birkaç solcu ya da liberal ermeni aydından ermenistan'da başlatmasını beklediğim kampanya. bakalım kaç kişi destek verecek! madem ortada bir soykırım yok, karşılıklı yaşanan ve yaşatılan bir trajedi var özür karşılıklı olmalı öyle değil mi?
böyle bir kampanya ermenistan'da asla başlatılmaz. akıllara bile gelmez. adamlar orda burda soykırım anıtı dikiyollar vere. ne özrü bekliyon sen? karşılıklı olduğunu kabul etmiyollar ki, ne özrü? neden bizim aydın'Imız saftır her zaman? saf diyorum çünkü bu adamların kötü niyet barındırıklarını düşünmek istemiyorum.
öte yandan ortada bazı gerçekler var. eğer karşılıklı önyargıların ortadan kalkmasına vesile olacaksa ermenilerden ben de özür diliyorum. ve bi özürü de ermenilerden(ermeni vatandaşları kastetmiyorum) bekleme hakkına sahip olduğumu düşünüyorum.
pançekoslovakist insan rüyası. ben de aynı rüyayı görürüm zaman zaman. lütfen tüm dünya çekoslavak olsun. çekoslovakyalılaştıramadığımız bir allah kulu bile kalmasın. çekoslovakyalıları bir bayrak altında toplayıp istiklal marşı okutalım. sonra 9 günlük tatili açıklayıp bir cuma akşamüstü sevince boğalım onları. enselerine üfleyelim usulca. cennet taamı yedirelim: sütlü kabak tatlısı. çekoslovakya bunu hak etti... o insanlar buna layık... ah bir de ikiye bölünmeyelerdi... tuh!
hadi nike, adidas, converse, kıl, yün, yumak vs... gibi endonezya'daki, çin'deki bilmem nerdeki insanları sömürerek büyüyen uluslararası şirketlerin ürünlerini gönül rahatlığıyla alıp kullanabiliyorsunuz. buna eyvallah dedik. gerçi bu da garip bir durum ama bunu kabul ediyorum artık. zeytin yeşili devrimci parka mavi'den alınmamışsa makbul değildir. bu tamam. ama kredi kartı çok net bir belirleyicidir.
solcuyum diyen insan kredi kartı kullanmaz. kullanan insan solcuyum diyemez, solcu ve yahut molcu değildir. bir insan sahip olmadığı bir değeri tüketemez. bu para da olabilir başka bir menkul de. şimdi bunu bile bile olmayan bir parayı harcıyorsan solculuk falan hikaye olur kardeşim! kimin parasını,(ki olmayan sanal bi paradır bu) kimin adına harcıyorsun sen?
bir de ağızlarında bi laf; "dikkatli kullanırsan hiç bişiycik olmuyor" araba mı lan bu dikkatli kullanınca bir şey olmuyor. bankalar, sermaye, düzen sana bir şey dayatmış, ki sen bu düzene karşı olduğun iddiasındasın, bunu itirazsız kabul etmişsin bir de gelmiş bana savunmaya kalkıyorsun kokuşmuşluğunu. "ama bilinli kullanınc..." hassiktir lağğn! ne bilinçlisi, ne dikkatlisi! ona bakarsan eroin de bayağı haz veriyor insana. onu da dikkatli ve bilinçli kullanalım bayağı yaşar gideriz. azcık azcık çekeriz her gün... siktir git saçma sapan savunmalar yapma bana.
kelimenin tam anlamıyla muazzam işlere imza atan bir gruptur. bugüne kadar nasıl olmuş da profosyonel olamamışlar hayret! bu çılgınlığa alet olmak için tek yapmanız gereken:
osuran burç, astroloji dünyasında yeni yeni palazlanan bir birim. hani yükselen gibi. insanın ilk osurduğu dakika dikkate alınarak belirleniyor. mesela ilk saat üçü beş geçe dırtlattın değ mi o zaman osuranın yemgeç oluyor. dikkat buyrun yengeç değil yemgeç.
