Asgari ücreti 2200 yapacak diyenler ekonomiden anlamıyor diyenler, devlet ihale kanunu 16 yılda 186 kere değiştirmez; ihalelerde kamu yararına iş yapar; götünün keyfine kıçtan ısıtmalı mercedesler almaz; 10 vip uçakla gezmez; saray denilen yere 2 milyar lira vermez; fabrikaları 3 yıllık karına satmaz da üretime destek ve arge verirsen olur güzel kardeşim mis gibi olur. Bu ülke güzel, verimli ve atıl kalmış bir ülke. Soğanı saksıya koysan biter, soğan üretemeyecek ülke yaparsan 2200 de olmaz 1600 de. üstüne verdiği bayram harçlığını da soğanı 7 tl yapıp misliyle o parayı cebinden geri alırlar. Mesele basit üretmezsen günün sonunda çakılırsın.
Chpp liler pkk ya değil, kürt halkına kucak açtılar. Erdoğanın daha önce açılım yaparak başaramadığını halklar birleşerek gerçekleştirdi. Kapalı kapılar arkasında demirtaş ziyareti yapılırdı, yapılmadı. Arkadaşlar sikindirik ideolojilerin peşinden gitme ve bu uğurda ölme devrini bitirmek istemiyorsanız siz bilirsiniz. Adamın biri ölün derken diğeri okuyun, sistem içinde yükselin diyor, birleşin, bölüşün diyor.öldürmek isteyen ayrıştırır uyanık olun. Bunu pkkyla özdeşleştirmek kendi yapmaya çalıştıklarını eline yüzüne bulaştıranların bok atmasından başkaca bir şey değildir. Bu sebeple bunu söyleyen çakallara meyil vermeyin, öperler
allah kimseleri bu cumleyi soyleyecek kadar aciz, bu cumleleri soyleyecek kadar ergen durumlarda birakmasin.
hele ki soyleyen essek kadar adamsa beraber ganyana gidelim abi, kupon yapalim, ikiliye para basalim mi diyeceksin. birlikte kahveye gidip 3. 5. 8 mi oynacaksin ne bok yiyeceksin.
adam olun lan. gotunuzun yemedigi durumlara kendinizi sokup sonrasinda kacmak icin gerizekaliligin en ince detaylarini sermeyin onumuze.
yil olmus 2016 hala sikik sikik bahanelerle is kotarcaz diye ugrasiyorsunuz.
sikeler oyle bahaneyi
sloganları bile çakma kişi söylemi. lan bari git daha bi orjinal bişey bul öyle yap ironini. sonra biz ileri gidemiyoruz; gidemezsin, millet yapsın sen kaportacıda doğan görünümlü şahin yap, sizin üretemeyen kapasitenize sokayım afedersiniz. bunları anneme vereceksin konuştukça ağızlarının ortasına terlikle vuracak.
Bakkalarda satilan sikimtrak mavi siseli ispirtolar gibidirler. Hesapta besiktasliyiz derler he canim he ispirtodada alkol var icin aliyorsa al buyur ic.
biri rakı gibidir efenim, yıllar geçse de eskimez lezzeti. ilk bakışta, ilk yudumda yakar içini biraz, alıştıkça ondan başkası geçsin istemezsin sofrandan; yanında kim varsa tanıdığın tanımadığın bir olursun can sayarsın yanındakini masandakini, mezesi vardır, bestesi, güftesi sonra iyi günü vardır sevindiğin birlikte; kötü günü vardır "kaybetmekten korksak beşiktaşlı olmazdık" dediğin üzüntüsünden boncuk yapıp ipe dizdiğin. adı çarşıdır bunun bilirsin yıllar geçtikçe daha da seversin.
bi de bakkallarda ucuz şişede satılan mavi renkli sikindirik ispirtolar vardır efenim ki biz buna 1453 kartalları diyoruz.
fark budur
adamlar maçlarda "atam izindeyiz, sirozdan öleceğiz" diyor; sahaya inen adamlar maçta "ya allah bismillah allahu ekber" diyor. he canım he olayları çarşı çıkardı. bu adamlar bir maça ayık gitmez maç günleri köyiçi açıkhava alkol deposu gibi kokar. bu kadar sarhoş adam tekbir getirip sahaya inecek biz de sadece gördüğüne inanlarlar olarak bunu yicez? mantık silsilesinden biraz nasibini almış hiçbir canlı bunu yemez.
