günümüzde oldukça sert. dünyanın bütün insanları kardeş kardeş bir yaşam sürecekleri zamanlarda, işte o zaman; toplumun garip garip bakmayacakları insan konumunda olacaklar.
zaman zaman kendimize ve diğer insanlara güvensizlik, onlardan uzaklaşma isteği. ne yaparsak yapalım, bizleri bu duruma getiren tahammülsüzlüklerden ve içimizdeki sesi sürekli dinlemekten vazgeçmeli, daha doğrusu önce insan kendinden çekip kurtulması lazım.
gerçekte de islamiyet Marks’ın düştüğü birkaç hata dışında sosyalizmle bağdaşmaktadır birçok ortak yön bulunmakla beraber ana esaslar birbirine (sanılanın aksine) yakındır. islamiyetin din oluşunun yanında bir de sistem olma özelliği vardır işte bu sistem içerisinde insan en önemlidir, sosyalizmde de insan en önemlidir. marks'ın dini bir afyon olarak göstermesi en büyük hatasıydı. aslında bu bilerek yapılan hata kapitalist düşüncenin ve sistemin işine yarayan bir fikirdi.
insanda, tasavvufi anlamda, kötü vasıfları bünyesinin her tarafına toplayan, aklın ve kalbin beraberinde yanyana bulunan bir kavramdır. tasavvuf geleneksel olarak nefsin (yanlış benlik) evrimini yedi mertebe ile çerçeveler. bu yedi mertebe bir eğitim sisteminde bulunan ve olgun bir insan olarak mezun olabilmek için geçilmesi gereken sınıflar gibidirler.
konuşma üzerine insanın aklını ve dilini kullanma sanatıdır. lazım olan, ne söylediğimizden çok nasıl söylememizdir. söz sanatı; az sözle çok şey ifade edebilmektir.
rönesans’ın yarattığı yeniden doğuş sayesinde avrupalılar bilim, sanat ve teknolojide islam dünyasını geride bırakan büyük gelişmeler sağlamasıdır. müslümanlar uzun süre bu gelişmelerin farkına varamadı. 18’inci yüzyıla kadar, yalnızca Frengi hastalığı ile ilgili bir kitap avrupa dillerinden orta doğu dillerine çevrildi. 1699’da, karlofça anlaşması ile osmanlı devleti büyük toprak kaybına uğradı. karlofça, osmanlı imparatorluğu tarihinde, yenilmiş bir osmanlı’nın zafer kazanmış hıristiyanlarla yaptığı ilk anlaşma olması nedeni ile önem taşır. 18’inci yüzyılın bitiminden önce türkler, iranlılar ve diğer orta doğu ulusları batı’yla ilgili doğrudan gözlem yapma olanağına sahip olamadılar. 20’nci yüzyıl boyunca tüm islam ülkelerinde bir şeylerin kötü ve yanlış gittiği açık şekilde ortaya çıktı. bin yıllık rakibi hıristiyan dünyasıyla karşılaştırıldığında, islam dünyası yoksul, zayıf ve bilgisiz kaldı. 20’nci yüzyılın özellikle ikinci yarısında islam ülkeleri için çöküş daha da hızlandı. müslümanlar, yüzyıllar boyu dünyadaki en büyük askeri ve ekonomik gücü temsil etti. islam dünyası, bilim ve sanatta insanlık tarihindeki en büyük başarılara imza attı. başkalarını suçlamak kolay olduğundan mazeret islam’a yüklemek doğru olmaz.. eğer islam; özgürlüğe, bilime, ekonomik kalkınmaya engel ise, geçmişte nasıl öncü olmuştur? “islam Müslümanlara ne yaptı” değil, “Müslümanlar islam’a ne yaptı?” sorusu daha gerçekçidir.
islam dininin kadınlara verdiği kıymetir. insanlar islam'ın kadınlara verdiği rahatı, huzuru, hürriyeti ve boşanma hakkına malik olduklarını bilmiş olsalar, bütün dünya kadınları, hemen Müslüman olurlardı. dinimizi bilmeyen bir kimsenin islamiyet’in kadına verdiği değerden bahsetmesi, körlerin fili tarif etmesine benzer. körün biri, filin bacağına dokunur. fil direk gibi der. biri karnına dokunur, fil duvar gibi der. diğeri de hortumuna dokunur. fil yılan gibi der. görenle görmeyen bir olmadığı gibi, bilenle bilmeyen de bir olmaz.
kişinin kendisine ait olan canını, yaşam gayesini değişik sebeplerden dolayı sonlandırılması. ruh sağlığı bozukluğu intihar etmeyi daha ön plana çıkarıyor.
kişinin özgürlüğünü savunan varoluşçuluk'un sözcülüğünü yaptı. roman ve oyunlarının yanı sıra felsefe eserleriyle de tanındı. marksist anlayışıyla fransa'nın güncel siyasi olayları içine etkin rol aldı. 1964'te nobel Edebiyat Ödülü'ne değer bulundu ama ödülü almayı reddetti.
yurdumuzda ve orta doğu ülkelerinde sıkça yapılan tatlı. irmik ve undan yapılan helvanın , yörelere göre değişik tatları vardır. limon ile ezilip hazırlanan helva, ağızda güzel bir tat bırakır.
müslüman olupta, farzını yerine getiren insandır. namazını dosdoğru kılıyorsa, kendisini ve ailesini haramlardan sakındırmaya çalışıyorsa mümin kişilerdendir. namaz kılmak Allah (c. c)'a karşı saygımızı, teslimiyetimizi, itaatimizi ve teşekkürümüzü ifade eder.
kulun temennisinin allah'tan kabulü. duanın kabulü allah'ın kuluna yaptığı davetin içeriğinden geçer. ne kadar çok haramdan kaçınılırsa duanın kabul olma olasılığı artar. yüce allah buyuruyor: “Kullarım sana, beni sorduğunda (söyle onlara): Ben çok yakınım. Bana dua ettiği vakit dua edenin dileğine karşılık veririm. o halde (kullarım da) benim davetime uysunlar ve bana inansınlar ki doğru yolu bulurlar ”(Bakara: 186) . duanın Kabul olmasının en önemli şartı, yüce allah huzurunda zelil bir şekilde boyun eğmen ve duan esnasında ona tam bir teslimiyet göstermendir. teslimiyet ise allah’tan korkmak demektir. allah peygamberleri hakkında şöyle buyurdu: “onlar, bize karşı derin saygı içindeydiler” (enbiya:90). Bu da duanın kabul olmasının önemli sırlarından bir sırdır. allah’a karşı huşu içinde göstereceğin teslimiyet oranında duan kabul ve icabet görür. huşu sadece duaya has bir şey değildir. her zaman kendine şu soruyu sorman gerekir: namazlarını gerçekten huşu içinde kılıyor musun? Rızkını ararken Allah’tan korkup haramdan sakınıyor musun? Peygamber (s. a. v.), duanın kabul olması için, mümin kişinin yemesinin, içmesinin niçin helal ve güzel olmasını vurguladığını acaba idrak ediyor muyuz?