INDEREX kişisi tarafından çaylaklıkla tehdit edilip sonunda da çaylak yapılan yazar. iyi arkadaştır kendisi. umarım kısa sürede yeniden yazmaya başlar.
birçok yazar tarafından 'ispiyoncu pezevengin teki' olarak tanımlanan ve yine birçok yazarın 'katıksız orospu çocuğudur' dediği ancak hakkında fikir geliştiremediğim yazardır. sanıyorum sözlüğü devlet dairesi kendisini de müdür zannediyor. ya da sözlüğe üye olmanın çok zor olduğunu düşünüyor. illa bir sıfat gerekiyorsa, kendisinin iyi bir kavas olduğu kanaatindeyim.
moğol akınları için yapılmış olan yapı hakkında fikir beyan etme ortamı. evet moğollar o coğrafyadaki akıncı topluluktu. ancak moğollar, çeşitli kabilelerden oluşmuş bir halktır. ve bu kabileler içinde, türkler hatırı sayılır bir güçtür. yanlış hatırlamıyorsam eğer, moğol hanları içinde en bilindik ikinci isim olan aksak timur(timur-leng) türktü. tamam tarihi hep hamaset üzerine kuruyoruz ama yine de türkler, tarihte önemli bir yer tutar. aşağılamaya gerek yok. ayrıca bu uğraş turcofobia gibi faşist bir noktaya götürür insanı. tarihteki birçok güzel insan bu hataya düşmüştür. mesela martin luther. güzel bir insanken turcofobia saplantısına tutulmuş ve baskıcı egemene direnen bir devrimci iken, bir ırktan(türkler) nefret eden bir ırkçıya dönüşmüştür. ki kendisi aynı zamanda bir islamofobiktir. belki de türklere olan nefreti yaratmıştır bu durumu.
gördüğü her sakallıyı dedesi sanıp, el etek öpenlerin yapamadığı bir şeydir. hayır, iki arapça cümle kuran herkesin önünde secde edenler nasıl bu eleştiriyi getirirler anlamıyorum. tutarlı olmak bu kadar mı zor.
bildiğim kadarıyla arapça olan evlat kelimesi, veled kelimesinin çoğul halidir. veled çocuk, evlat ise çocuklar anlamına gelir. arapçanın türkçe gibi sondan eklemeli bir dil olmaması sebebiyle kelimeyi çoğul yaparken kök aynı kalmaz.
başlıkta geçen-evlatlar- kelimesi, zaten çoğul olan bir kelimeye -lar- çoğul eki getirilmesi sebebiyle anlatım bozukluğu içermektedir.
kastlaşmanın ülkenin her yanına sıçradığının belirtisi olan mesnetsiz itham. abim anlatırdı, askerde devrecilik filan diye. 3-5 gün önce gelen asker, sonra geleni eziyor, derdi çok aptalca gelmişti bana. aynı bu başlığı okuduğum andaki gibi.
ramazan ayında iftarda coca cola içen bizim gibi müslümanların olduğu ülkede normal olan insandır. zaten bildiğim kadarıyla komünistler herkesin fakir olmasını filan isteyen insanlar değiller. aksine herkes zengin olsun, rahat olsun, her şeyin en iyisini alsın en iyisini kullansın istiyorlar. yani benim çevremdekiler öyle. benim de amma çok ateist ve komünist tanıdığım varmış çevremde. ama bu güzel. en azından önyargılı cümleler kullanmamı engelliyor bu tanışıklık. yoksa maazallah saçmasapan şeyler yazıyor olurdum şimdi.
zor olan bir şeyi başarmaktır. bilinen en eski oyun olan satranç, gerçekten çok güçlü bir olasılık hesabına dayanır. zaten bol ihtimalli bir oyundur. bildiğim kadarıyla 3. hamleler sonunda milyonlarla ifade ediliyor tahtadaki olasılık sayısı. sadece sicilya savunmasına ait onlarca devam yolu mevcut. ve sicilya savunması, satranç açılışlarından sadece biri.
