azzurro
473 (kalburüstü)
yedinci nesil yazar 1 takipçi 16.90 ulupuan
entryleri
oylamalar
medya
takip

    izmit körfezi

    3.
  1. bu sabah itibariyle sis nedeniyle ortadan kaybolmuştur. o ne sis öyle, görüş mesafesi 5 metre, körfez kayıp.
    1 ...
  2. tuzla tersaneler bölgesi

    1.
  3. sözlükte, tuzla tersanesi başlığında incelenmiş, fakat sadece bir değil, yaklaşık 50 tersaneden oluşan, istanbul tuzla' da bulunan bölgedir.

    kriz öncesinde birçok gemi siparişi olması sebebi ile oldukça yoğun günler geçirdi bu bölge. zaten medyada sık sık ölümlü kazaları ile yer buldu. bu kazaların çoğu alınmayan önlemlerden, bir kısmı ciddi eğitimsiz işçi çalıştırmak yüzünden ve ufak bir kısmı da çalışanların dikkatsizliğinden dolayı oldu.

    bu bölge bünyesinde, sedef tersanesi gibi gemi inşa piyasasına seri gemi imalatı anlayışını getiren bir tersaneye, dünyanın sayılı yetlarından bir tanesi olan the maltese falcon teknesini imal eden yıldız tersanesi gibi bir tersaneye sahiptir. kriz sonrasında, bölgedeki tersanelerde ağırlıklı olarak askeri gemi projeleri yapılmaktadır.

    bir de belirtmeden geçemeyeceğim bir husus var. o civarı bilenler çok iyi anlayacaklardır beni. tersaneler caddesi' nin başında meşhur bir karpuzcu vardır. yıllardır aynı yerde duran ve yanılmıyorsam malatyalı olan meşhur bir karpuzcu vardır. karpuz sezonunda normalden biraz daha pahalı satsa dahi, kesinlikle tavsiye edilir. gerçekten lezzetlidir karpuzları.
    0 ...
  4. kavga etmeyi bilmeyen insan

    1.
  5. lise ve sonrasında sakin bir öğrencilik hayatı sürmüş, sevgilisine laf falan atılmamış, maçlara uslu uslu gidip gelmiş, trafikte diğer şoförler ve yayalara karşı kibar, sabırlı olmuş, "ne bakıyon lan" lafını duymasına bile gerek olmayacak şekilde önüne, işine gücüne bakmış insandır.

    tüm bunları nereden mi biliyorum? çünkü yukarıda yazanlar 25 yıllık hayatımın kısa bir özeti. ve kavga etmeyi bilmiyorum lan. önce kafa mı atılır, yumruk mu sallanır, bacak arasına tekme atsam racona ters mi olur? bıçak çekerse kaçmak mı gerekir, yoksa erkekliğin şanından diyerek üstüne gitmek mi gerekir? hiçbir fikrim yok.

    sanırım dayak yiye yiye dayak atmak öğreniliyormuş. bi 35 yıl daha böyle idare edersem götü kurtardım demektir. 60 sene yeter bana. pek öğrenmeye niyetim yok ama hayırlısı artık.
    2 ...
  6. ilk cinsel deneyimlerin daha heyecanlı olması

    1.
  7. bilinmez bir duygu olduğu için oluşan heyecanlanma durumudur.

    seks için bisiklete binmek gibidir derler, her seferinde daha iyi olurmuş insan. ilk bisiklete bindiğimiz günü hatırlayalım. dengede kalma çabası, gidonu sabit tutma çabası, pedallara düzgün basabilme çabası. ve bu üçünü aynı anda yaparken ki heyecan duygusu. zaman ilerledikçe vites arttırmaya başlanması, bokunu çıkartıp önünü kaldırma, kontra pedal kullanma vs.

    günün birinde, artık herşeyi layıkıyla yapabildiğimiz an gelir bisikletle. can sıkıntısından bir sahil turu, dağa tepeye tırmanma falan. hala zevklidir, ama ne kadar heyecan vericidir?

    işte öyle bir şey.
    2 ...
  8. elveda baba

    1.
  9. can dündar' ın 14/12/2010 tarihli yazısının başlığıdır. yazı ise şöyle;