05 redkit: başlıkta hata yoktu sayın işgüzar mod efendi! doğrusu "yemgeç" olucak.
gerek hikayesi gerek muhteşem çevirisiyle meme başlarını sertleştiren bir anime serisi. bu seriyi izlemeyen "ben de bir animeseverim hacı" demesin sakın ola ki! temin etmek ve bu coşkuya katılmak için:
"kaşar" diyoruz, diyollar. ama kaşar deyişi tam olarak "abazan" tabirine yedirilemiyor. birbirleriyle örtüşmüyorlar yani. kendisine yaklaşıp adres soran göğüs dekolteli bir bayana adresi tarif ettikten sonra içinden "ne sikilir bea" diye geçirip arkasından bayanı süzerek hafif kalkmış sikini pantolonun üzerinden düzelttiren erkeğe abazan deniyor haklı olarak. kaşarlıksa daha farklı, daha şık.
benim bahsettiğim abazan kız tipi bir demet tiyatro'daki feriştah, çarli dizisindeki afakan'a yazan binnur kaya'nın canlandırdığı hizmetçi kız mesela. direk öküzce, direk "olaya" yönelik. kaşar dediğimiz kızların çoğunu biz erkekler damgalıyoruz zaten. öyle bir öküzlük, odaklanma, doğrudanlık yok. sadece bayanın gevşek tavırlarını kaşarlığa yoruyoruz o kadar. benim istediğimse brad pitt'i görünce "yürü be koçum ne yarrak vardır bunda!"(bağırarak) diyerek kıyafetinin üzerinden vajinasını düzelten kıza ne şekilde hitap edeceğimizi öğrenebilmek. bekliyorum?
ayrıca durduk yere beni neden çocukluğuma götürdü bu durum hayretler içerisindeyim.
kendisini politikacıların ruhunu ise amerikan dizilerinin kucağına oturtmuş türk gencidir. damarlarındaki kan asil değildir dolayısyla muhtaç olduğu güç damarlarındaki kanda bulunmaz. hatta muhtaç olabileceği bir güç bile yoktur. çünkü bir gayesi yoktur. asla ve asla dünyaya bedel değildir bu kişi.
her yerde ulu orta dillendiremedikleri gerekçelerdir. tarihsel bazı olaylara kindar yaklaşmaktan kaynaklanmaktadır daha çok. mesela şu mustafa suphi'Nin kardeniz'de boğdurtulması olayını ortada kesin bir delil yokken mustafa kemal'e havale eder komünist tayfa. bu gerekçelerden sadece biridir elbette. bir de tek parti yönetimiydi, baskıcıydı, faşistti, önceleri lenin'e yakın göründü, tkp'yi kurdurttu sonra sovyetlere sırtını döndü, takiyyeciydi diyenleri var. hepsinin makul bir açıklaması var kendince.
şimdi çıkıp kimse "genelleme yapıyorsun, arı kovanını çomaklıyorsun" diyemez bana. onbeş yaşında komünistim diyor herif. neyin ne olduğundan haberi yok! git bi ağbilerinle konuş bakalım atatürk'ü seviyorlar mı sevmiyorLAR MI? komünistlerin atatürk'e soğuk baktıkları ezelden beridir bilinen bir gerçek. şüphesiz o'nun antiemperyalist tutumuna saygı duyuyorlardır ancak mustafa kemal bir bolşevik ya da sosyalist değildi. bir komünistin bu dünya görüşüne sahip bir lidere hayranlık duyacağını sanmıyorum şahsen.
