarif edilse de bildiğin oturma odasıdır.
asosyal değildir, bu insan. günümüzde asosyalliğin bir problem ya da psikolojik bir hastalık olarak değerlendirilmesi bile kanımca hatadır. kimsenin kimseyi anlamak için çaba sarfetmeye tenezzül etmediği, maddi çıkarların her türlü ilişkiyi baltamak için yeterli görüldüğü bir zamanda asosyallik olsa olsa bir sığınma yeri ve biçimidir. oysa çevresi iyi ama kendisi bu iyilikten nasibini almamış insanın bu halinin sebebi; iyi olan bu çevre ile bağlarını yeterince sıkı tutmaması olabilir.
orta öğretimdeki türk gençlerinin önemli bir kısmının tercihini neden sözel bölümlere kaydırdığını merak ediyorsanız; müsebbibi aha da bu farktır. tercih safhasına gelmiş ve fakat henüz sayısal ağırlıklı bölümlerde mi yoksa sözel ağırlıklı bölümlerde mi eğitimini devam ettireceğine karar vermemiş gençlerimizden başlığa konu olanları, ısıya sıcaklık, sıcaklığa ısı dediği için hakir görülmekte, yerine göre dışlanmakta, asosyalliğe itilmekte ve bunun tezahürü olarak; ağlayarak ortamdan uzaklaşmaktalar. bu moral bozukluğu ve psikolojik çöküntü ile de; "başlarım fiziğine de kimyasına da" diyerek tercihini sözel ağırlıklı bölümlere kaydırmaktalar.
netice olarak; sonradan, bizim mühendis sayımız, efendime söyleyim doktor sayımız neden az deyu hayfılanmamak için ısı ile sıcaklık arasındaki farkın giderilmesi veya kamuoyu buna henüz hazır değilse de görmezden gelinmesi elzemdir.
öncelikle uludağ sözlük'te derinlemesine tahlil edilme ihtimalinin olmadığını bilerek yazıyorum.
son derece çarpık ve korunaklı bir yapı içinde yaşayan askerdir. kendisinden daha üst rütbeye sahip komutanından korkma sebebi de ast-üst ilişkisi ya da sevgi-saygı ilişkisi değil; korkma gereği duymadığı kanunlardan korunmasını sağlayan mekanızmanın doğal gereğidir ya da bu korunaklı yapının nimetlerinden istifade edebilmek için katlanmak durumunda kaldığı bir zorunluluktur da denilebilir.
hiç gocunmadan askerlik yapan ve hatta yaparken "üstün hizmet" payesine de lâyık görülen bir âdem olarak bu durumun; kanun önünde eşitlik ilkesine de askerlik geleneğine de uymadığını düşünüyorum. fenerbahçe de artık yapsın şu forvet transferini. delirtmesin adamı.
muhtemelen saat gece yarısını geçtikten, bebeğin uyuması için başvurulacak her yol(ayakta sallama, beşikte sallama, kucakta sallama, ninni söyleme, yalvarma, tehdit etme)denendikten sonra, çaresizlik, sinir yıpranması neticesinde bebeğin var gücüyle bağıracağını ve komşuların da bundan rahatsız olacağını bilerek; "uyuma o zaman taam mı uyuma!" noktasına gelinmesi ve bebeği yatağına bırakıp evin, bebek odasına en uzak bölümüne çekilmektir. on dakikalık azimli bir ağlama-bağırma eylemi sonrasında kazanan tabii ki yine bebek olur.
denizden aniden türk kızının çıkmasının küresel ısınma, çevre kirliğliği, denize karışan fabrika atıkları nedeniyle bir hayal olduğu günümüzde; başvurulabilecek bir yöntem.
hayattan ve her şeyden bir anda soğutan şeydir, bu araba. istediğiniz yöne doğru fiziki kuvvet uygulamak(itmek)maalesef bu arabanın o yöne gitmesi için yeterli değildir. beraberinde tatlı dil ile ikna etmeniz de gerekir. nasıl bir dizayn harikası ise, siz sadece ileri doğru ittirdiğiniz halde dört tekerin dördü de farklı istikametlere yelken açar. tübitak, microsoft, volkswagen, toprak mahsulleri ofisi...yapın artık şu uçan alışveriş arabasını.
efendim, bu öyle bir hâl, öyle bir nimet, öyle bir mertebedir ki, yaşayan için anlaşılamayanı anlatmaya zorlanmak, yaşayamayan için sadece gıpta etmek, yaşadığını sanan için ise kuru bir avuntudur. sevgiliden başkasını görmeyen göz, görmeye zorlansa dahi görmez. ne mutlu bu gözün ve bu göze hükmeden kalbin sahibine.
şüphesiz ki öperek uyandırmak değildir. buradaki uyandırmak; faaliyete geçmesine sebep olmak anlamındadır. gözlemlerime ve dahi acı tecrübelerime dayanarak bu arkadaşı harekete geçiren davranışın, eksi oy verdiği bir entrynin, editlenmesi ve bu edit içinde de entrye eksi oy verenlere serzenişte bulunulması olduğu kanaatine vardım. yani önce bir entryi eksiliyor sonra da bekliyor, bekliyor, bekliyor ta ki eksilediği yazar entrysine; " te allahım bunu bile eksileyen mallar var ya... ne diiim ben size" benzeri bir ekleme yapana kadar bekliyor. sonra da atağa geçiyor, zincirini koparıyor, gözleri kanlanıyor, ağzından köpükler saçıyor. gündüz vakti korku objesi resmen.
karakter sınırı bir duvar misali önüme çıkmasa idi; yeni okunmaya başlanan romanın önce son sayfasını okumak olacaktı başlık.
nazarımda mazoşistlik ile yahut sadistlik ile benzerlikler taşıyan insan davranışıdır. davranış bozukluğudur. aynı davranış bozukluğu, daha önce izlediği filmin sonunu, filmi yeni izlemeye başlayanlara söyleyip ortamdan kaçarcasına uzaklaşan tiplerde de gözlenmektedir. tıbbi gözetim altına alınmaları toplum sağlığı açısından son derece önemlidir.
neden eksilendiği anlaşılamayan entryler sınıfına girdiğine hükmettiğiniz bir entryniz sonrasında ortaya çıkan serzeniştir. "dallama" kısmı opsiyoneldir. o anki ruh halinize göre ve özellikle de entry içeriğine göre hangi ifadenin daha rahatlatıcı etki oluşturacağı size kalmış.
ben böyle aracın ta... ne zaman bedenimin her hangi bir noktasında kaşıntı hisseder ve sivri sinek marifeti olduğunu görürüm; bu hayvanın yeteneklerine hayran kalırım. yine de kendisine bir yeteneklerine iki.
tüm yazarların peşinde olduğu bir güzel, adı konulmamış bir şiir, bir ankâ bir humâ kuşu belki.
"Âfet-i gamdan aceb, dünyâda kim âzâdedir?
Herkesin bir derdi var, mâdem ki âdem-zâdedir.
Bir humâ-yı zîvkı bin sayyâd-ı gam ta'kib eder,
Böyle bir mevhûma bilmem, neden halk üftâdedir?"
her hangi bir kamu kurumu ile basit de olsa bir işi olan vatandaşın; evrak getir-imzalat-onaylat süreçlerini yaşarken, kendi kendine mırıldandığı şarkıdan ufak bir bukle.