her gururlu insanın içinden arada bir geçirdiği cümledir.
ben de 2 yıldır arada bir geçiriyorum içimden bu cümleyi. sokaklarda, çevremde bir sahtelik gördüğümde, haberlerde o iğrenç şeyleri dinlediğimde düşünüyorum. kendilerine ve içi boş değerlerine çıkarları ve korkularından bu kadar bağlanan, diğerlerini düşünmeyen insanları her gördüğümde düşünüyorum hayatın değerini. cidden ne kadar değerli diye de sorguluyorum. birilerine saygı duyan azınlıktan olmaktan gurur duyarken bir yandan, diğer yandan bir şeyleri değiştiremediğim için utanıyorum kendimden.
umursamak anlamsız geliyor hayatı. sonra aileme bakıyorum. onları umursamadan yapamıyorum. benim için yaptıklarını düşündükçe hep bir vicdan azabı yaşıyorum sanki içimde. fight club'ta diyor ya "her şeyini kaybetmeden özgür olamazsın" diye. hep aklıma bu replik geliyor.
peki bir gün ailem olmadığında ne için özgür kalacağım? bu sahte, bencil, çıkarcı insanlar gibi yaşamak için mi? veya ahlaklılar bir bir yok olurken onları umursamadan keyfime bakmak için mi? bunlar bana göre değil.
bir gün ailemi kaybettiğimde, ölmek için özgür kalacağım. benim için anlam ifade eden tek şeyi kaybettiğimde diğer tüm anlamsızlıklardan kurtulmak için özgür kalacağım.
sartre özetliyor: "intihar bir kaçış değil, bir reddediştir."
çünkü bu hayat bana göre değil.
o her şeyin anlamsızlaşacağı güne kadar, neredeyse her şeyin anlamsız olduğu bu dünyaya katlanacağım.
demin facebook'ta geziniyordum ve aşık olduğum tek kızla olan o son konuşmalarıma bakayım dedim. o kadar vurucu cümle vardı ancak en çok vuran bu oldu tekrardan. (2 yıl falan önce)
"sevgine inanıyorum ama bu yeterli değil."
kapitalizm, insan doğası ve bencilliğin derinlerine inmemizi sağlar bu söz.
hayallerin kurulduğu, ilk umutların yeşerdiği (benim için lise) zamanlardır. bakmaya kıyamadığın, onun için bütün cinsel düşüncelerinden feragat ettiğin, resimlerine bakıp tertemiz hayaller kurduğun zamanlardır yani. çünkü aşk gerçekten tecrübesizken güzel yaşanıyor, pisliğe bulanmamış, utangaç bir kişi olunan zamanlarda. çünkü ileride anlıyorsun gerçeklerin hayaller kadar güzel olamayacağını, o kadar temiz kalamayacağını.
en güzel yaşanan aşk, en uzak yaşanan aşktır. çünkü en uzak aşk, en temiz aşktır.
günümüz türkiye'sinde ve dünya'sında net olarak gördüğümüz durumdur.
ben cidden anlayamıyorum fakir bir insanın eşitlikçi bir düzeni reddedip "kraldan çok kralcı" olmasını.
insanların bunu desteklemelerinin sebepleri ise şunlardır; din, çıkar ilişkisi, "ekmek yediğim yer" mantığı.
sonuçları da şunlardır: kapitalizm yaşar, orta sınıf çalışır, fakir kesim de ahiret hayatında mutlu bir yaşamın hayalini kurar. olan yine kendini kandıramayan orta kesime olur. (dinden dolayı kendini kandırma değil, bir şeylerin farkında olup bu kralcı tayfa yüzünden ellerinden bir şey gelmemelerinden dolayı)
1. grup: bir dünya görüşüne sahip, şu anki koşulları göz önünde bulundurup çıkarımlar yapabilen ve idamın olmamasının yararlarını veya idamın olmasının zararlarını mantıklı bir şekilde tartışabilecek grup.
bu grupla sonuna kadar tartışılabilir idam hakkında.