    ""Gece halüsinasyonlar görüyordu. Gözlerini tavana dikmiş yatarken hepten incelmiş uzun parmaklarını duvara doğru uzatıyor, "Beni almaya geldiler. Ayaklarımdan çekiyorlar" diye mırıldanıyordu.
    Gelenleri tahmin ediyor, göndermemek için elini sımsıkı tutuyorduk.
    Sonucu malum bir ölüm-kalım savaşıydı bu...
    Yenileceğimizi bildiğimiz halde çekiştirip duruyorduk.
    Ve babam, ne yazık ki, kendisini çağıranların safındaydı.
    * * *
    Akransızdı çünkü...
    Yaşıtları çoktan gitmişti. Her gömdüğü dostuyla, yaşama sevincinden bir parçayı da vermişti toprağa...
    Pencere kenarında, "iftihar kaynağı" oğlunun başucundaki fotoğrafına bakarak ve çıkageleceğini umarak yaşıyordu.
    Ayakta ölen ağaçlar neslindendi.
    "Elden ayaktan düşürmeden al Rabbim" diye yakararak geçirmişti son yıllarını...
    Onu tanıdım tanıyalı şıktı ve hastanenin acil asansöründe dağılmış saçlarını toplayacak kadar bakımlı...
    Öyle bir hayat sürmüşken bakıma muhtaç halde yatağa düşüp başkalarına külfet olmak istemiyordu.
    Yaşama asılmayı değil, yaşadığı kadarına şükretmeyi öğrenmiş, öğretmişti.
    "Zor bir hayat sürdüm, ama senin mürüvvetini, düğününü, torunumun büyüdüğünü, başarını gördüm; bana yeter" diyordu.
    * * *
    Elini bırakmak istemesem de, onu ona rağmen yaşatmanın bencillik olacağını biliyordum.
    iki dünya arasındaki bir "terminal"de bekliyorduk.
    Ona ihtimamla bakan sevgili doktorlarının yapacağı birkaç operasyon son treni belki biraz geciktirebilirdi, ama yoğun bakımda, tanımadığı hastalar arasında, birkaç ay fazla yaşayacağına, evinde, kendi yatağında, ailesinin kollarında daha azına razı olacağı kesindi.
    Zor kararı verdim.
    Onu hastaneden alıp eve getirdim. Huzurlu bir final hazırlığına girdim.
    Ayağından çekiştirenlere inat, son günlerini, bir veda şölenine çevirdik.
    Yatağını salona taşıdık. TRT-Müzik' i açtık. Karısı, oğlu, gelini, torunu, kuşu, yakınları, hepimiz güle oynaya onu mutlu etmeye, acısını dindirmeye çalıştık.
    Gözyaşımızı gizlemedik; kahkahamızı da esirgemedik.
    Zorda mı? içimizden dualar ettik.
    Kederli mi? Annemle kulağına en sevdiği türküyü söyledik:
    "Diyeceğim çok amma da, pek kalabalık yerdesin..."
    * * *
    Bunca yıl diyememiştik diyeceğimizi... Gizlemiştik birbirimizden, acımızı da sevgimizi de...
    Boğazımda yarım asırlık bir yumruydu o...
    Giderayak o kördüğümü de çözdüm.
    Ağırlaştığı gecelerden birinde gözünü açtı, kulağıma "Sonum yaklaştı oğlum. Tanrıma emanet ol" diye fısıldadı.
    Eline yapışıp "Bizi bırakma baba" diye hıçkırdım.
    "Ağlama oğlum" diyebildi.
    Hiç söylenememiş, söylenemedikçe gecikmiş cümlelerim, veda buseleri eşliğinde geldi:
    "Seni çok seviyorum baba; sen çok iyi bir baba oldun bana" diyebildim.
    "Karşılıklı" sözcüğünü işittim.
    Saçını okşadım, yanına yattım.
    Onunla böyle güzel vedalaşabilmiş, helalleşebilmiş olmanın huzurunu tattım.
    Çok geçmeden, 51 yıllık eşinin göğsünde, dudağının kenarında minicik bir tebessümle verdi son nefesini...
    Kışa ayak direyen uzun pastırma yazı bittiğinde babam cansızdı, Can babasız.
    * * *
    Hiç durmayan saati, torununun bileğinde şimdi...
    Onun nabzı attıkça zaman çarkı dönecek ve günü geldiğinde dilerim o da babasını böyle seve okşaya yolcu edecek.""
    0 ...
  10. wikimden aşağı haydarpaşa

