Baftan
-1781 (küçükken çok ezilmiş)
dördüncü nesil yazar 131 takipçi 1337.77 ulupuan
entryleri
oylamalar
medya
takip

    hiçiç

    1.
  1. kendisine bir turlu gidilemeyen, ama bir sekilde oradan gelinen, gecilen veya oraya sinilebilen manevi bir diyar. "hiçiçimden gelmiyor", "hiçiçinden gecmiyor mu?" ya da "hiçiçime sinmedi" sekillerinde kullanilir.
    0 ...
  2. beton mezar çöplüğü

    1.
  3. depremle birlikte insanlarin sehir diye yasadiklari bolgelerin hepsinde ortaya cikan manzara. ozellikle havadan yapilan cekimlerde gayet net olarak gorulebilen bir cirkinlik, duzensizlik ve bicimsizlik yumagi; ve bu kasvetin icerisinde yasamaya calismis binlerce insan yine bu soguk garabetlerin altinda kalarak can verdi. ev diye, yuva diye bildikleri bu kutular hem katilleri, hem tabutlari hem de mezar taslari oluverdi, bir anda ve cogu uykudayken.

    elbette cansiz beton parcalarini suclamak gibi bir maskaralik yapacak degiliz: insanlari bu yapilarda yasamaya iten, bu binalari ve yollari bu bicimleriyle tasarlayan, onaylayan veya planlayanlar, yani sorumlular yine insanlar ve insanlarin duzeni; dogal degil, ilahi degil, uzaylilarin eseri hic degil. denecektir ki "ayakta olduklari zaman beton binalar guven veriyor". iyi de, birincisi bunlarin cirkin olduklari gercegi degismiyor, ikincisi, bu sozde "guven" olsa olsa deprem tehlikesi olmayan cografyalar icin gecerli olabilir. ortalama her on ile yirmi senede bir buyuk sarsintilarin oldugu bir bolgede degil.

    bu yapilarin ve sehirlerin birer mezarlik oldugunu anlamak icin ille de yikilmalarini beklemek gerekmiyor; ayakta durduklarinda da insanlarin ruhunu ezen bir agirliklari var; sanki kasten bu iskence icin tasarlanmislar. rastgele bir sehir merkezine tepeden bakildiginda gorulen tablo hep ayni: daracik sokaklar, acik alan yoklugu ve kendisi 5 katli olsa yanindaki 10 katli bina tarafindan golgelenmis tikis tikis yapilar. yer mi yok? deprem olsun ya da olmasin; cok mu seviyoruz birbirimizi bu kadar dip dibe ve ust uste bir mimari ile duzenliyoruz sehirleri, mecbur muyuz?

    sahsen ben o kadar da sevmiyorum sizi insanlar, hele ayni anda ayni mezara girecek kadar merakliniz degilim. bu nedenle sefaletimizin sonuclarina tekrar tekrar sahit olmak, yasarken burnumuzun dibindekilere ses etmeyip is isten gectikten sonra beylik laflari tekrarlamak ya da bahaneler siralamak birsey ifade etmiyor.
    1 ...
  4. ver oyunu al boyunu

    1.
  5. samimiyet ve doğruluk içeren tek seçim sloganı.
    0 ...
  6. oyun da suçlu değil oyuncu da sorun bayrak tutanda

    1.
  7. 'neden meşhurlar bu kadar zengin' veya 'neden diktatörler bu kadar rahat at koşturabiliyor' sorularının gizli cevabı. birileri, binleri ve milyonları desteklediği için. bahsederek, zaman harcayarak, kışkırtarak veya tonla başka yöntemle olan bitenin gerçek sorumlusu gayet sıradan görünen maymunlar. çünkü hamurları böyle, çünkü fırsatçılar, çünkü şu çünkü çük: sonuçta bu kadar paranın, gücün, yetkinin veya silahın birkaç kişide toplanabilmesi için bireylerin ufak katkılarının çığ haline dönüştüğü kitlelere ihtiyaç var.
    'ama kandırılıyorlar'... hadi canım sen de; niye olumlu olana değil de hep lüzumsuz ya da zararlı taraflara doğru kandırılıveriyorlar acaba? tesadüf mü? 'sistem böyle'... sistem zaten kitlelerin ta kendisi; sürekli seçtiği modeller üzerinden kendi kendisini üretiyor, kültürel ve sosyal bir mastürbasyon da olabilir. bir süredir kabahatleri rejimlerden veya bir avuç seçme vitrin mankeninde aramaktan vazgeçtim. sağda solda karşıma çıkan ve selam verip alan o 'sıradan' görünümlü tehlikeli ve sayıca fazla elamanlar daha çok can sıkıyor artık.
    tuvalet aynasından bile fırlıyorlar hem de hergün...
    1 ...
  8. soyadını rothschild olarak değiştirmek

