müşriklerin hala tapmaya doyamadığı, aklı noksan, geldiği militer kökenden ötürü zerre insaf ve merhamet hissiyatı olmayan ve bu yüzden de karşılaştığı en ufak bir olumsuzluğu dahi asıp keserek halleden sosyopat.
ama gerçek o kadar güçlüdür ki devlet değil 3 değil 30, 300 sene daha beyin yıkamaya çalışsa gerçekler saklanamaz.
bu müşriklerin ellerinde güç olsa aslında beyinlerimizi de istila edip düşünmemize mani olacaklar lakin henüz o teknoloji gelişmedi.
ben şunu anlamıyorum. ne zaman bir taraf eleştirilse hemen tebaası gelir burada başka bir tarafın ahlaksızlığı ile kendininkini örtmeye kalkar. sanki chp'nin bu zelil vaziyetini arz eden herkes akp'yi savunmak için bunu yapıyor. ben söyleyeyim de rahatlayın.
ne akp ne de chp birbirinden farklıdır. ne Erdoğan ne kılıçdaroğlu arasında mertlik ya da dürüstlük farkı vardır. tek fark şu ki kılıçdaroğlu kendi etbaası ile sorun yaşamamak için bunu ancak belirli süre aralarında dillendirebiliyor, Erdoğan'sa zaten etbaası da böyle olduğu için her daim.
bütün partiler hırsızdır, bütün partiler adam kayırır, bütün partiler namussuz deyyuslardır. siz de kendini boşuna paralayan ahmaklarsınız.
peki olması gereken ne? olması gereken bunu halka arz etmek. olması gereken halkı bilinçlendirmek. olması gereken bir harekete dönüşmek. olması gereken aydın kadrolar oluşturup halkı şuurlandırmak.
sonra bu ruhban sınıfı ibn teymiyye rahimehullah 'Allah'ın velileri ise şeytanın velileri arasındaki fark' hemen başlıyorlar ovlamaya. şeytanın velisi işte ya ne olacak.
tecavüze uğrayan kişi acilen doğum kontrolüne yönlendirilmelidir. eğer çeşitli sebeplerle bir çocuk meydana geldi ise, önüne geçilemediyse o çocuk doğmalıdır. bu onun kaderidir. ayrıca bir kadına tecavüz edilmesi onun hakkına gasptır. kendisi zulme uğradı diye masum bir çocuğu katletme hakkı nereden gelmektedir? bir cani var, bir de kurban. sen de bu kişi kurban olduğu için şu kişiyi öldürebilir diyorsun. saçmalık!
orospu çocuğu gibi tavsif eden şerefsizler ise kendi pisliklerinde boğulsunlar.
süslü ve çekici bir tanımlamadır. ayrıca aşırı manipülatiftir. nitekim Kuran'ı kendine has kılmak, senden olmayanları da Kuran'ın haricine atmayı beraberinde getiriyor. yani dolaylı olarak kuran Müslümanı benim demek, benim gibi olmayanlar da Kuran'dan beri bir akideye sahiptirler demektir. bu işin bir yönü.
diğer yönü ise, kuran asıldır. yani hükümdür, yasadır. sünnet ise usüldür. yani metottur, yöntemdir. hiçbir ilim/bilgi yoktur ki asıl olanı kafi olsun. muhakkak ki ilim bir yönteme tabiidir. evrensel hukuka göz attığınızda da daima 'usul esasa mukaddemdir' cümlesini göreceksiniz. yani usul olmadan esasın bir kıymeti harbiyesi yok.
aklı ve mantıki esaslara göre de bunun böyle olduğu açıktır. bir hak malum olsa da menhec, tarik, yol kaydedilmediyse ilmi yönden tamamen batıldır. çünkü usul yok sayıldıktan sonra, esasa varıldığı müddetçe her şeyi mutlak olarak hak görmek zorundasın!
dese dese müşrik ahlaklı kimseler onun için,
geçtiği her yer güller kokar, dokunduğu her kişi huzura erer, gittiği camide melekler gözle görünür derler.