    1.
  11. wikileaks' tı, haydapaşa garı yangınıydı derken, memleketin şu son iki gününü anlatan bir atasözü olabilme ihtimali olan sözdür.

    evet kıçımdan uydurdum.
    1 ...
  12. pırlant

    1.
  13. 23 kasım 2010 kuzey kore güney kore sertleşmesi

    1.
  14. kuzey kore' nin güney kore' ye ait bir adaya ateş açması ile vuku bulan gerginliktir. kaç zamandır gerile gerile bir hal olmuşlardı, en sonunda kuzey tarafının bir adayı bombalaması ve güneyden f16 ile misilleme gelmesi ile savaşın ilk adımları atılıyor gibi maalesef.

    http://www.milliyet.com.t....2010/1317301/default.htm

    bakalım ağa babalar ne yapacaklar, ne zaman müdahele edecekler.
    4 ...
  15. perini navi

    1.
  16. italya' da bulunan ve yat imalatı yapan tersane. tuzla' da yıldız tersanesi olarak bilinen tersane de bu firma bünyesinde çalışmakta ve perini istanbul olarak adlandırılmaktadır. firma sahibi fabio perini' dir. her yıl ürettikleri yatları yaz aylarında düzenledikleri perini cup isimli bir turnuvaya davet ederler. bildiğin gövde gösterisi yapıyor herifler. yelkenli yat konusunda tam bir markalar.
    the maltese falcon isimli güzeller güzeli tekne bu firmanın ürünüdür.
    1 ...
  17. sosyalleşmek

    6.
  18. günümüzde artık daha çok internet üzerinden yapılan aktivite.

    mesela sözlükleri ele alalım. internet buluşmalarının en yoğun yaşandığı alanlar sözlükler. gerçekten zirveler olmasaydı bu kadar çok cazip gelir miydi bu interaktif siteler? ya da bizlerin sözlüklere üye olma amacımız salt bilgi paylaşımı, zaman geçirmek mi sizce? en azından benim için işin sosyalleşme yönü de var. ki 1,5 yıldır yazarlık yaptığım başka bir sözlükte ciddi oranda arkadaş edindim. şikayetçi miyim? bilakis memnunum bu durumdan. bugün bardan hatun kaldırmak tabiri yerini facebook' tan, ya da daha samimi olması için şöyle diyelim, feysten hatun kaldırmaya bırakıyor. hatta bu işin taktikleri dahi var. önce pokeleyeceksin, sonra o da pokelerse devam edeceksin vs. önceden otobüste kesişilen kız için "aha güldü, hoşlandı" derdik, şimdi pokelemek çıktı. dürtmek değil, pokelemek olacak dikkat edin. fesybuk feysbuk hergün aradım durdum. hatta siberalem.com diye bir site neden var mesela? güzel kızlar yakışıklı erkekler görmek için mi? e cast ajanslara ait sitelerde daha iyileri var ama. neden para verip gold, premimum vs üyelikler alıyoruz hı?

    internet üzerinden sosyalleşmeye rerörerö demiyorum, iyidir ya da kötüdür de demiyorum. kimi zaman güzel seçenekler sunuyor bu durum insanlara. haftasonu hiçbir planı yokken taksim' de bir zirveye gidiveriyor insan, yeni insanlarla tanışıyor ya da önceden tanıdığı kişilerle sohbet ediyor.

    düğün davetiyelerini facebook' tan "etkinlik" olarak yolluyoruz. aşkı, sevgiyi msn üzerinden cam açarak yaşıyoruz. long distance relationship gibi bir kavram internet olmasa ne kadar mümkün olabilirdi?

    en temiz duygularımla titreşim yolluyorum.
    0 ...
  19. yoav itzhak

    1.
  20. israilli müzisyen.