2. grup: "yaaa idam çok kötü insanlık dışı yaaa hiç kimsenin ölmeye hakkı yok isterse tecavüzcü olsun isterse terörist ama ölmesinler çünkü idam kötü çünkü selinsu benim gibi insanlardan hoşlanıyor" diyen tatlı su hümanistleri.
bu grupla ise asla tartışılamaz. hatta görüldüğü yerde bir güzel recmetmek gerek.
belki de kişinin kendi kararını kendisinin verebildiği, tertemiz ve çıkarsız duygularla hareket edebildiği çocukluk evresinin son kısmıdır. benim çocukluğumdaki düşüncemdir, ve muhtemelen birçok kişininkidir.
sonra n'olur? aile ve ortam empozesiyle çocuk bir anda "doktor" olmak ister.
doktor olmak istenilen zamanlara bin basan zamanlardır o küçüklük işte.
kimseyi umursamadan içten şekilde inandığı dinin sevabı dışında herhangi bir kazancı olmadan namaz kılmaya gidip bu uğurda bazı insanların gözünde belli bir alt sınıfa konmayı göze alıp sadece dini için yaşayıp madde hayatından kurtulmuş insanın bu erdemi karşısında bazı insanların da onun bu saygınlığını fark edip onu takdir etmesi ve bu umursamazlığından ve erdeminden ötürü onu karizmatik bulması sonucu ortaya çıkan karizmadır.
özellikle belirtmeliyim ki, entry'm ironi içermiyor.
insanların tavırlarına, "ay namaz mı kılıyor" sözlerine, küçümsemelere aldırış etmeden, böyle bir ortamda bulunmasına rağmen kimseyi takmadan namaz kılan adam karizma konusunda matrix'teki neo'yla kapışır.
özel okul öğrencisi maddi açıdan rahattır. bu rahatlığı dışarıya da yansıtır. evde ailesi, okulda hocaları tarafından pek rahatsız edilmez. bu yüzden dar gelirlilere göre daha şımarıktır. kendini daha iyi ifade eder. bundan dolayı kişilik olarak baskın karakter olur. rahatlığı ve baskınlığını insanlar hemen anlayabilir, çünkü direkt açığa çıkarır kendini hal ve tavırlarıyla.
devlet okulu öğrencisi maddi açıdan rahat olsun olmasın, belli yükümlülüklere sahiptir. hiç yoktan sınavlarına, sınıf içindeki tavırlarına daha dikkat edecektir. devlet okulu karışık bir yapıda olduğu için çingeniyle, fakiriyle hep beraberdir. bu yüzden empati yeteneği daha fazla gelişmiştir. ahlaki anlamda tabuları daha fazladır. küçük şeylerden mutlu olmasını bilir.
2 tür okulda da okumuş biri olarak rahatlıkla diyebilirim ki devlet okulu öğrencisinin alacağı versus'tur.
facebook'ta okey oynarken sizi de çağıran hoşlandığınız kızla kaderin bir cilvesiymişcesine karşı karşıya oturup bu sayede eş olma durumunuzdur.
kızla sevgili değilken okey oynuyorsanız durum zaten yeterince kötüdür. buna rağmen hoşlanmaya devam ediyorsanız bununla da sevinmesini bilirsiniz zaten. okey atmamaya ve kazanmaya çalışın. olur da kazanırsanız hemen capsini alın ve bilgisayarınıza kaydedin. arada açar sevinirsiniz.
küçük yaşlarda arkadaşlarıyla teravihe, namaza neyin giden çocuğun dinine güvenerek camiye girerken ayakkabısını bıraktığı rafta döndüğünde ayakkabısını bulamamasıyla dine dair bütün inancını yitirmesi sonucu oluşan durum.
aslında suçlu din değil insandı. ama o anda arkadaşları tarafından alay edilen çocuktan bunu anlamasını beklemek kolay mı?
toplumda iyi görünmek isteyen, bencil, düşüncesiz, hayatını sosyal çevreye ve sosyal medyaya adamış olan insanın bu amaçları uğruna atatürk'ü ve görüşlerini kullanması, bunlardan prim yapmaya çalışmasıdır.
geneli bir yandan elit geçinmeye, bir yandan ortam kurmaya çalışır.
dinciler ile beraber en bilgisiz, nefret edilesi ve en saygısız kesimdir.
not: başlığa dikkat edilmesini istiyorum. "kemalist ergen sendromu" değil "ergen kemalist sendromu".
ergen kardeşlerimiz kemalist olabilir. bu onların düşüncesidir. benim bahsettiğim kemalizmi ergence savunan, tutarsız insanlar.