ama satranç oyununda asıl önemli olan kazanmak değil, iyi bir oyuna aracılık yapmaktır. kurnazlık yaparak kazanmak değildir ayrıca kazanmak. rakibiniz her şeyi yapacak ama yine de size engel olamayacaktır. işte asıl kazanma budur. yine de aslolan kazanmak değil oynamak, güzel bir oyunun tarafı olabilmektir. kaybedince, kazandığı için tebrik edilir rakip, kazanınca, güzel bir oyunun ortağı olduğu için.
salak olarak tanımlanması tasvip edilmeyen modeldir. çünkü bu korkuyla büyümüştür. en ufak yaramazlığında cehennem hatırlatılmıştır. en küçük yalanında yakacağı söylenmiştir. güçlü kuvvetli bir erkek modeli kazanmıştır bu insanın bilinçaltına. istediği an istediğini yapabilecek gücü vardır çünkü onun.
ne vardı, çocukluğumuz, allahtan korkutularak geçmeseydi? ne vardı onu, güçlü kuvvetli bir erkek olarak değil de şefkatli ve sevgi dolu bir kadın, bir anne olarak düşleyebilseydik? her insan babasının otoritesi karşısında korkar. çünkü o karar verendir. çünkü o ceza verendir. çünkü o izin alınması gerekendir. ama anne öyle mi! o sıcacıktır. ağlamak için her zaman boşta bir omzu vardır. üzülmemesi gerekendir anne. güveninin boşa çıkarılmaması gerekendir. sevendir. açıkları kapatandır. bağışlayandır. yani aslında allaha ait olduğu söylenen vasıfların bir kısmı anne ve babada mevcuttur.
insan annesinden de korkar. ama bu korkunun ana besini sevgidir. insan onu üzmekten korkar. keşke her çocuğa böyle bir allah anlatılsaydı. keşke hep erkekliğe mal edilen sert yanı değil de biraz da kadın yüzü anlatılsaydı allahın.
bilmiyorum düşüncelerimde kitaplarda günah olarak tanımlanan şeyler var mı. ama ben böyle sevmek, böyle bilmek istiyorum onu. bana huzur veriyor bu. cenneti de cehennemi de umursamıyorum. annemi üzmemeye çalıştığım gibi onu da üzecek bir şey yapmamaya çalışıyorum. ve aynı annemde olduğu gibi herhangi bir ödül beklemiyorum bunun için. beni sevsin yeter. bu da ona kalmış bir şey. sevmesini isterim ama bunu beklemem. yaptıklarımı bu beklentiyle yapmam. hani ateistlerin çok sevdiğim bir yanı var. ne kadar tanıdığım ateist varsa iyi insanlardı. kimseye zararları olmazdı. ve hiç ödül beklemezlerdi. o kadar güzel ki bu. ben ateist değilim belki. bir yaratıcıya inanıyorum. ama yaşamı ateistler gibi düşlüyorum. ne cezadan korkuyorum ne de ödül bekliyorum. sadece iyi olmaya çalışıyorum. en güzeli de bu.
hakkında bir şeyler söyleyebilmek için en azından ilkokulun bitirilmesi gereken politik şahsiyet.
ne kadarı doğru ne kadarı yanlış bilinmez ama, inandığı doğrular için fiziksel varlığını feda etmekten çekinmeyen birisi için saygısızca cümleler kurulduğunu görünce üzülüyor insan. her şeyi bir kenara bıraksak bile, bu insan ölmüş. hayatta değil. ölen birinin arkasından bilip bilmeden konuşmak hiç güzel bir davranış olmasa gerek. üstelik yaptıklarının ve düşündüklerinin ne olduğu hakkında fikrimiz bile yokken, fikir edinmek için çaba bile harcamamışken.
kendisinden çok şey beklenilen ancak hiçbir şey alınamayan ve büyük hayal kırıklığı yaratan eski bir devrimcidir.