    son günlerde facebook' ta ahmet kaya' nın ağladıkça parçasını ibranice söylediği video deli gibi paylaşılmakta. bence oldukça güzel olmuş. hatta müzik olarak orijinaline göre daha hoş olmuş.

    http://www.izlemex.net/yo...-ahmet-kayanin-muzigiyle/
    3 ...
  21. özsar iskender

    1.
  22. kocaeli' nin en iyi iskendercisidir. merkez şubesi yürüyüş yolu' nda bulunmaktadır. dolphin alışveriş merkezi ve seka park' ta da şubeleri bulunmaktadır. adamlar işi biliyor, harbi çok leziz.
    0 ...
  23. kızak

    6.
  24. imalatı tamamlanan gemilerin denize indirildikleri ya da tamir edilmek istenen gemilerin çekildikleri eğimli yapıdır.
    0 ...
  25. hatun kaldıramamak

    1.
  26. iki şekilde incelenmesi gereken konu.

    birincisi, yalan söyleyememek.
    şimdi yalan söyleyemeyen kişinin hatun kaldırma konusunda işi çok zor. çünkü karşındaki hatuna kendini değil, onun olmasını istediği kişiyi anlatmalısın. ama öyle görgüsüz bir şekilde malvarlığını anlatır gibi değil, daha üsturuplu olmak şart. karşıdaki bu sefer "para onda emme kro" diyebilir. dikkatli olmak lazım. ortak noktalar bulmaya çalışmak lazım, ortak zevkler. bir film mesela, "aaa evet süper bi filmdi" dediğinde, "seni en çok etkileyen sahne ne oldu peki?" gibi onu konuşturmalısın. birincisi, sen düzenbazın allahısın dostum, film hakkında bir bok bilmiyorsun, konuşursan sıçarsın. bu yüzden senin susman iyidir. ikincisi ve daha önemlisi, iyi bir dinleyici gibi görünürsün ve aynı zamanda karşındaki hatuna fikrini sorarak onun "aa ne hoş benim fikrimi merak ediyor" diye düşünmesini sağlarsın. haa sen tutup film hakkında atıp tutarsan, ve izlemediğini anlarsa, geçmiş olsun. yalan söylemeyi beceremeyen salak bir playboysun dostum. üzgünüm ama gerçekler acı ve kalın, canın yanıyorsa bu benim suçum değil.

    ikincisi, kendin olmak.
    "beni seven böyle sevsin" düsturuyla hareket eden birisi isen, baştan söylemek lazım, sen matah bir şey olsan, zaten başka ortamlarda "hatun düşer mi ki lan acaba?" diye takılmazsın. bir kere kafadan karşındakinin istediği gibi birisi olma olayın yok, olsan çoktan ellerin olurdun reyis. erkek erkeğe muhabbetin on numaradır ama tam bir futbol manyağı isen "messi' nin eksikliği barça' da çok hissediliyor" diye muhabbete girersen işin zor. eğer karşındaki futbol manyağı bir kadın değilse. çok feci yakışıklı bi abi değilsen -ki olsan tutup bunu mu okursun anasını satıyım- ekstra hiçbir şey katamazsan muhabbete, vay ki vay. gece elizabeth' i 3-5 nöbetine dikersin. kızmaca, darılmaca yok beyim. işkembe-i kübradan sallamıyoruz, yaşanmışlıklar.

    heeyy sen hatun kaldıramayan arkadaşım. yapman gereken tek şey yalan söylemek. çünkü kadınlar duyduklarına aşık olurlar.
    0 ...
  27. itfaiyenin açtığı brandadan sekip ölmek

    1.
  28. ilk başta komik gelse de, işin içinde aşk ve çaresizlik olunca, insanın canını sıkan olay.

    http://www.milliyet.com.t....2010/1306820/default.htm

    onsuz yaşayamamak. bu nasıl bir çaresizliktir böyle. gerçekten çok acı.
    0 ...
  29. kocaeli kent kart

    1.
  30. 1 ocak 2011 itibariyle, yeni bir uygulamaya geçilecek olan karttır.

    yeni yılla birlikte sadece "öğrenci" deyip yarı fiyat verme devri, öğrenci kimliği gösterme devri sona eriyor. öğrencilere özel kent kartı olmayan herkesten tam ücret alınacakmış. dün gece minibüsçü tüm "şurdan bi öğrenci" diyenlere bu bilginin yer aldığı bir broşür verdi.