çarşı değil miydi liverpool maçından sonra "çarşı 8 e razı, dokuza karşı" diye kendi takımıyla bile dalga geçen? 2 golde mi maça dalacaklar? bu adamlar değil mi yıllardır" kaybetmekten korksak beşiktaşı tutmazdık" diyen zihniyet.
diğer yandan noldu lan istanbul united ruhu? hani tüm taraftalar kardeşti, bir derbide çil yavrusu gibi dağıldınız? hani herkesin takımı farklı olsa da yükseleni çarşıydı? iki dakkada sattınız çarşıyı
bu sebeple herkes beşiktaşlı herkes çarşılı olamaz, çünkü çarşı verdiği sözün de yaptığı eylemin de arkasında durur. adamlar gezi'de polisin elinden toma aldı sonra satılık ilanı verdi, korkacak adam yapar mı bunu? bugünkü eylemleri onlar yapsaydı kaçıp biz yapmadık derler miydi? çarşı bunu yapacak kadar karaktersiz değil beyler
herkes dönüp kendi götüne baksın önce bende çarşıya laf söyleceyek göt var mı diye sonra otursun klavyenin başına
başbakanımızın olimpiyat sunumlarında yaptığı konuşmadır.
O degil de basbakan bugunki sunum konusmasinda " karimdan ve cocuklarimdan cok ozur dilerim ama ben en cok spora asigim" demistir.simdi emine hanim kendisini yataga almasa yeridir, kadin kismi" git git o cok asik oldugun spor girsin koynuna boyu posu devrilesice" diyor; dusunsene tayyip elinde battaniye yastik salona gidiyor bi yandan da " la cok mu abarttim aq noldu ya " diyo; hayat zor beyaaa
Ayrica kendisinin bu caponlara " amaaan ben de capon romani kicimin kenari" demesini beklerdim, malum ozu koku kasimpasali ceribasi torunu bile olabilir; dusunsene hababam sifindaki koylu ahmet bile atar yapiyo bu memlekette, basbakan takunyasiyla geri donuyo cildirirsin..
bu saatte oturup bu huzunlu hikayeyi kaleme aldigim icin de kendimi ayrica takdir ettim bana ne la milletin yatak odasindan
Kasimpasasindan, yasar ustasindan te allaam yaaa
Bu arada caponlar bizim dostumuz baris abi bile gitmisti orda turk bayraklari actirip sarki soylemislerdi ne guzel gunlerdi onlar yaa herkese on puan, on puan, on puan..
suriyeliler suriyelileri oldurmesin diye suriyelilerin turkleri oldurecegi savasa hazirlanirken, milli kadin atletlerimizin bayrakli fotograflarinin altina" turk musluman kadini mi bu batsin boyle olimpiyat" yazarken; milli sporcumuz cenk akyol sebep olarak _devlet_ açıklamasıyla hiçbir gerekçe gösterilmeksizin milli takım kadrosundan çıkarılırken; sapanca'da kurek takimi tayt giydigi icin dayak yerken degil; gezi olaylarindan kacti olimpiyatlar oyle mi? 5 yasindaki cocuklar gibisiniz olmayinca boku kime atsak diye bakiyosunuz degil mi ki bu ulkede olan depremlere bile bina yapamadik demek yerine fuhus yuzunden oldu diyosunuz laa alem adamsiniz yaaa buyuk dusunce ideal uretir siz de kicinizdan yahudi, ermeni, gezici uretin he canim hee oyle diyolar
neyse oturun aglayin magdur edebiyati yapin kesin basortulu kardeslerinize giciklik olsun diye vermemislerdir. bu arada tanitim filmini de izleyin bi, ezanin altindan rihanna caliyo allah boyle carpar adami, shine bright like a diamond
da vinci'nin yaşadığı dönemi popüler kültürle harmanlanmış ortaya da enteresan bir tat çıkarmayı başarmış dizidir. da vinci'yi hep uzun sakallı ve ihtiyar bir adam olarak beyinlerimize yerleştirdiğimiz için ilk etapta bi noluyoruz dedirtir. fakat söylenene göre kendisi oldukça esprili, yakışıklı bir adammış. da vinci'nin zekasının yanında ünlü medici ailesini, botticelli'yi ve zamanın floransa'sını da izlemeye nail oluyoruz. kısacası güzeldir, izlenesidir.
yalnız 7. bölümde aşık olduğum giuliano'nun 8. bölüm sonunda ölmesine sebebiyet veren dizi senaristlerine de ayrıca sitemlerimi iletiyorum.