    1.
  9. maceraya yelken açmaktır. çok uzak bir ihtimal malum aile size bir bayilik falan verir, bir başka ihtimalle sizi ortadan kaldırır; şansınız yaver giderse sizi ciddiye almaz. ama bu soyadı ile çaldığınız bazı kapılar size açılır. neden? çünkü bu kurnazlığınızı bilmeden yeni soyadınızın cazibesine kapılacak bir ton şark kurnazı var, tosunlar tesadüfen semirmiyor, ortam müsait.
    bir de kendinize biraz ingilizce yaparsanız imkanlar dünya çapında artar, özellikle balkanlar ve ortadoğu gibi osmanlı mirası topraklarda sizinle bir tanışıklık kurmak isteyenler kesin olacaktır: "abi bizim projenin altına ismini yazalım, hiçbir şey yapmana gerek yok, sana direk yüzde üç veririz..." böyle on tane projeye ismini ekledinmiydi emekliliğin garanti.
    o zamana kadar yaşatırlarsa tabi... eee, hiç risk almadan ikiyüzelli senelik bir isme eklenip bedavadan köşe olmak var mı öyle? boşuna dememiş hoca "ya tutarsa" diye.
    2 ...
  10. göçmen sorunu ırkçılıkla çözülemez

    1.
  11. bizans tarihinden alınabilecek bir derstir:
    doğudan gelenleri aşağılamaları topraklarını kaybetmelerine engel olamadı.
    ırkçılık ruhu ve aklı zehirler, insanlıktan çıkarır ve sağlıklı karar almaya engel olur.
    (bkz: ırkçılarla insanları birbirine karıştırmak)
    0 ...
  12. son çivi için akp yi seçin hedef 2023

    1.
  13. ıslah olmayanlar diyarının tabutu için bir kampanya.

    "ama kurunun yanında yaşlar da yanar..."
    kurunun yanında yaşların olması biraz garip; yirmi senede hem kuru olan bir türlü nemlenmemiş hem de birileri bu cehenneme rağmen yaş olarak kalabilmiş, öyle mi? pek inandırıcı değil, bu işte bir tuhaflık var. kurnazlar bir anda "kandırıldık, biz zaten hep karşıydık" diye kendilerini paklayacak yani. öyle kolay olmamalı, mühür ampule basılsın ki herkes sonsuza kadar aydınlansın. böyle göze böyle yaprak.

    şaka şaka; virginia golf sahalarında ve pentagon koridorlarında kimin niye ve ne zaman seçileceğinin kararı çoktan verilmiştir, boşuna hayal kurmayın.
    1 ...
  14. akp lilerin ortadoğu ya sürülmesi

    1.
  15. ülke tarihine bakınca olmayacak iş değildir.

    birgün bu iktidar değişecek mi, değişecek. o noktadan sonra mesele yeni iktidarın ne kadar radikal olabileceğidir; sağ veya sol olması, şu ya da bu ideolojiden olması hiç önemli değil. bugünün chp'si ya da iyi parti'si gibi görece ılımlı, daha doğrusu 'aman tadımız kaçmasın ali rıza bey' tadında oluşumlar gelirse a.k. partililerinin korkacağı bir durum yok, en fazla attan inip eşeğe binmiş olurlar.

    peki ya yeni iktidar hem radikal hem de paraya sıkışmış olursa? işte o zaman paralı bir günah keçisi bulup atına eşeğine bakmadan çökecekler mallarına. vaktinde rumların ve ermenilerin, son zamanlarda da muhaliflerin ve fetö damgası yiyenlerin başına gelmiş olan bir memleket geleneğinin devam etmesi yani. ses çıkaramasınlar diye de sürecekler bir yerlere. bir avuç ensesi kalın dışında kalan büyük çoğunluğu da avrupa ülkeleri almayacağına göre istikamet suriye, ırak ve afganistan.

    "olmaz öyle şey ya" diyenler şunu bir düşünsün: kim engel olacak? sessiz kaldınız gibi...
    "gençliğimi yediler" diye a.k. partisi'ne oy verdiklerini bildiği kendi ana babasını bile ortadoğu otobüslerine bindirebilecek kadar bilenmiş bir kitle var, kime ne anlatabilirsiniz acaba?

