ilk aradığım da 44 dk, ikinci aradığımda 1 saat 10 dakika ve şimdi 25 dakika oldu halen bekliyorum. Her aradığımda 10 dan birinci sıraya geldiğimde telefon kendi kendine kapanıyor. Lanet olsun bu kurumlara ve onun müdürlerine, bakanlarına.
tipik bir diktatör eğilimine girmiş o yolda ilerleyen, gittikçe kibir ve bencilliği artan biridir. dünyada örnekleri bolca bulunur. insandır çünkü ve bu eğilim her insanda mevcuttur.
bu ülkede her yıl ortalama 2500 işçi patronların yetersiz güvenlik önleklerinden dolayı ölüyor. dolayısıyla efenim bu ülkede bir patron terörü gündem olarak birinci sırada yer alması gerekiyor diye düşünüyorum. ama neden değil acep...
bu kelimeyi duyunca aklıma direk, elleri tükürük ve krem karışımı kokan ince parmaklı kırmızı ya da pembe ojeli, elinde smart telefonu, saçları yüzünü kapatan, yolda yürüyerek birşeyler yazmaya çalışan, tüm dikkatini telefonuna vermiş sidik kokma potansiyeli olan kızlar geliyor
Böyle bir numaradan aradılar telesekreter çıktı ve " bugüne kadarki Kredi kartları aidatınızı geri almak istiyorsanız 1 e basın" sonra hiç beklemeden kapandı. ne tuhaf şeyler var ya.
Sebebi mitolojiktir. Domuz ile simgelenen bir tanrının sümer döneminde Bahar, bolluk tanrısını öldürmesi sebebiyle tarihler boyunca ortadoğuda kalan dinlerde lanet bir hayvan olarak aktarılır.
Çalışanlarına karşı Haksızlar dönüyor. Mesela öğretmenlik için başvuru yaptınız. Sizi çağırdılar. Tamam dediler biz sizi arıyacağız. bir kaç hafta sonra Aradılar ve iki hafta deneme süresi verirler.
iki hafta Çalışırsın para vermezler. Sonra iki hafta biter, biz sizi arıcaz derler. Bir kaç hafta sonra Ararlar iki hafta daha çalışmak için.
Bu iki hafta Eylüle hazırlık içinmiş. öncesinde Kontrakt imzalarlar. Yani işe alındın diye. Eylül'de Çalışmaya başlayacaksanız Derler. Aylardan Hazirandır. Sen bu iki haftalık çalışmalardan dolayı hiç bir yerde çalışamaz olursun. Bu iki haftalık Çalışmalardan herhangi bir maaş ödemeside yapmazlar.
Sonra efendim kontrattan sonra bir telefon Gelir. işten Çıkartılmışsın. Neden dersin. Merkezden geldi karar derler. Daha iyi öğretmenler bulmuşlar diye.
Söylemek istediğim Asla Güvenmeyin Bunlara. Sahipleride Yahudi. Kontraktan hemen sonra işten çıkartabiliyorlar, Daha iyi çalışan bulduklarında.
Ayrıca Anaokullarında Hiç bir şey öğretmiyorlar. Herşey Göstermelik. Aileler beğensin yeter. Çocuklarla sadece iyi vakit geçirmeye çalışıyorlar. Öğrenim çok düşük. Ve üstüne üstlük Bencil olmayı, paracıl olmayı, ve Bizim kendi kültürümüzden çocukları uzaklaştırmaya çalışıyorlar. Ne kalite VAr ne de doğruculuk.
Ben Yaşadıklarımı ve gördüklerimi anlatıyorum efendim.
Saygılar
not: aynı zamanda yabancı öğretmen diye alınanların bir çoğu üniversite mezunu bile değil.
Ingilizce Kursuna gitmenin büyük bir artısı yok, Eğer Bunlar hergün yapılırsa baya baya ingilizce öğrenilir efendim.
ingilizce öğrenme teknikleri ( Hepsi Hergün yapılmalı)
1 - Sesli kısa döküman oku ve dinle. ( önce dökümanı oku, sonra onu dinle. bir hafta boyunca aynı dökümanı dinle) Benim tavsiyem BBC Six minute
2 - Akşamları, kendi kendine, o gün ne yapığını anlat. Bunu bir ses kayıt cihazına kaydet ve dinle, Hatalarını gör düzeltmeye çalış. Her akşam bunu yap.
3 - Sesli, hatta biraz yüksek bir sesle ingilizce makale, hikaye gibi şeyler oku, onu kaydet. ve kaydettiğini dinle hataları gör.