Kuran'ın farklı yerlerinde şu ayetle rastlaşırsınız da kulaklarınızı mı tıkarsınız:
De ki: "Ben ancak sizin benzeriniz olan bir beşerim...")
saçma bir ceza hukuku doktrini mevcut modern dünyada. evrensel insan hakları bildirisine göre bir kişiye fizisel veya psikolojik şiddet uygulayamazsın.
ama neden? ceza dediğimiz sistem zaten yapılan bilinçli bir suçun cevabı değil midir? hapis de nitelik itibarıyla zaten insan haklarına aykırı. neden tüm suçlar tek 1 ceza üzerinden değerlendiriliyor? bu kadar saçma bir şey olamaz. cezayı düşünüp de suçu işlemekten korkmuyorsa bu caniler o ceza kafi değildir. bu kadar.
Onlar ki, sözü dinler ve en güzeline uyarlar. işte onlar Allah'ın kendilerini hidayete erdirdikleridir ve onlar akıl sahipleridir.(Zümer-18/ Dinlemek mühim tabii)
Ve onların söyledikleri şeylere sabret. Ve güzel bir ayrılış ile onlardan ayrıl.(müzzemmil-10/ tahammül ve güzel şekilde ayrılmak da keza mühim. Allah'a kulak verin kafi)
abi siz ne kadar cahilsiniz ya. siz mal mısınız? bir bakın haberlere, bir bakın mesele ne imiş.
lan Kıbrıs dediğin ülke seni artık işgalci olarak değerlendiriyor mal herif. adamlar referandum yapacak, bizatihi halk sana siktiri çekecek. türkiye zaten referandumu engellemeye çalışıyor.
gelmişsiniz buraya sanki türkiye Kıbrıs'ı veriyor gibi. lan kıbrıs cumhurbaşkanının açıklamalarına bakın cahil herifler. adamların cumhurbaşkanı çıktı alenen dedi ki 'türkiye ile siyasi denkliğe varacağız, eşit olacağız'. adam açık açık bağımsız olacağız artık diyor ve ülke Türkiye'nin kendisini ilhak etme arzusu olduğunu düşünüyor. mal mısınız siz sanki adamlar Türkiye'ye tâbi imiş gibi konuşuyorsunuz. asalak gibi herkes de direkt kabul etmiş sunulanı. http://t24.com.tr/yazarla...on-yili-olabilir-mi,16294 alın Kıbrıslı bir köşe yazarından okuyun. adamın siyasileri alenen türkiye'nın ülkeyi ilhak etmeye çalıştığını söylüyor.
devamındaki ayette, Allah'ın hükmü ile hükmetmeyenler zalimlerin ta kendileridir, bir sonraki ayette ise fasıkların ta kendisidir buyrulmaktadır.
ittifak edilmiştir ki ayetler siyaset üzerinedir. aynı mesele üzerine 3 farklı hüküm olması bir ayrıntının göstergesidir.
Abdullah ibn abbas şöyle tefsir eder, ki kendisi peygamberin ona ayetleri anlaması ve tefsir ilmine haiz kılması için allah'a dua ettiği sahabedir:
bu ayetler şunu delalet eder: bir kişi kendi teferruatında iken, kendisi güce hakim ve haiz iken, yani Allah'ın şeriatı ile hükmedebilecek iken bir beşer şeriatını kabul eder ise bu kişi üç vasfı da taşır. kem kafirdir hem zalimdir her de fasıktır.
lakin bir insana müsaade edilmiyorsa, engelleniyorsa, buna gücü yok ise bu makamda bulunması haramdır. eğer makamda bulunuyorsa ve içinden Allah'ın hukukunu murad ediyorken bunu uygulayamıyorsa bu kişi fasık ve zalimdir. Erdoğan'dan bahsedeceksek işte bu onun yeridir bu meselede.