çok sık karşılaştığımız durum. özellikle günlük hayatta.(başka nerde karşılaşacağdın lan çopur surat)
bayanlar kusura bakmasın da ya da baksınlar bir ortamda bir bayanın yaptığı esprinin diğer ortam mensuplarını yardığına hiç şehadet etmedim ben. ama tersi durumlarla çok rastlaştım. hatta daha da beterleriyle. zekice yapılmış bir espriye doyasıya gülmek yaşam belirtisidir, kendine bir pencere açmaktır, nefeslenmektir, eyvallah. ama ota boka gülmek nedir, niyedir? komik olan ne? söyleyin biz de gülelim. ki söylemenize gerek yok tekrardan çünkü o söylemenizi istediğimiz şeyin aynısı duyduk erkekler olaraktan ve hiç komik bulmadık. ota ve boka kahkahalar atan insanların hep bayan cinsinden çıkması tesadüf müdür? yoğsam kusursuz tasarım mucizesi midir? ulemaya mı sormak lazım yoksa riçırt davkins'e mi?
bu bence bayanların genel olarak espritüel zekalarının düşük olmasıyla ilgili. her şey, her lakırdı komik gelebiliyor hal böyle olunca. bak bu entrymle bayanlara giydiriyorum mesela. ama belli olmaz bu bile komik gelebilir kendilerine. az sonra 123 tane bayan kullanıcıdan özel masaj alıp ":)" ifadesiynen karşı karşıya kalabilirim. yalan mı? er kişi olan destek çıkar bana!
iğrençlik abidesidirler. muasır medeniyetler seviyesinin üstüne çıkmaya yüz tuttuğumuz, tam da birlik ve beraberliğe en çok ihtiyaç duyduğumuz şu günlerde türkiye'mizin kara lekeleridir. paçalı don giyeydin nurten!
bugünlerde uludağsözlük'te kulaktan kulağa yayılan dedikodulardan sadece biri. bu dedikoduların özellikle sosyalist başbuğ üzerine olması hayli heyecanlandırıyor sevenlerini, yolunda başvermek isteyenlerini. yeni bir ideolojik ismail yk doğuyor: aybars lebib!
hasan ibni sabbah misali uludağsözlüğün yukarılarına çekilen sosyalist başbuğ burada fen, matematik, tıp, felsefe ve siyaset bilimleri alanında bi hayli ilerleme kaydetti, şeytani zekası ve varoluşundan kaynaklanan esrarengiz dehasıyla çağının önüne geçti. özellikle siyaset bilimleri ve felsefe konusunda coştukça coştu. marx'ı ve lenin'i aştı. çok daha derinlikli düşüncelere daldı. annesi "fazla açılma oğlum, boğulursun" dedi ona aşağılardan. aldırış etmedi.
sanırım anlaşılazlığının ve sivriymiş gibi görünen bazı çıkışlarının çok tepki çekmesi dehasından ve "aşmasından" kaynaklanmakta. önceleri zallla çok samimi arkadaş olan fakat sonradan zall'ın yıllar önce gençken mutabakata vardıkları anlaşmaya uymayıp kendisine kazık attığını düşünen sosyalist başbuğ sözlüğün sarp dağlarına çekilerek bir gerilla mücadalesi, asimetrik bir savaş başlatma yönünde eğilimlere gark oldu. ya da öyle olduğu söyleniyor en azından.
kuramsal çalışmalarının teorisini yeterince sağlam kılması o'nu teorisini pratiğe dökmeye, vücutlaştırmaya itti. bu gelişme sosyalist başbuğ için yanıp tutuşan cıvır hatunları ve yağız, yiğit delikanlıları oldukça heyecanlandırdı. sosyalist başbuğ fedailerini arıyor söylentileri de buradan peyda oldu ve hızla ahali içerisinde yayıldı. kendisinin böyle bir arayış içinde olup olmadığı merak konusu. açıklama yapması bekleniyor heyecanla!
kesinleşen bir şey yok ama eğer bir gün sözlüğü zalim ve baskıcı moderasyon kadrosunun ve zall namlı devrik adayı sahibinin elinde alırsa çok daha eşitlikçi, celebrityleri(ki kendi de bir celebrity olmasına rağmen) kayırmayan, özgürlükler noktasında tavır alan, reklam pastasından yazarlara da haklarını veren, tamamen mantık ve matematik esaslarına dayanan kusursuz bir sistem kuracağı kesindir. bunu için de er ya da geç kendisine sarsılmaz bir sadakatle bağlı, çelik disiplinli fedailere ihtiyacı olacaktır. bu da yazarları umutlandırmaktadır.