kendisine oy vermiş birisi olarak, neden heslerden bahsetmez, neden tutuklu öğrencilerle ilgili soruna yeterince ilgi göstermez, neden mobbinge maruz kalan devlet memurları hakkında tek cümle kurmaz gibi sorular var kafamda. bu ülkedeki tek sorun faşist devlet baskısından muzdarip kürt sorunu mudur? bu ülkede çözüm üretilmesi gereken tek sorun yine kürt sorunu mudur? bu ülkede kendine devrimci diyenlerin konuşması gereken tek sorun yine kürt sorunu mudur? ulusalcılar bile tekel işçilerinin eylemine kendisinden daha çok destek vermişlerdir. o beğenmediğimiz, solun yüz karası dediğimiz ve hatta sol olarak bile kabul etmediğimiz ulusalcılar hem de. sanırım kendisi, 2013 seçimlerinde adaylığını garanti altına almak adına tüm gücünü kürt sorununa harcıyor. ancak bilmelidir ki bir çok sınıf bilincine sahip devrimci, bir daha ona oy vermeyecek hatta sandığa bile gitmeyecektir.
soğuk bir kış günü, bir yerden bir başka yere doğru hareket eden küçük bir grup, önde mahşeri bir kalabalık, karmaşa, elinde telefon birine ulaşmaya çalışan bir kız,byerde yatan bir adam, altındaki deliğin hemen farkedildiği bir ayakkabı, telefonu elinden düşüren az önceki kız, olarak betimlenebilen görüntüdür. o günün öncesini hatırlayamıyorum. belleğimdeki en eski görüntü bu. sonrasını da hatırlamak istemiyorum. çünkü insanlığımdan utanıyorum. güpegündüz bir insan öldürüldü. sırf türk olmadığı için öldürüldü. öldürenin tek vasfıysa türk olmaktı. hâlâ olayın sorumluları dışarda. günah keçisi yaptıkları bir çocuk ve iki azmettirici hariç hepsi elini kolunu sallaya sallaya geziyor. ve hatta birçoğu üst düzey makamlarda bu ülkenin değerlerini tüketiyor. o babasına telefonla ulaşmaya çalışan ancak yerdeki ölü bedenine ulaşabilen kızı da yerde yatan adamın tabanı delik ayakkabısını da hiç ama hiç unutmayacak bu küçücük beynim.
analitik düşünme becerisi yüksek birinin gerçekleştirdiği insanlık dışı hareket. ama zaten, bugüne kadar polis hangi şiddet mağduru kadını koruyabilmiş ki? polisin uzmanlık alanı elindeki tek silah defter ve kitap olan öğrencileri döverek, onların hain(!) emellerinden yüce devleti korumaktır. bu da azımsanacak bir iş değil. bugün yaşadığımız demokrasiyi(!) ve huzuru(!)
onlara borçluyuz.
yaşadığı dünyada yapılan haksızlıklara boyun eğip sesini çıkarmayan insanın bedduasıdır. ya tamam allah tüm adaleti dengeleyecek eğer anlatılanlar gerçekse, ama her şeyi allahın üzerine atmak haksızlık değil mi? bu bir korkaklığın dışavurumu mu yoksa? bir de, insan bunu söylerken biraz da olsa korkuyor ama, ya öte dünya diye bir yer yoksa? ya allahın çalışma sistemi farklıysa?
devletin tunç eli yakıp yıkmadan önce, içinde bugünkü resmi adı tunceli olan ilimizin de bulunduğu eyaletin ismi. tunceli halkı kentlerini hâlâ bu isimle tanımlar.
kadın ve erkek arasında evlilik dışı yaşanabilme ihtimali olan ilişkiye toplum olarak hâlâ alışmadığımız gerçeğinin sözel ifadesi olan bir itham.
bu suçlamayı yapan insanlar yaşadıkları toplumun geleneksel olarak yaptığı bir şeyin, modern haline niye katlanılmaz, anlaşılmazdır. sonuçta görücü usulü denen evlilikler yoğun olarak vardır bu ülkede. internetin yaygınlaşmasıyla birlikte, görücü usulü evlilikler yerini bu tip ilişkilere bırakmaya başladı. bir nevi postmodern görücü usulüdür bu bahsi geçen aşağılık!! olay.
