bir yanım anlamsız ve tutarsız bir telaşta,bir yanım küllenmiş zoraki sevdada,bir bulut saklıyor sanki akacak yaşları uykusuz gözlerimden,bir başka zoraki firar verdiğim sözlerimden.
benzetmelerine ,tamlamalarına hayran kaldığım kitap.
-geciken bir idamın homurdanan seyircilerini andıran kalabalık
-mezarına geri dönmek için can atan fakat yolunu kaybetmiş zombileriz
-kaosun dalkavuklarıyız
-maaşı ancak yoksulluğunu sürdürmeye yeten üçüncü lig bekarları
-altın dişleriyle demir leblebi yiyen sentetik kabadayılar
-ilk kez bir fablda rol alan acemi sırtlanlar gibi kesik kesik gülüyordu
-çelimsiz çocukların elinden oyuncağını kapıp coşan ilkokul çeteleri gibiydiler
-yaş tahtaya küflü peynirle çizilmiş gülücük
son olarak;
-reklamlarla fişteklenen yığınların tek bildiği örümcek sinek arasında pazarlık olamayacağı
kitleleri etkileyen her söz yalan.
o kadar yorgunumki ışıklar kapalı evde kimse yok,biraz ürperiyorum ama kalkıp balkon kapısını,ışığı açmaya mecalim yok.niye yorgunum? bütünde gün evde oturdum halbuki.uzaktan kumandalı ışık açıcı icad oldu mu?
ah sözlük!
kim açcak şu ışığı?
bazen hiç sahip olmadığım olricin özlemini duyuyorum şimdi o olsa kapıya ışığa ihtiyaç kalmazdı.
benim.
hatta hiç dinlemesem bile savunurum.şöyle ki peygamber efendimiz yeri gelmiş taşlanmış hatta hayvan pisliği atıldığında cebrail a.s allah tarafından buranın yerle bir edileceğini söylemiş.ama peygamberimiz istememiş böyle bir şeyi.düşünün o(s.a.s) şahsı böyle şeylere karşı biriydi.
kendi adıma söylüyorum benim sevdiğim saygı duyduğum şeyleri elbet isterim ki herkes benim gibi sevsin saysın ama zorlayamamki. teşbihte hata olmasın benim ineğe tapanlara karşı duyduğum şaşkınkınlıkla fazıl sayın da benim görmediğim varlığa duyduğum inanca olan şaşkınlığı belki de aynıdır.
saygısız diye üzülürüm o kadar. ama bilirim ki böyle durumda benim inandığım dinin peygamberi cezalandırmaz hoşgörüyle yaklaşırdı.belki o zaman fazıl say yanlış yaptığını düşünebilirdi.
sözleri şöyle olan müslüm gürsesşarkısıdır;
zamanın eli değdi bize
çoktan değişti her şey
aynı değiliz ikimiz de
zaaflarına bir gece
hatalarına bir nilüfer
sevgisizliğine bir kalp verdim
artık geri ver
geri veremezsin aldıklarını
artık geri ver
geri verilmez hiçbir yanılgı
yokluğuma emanet et
sende benden kalanları
her şeyi al
bana beni geri ver
bir şansım olsun
başka yer, başka zaman
sensiz ömrüm olsun
***
dinledikten sonra 'her şeyi al/bir şansım olsun/ her şeyi al /bana beni geri ver/sensiz ömrüm olsun' kısımları yankılanır kulağınızda.
teseli arayan gönlünüze gene şarkıdan cevap alırsınız;
'geri verilmez hiçbir yanılgı'.
belki sahip olmak istediğim ama olmadıklarım senin yüzünden değildi.
belki senin yüzünden arkamı dönmedim onlara,benim doğamda vardı kim bilir?
belki de sen olmadan da bırakacaktım her şeyi,sıkılmıştım sen sebep oldun kim bilir?
sen olmasan da gecenin karanlığında geçmişe dalıp nemlenecekti gözlerim.
sen olmasan da pişmanlık yaşayacaktım belki gene 'keşke' diyecektim.
sen olmasan da o zaman seçmemem gereken seçeneği seçip girmemem gereken o yola girecektim.gene her şey karman çorman olacaktı kim bilir?
sen olmasan bu yazıdaki 'sen' başkası olacaktı belki..
ihaneti,bencilliği başkası öğretecekti belki de
kim bilir belalar okuduğum başkası olacaktı,ondan da hiç beklemeyecektim belki.
belki haberin olsaydı bu yazıyı sana yazdım diye gururun okşanacaktı,
hoş belki canımcığım bu sana da değil kendimedir kim bilir?
kaleminden hafif onur ünlü tadı aldığım yazar. deplasmanda plasebo
allah'ım kaderimde anarşi ve protesto
antidepresanlar ve içi boş bir gardırop
ne de çok yer kaplıyor mesela al pacino
yardımın gerekiyor kadıköy'deyim stop.
allah'ım kaderim bu sentimental ambargo:
alternatif referans potansiyel salvo yok,
sadece klostrofobi, hicran türbülans ve şok;
cariyeler çekilmiş yeraltına cumburlop.
allah'ım kaderimi sen yazdın sen bilirsin
kalbim oyuncak mı ne, ne kolay kırılıyor?