    "chp gelirse başörtüsü yasaklanır" diye şiir okuyanlar chp ya da benzeri birileri gelmezse o zaman ne olur, esas bunu hesaplasalar daha iyi olur. zaten belki de bunu kestirebildikleri için tayyör'ü kaybetmemek adına neredeyse kendi akıllarını kaybedecek haldeler. "chp'ye oy verelim diye korku veriyor" diyen tilkilere de ayrıca hatırlatmakta fayda var: kimin iktidara gelip kimin gelmeyeceğine vatandaşlar karar vermez, boşuna kendinize olmayan bir önem atfetmeyin. mutfakta ne pişirilecekse bahtımız o...
    0 ...
  16. virüs bahanesiyle gasp edilenler

    1.
  17. terör bahanesiyle, güvenlik adına, şu ya da bu korku ile ele geçirilenlerden farksızdır: aklımız ve ruhumuz. çünkü insanları gütmek için onların akıllarını ve ruhlarını ele geçirmek gerek ki virüsün böyle bir derdi yok.

    bu gezegende ilk defa salgın çıkmadı. salgın ayağına ilk kez insanlar fişlenmedi; tarihin derinliklerinden gelen 'vebalı' diye bir deyiş bile var. ne kadar tedbir alınırsa alınsın bir salgının ne kadar şiddetli olacağına, ne kadar yayılacağına ve ne kadar süreceğine karar veren her defasında virüsün de ait olduğu geniş bir alemin garip doğası oluyor. bu kez de farklı değil; her tür kısıtlamaya ve tedbirlere rağmen ne seyri değişti ne de mutasyonu; bir nokta gelecek ve duracak; ya uyum sağlayarak ya da tekrar geri gelmek üzere inzivaya çekilerek; ama mutlaka duracak. duracak demek yok olacak demek değil.

    diğer doğa hadiseleri gibidir virüs. bunu kabul etmek kadercilik değil, tıpkı ölümü kabul etmenin kadercilik olmaması gibi. 'nasıl olsa ölüm var' diye hayata boş vermiyorsak 'virüs' var diye insanlığımızdan vazgeçmek zorunda da değiliz. ama "vazgeç" diyor ve üstüne bir de "bunu kabul et" diyorlar. oysa doğal olanı kabul etmek suni yani insan ürünü olanı da kabul etmeyi gerektirmez, bunlar farklı düzlemler. doğal olan oyun değil ve büyük karmaşası içinde kontrole izin vermiyor. suni ve insani olan ise kontrole ve plana dayalı bir oyun.

    virüs geçip gittikten sonra kısıtlananlar ve gasp edilenler geri verilmeyecek; çünkü ne bunları alan 'şey' ne de akılları işgal eden virüs değil: bildiğimiz ve tanıdığımız oyun kuran kelimeler ve kesinlikle doğal değiller. 'virüs gitti eskiye dönelim' diyenler için 'ya tekrar gelirse' diye yeni kelimeler uydurulur, kontrole devam edilir. oyunu izleyip taraftar olmaya devam edenler olduğu sürece şaklabanlara ekmek çok...
    3 ...
  18. fbi ın takibine giren sözlük yazarları

    1.
  19. cem yılmaz'ın "cia senin o boklu hesabını n'apsın?" sorusunda değindiği vaziyetin bir örgüt değişiği.
    belki gururunuz incinebilir ama fbi'ın radarına girme potansiyeli bu ortamda yok, kusura bakmayın.
    1 ...
  20. recep tayyip erdoğan kırmızı çizgimizdir

    1.
  21. kurallara uymamanın marifet sayıldığı bir diyarda kırmızı çizgi olmak da ne bileyim, pek bir anlam taşımıyor sanki.
    2 ...
  22. derim devlet

    1.
  23. kaçakçılığı, cinayetleri, gaspları, akçeli işleri, adam kayırmaları ve daha nice türlü türlü yolsuzluk, adaletsizlik ve hırsızlıkları yapanların bahanesi. her iki türlü de okunur:

    1- bunları niye yaptın diye sorarlarsa derim 'devlet' için.
    2- nasıl bu kadar yüzsüz ve acımasız olabildin? - benim 'derim' devlet zırhıyla korunuyor.
    1 ...
  24. ruşen çakır youtube kanalını silememek

    1.
  25. elemenın iki üç videosunu izlemek gafletinde bulununca başa gelen tam bir yapışma hadisesi. kafamda 'muhalif görünümlü oluşumlar' diye bir kavram var; iktidarı eleştiriyor görünüp alttan alta rejimin ekmeğine yağ süren modeller bu radara girince direk kanallarının anasayfamda önerilmesini engelliyorum.