kendinizi kandırmayın burası ekşi sözlük değil, sözlük değil, sözlük klonu da değil. hiçbir şey değil. adi bir forum... burayı foruma çevirdiniz. bakınızlar içinde hayatını anlatan, her türlü forumsal aktiviteyi bakınız fasilitesini kullanarak gerçekleştiren bir sürü forumcunun "yazarım" diye sürttüğü ucuz bir yer. ucuzluğu katılımcılardan kaynaklı yanlış anlaşılmasın.
vazgeçtim forum da değil, forum bile olamamış. forumda en azından paylaşım yapılır. emeğe saygı, artı rep, dostum izmirli demişsin... bunlar vardır. ama ya burda? burda o da yok. boş baknızlar çöplüğü. adamın bir derdi var ya da bir fikri, açmış başlığını altına yazmış düşüncelerini. ilk etnry gayet şık. ötekilere bakıyosun hepsi bakınız. hem de boş. neden böyle?
çünkü o konu ile ilgili bir fikir beyan edebilecek zekaya, birikimr ve yazınsal yeteneğe sahip değil birçok "yazar" arkadaşımız. ne yapacak? tabiki en iyi yatpığı şeyi; forumculuğu. bsg dedirten başlıklar... ulan bu kadar subjektif bir bakış açısı olur mu? bakınızlarla ortalığın amına koyacak tabiri caizse. ve yapıyor da. hayır ben hiç BOŞ baKINIZ BiR ENTRYNiN EN beğenilenlere girdiğini falan da görmedim. amaç nedir?
mankenlerin sendikası. var mıdır bilmiyorum? yoksa kurulmalı. ben kurabilirim. kriz en çok tekstil sektörünü vurdu diyollar. tamam işte! tam da zamanıdır. aidat yok. öpücük üzerinden çalışıyoruz. hadi! örgütlü toplum, uygar toplumdur. örgütlü manken, demokratik mankendir.
bu sömüürü düzenine son! mankenlere özgürlük! artık iş kazası istemiyoruz! memişlerimizin ansızın düşüvren kıyafetlerin akıcılığında baş vermesini istemiyoruz! çünkü biz mankeniz, manken-senliyiz!
1 mayıs'ta meydanlardayız. gümbür gümbür geliyoruz. madem ki frikik veren bizi golü atan da biz olmalıyız! ezilen mankenler iktidara artık eskisinden çok daha yakın! yaşasın manken camiası, yaşasın arabasına binerken eteği esaza açılan manken yoldaşlar!
insanı ne zaman hatırlasa ağlatan, kimsenin başına gelmemesi temenni edilen intihardır, kahpedir bütün intiharlar gibi.
en yakın arkadaşımdı bu adam benim. aynı evi paylaşıyorduk, bir arkadaşımızla daha. öğrenciydik. parasızdık ama mutlu bir öğrenci evi tablosu çiziyorduk. her öğrencinin bilindik dertleri bizim de başımızdaydı.
genelde iyi anlaşırdık. ama bir gün ihtilafa düştük. bulaşık sırası yüzünden birbirimize girdik. o diyordu "sen yıkayacan", ben diyordum "naaahh! ben daa dün yıkadım sen yıkaycan asıl". aslında sıra bendeydi gerçekten de, çingenlik yapıyordum işte bakmayın. nereden bilebilirdim ki olacakları?
tartışma durulacağı yerde daha da alevlendi. nerdeyse yumruk yumruğa giriyorduk. üzerinde yeşil bir şort vardı kankamın. hışımla odadan çıktı ve balkona doğru yöneldi. ben çok siklemedim. "az sonra eşşek gibi gelcek, mecbur amına koyim" diye geçirdim içimden.
balkondan boşluğa bırakmış kendini ufacık bir tartışma yüzünden. alt komşu bi karaltının geçtiğini görmüş. hemen aşağıya bakmış. kankam yerde yatıyormuş, upuzun.