"deplasmandır bu dünya" diyor albino şeyhim
plasebo yutturuyor bana depresif doktor.
allah'ım kaderimden şikayetçi değilim
aksine bahtiyarım evrende bana da rol
verdiğin için şahsen, allah'ım bizler senin
falsolu kullarınız, n'olur bizden razı ol.
tam moda girmişim youtube'dan açtım, 'mehmet erdem olur ya' havasındayım şarkı başladı,
o ses.. trenler çarptı,çatılardan atladım şarkıyı dinlerken iyi hoş da birden alttaki yoruma kaydı gözüm bu şarkıda kıkır kıkır gülünür mü?
hayır ama şarkıya, mehmet erdem'e ayıp ederek başladım kıkırdamaya.
buyrun sizde bakın*; http://www.youtube.com/watch?v=2Gjg2Es9_FI
sallıyorum bol keseden
sağa sola, Zor Değil
atıyorum, tutuyorum
kah tutamıyorum, zor değil
dönüyorum köşeleri
dört köşeli, zor değil
vuruyorum dizlerime
ah pata küte zor değil
katıyorum tozu dumana da
toz değil, toz değil
biliyorum hepsi hava gazı
söz değil, ah söz değil
deniyordum seni
sen seversin bunu
sevmediysen peki
sen tamamla sonu..
yol;
umuttur
belki de bir serap
herkesin ayağının ucu değmiştir yol'a
ummuştur yol'dan
kavuşmayı
ya da kaybolmayı.
yol;
belki de bir vesileydi
dinlenmek için durup gökyüzüne bakmaya.
yol;
kimininki kırlar arasında patika
kiminin çetrefilli dağlar arası incecik bir kıvrım.
ha düştü ha düşecek...
bazen,
birçoğunun yol'u kesişecek
birçoğu da hep yalnız yürüyecek.
yol mu tükenecek?
yol'u mu tüketeceğiz?
yol mu bizi...
bilemem
ama
sonu gözükmeyen o yol
elbet bitecek.
biriyle aranda talihsiz bir olay geçer. ertesi gün o kişi hiçbir şey olmamış gibidir.sen dersin;
-dün sen böle böle demedin mi böle yamadın mı? vı vıdıvıdı... o;
-saçmalama o kadarda değil öyle bir şey olmadı.
şok!
gözlerin büyür belki de sağ gözün hafiften seğirmeye başlar,dudağının sol tarafı kalkar gülümsemeyle karışık yarı felçlisindir.
sen eminsin böyle bir şey yaşandı, allah kahretmesin hiç tanık da yok, paniklersin, onun tilkiliğine verirsin ama unutmazsın. gel zaman git zaman arada yoklarsın böle böle de olmuştu sen bunu da yapmıştın diye
yok!hala kabullenmez,hayır çokta ciddi. o kadar zamanda geçmiştir hiç bi boşluğunu da yakalayamadın.şüphelenmeye başlarsın ya o şizofrendir ya da sen.önceliği ona veriyorum ama
-ya şizofrensem?
bu arada not: ben şizofren miyim? diye kendine soranın şizofren olma ihtimali çok düşükmüş.
nerede ne zaman dinlersem dinleyeyim bana arkada birini bırakarak cam kenarında herhangi bir yolculuk yaptığımı hissettiren grup.şarkıları kulaklarımdaysa hep mi hüzünlü hep mi kederli birileri geride ben istemeden gidiyorum *
bazen günüm metroda,trende dolmuşta geçtiğinde son durağa yaklaştığımda duyduğum hüzündür.
bütün günün orada burada geçer yorgunsun, sürekli ulaşım araclarından birinden ötekine aktarıl ama sen sonunda evde pijamalarını giyip kanepede uzanmana son durak kala hüzünlen gitmek isteme*
şu garip ben'in gerçekten anlamadığım bir huyudur.
içimden şu zalim şüpheyi kaldır, ya sen gel ya beni oraya aldır
Ağzının bir kıvrımından cesaret bularak
ter yürekte susayışlar yaratan yağmurlara açıldım
kalmışsa tomurcuklar önünde sendeleyen çocuklar
kalmışsa bir kaç ısrar ölümle yarışacak
onların yardımıyla dünyamıza acıdım.
dünya. Çıplak omuzlar üzerinde duran.
*** devamını ondan dinleyin***
üslubu elif şafak'a çok benzeyen/benzetilen yazar.
konu olarak şems'i mevlana'yı seçmeyerek bence şafak'tan bir adım öndedir.üslüp orjinalliği tartışıladursun konu olarak popülariteye inat orjinal hikayeleri seçmiştir yazar.