    genelde gayet başarılı olmasına rağmen bu uygulama bir tek bu medyascope denen illete ve atlantik matlantik gibi türevlerine işlemiyor. hiç adetim olmamasına rağmen browser'a fazladan uygulama bile indirdim, sırf bunların yüzünü, logosunu görmeyim diye, yine de yırtık dondan çıkar gibi tekrar hortluyor. youtube' un kendi uygulaması bile 'artık valla billa çıkmayacak' diyor, iki gün sonra ruşen'in kayış suratı, ekürileri ve gondirik gündem başlıkları tekrar öneriliyor.

    kıllanmakta haklıyım galiba; o kadar engellenen bir şey tekrar tekrar gelebiliyor, yani engelle-ne-miyorsa, ben bunun arkasında bir karanlık ararım arkadaş. ne ayaksınız lan siz?
    1 ...
  26. sıkışan iktidarın terörü hortlatması

    1.
  27. bir memleket geleneğidir. iktidarların ne terörü bitirmeye ne de teröre yol açan sebepleri çözmeye niyetlerinin olmaması bundandır. ekonomi sıkıntıda, oylar düşüyor, dikkati dağıtmak için bir malzeme lazım, hazırlayın manşetleri ortamı gerelim.
    aynı numarayı nesilden nesile yiyen bir kitlenin ya niyeti bozuktur ya da muhakeme kabiliyeti. sonuç değişmediği için neyin bozuk olduğu da farketmez.
    5 ...
  28. aleviler sünni gerilimi çıkartmaya uğraşanlar

    1.
  29. youtube kanal engelleme

    1.
  30. çok faydalı bir hizmet; videonun sağ üst köşesinde beliren üç noktayı tıklayınca bu seçenek beliriyor.

    herkes kendi gerekçeleri ile kullanabilir. şu aralar yorumlarımı engelleyen kanalları engelliyorum. belli bir yorumu falanca sebeple silersin anlaşılır, her platformda olur bu, nihayetinde kanal senin. ama sen bir kullanıcıyı komple blokluyorsan demek ki aramızda herhangi bir alışveriş olmasın ya da "sadece izle fazla gölge etme" demiş oluyorsun. ben de bu mesajı doğru anlayıp o kanalın videolarının anasayfamda belirmesini engelliyorum olup bitiyor.

    "onların da çok bir tarafındaydı". valla her videonun girişinde ve çıkışında "abone olun, beğenin, izleyin" diye yalvaran ben değilim, demek ki bir taraflarında olduğu kesin, bir kişi bir kişidir.
    1 ...
  31. damat nerede

    1.
  32. bir suredir hakkinda haber alinamayan ekonomi dehasi bir elemanin kaderini sormaktir.

    cok sevildiginden mi? kesinlikle hayir. ama ortadan kaybolma yontemi ilginc. bakkalin ciragi da en azindan o delikanli kadar anlar ekonomiden, ama kaybolsa kimsenin derdi olmaz. oysa bir zamanlar veliaht gibi pazarlanan ve kamuya mal olmus bir ismin birden buhar olmasi 'aile ici mesele' diye gecistirilemez.

    isin aslinda ilginc olmayan tarafi ise bir zamanlar bu genci yalamaktan dilleri pas rengine donen akitler de hic merak etmiyor. belki de buyuk resim kursunda duymuslardir ama susuyorlardir.
    2 ...
  33. vejeteryan ve vegan kimliklerin hafifliği

    1.
  34. çoğunlukla bu kimlikleri üstüne giyenlerin bile kabul etmeyeceği hafifliktir; çünkü insanlar umumi olarak "aaa, kimliğim ve aidiyetim oldu" diye zıplamaktan keyif alan 'alıştırılmış' canlılardır.

    üç adımda anlatacağım, herkes muhakeme kabiliyetine uygun olanı anlayıversin:

    1. adım (çok basit): çin yemeği yiyen çinli, hint yemeği yiyen hintli, adana kebabı yiyen adanalı, çorum leblebisi yiyen çorumlu, deniz ürünleri tüketen atlantisli olmaz. demek ki sebze, meyve, fındık fıstık tüketenlere de sırf yediklerinden dolayı yok vejeteryan yok vegan diye kimlik atfetmek boş iştir, yazıktır. bunları 'evet, ben buyum' diye kabul edenler ise tam bir hayal kırıklığı.