dan brown'un son kitabının adı. her zamanki kahramanı robert langdon ile sembollerin peşinden koşulan hareketli kitap. ben elimden bırakamadım. yer tasvirleri, sanat eserlerinin yorumları çok iyi. kitabın sonunda tipik dan brown ters köşesi yok bu da benim için çok hoş oldu. hikaye dante'nin ve botticelli'nin cehennem tasviri üzerine kurgulanmış. tarih severler için kaynak kitap bile olur. kitapta geçen yerler ve tablolar için link:
londra'da bulunan merkezinin genel müdürlüğünü bir türk'ün yaptığı 5 yıldızlı çin restoranıdır. ana yemek menüsü çin yemeklerinden oluşur fakat tatlı menüsü fransızdır ve muhteşem sufle yaparlar. kanyon'da bulunan şubesinin yüzüne bakmayan türk sosyetesi için en meşhur uğrak yerlerdendir londra şubesi; her gelen illaki tabelasının önünde resim çektirir. londra'ya yolu düşenlerin mutlaka görmeleri tavsiye edilir fiyatlar kesinlikle ucuz olmamasına rağmen verdiğiniz her kuruşa değer.
"Demokrasiye sadece sandıkta müdahale edilebilir, bunun dışındaki her şey gayrimeşrudur." sayın başbakanımızın 31 temmuz tarihli tweeti dir. okuduğumda acaba kendisi demokrasi kavramının anlamını tam olarak biliyor mu diye düşünmemin yanı sıra, bildiğim kadarıyla sandığa müdahale edilmez; seçim zamanı insanlar sandığa gider oy kullanır ve o oyların sayılması sonucu parlamento üyeleri seçilir. kendisi sandığa nasıl bir müdahalede bulunmayı düşünüyor tam olarak anlayabilmiş değilim ve unutmayalım ki "dil ifşa eder".
edit: demokrasi kavram olarak zaten beraberinde sadece sandık kavramını getirmez. john j. patrick'in kategorileştirmesine bakacak olursak politik eğitimin dört temel aşaması vardır: bilgi, entellektüel yetenek, katılma isteği ve tutumlar. bunlar politik eğilimi yüksek vatandaşlar yaratma güdüsü ile ilişkilidir. modern dünyada eğitim hizmetleri büyük ölçüde iktidarın tekelindedir. eğer yurttaşlık eğitimi, çoğulcu değerleri gözeten bir şekilde gerçekleşirse birey de kendi kültürünü sürdürebilir. fakat bu süreç demokratize edilmezse, bireyin gelişimi, hükümete uygun bir alet olarak kalır. sadece sandığa gidip 4 senede bir oy kullanmak politik endoktrinasyondan başka birşey değildir. "sandığa git oyunu ver, sonrasında ülkede olan biten hiçbir şeyle ilgilenme" rte hükümetinin meşru göstermeye çabaladığı özgül ideolojidir. politik eğitimli yurttaş ise bunun dışında kalmalıdır. bireylerin yönetime katılması büyük ölçüde eğitimle ilgilidir. bunu bakanın "eğitimi yüksek kitleden oy alamıyoruz" açıklamasında da gördük zaten topluma biçim ve yön verebilmek için geniş yurttaş yığınlarının yaşanan koşullarda toplumsal ortamın niteliklerinin ne olduğunu, nasıl işlediğini, nasıl değiştirilip geliştirilebileceğini bilmesi zorunludur. içinde yaşadığı toplumun gerçeğinin niteliğini, özelliklerini bilmeyen insanlar bunları önlemenin de yolunu bilmez; böylece kendilerini yönetemezler. buradan yola çıkarsak , insanlara sürekli demokrasinin yanında sandık sözünün söylenmesi aslında subliminal bir mesajdır ve demokrasi eşittir sandık söylemine çıkarız ki, bu da demokrasi kavramının tanımını daraltır. modern demokrasiler çoğunlukçu değil, çoğulculuk kavramında sağlıklı işler. bağımsız medya, insanların gösteri yapabilme özgürlüğü, dernekleşme ve sendikal haklarını savunabilme, çok kültürlülüğün dile getirilebilmesi sandık demokrasisinden çıkışı gerektirir ve politik eğitimli yurttaşın sahip olması gereken melekelerdir. tüm bu yazılanlar ise ateist bir söylem olmaktan ziyade politik bilimde hem lisans hem de yüksek lisans yapmış kişinin eğitimli süzgecinden damıtılmış bilgilerdir. ve yineliyorum "dil ifşa eder".