    kocaelili öğrenci kardeşlerim; siz hala kent kart öğrenci kimliğinizi almadınız mı?
    1 ...
  31. kocaeli apaçileri

    1.
  32. mimar sinan üstgeçidi' ni mesken tutmuşlardır.

    bilenler bilir, kocaeli' de e-5 üzerinde 3 tane yaya üstgeçidi vardır. bu üstgeçitler yürüyen merdivenli, rengarenk değişken ışıklı ve boğaziçi köprüsü' nü andırır bir mimariye sahiptir. mimar sinan üstgeçidi' nin ortasında kare kare camlar ve içinde gene değişken ışıklar bulunmaktadır. ve elbette apaçiler. o geçitten ne zaman geçsem, istisnasız bir grup, o ışıkların önüne çömelip, arkadaşlarına poz veriyor. bi akşam 5 kişilik bir grubun alaturka tuvalette sıçarmış gibi oturarak poz vermişti, unutulmaz bir andı. en son dün akşam iki tanesini gördüm. yalnız bir farkla, işi geliştirmişler. bu seferki elemanlardan birisi kamera ile arkadaşını videoya alıyor, videoya alınan apaçi de kendi kendine konuşuyordu. sanırım bir röportaj yapıyorlardı. müthişler vallahi.

    allah sizleri apaçilerin saç kakülünden korusun. amin.
    4 ...
  33. kişisel müzik aleti

    1.
  34. birçok mp3 player, bazı telefonları da içine kapsayan aletlerdir.

    bu aletlerin en çok kullanıldığı yer toplu taşıma araçları. özellikle büyük şehirlerde iyice kaosa dönüşen trafik çilesinde, can sıkıntısına en güzel çözümlerden birtanesi müzik dinlemek. bazen 1 saatlik yolun bile nasıl bittiğini anlamıyor insan. fakat, herşeyin olduğu gibi bununda bir kararı olmalı. bir tarafta hard rock dinleyen, öbür yanda bir türkü sever, beri tarafta klasik müzik sevdalısı birisi. bir otobüste birçok çeşit müziği, bu aletin kullanımını -esasında- bilmeyen ve amacının ne olduğunun farkında olmayanlar sayesinde dinleyebiliyorsunuz. aynı kavrayamama olayı bu tip insanları uyardığınızda da ortaya çıkıyor. şöyleki, "pardon, biraz sesini kısabilir misiniz? dışarıya çok ses veriyorda." dediğinizde, genellikle alacağınız cevap "benim özgür müzik keyfime karışamazsın" olacaktır. pardon? özgürlük mü? ey tanrım beni baştan yarat, ama diğer kullarını da es geçme lütfen.

    nedir bu özgürlük? kişisel müzik aletimle ön ve arkamdaki koltuklarda oturan insanların da duyabileceği bir şekilde the beatles mı dinlemek? ya da uyanabilmek için dinlediğim rammstein ile milleti de uyandırmak mı benim özgürlüğüm? peki, ya senin şarjın, pilin bitse ya da o sıra bir kitap okumaya başlasan ve benim kulaklığımdan bangır bangır ismail yk müzikleri fışkırsa nasıl olur? pek ala ağzımı yamultarak "bu benim müzik özgürlüğüm taaaaam mııııaa" diyebilirim sanırım di mi? yaptırım gücün, fiziken benden üstün olmanla mümkün olacaktır, o da yerse.

    özgürlük, bir insanın kendi kulağını dilediği gibi, istediği kadar yüksek sesle haşat etme hakkıdır. ama kendi kulak sınırlarını aşarak beni rahatsız etmeye başladığında, hah işte bak o zaman ben kendi isteğim dahilinde olmadan senin sefanın cefasını çekiyorum. sınırlarımızı bilelim ve kişisel zevklerimizi kişisel alanlarda tadalım.

    bir nakarat ile son vereyim bu entry'ye, malum sınır, hudut vs dedik.

    ben hudut sen haydut,
    öptüm seni şap şup.
    1 ...
  35. © 2025 uludağ sözlük