    2. adım (orta derecelilere): temel olarak iki tür kimlik vardır; birinci tür deri gibi vücudun bir parçası olan kimliklerdir. mesela boyun diğer insanların ortalamasına göre çok kısadır, cüce olursun; çok uzundur, sırık olursun. derinin rengi diğer insanlara göre daha açık ya da daha koyudur, ya da yüz hatların diğerlerine göre daha yuvarlak ya da sivridir, beyaz derler, siyah derler, asyalı derler. çükün vardır erkek derler, kukun vardır kadın derler. bunlar biyoloji ile gelen, haklarında pek birşey yapamadığın şekillerdir; diğer insanlar ya da sen kendin bu özelliklere dayanarak bir kimlik sahibi olursun.

    ikinci tür kimlikler ise elbise gibidir. bunlar 'tamamen' kültürel olarak elde edilir, zamana ve mekana göre daha oynaktır, ve üstünden çıkarması ya da üstüne giymesi 'çoğunlukla' kişinin keyfindedir, aynen elbise gibi yani. örnekler; mesela bütün milli ve dini kimlikler, futbol taraftarlığı, siyasi parti ve ideolojiler, bir takım rapçi, arabeskçi, ferrarici gibi etiketler, falanca sınıfın veya filanca meslek odasının onurlu ve osuruk bir üyesi olmak. işte "vegan" veya "vejeterjan" gibi kimlikler bu elbise tarzı kimliklere örnektir. nasıl elbise ile doğmuyorsak, ya da elbisenin altında çıplak vücudumuz varsa işte bu tip kimlikler de aslen gayet hafif ve istemedikten sonra kişinin kendisini ait hissetmek zorunda olmadığı örtülerdir.
    yine de "beni tişörtümden tanı" diye israr eden milyonlarca insan var, ne yapalım yani...

    3. adım (akıllılara): bırakın bütün kimlikleri; her ne biçimde veya kökende olursa olsun size yüklenen hiçbir kimlik tanımını kabul etmeyin; hatta sorgulamadan direk reddedin. bütün kimlikler her ne kadar sanki doğal birer kaynaktan geliyor gibi görünse de aslında tamamen sunidir, insan söylemine yani 'dil'e tahvil edilmiş maskaralıklardır ve esas amaçları kişileri hizaya sokmak ve kontrol etmektir. isimsiz ve kimliksiz bir varlık daha engin, doyasıya sınırsızdır ve mecburen özgürdür.
    sana ne dediklerinin önemi elbette var; bir kimlik yüzünden iş bulamayan, horlanan, öldürülen milyonlar var, bunlar doğru. ama senin kendi kafanda ve varlığında diğer konuşan maymunlar tarafından yüklenen kimliği ya da kimlikleri, yani etiketleri sahiplenmen ya da sahiplenmemen sana ait bir şey. neden ipotek koyuyorsun varlığına, üstelik kendi kafanda; yani sadece sana ait olan o alemi neden çitlerle çeviriyorsun. varsın 'onlar' sana şusun ya da busun desinler; sen kendinin o söylenen tüm markalara sığmayacak bir alem olduğunu neden unutuyorsun?
    'yalnız kalırım ama..." yalnız doğdun, yalnız çekiyorsun, yalnız öleceksin, dert etme. geçici ve yalan aidiyetler için varlığı esir etme, yorulduğuna değmez.
    2 ...
  35. beyin yakan yotuberin erdoğan yorumu

    1.
  36. bozuk bir türkçe: doğrusu "bir youtuber'in beyin yakan rte yorumu" olmalıydı.
    0 ...
  37. kelebeğin sikindeki at

    1.
  38. her ne kadar fare tarafından düzülen dağın umarsızlığı içinde olsa da partnerine çok daha geniş bir tatbikat alanı sağlar.
    0 ...
  39. çin seddi tazminatını ödememek için kaçmak

    1.
  40. bir medeniyetin sırf istiladan korunmak için yaptığı dünya kadar masraf var. duvarın yapımı esnasında ölen bir sürü emekçinin geride kalan torunları, bu işçilerin yitirilmesi ive çin ekonomisinin aldığı tahribat ayrı tazminat maddeleri gerektiriyor. üstelik duvarın yapılmasıyla birlikte doğal alanın gördüğü hasar geri yeri doldurulamayacak bir boyuta eriş de en azından bölgenin yeniden ağaçlandırılması için bir fon oluşturulması gerek. tüm bunlar bir yana,