çok büyük ihtimalle, futbol sporunda yer alan oyuncuların ortalama haftalıklarıdır.
yalnız ilginç olan bir şey var. ne zaman evde biri biten bir maçın ardından konuşan oyuncularla ilgili bir program açsa, mikrofon tutulan oyuncunun "hepimiz ekmek parası kazanıyoruz sonuçta" diyor. sanırım, haksızlığa maruz kaldığı inancıyla bir nevi duygu sömürüsü yaparak, kamuoyundan veya taraftarlarından başarısızlığın ggerekçesini gizlemeye çalışıyorlar bu şekilde. ama biraz insaflı olmalılar. ekmek parası ne demek? 15 bin avrodan bahsediyoruz. biraz ayıptır ayda 300 liraya çalışan insanların olduğu bir ülkede böyle konuşmak.
ne kadar acıdır ki, bir erkeğe ihtiyaç duymayan ya da bir erkekle aynı evi paylaşmaya çalışıp başaramayan bu kadınları yine erkekten ziyade kadın aşağılar. özellikle "dul" olarak tanımlanan kadınlardır aşağılanan. bir erkek için, her an yatağa atılabilecek olandır. bir kadın içinse, kocasının aklını çekebilecek basit bir sokak kadını. oysaki toplunun içinde en fazla tolere edilmesi gereken sınıftır bu kadınlar. hayata silbaştan başlamaya çalıştıkları için, kendi ailelerini bile karşısına alarak tek başına ayakta durmaya çalıştıkları için, yaşanmış koca bir ömrü unutup yeni bir hayat yaratmaya çabaladıkları için.
üzücü bir durumdur. bir arada yaşama konusunda sıkıntı yaşayan bireylerin, bunu zorlaması da ayrı bir tartışma konusudur. genelde, çocukların varlığı sebebiyle bir arada yaşama mecburiyeti hisseden bu çiftlere ortak yaşamın koşullarını yerine getirmeleri tavsiye edilir. ya da bir an önce boşanmaları. çünkü, o iyiliği düşünülen ve bir arada yaşamanın gereği olarak görülen çocuk için, aynı evde birbirini tüketen anne baba yerine, kavga etmeyen ve yaşadıkları aşkı hatırlayan iki ayrı ebeveyn daha iyidir. en azından psikolojik olarak, sorunlu ev ortamındaki kadar sorun yakalayacaktır. ve en önemlisi, annesinden ya da babasından nefret etmek zorunda kalmayacak, ikisine olan sevgisini, daha da önemlisi, saygısını hiçbir zaman kaybetmeyecektir. en fazla ikisinden birini sürekli özleyecektir.
yürümesini zorlaştıran ayakkabıdan bir an önce kurtulması önerilen kızdır. mesela babet veya herhangi bir düz tabanlı ayakkabı giyebilir. ama tabi siz(erkek cinsi) o yürümeyi zorlaştıran yüksek topuklu ayakkabı giyen kadınları seksi bulursunuz. ve yine o yürümeyi zorlaştıran ayakkabıları giydiği için kadınlar hakkında alay etme eğilimindesiniz. aslında bizim ayakkabı seçimimizi değiştirmemizden önce sizin beyninizi değiştirmeniz gerekmekte.
50 ilk öpücük ve evrensel kumanda filmlerindeki başarılı performansı dışında, vasatı aşamamış hollywood yıldız(!)ı. birçok başarısız projede, en az projeler kadar başarısız performansıyla, çok iyi bir kariyer yapma fırsatını boşa harcamıştır.