laiklikte ise bir kadının değil denklik herhangi bir tasarrufunun olabilmesi için, azıcık bile dikkate alınabilmesi için götünü açıp tüm erkekleri kendine hallendirmesi lazım. erkeklerin malı olmadan, onları azdırmadan, iffetini satmadan dikkat mi istiyorsun? yook. önce bir soyunacaksın, adam bir malını, varını görecek, ona göre beğenirse belki konuşmana müsaade edilir.
böyle mi konuşalım yani sayın amına koduğum?
bir ayıp değil, gerekli ve tabii bir müessesedir.
savaşın olmadığı bir evren tahayyül etmek gülünç bir ütopyadan fazlası değildir. savaşın olduğu yerde ise esir de vardır, nitekim bu da işin tabii seyrindendir.
islam hukukunda ise 'SAVAŞ ESiRleri' 2 gruba tasnif edilir.
1) köleler yani erkek savaş esirleri
2) cariyeler yani kadın savaş esirleri
yani şunu anlamamız gerek ki ne Amerika veya Avrupa gibi bir kölelik müessesesi vardır ne de hür insanları köleleştirmek. köle ve cariye diye adlandırdığımız kişiler savaş esiridir. yani köleleştirilmemişlerdir, savaş esnasında ele geçirilmişlerdir.
şimdi hali tahkik edelim. elinde savaş esirin var, bununla beraber kendi ümmetinden de esir düşenler var elbette. yapabileceklerimiz nelerdir:
1) savaştığın esirleri hür bırakmak
2) esirleri öldürmek
3) esirleri hapiste tutmak
4) esirlerin takasını istemek
5) esirlerin karşılığında fidye talep etmek
6) esirleri kendi işlerin için kullanıp, onlardan faydalanmak
islam'a bakalım şimdi:
inkâr edenlerle savaşta karşılaştığınız zaman boyunlarını vurun. Nihayet onları iyice yıldırıp sindirince bağı sıkıca bağlayın (esir alın). Savaş sona erince de artık ya karşılıksız veya fidye alarak onları salıverin” (Muhammed 47/4).
bu ayet üzerine esirleri karşılıksız hür bırakan peygamberi hz.ömer anlamakta güçlük çekti, hatta bir münakaşa dahi yaşandı. nitekim hür bırakılan esirler daha sonra yine kendilere karşı savaşınca bu insanların ıslah olmadıkları malum oldu. ayrıyeten stratejik olarak da makul bir hamle değildi. çünkü Müslüman esirler varken küffarın elinde Müslümanların elindeki güçten teberrü etmeleri makul değildir.
ikinci ihtimali düşünürsek, yani esirleri öldürmeyi bu ise can ifsadıdır, gerekmediği sürece ötelenebilir fikir olarak. insanları sınırsız sürece hapiste tutmak ise tam bir zulümdür. şu an bunun yapılıyor olması ise trajikomik bir durum. hatta esirleri öldürmekten ise herhangi bir farkı bulunmamaktadır, belki daha bile kötüdür. dördüncü şık esirlerin takası evrensel bakış çerçevesinde dahi makuldür, bunu mantıksız bulmayan kimse yoktur. fidye talebi de keza öyledir.
islam da asıl murad olarak bunlar üzerine binadır. yani islam der ki ne Müslümanlar şehid olsun kurtarma ihtimalimiz varken ne de kafirler heder olsun, kanları ziyan olsun. şimdi buraya kadar bir sıkıntı yok. asıl mesele şu ki bazen siz arzu etseniz de savaştığınız grup bu antlaşmaya, bu uzlaşmaya sıcak bakmaz. ne esirlerin mübadelesini kabul eder ne esirler için fidye öder.
burada devletin başkanı karar verir, hür bırakırsa zaten savaş esiri kalmamış olur, yani sıkıntı yok. esirleri kılıçtan geçirirse de öyle. müebbet hapiste tutmak aynı şekilde manasız dedik.
yani esirler hususunda düşmanla uzlaşamıyorsan ne yapacaksın? tüm mesele aslında bu.