    çin seddi bunca acıya ve kaynağa mal olarak yapıldıktan sonra artık insanlık tarihinin önemli bir eseri olmuştur. demek ki bu yapıya sefer düzenlemek ve tahrip etmek insanlığın kültürel mirasına yapılmış bir saldırıdır ve cezaya tabidir. seferlerin düzenlendiği tarihten bugüne kadar geçen zaman içinde yapılmamış ödemelerin faiz hesaplarının da tazminata eklenmesi yrerinde olacaktı, ve bu kadar başağrısına yol açmış bir kavmin torunlarının bir ödeme planı oluşturması ve çin hükümetine iyi niyet ve özür içeren bir dosya sunmalıdır.
    0 ...
  41. chp ve iyi parti nin aslında muhalefet olmaması

    1.
  42. çok istiyorlarsa a.k. partilileri kendilerine fayda getirecek şekilde değerlendirebilir, ama meselenin aslı bu: hem chp hem de iyi parti denen yapıların işi gücü muhalefetçilik oynamak ve bu yolla gerçek muhalefeti oyalamaktır. iki adet sosyopolitik formülle izah edersek belki daha net olur:

    formül 1: "dünyanın hiçbir diyarında sistem kendisine sorun yaratacak hareketlerin politik varoluşuna izin vermez".

    bunun türkiyesi, fransası, çini, vs. hiçbir istisnası yoktur, bu kural heryer için geçerlidir. denebilir ki "benim şu an yaşadığım filanca demokratik evropa diyarında inanılmaz sistem karşıtı partiler var ve seçime katılıyor, demek ki bu formül doğru değil." tamam da, bu partiler sorun yaratıyor mu?

    mesela 'demokrasi beşiği' ingiltere'den çok yakın tarihli bir örnek: bu ülkede ırkçı ve faşist bir politik parti olduğunu saklamayan ama açıkca da dillendirmeyen 'british national party' (BNP) yani 'britanya ulusal partisi' diye bir oluşum var. elbette parti'nin söylemleri 'ingiltere standartlarında ırkçı ve faşist'; yoksa türkiye'de benzer şeyleri söylemiş olsa belki yüzde 15 ile yüzde 20 arası oy alır. gelgelelim ingiltere standartları için gayet ters; hani anlaşılabilsin diye şöyle bir mukayesede bulunalım: mesela türkiye'de birileri çıkıp "avantasız ve ayrımcı olmayan bir idare, koşulsuz barış ve istisnasız herkese özgürlük" dese insanlar önce "amaan, zaten diğerleri de hep aynı şeyleri söylüyor" diye önce güler geçer, ama sözlerinde samimi olduğu anlaşılırsa nasıl bir linç yer ve herkes tarafından oracıkta linç edilir, hayal bile edemiyorum. hayal etmeme de gerek yok zaten, bunları isteyen insanların başlarına neler geldiğini herkes bilir. işte birinin aleni ırkçılık yapması veya faşizmi savunması da ingiltere için aynen böyle. sözün özeti, tam da bu yüzden bnp tarihi boyunca hiçbir yerden tek bir milletvekili bile çıkarabilecek kadar oy alamadı.

    sonra ne oldu; 2000'li yıllarla birlikte yabancı düşmanlığı ingiltere'de popüler olmaya başladı ve bnp ufaktan kıpırdanmaya, göz önüne çıkmaya başladı; üye sayıları 4000'leri aştı, belediye meclislerinde koltuk kazanmaya bile başladılar. işte o an ingiliz sistemi bu ufak kımıldanmaya bile tahammül edemeyip bir şekilde bunları bitirdi. hani demokrasi vardı? hani magna carta'nın çıktığı ülkeydi? denecektir ki 'ama bnp zaten demokrasiyi tehdit ediyordu'. sen sistemine 'demokrasi' diye isim verirsen sana ters olan herşey de demokrasiye ters olmuş olur. neyse, her ne kadar bu absürt örneği 'çok demokrat' diye bellenen bir ülkeden verdiysem de istisna yok: "sisteme sorun çıkarmayacaksan istediğin kadar uçabilirsin". yüzde 11 oy almış hdp'nin genel başkanı selahattin demirtaş yıllardır içerde. neden? yok; yani var da söylenmiyor. çünkü gerçek nedeni söyleseler ya demirtaş'ı dışarı çıkarmaları ya da hdp'yi toptan kapatmaları lazım. ama ne demirtaş'ı bırakıyorlar ne de hdp'yi kapatıyorlar. türkiyedeki sistem ne ola ki böyle bir tezatlığa izin veriliyor?

    formül 2: "türkiyedeki rejim abd'nin ileri karakolluğudur".