4- Kelime hazinesi için, günlük hayatta söylemek istediğin cümleleri doğru bir şekilde "kısaca" ingilizceye çevir ya da çevirttir. bir kağıda yaz, günlerce yüksek sesle, bakmadan, sadece bir kelimesine bakarak hatırla ve tekrarla. ( günde 4,5 yeni kelime öğren. Her cümlede bir yeni kelime olsun)
Ingilizce Kursuna gitmenin büyük bir artısı yok, Eğer Bunlar hergün yapılırsa baya baya ingilizce öğrenilir efendim.
ingilizce öğrenme teknikleri ( Hepsi Hergün yapılmalı)
1 - Sesli kısa döküman oku ve dinle. ( önce dökümanı oku, sonra onu dinle. bir hafta boyunca aynı dökümanı dinle) Benim tavsiyem BBC Six minute
2 - Akşamları, kendi kendine, o gün ne yapığını anlat. Bunu bir ses kayıt cihazına kaydet ve dinle, Hatalarını gör düzeltmeye çalış. Her akşam bunu yap.
3 - Sesli, hatta biraz yüksek bir sesle ingilizce makale, hikaye gibi şeyler oku, onu kaydet. ve kaydettiğini dinle hataları gör.
4- Kelime hazinesi için, günlük hayatta söylemek istediğin cümleleri doğru bir şekilde "kısaca" ingilizceye çevir ya da çevirttir. bir kağıda yaz, günlerce yüksek sesle, bakmadan, sadece bir kelimesine bakarak hatırla ve tekrarla. ( günde 4,5 yeni kelime öğren. Her cümlede bir yeni kelime olsun)
Efendim istanbul daki önemli bir ingilizce dil okulunda (dershane) yaşanandır anlatacağım şey.
Adını vermeyeceğim fakat ilk üçe girmiş diyebileceğimiz bu dershane, Öğretmenlerine yaşattğı inanılmaz onur kırıcı ve haksız kazanç sağladığını üç kuruşa ssk sız, fazla mesai ve ve daha birçok gizli sömürünün yapıldığını bildirmek isterim.
bu sömürü özellikle yabancı hocalara karşı yapılmaktadır. birçok sebepten( yoksulluk, aile dramı, ölümler, ekmek kavgası) diğer ülkelere olduğu gibi bizim de ülkemize sığınan bu bir avuç insana kadın erkek demeden istedikleri gibi şekillendirip eğip büküp hizaya sokmaya çalışıyorlar. istemeyen elbette çıkıp gidiyor bu da kapitalizmin o "meşhur özgürlüğü" olsa gerek.
Herkez bilsin, o büyük ingilizce kurslarında dil okullarında öğretmenlik yapan bir çok yabancı hoca. kurs taafından bilerek ve isteyerek gözünün yaşına bakmadan sömürülmektedirler.
Nereden mi biliyorum? Biri benim en yakın arkadaşım. Bu dershanelerin adına da "Şeytan" taktı.
Küçük bir ingiliz sahil kasabası. Güneydedir. 100.000 lik bir nüfusu vardır efenim. Londra'ya 2 saat falan sürer yolculuğunuz.
daha fazla bilgi mi?
Yakında en yeni haberler ile oradan yazacağım.
Evet efendim,
Soğuk, şuan nisanın sonuna yaklaşıyoruz iki haftadır havalar biraz iyi. iyi derken öyle sıcak falan düşünmeyin. ılığın biraz altı. güneş var iki haftadır. fakat heran gidecekmiş gibi duruyor.
Sahil büyük ve güzel. Fakat taşları büyük, yani kumsalın. ilginç olan birşey var, deniz sürekli yani haftada bir iki kez çekilip geliyor. ve dün inanılmaz çekilmişti. neredeyse 800 metre gerideydi deniz.
ne köy ne de şehir burası. Kasaba derler ya işte ondan :) evler, caddeler harika, düzenli. küçük biryer fakat vakit geçirilebilecek bir yer. şahsen ben bir aydır buradayım ve sıkılmadım. açıkcası birazda insanın kendisine bağlı.
dışardan yemek pahalı. örneğin geçenlerde bir tost yedim ve bir de çay aldım. tostun yanında tabakta biraz salata ve patates kızartması vardı. TL olarak hepsine 15 TL ödedim. yiyecek ve giyecek burada pahalıdır efendim.