islam der ki insanları topluca hapislere doldurmak canlı canlı gömmektir. nitekim islam hukukunda uzun süreli hapis cezası da yoktur. gerekli değilse öldürülmez de. o zaman ne yapılacak? burada islam der ki bu insanlar zulüm ve baskı altında hapislerde ve çalışma kamplarında yaşayacağına öyle bir müessese olsun ki hem onlar kazansın hem biz. o zaman bu insanları yani savaş esirlerini güvenilir hanelere dağıtalım ve karşılıklı adaleti egemen kılalım. islam hukukuna göre kişi kendine cariye veya köle edinemez. islam devleti kontrollü bir şekilde güvenilir, adil, merhametli kişilere bu esirleri dağıtır. nitekim hem esirler sosyal bir hayatla karşılanmış olurlar hem de ömürleri zayi olmamış olur. win-win durumu. zaten bu esirlerin çokları da bir müddet sonra bu rahmet karşısında Müslüman olmuşlardır.
edit: peygamberin savaş esirleri hakkında buyurduğu 'Onlara yediğinizden yedirin, giydiğinizden giydirin' Muttefekun Aleyh hadisi unutmamak gerekir.
dün gece gerçekleşen saldırıdan sonra olay anını paylaşan bir ablamızım kullandığı ifade.
ilk akıllara gelen ise firavun'un ifadesi olan 'Musa'nın rabbi'. kadının konuşurkenki haleti ruhiyesi bambaşka zaten. sireti suretine ne denli sirayet etmiş durumda ortada. hali çok derin. adeta maddeden o an sıyrılmış manada kaybolmuş.
psikolojik desteklerini eksik etmezler inşallah. rehabilitasyon bu tarz infiallerde çok önemli.
edit: eklemeyi unuttum kendisi Kızıldeniz'de boğulmadı firavun'a kıyasen. inşallah imana kavuşmuştur ve bu vahşet en azından onlar için yeni bir başlangıç olur.
moron topluluğu. ulan tamam adamların yaptığı yanlışsa yanlış. niye adamlara iftira atıyorsun, yok çocuk tecavüzcüsü. yok işidci.
madem çok biliyorsun sen de bir bildiri yaz adamın yanına gel dağıt. hatta noel kutlansın yaz. ne düşünüyorsan yaz. git yanına dağıt. ama adamın yaptığı şeye neden saldırıyorsun?
madem diyorsun ki yolsuzluk var, adama saldıracağına git sen de onun bildirisini dağıt dana. sen neden adamın dağıtmasına mani oluyorsun? resmen adamı bastırmayı, sindirmeyi hak olarak görüyorsunuz. iğrençsiniz.
adam bunu yolsuzluktan daha tehlikeli buluyordur belki? herkesin vakti de kısıtlı. o yüzden bunun bildirisi dağıtmıştır. sana ne lan? seninle aynı düşünmek zorunda mı adam? sen eğer diyorsan ki yolsuzluk çok önemli çıkar bildiri dağıt. sen diyorsan ki Noel'i kutlayalım, yıl başını kutlayalım yaz bir bildiri dağıt.
(bkz: straw man) argument
Hristiyanların kurban kesmemesi sadece alegorik anlatımın bir parçasıdır, yani semboliktir. asıl tarafı muhalif sürekli konuyu çarptırmaktadır. adamın demek istediği bu mesele islam'a uymaz, bu kadar.
bunun dışında istersen Noel'i kutla istersen yılbaşını. keyfin bilir, kimse seni bir şeye zorlamıyor.
sıkıntı bunu isman'danmış gibi sunmak. yani sen desen ki benim için sıkıntı yok ben kutluyorum, hay hay. lakin bunu sanki sıkıntısızmış gibi, şeriatın özü imiş gibi sunmanız sıkıntı. laf salatasını bırakın da açık açık mevzuyu gelin. meseleyi çarpıtmak komik.
her başı kapalı da günahkardır. bu da net. nitekim nebiler dışında masumiyet vasfına haiz mahluk yoktur.
herkesin iffeti kendine, sen gözlerini yum bu kafi.