    falanca otelinizde insanlar diri diri yakılmış veya filanca beldenizde çoluk çocuk aç kalmış gibi meseleler abd'yi ilgilendirmez, yeter ki o ülkeden edeceği faydaya bir zarar gelmesin. gerek chp gerekse iyi parti tavırları ve duruşları ile toplumu örgütlemek ve gerçek sorunlarına eğilmek yerine "sıra bana ne zaman gelecek?" mevzusundalar. bu partilerin doğrudan abd'ye çalışması bile gerekmiyor; sadece kendilerini o 'muhalefet" denen konumda tutmaları ve bu yolla gaz almaya devam etmeleri yeterli.

    sistem bu partileri hala "muhalif" olarak orada tutuyorsa demek ki bunlarin sisteme bir zarari yoktur.
    0 ...
  43. allah varsa ben nasıl reddebiliyorum

    1.
  44. birileri rüyamda bana 100 milyar dolar veriyor, reddediyorum.
    gerçekten 100 milyar dolar verseler reddemezdim herhalde...
    2 ...
  45. muhafazakarlığın gerçek muhaliflik olması

    1.
  46. herşeye ve herkese karşı olmaları ile kendisini ele veren vaziyet. isim olarak 'olanı muhafaza etmek' anlamına gelse de söylem, hal ve hareketleri ile 'karşı olmak' tabirini sonuna kadar hayata geçiren bu ademlerin başlıca hedefleri:

    kadın hakları
    eşcinseller
    çalışanlar
    sosyal adalet
    hukuk
    bireysel özgürlükler
    çevre
    bilim
    sanat

    bunlar yine ilk etapta akla gelenler; daha detaylı bakıldığında kendi söylediklerine bile karşı oldukları tespit edilebilir. mesela "tarihi değerleri muhafaza etmek lazım" derken sit alanı görünce dayanamayıp içine ederler. "milli değerleri muhafaza etmek lazım" iddiasında olup maddi ve manevi tüm değerleri ya satar ya da ayaklar altına alırlar. "toplumsal hayatı muhafaza etmek lazım" diye kafa ütüler, gelgelelim yeni çıkan bir teknolojiyi tartmadan düşünmeden ve düzenleme getirmeden anında alıp kullanırlar. "ahlakı korumak şart" diye esip gürlerken nerede bir rüşvet, yolsuzluk, iftira, hak ve hukuk gaspı varsa ya eylemde ya da söylemde destek verirler. hadi sana bana ahlaki gelen bazı değerleri ahlaktan saymıyorlar diyelim; kendi "aile değerleri, ahlak elden gidiyor" diye delirdikleri konu başlıklarına bakınca da durum değişmiyor, tuttuklarını öpüyorlar.

    varoluşla komple bir sorunları var herhalde...
    1 ...
  47. atam sen rahat uyu hilafet gelse ses etmeyiz

    1.
  48. kemalistlerin hepi topu bir numarası vardı, o da laik cumhuriyeti korumak. anlaşılan o ki bu işi beceremeyecekler. "atam sen rahat uyu, bekçisiyiz biz buraların..." nah bekçisisin; içi boş slogan.

    nasıl a.k. partisi'nin icraatları yüzünden bazı insanlar dinden soğuduysa, tek işi laikliğe sahip çıkmak olan kemalistlerin dinkafalar karşısındaki pısırıklığı da bazı insanları kemalizmden soğutacak. belki de böylesi daha iyi olur, hiç olmazsa bir marka arkasına saklanmadan içinde bulundukları duruma göre tavır almayı öğrenirler. adam demiş ki "bana tapmayın, cumhuriyetinize sahip çıkın". kemalist tayfa ne yapmış, oh ne güzel, "atam atam" diye tapma olayını rutine bağlamış. hani dinkafalar "allah cola'yı sever" der ya, bunlar da cola'ya kaçmış (kötü espri, çünkü hakettikleri ancak bu kadar) neden? çünkü amerika güzel; eril bir kere, altına alıp inletebiliyor.

    özetle, dincisi, sağcısı, muhafazakarı, kemalisti vs. bu ülkenin rezil insanları hemen daha atatürk ölür ölmez memleketi amerika'ya peşkeş çekme yarışına girmiş. birbirlerinden farkı yok, çünkü bu insan malzemesi aynı topraktan yetişiyor.

    tüh sizin sıfatınıza...
    0 ...
  49. uzun hayat yok sınırlı bir zaman var

    1.
  50. her çocuğa aklının kesmeye başladığı andan itibaren söylenen yalandan vazgeçilmesi projesi.