çocuk sadece üreme amaçlı yapılan ve kendi doğrularını dikte etmek için yapabilme lüksüne sahip olmadığın, ileride birey olduğunun farkında olacak şekilde büyütülmesi gereken kişidir. yalnızca kendi doğrularını çocuğa dikte ederek büyütmek müslüman, hristiyan, budist ya da her ne isen yapılmaması gereken bir eylemdir. insanın önüne seçenekler sunulur çocuk bunları görür kendi aklının karar verdiği yolda ilerler. ama insanlar çocuk doğurduklarında çocuklarının yalnızca onlara ait eşyalar olduğu fikrine sahip oldukları sürece, yalnız ve yalnız kendi doğrularını başka seçenek sunmadan dikte ettikleri sürece o ebevenylerin çocuklar üzerinde duygusal mastürbasyon yapmaları gerçeğinden öteye gitmez. bu yüzden ergenliğe bile erişmemiş çocukları kapatarak onların başka bir gerçekliğin eşine bile yaklaşmasına izin vermeyen anne baba islamdan feyz alarak söylersek çocuğunun seçme hakkını(kul hakkını)yer. alın bir de burdan yakın
kesinlikle kızın bu duruma alışması için yapılan eylemdir. çocuk, ergenliğe girmesi beklenmeden kapatılır ki, çocuğun bileceği tek gerçeklik bu olsun ve türbanı ya da örtüsü olmadan kedini çıplak ve eksik hissetsin.
not. yazdığıma çemkirecek arkadaşlara baştan söylemek zorundayım ki, bu sözler bana değil, bizzat kızının başını 8 yaşında kapatan komşumun bana söylediği sözlerdir.
ileri demokrasiyi savunanların tatlı ballı yalanları, şöyle ki;
"Referandumlar, başvurulmalarındaki usul bakımından ise, mecburi ve ihtiyari olmak üzere ikiye ayrılmaktadırlar. Bir anayasa değişikliğinin ya da bir kanun tasarısının halkoylamasına sunulacağı anayasada öngörülmüşse, mecburi referandum; yok eğer, halkoylamasına sunulması parlamentonun ya da devlet başkanının takdirine bırakılmışsa ihtiyari referandum söz konusudur
Referandumun doğru bir değerlendirmesini yapabilmek için plebisitten özenle ayrılması gerekir. Ancak bu ayrımı yapmak pek de kolay değildir. Genellikle, kabul edildiği üzere, referandumda bir değişiklik; plebisitte ise, bir adam söz konusudur. Birincisinde bir metin oylanır; ikincisinde ise, bir isim.
Referandumla plebisit arasındaki diğer fark ise demokratiklik bakımından ortaya çıkmaktadır. Referandum demokratik bir usuldür: Halk etkendir, öznedir; karar alma sürecinin başına, ortasına ve sonuna katılır. Plebisit ise, anti-demokratik bir usuldür: Halk edilgendir, nesnedir; karar alma sürecinin sadece sonuna katılır. Referandumun yapılmasını isteyen halkın kendisi (halk teşebbüsü) ya da halkın seçtiği temsilcilerdir. Oylanan şey ise, halkın temsilcilerinin hazırladığı bir metindir. Oysa, plebisite başvuranlar, kişisel iktidar sahipleri ya da fiili yönetimlerdir. Oylanan şey ise, halkın katılımı olmadan hazırlanan metinler, fiili yönetimlerin oldu-bittileri, karar ve eylemleridir. Kısaca, plebisit, diktatörlerin, anti-demokratik yöneticilerin, darbecilerin, kendilerine meşruiyet kazandırmak için başvurdukları bir halkoylamasıdır"
prof dr kemal gözler
anayasa hukukuna giriş kitabı
müge anlı sayesinde titreyip kendimize geldiğimiz tarihi ayardır. hemen yiğit bulut jölesi sürüp, doğuş şarkılarını koynumuza alarak, ismail türüt ve mustafa ceceli'yi arayıp koşturarak gidip şafak sezer özrü dileyelim.
bitmesin diye günlere bölüp okumaya çalıştığım ama beceremediğim kitap. okudukça içi ezilir insanın, bir yerden sonra her sayfa sonunda, okuyamadığınızı hep aynı soruya takılıp kaldıgınızı görüp üzülürsünüz; bu böyle olmamalıydı..
"kaybedilen en kıymetli eşyanın, servetin, her türlü dünya saadetinin acısı zamanla unutuluyor. yalnız kaçırılan fırsatlar asla akıldan çıkmıyor ve her hatırlayışta insanın içini sızlatıyor. bunun sebebi herhalde;bu öyle olmayabilirdi düşüncesi yoksa insan mukadder telakki ettiği şeyleri kabule her zaman hazır."