benim durumdan haberim yok. aradan on dakika geçti kapı çaldı. bizim hıyar küfrede küfrede çıkıyo merdivenleri. meğer intihar etmemiş. balkonun korkuluğundan düşmüş aşağı. ikinci kat zaten, nereye ölüyon amına koyim intihar etsen bile?
işte bu olayı hatırladıkça ağlarım hep. ama gülmekten ağlarım. düşündükçe mideme kramp girer, katılırım. ve hiç anlamam neden sözlüklere "annenin ölmesi", "babanın ölmesi", "dayının ölmesi", "teyzenin ölmesi" vs... gibi başlıklar açılan ve altına da ajitasyon yapılan entrylerin hep en beğenilenlerden olmasını....
çok sık düşülen bir genelleme yanlışına düştüğümün farkındayım. buradaki laz ibaresi etnik bir anlam içermiyor. "karadeniz bölgesine hamsi bağı ile bağlanan herkes lazdır" zihniyetiyle hareket edip karadeniz insanından bahsediyorum daha ziyade.
manyaklık da bildiğimiz anlamda manyaklık değil. "o zaman başlığı adam gibi seç orospu çocuğu" gibi bir tepkiyle karşılaşmak da istemiyorum gecenin bir yarısı. manyaklığı "gariplik", "tuhaflık diye okuyabilirseniz daha sağlıklı olur.
lazlar "manyak" insanlardır. yaşadıkları coğrafyadan mı, yedikleri hamsiden mi, iklimden mi neydense artık bilemiyorum ama manyak oldukları bir realitedir. bu manyaklık çok bilindik bazı şarkı sözlerine bile yansımıştır. örnekse:
Ben seni sevdiğimi de dünyalara bildirdim
Ben seni sevdiğimi de dünyalara bildirdim
indirdin kaşlarını
Babanı babanı mı öldürdüm
şair birinci dizede aşkını cihana deklare ediyor, haykırıyor. ama sevdiceği bir şeylere bozulmuş, tripkar davranmada. çıkarımım bu yönde. ama şair bu tripkar sevdicekten hiç memnun değil. "ne var yani, n'oldu ki, ne bu surat, babanı öldürdük sanki, alt tarafı anneni taradım uziyle, babana da bikaç mermi yaktım doçkaynan. annen komada, baban da hafif sıyrıklarla atlattı. nedir yani? babanı mı öldürdüm niye bu tripbazlık?" diye düşünüyor olmalı. tabi aşkını cihana deklare etmenin ardından çok keskin bir geçiş bu. lazlara has, tam manyaklık!
şarkı sözlerinden gitmeye devam edeceğim. tabanca imgesi karadeniz insanıyla özdeşleşmiş sert bir imgedir mesela. ama laz sempatisi ve kıvrak zekası bu sert imgeyi aşkın sembolü olan ve tabancaya göre bi hayli "light" kaçan gül imgesiyle harmanlayarak yumuşatmayı başarıyor. "tabancamın sapinu gülle donatacağum." şeytani bir zeka, tam manyaklık, laz sempatikliği. tabancaya gelin arabası vasfı yükleyen müthiş bir imgelem. saygım sonsuzdur.
şarap eşliğinde yenmiş bir akşam yemeğinden sonra sohbetin koyulaştığı petrol mavisi gecelerde insanı Hayata küstüren gelişmeler yaşanmamalı, bu acı dinmeli. ümitliyim ama karamsarım. bilim bilim diyoruz, nerde bilim? tuncay güney, NERDE HAA!!?...
o çıtı pıtı kızdan böylesine kolonların, kirişlerin, çelik konsorsiyumların çıkmış olabileceği düşüncesi bile kimileRimizi hasan sabbah'ın fedaileri gibi alamut'un en yüksek burcundan KENDiNi AŞAĞIYA BIRAKMAYA iKNA EDEBiLECEK iğrençlikteyken bu kardeşiniz o'nu( yani kalın boku, oooh god) şu gözleriylen gördü. ve bi daha hiç gözünün önünden gitmedi o iBRET VERiCi TABLO.