    "yavrum önünde çok uzun bir hayat var". yok işte. hadi yarın araba kazasında ölebileceği ihtimalini düşünmeyip fazla fazla zaman bile versek, bu hayat denen yer bitimli. biliyorum, travma yaşamasın diye söyleniyor bu "ölümsüzlük" masalı, tıpkı gidip de gören varmış gibi öte dünyadan bahsetmek gibi, ama başka tür hasarlara yol açılıyor. insanlar hayatı ve bu hayatın içindeki saçmalıkları çok ciddiye almaya başlıyor ya da bu sınırlı hayat esnasında kendilerini kültürlere ve kurumlara köle ediveriyorlar. "sokayım sizin doğrularınıza, az bir zaman için bu tantanaları çekemem" diye tavır almak yerine 'çok ciddi' belletilen sıkıntıların esiri oluveriyorlar.

    sadece kendilerine ait olması gereken sınırlı bir zaman dilimini bazıların gücü ve refahı uğruna feda etmelerini geçtim, bir de üstüne bu zamanı çileli, kaygılı, huzursuz ve mutsuz olarak geçirmeleri de cabası. birine "iki gün ömrün kaldı" desek büyük ihtimalle içinden geçen üç beş şeyi yapmaya kalkar, ne kadar lüzumsuz şeyle uğraştığını farkederdi. demek ki insan evlatlarına baştan "fazla zamanın yok, ona göre davran" denirse neye önem verip neye önem vermeyecekleri konusunda ayakları yere daha sağlam basabilir, daha cesur olabilir, en azından başkalarını uğruna kendilerini feda etmeme konusunda daha itinalı olabilirlerdi.

    herşey bir tarafa, epeyce bir süredir doğal insan ömürlerinin ötesinde varolabilen cansız örgütler, sosyal ve ekonomik sistemler, kurumlar veya ideolojiler adeta insan aklı ve bedenleriyle beslenerek varolmaya devam ediyorlar. üstelik bu kurumların yiyip tükettikleri insanlara da bir faydaları yok; idareci olanları biraz ihya edip geri kalan nüfusu çiğneyerek var olan mekanizmalar bunlar: "önünüzde upuzun bir hayat var!"

    afedersin ama, bok var...
    0 ...
  51. türkiye nin mülteci çöplüğüne dönmesi

    1.
  52. son 70 bin senelik tarihinin tamamı sadece "mülteciler" veya göçler başlığı altında anlatılabilecek olan dünyanın belki de en çorba coğrafyası için yapılan tuhaf şikayet.

    bu topraklarda mülteci ve göçmen akınlarının durmasını istemek ile "antalyada olalım ama ortam sibirya gibi olsun" demek aynı şeydir. bu isteğin en makul çözümü kalkıp sibiryaya gitmektir.

    o zaman "türk" markasıyla bin senedir bu topraklarda dolanıyor olmakla övünen vatandaşlar eğer 'anadoluya göçler dursun' istiyorsa, bir zahmet göçün daha az yaşandığı altay steplerinde yaşamayı deneyebilir. bir dakika, zaten oralardan göç etmiştiniz değil mi? pardon...
    1 ...
  53. çıplak elle koklanmış en güzel ses

    1.
  54. recebin birine her istediğini verenler ülkesi

    1.
  55. türkiye'dir. para, saray, güç, yetki, keyfiyet, araçlar, muhafızlar; hem de sınırsızca ... ama neden?

    hayat mı veriyor? kişilik mi veriyor? dünyada göğsünü mü kabartıyor? yaşayamadıklarını yaşamanı mı sağlıyor? güvence ve kalite mi veriyor? yoksa yüksek yaşam standartları mı? ait olmaktan mutlu olduğun bir ortam mı?

    ne veriyor da ne isterse alabiliyor? ne yapıyor da her istediğini keyfince alabiliyor? bir seçim kazanmak nasıl oluyor da bu kadar geniş hak ve imkanlar sağlıyor?

    ne güzelmiş bu hayat böyle...
    1 ...
  56. ak itlerin yeniden kürtlere sarması

    1.
  57. acaba küçük ortakları türkçü vampirlerle yeni bir anlaşma tazelemesi yaptıkları için mi, yoksa iyice sıkıştıklarını hissedip dikkat dağıtmak için mi bilinmez, ama son zamanlarda yeniden hortlatılan söylemlerdir.

    bu kadar kudurmalarının gerçek sebebi yakında ortaya çıkar, bu ayrı. ama bunun basit bir ergen şaklabanlığından çok planlı ve güdümlü bir operasyon olduğu belli. aksi takdirde ne bu sözlük, ne de buraları denetleyen yetkili makamlar bu kadar aşağılık, kışkırtma hedefli ve ırkçı böğürmelere izin vermezdi.
    0 ...
  58. daha fazla entry yükleniyor...
    © 2025 uludağ sözlük