1- işlemci fanı ve soğutucusu
2- kasa içi soğutma
3- Power supply problemi
4- güney chipset soğutumu
5- içi kurumaya yaklaşmış ( bunlar genelde işlemci çevresinde bulunan 3300 Mf 6,3 v civarında olan) kondansatörlerin ufak bir ısınmayla yalıtıma geçmesiyle oluşan arıza.
Bilinç akışı tekniğinin ilk uygalayıcısı diyebiliriz. En ünlü kitabı Mrs dallowaydir. Uyguladığı teknik diğer klasik yazarlara göre zordur. Okurken dikkatli takip gerektirir. Yer zaman belli bir sıra ile ilerlemediğinden isimler, zamanlar ve yer aksi taktirde karışabilir. "Kendine ait bir oda" ise en kolay okunan kitabı diyebiliriz.
efendim bir gün karadağa doğru yol aldım, yolda giderken karadağ ile ilgili -ayrıca sosyolojik bir tanıdır- komik bir hikaye duydum. Hikaye şudur.
Yugoslavya dönemidir. Ve tito bu birleşik ülkeleri (yugoslavya) ayağa kaldırmak, iyileştirmek, diriltmek üzere bir kalkınma planı hazırlar. e tabi bu planın direkt maddesi çalışmak olacaktır. tito tüm yugoslavya ülkelerini gezer, toplantılar düzenler ve halka sesleniş konuşmaları gerçekleştirir. fakat burada ilginç bir şey yaşanır. karadağ'da geniş bir kalkınma programı toplantısı gibi bir program için toplaşılmış büyük bir mekanda tito konuşur.
der ki, "arkadaşlar, yugoslavya'yı ayağa kaldıracağız, dirilteceğiz, fakat bunu hep birlikte ve çalışarak gerçekleştireceğiz."
karadağlılar bilindiği üzere, inanılmaz tembel bir toplumdur. bu sebeple toplantıda homurdanmalar yükselir. bu durum karadağlıların canını sıkmıştır çünkü. sonunda biri el kaldırır ve söz alır.
"peki efendim, kaç gün çalışacağız" der.
tito cevap verir,
"haftada altı gün çalışacağız"
bunun üzerine homurdanmalar iki katına çıkar ve hemen bir başka karadağlı cevap verir.
"ama altı gün çalışma nasıl olur! bu çok fazla" der. homurdanmalar tekrar yükselir, altı gün çalışmamı olur, sesleri duyulur ve sonunda tito cevap verir.
"tamam, peki, haftada beş gün çalışma olacak" der.
karadağlıların tepkisi yine durmamıştır. sesler tekrar yükselir salondan. tito dayanamaz ve çalışmayı beş güne indirir. ama salon bunu da kabul etmez ve böylece dört güne, üç güne ardında iki güne ve en sonunda da bir güne indirir. tartışmalar saatler sürmüştür. sonunda salondan biri kalkar ve der ki,
Şuan kütüphanemden uzağım fakat sebebi şudur efendim, domuz bir sümer mitolojisine dayanan mistik bir semboldür. Domuz mitolojide bir tanrıçayı katlettiği yazılır. bu sebepten halk domuzu lanetler ve onun pislik bir varlık olduğunu düşünür.
ayrıca, ekmeği öpüp alnımıza koymamızın bir nedeni de, o domuzun öldürdüğü parçaladığı tanrıçanın et parçalarıdır aslında. yani tanrıçanın et parçaları değişe değişe bize ekmek parçası olarak gelmiştir nokta
Karadeniz de yeraltı kaynakları ile ilgili yapılan bir araştırmadır efendim. National geographic denilen bu belgesel kurum ABD nin post modern bilim ya da popüler bilim diyebileceğimiz temelinde bir tarz sürdürmektedir. Karadenizdeki, ballad denilen bu kişi de bu belgesel adınamış gibi araştırma yapmaktadır. Adına da Nuh tufanı vardır bla bla denmektedir. Nuh tufanı bir sümer mitolojisidir. Karadenizdeki yeraltı kaynakları adına yapılan bu gizli operasyonu halktan gizlemek için yine cahil toplumun en cahil yerinden vurup konuyu başka tarafa dağıtmak amacıyla yapılmaktadır. nokta.
Manşet ne kadar sert dursa da - o yazarlar - o başbakanın (ve çevresindekilerinin) yüzünden işlerinden olmuştur, hapislere girmiştir ve zor günler geçirmiştir.
ayrıca Birgün gazetesinin, bu yazarları bünyesine alması oldukça hoş bir durumdur. muhalefetin her türlüsüne açık olmak, özgürlükçü ve geniş muhalif odak noktalarına izin vermek; gerçek bir sol tavırdır ve olmalıdır.