neden diye sorarım hep o akşamdan sonra. derviş oldum, divane oldum, SAKAL UZATTIM GÖBEK DELiĞiME GADAR. seks şöyle dursun sıvalamya bile kör Bakar oldum gıdısıN yediğim yerinde. ne zaman o'nu düşünsem(yani kalın boku, oooh jesus) bir ceylan su içmeye gider. ordan yulaf ezmesi yiyip ishal olmaya... öyle kötü olurum yani.
o kapkalın fildişinden kolonun üzerindeki domata parçacıkları... o devasa çatlakları gören gözleri GÖRENLERiN iÇiNE DÜŞTÜĞÜ dehşet... sifonu çektikçe başkaldırıcasına, isyan edercesine "hiçbir yere gitmiyorum buradayım" diyen nonda'nın yarrağıvari, semazen gibi dön dön dönen bir gerilla...
artık bu saatten sonra ne erotizmi, ne seksi, ne osbiri!!?
credit: en iyilere girer diyordum, hayret! sorunlusunuz siz.
ortalama türk kızının zaman zaman erkeklere yönelttiği soru. ilk bakışta yalın ve şabadanak cevaplanabilir gibi gözükse de sorunun ilerleyen dakikalarını tübitak hazırlamaktadır.
iki yanıtı vardır: "hayır" ve "evet". "hayır" derseniz başınız ağrımayacaktır. ancak bu kafa dinginliğinin muhatap olunan kızı bir daha asla kötü emellerinize alet edememe gibisinden bedelleri olacaktır. kızlar için güzel bulunmak, beğenilmek çok ama çok önemlidir. "abi benim başım ağrır şimdi" derseniz, "sen de haklısın be birader" derim size.
ya "evet" derseniz... bu, yanıtı basit ve tek bir sorudan ibaretmiş gibi gözüken soru dallanıp budaklanacak, zincirleme reaksiyonlar gibi sorudan soruya evrilecektir de evrilecektir. "evet" dediğiniz anda ikinci soru olan "nerem güzel, neremi beğeniyosun?" sorusu kendini belli edecektir. birkaç yer sayabilirsiniz en basitinden, gözler falan mesela... tabi hanım kız bu anlarda "sallıyosun, atıyosun nerem güzel ki, çok çirkinim, gözlerim de şaşı ayrıca" gibi kendisinin de inanmadığı cilveleşmen lakırdılar edecektir.
soru bu kadarla da kalmayacaktır. her kendisinin güzel olduğunu düşündüğü bir bölgesi, uzvu ya da organı vardır. eğer "nerem güzel ki benim?" sorusuna verdiğiniz yanıtların içinde kendisinin kendisinde favori olarak gördüğü bölgeyi, organı ya da uzvu saymamışsanız biraz bozularak "bak ellerimde çok güzel ama diiy mi?" türevinden sorularla bunaltacaktır, hakkıdır, görevidir.
bu muhabbet böyle dallandıkça er kişinin başı bedenine ağır gelmeye başlar. bazal metabolizma devreye girer ve vücut fonksiyonları en aza indirilir. amaç sadece hayatta kalmaktır bu raddeden sonra. gard alınır. sorulan sorulara verilen yanıtlar sadece "evet" ve "hayır"a indirgenmiştir artık bu evrede, yes no question kalıbı dışında kalan soru kalıplarına cevap verecek takat kalmamıştır çünkü.
eğer "evet"i seçerseniz dua edin ki o kız size versin yoksa boşu boşuna ağrtmış olacaksınız o kafayı. çapraz sorgu da cabası. harcanan vakte değinmiyorum bilenem...
esasen kömürizm marksist literatürde komünizmden sonraki evreyi tanımlamak için kullanılır. marx, engels ve lenin gibi üstatları inceleyen akp'li belediye başkanlarının marksizme felsefi anlamda katkıda bulunmalarıdır. tazecik bir ideolojdir.
yavaş yavaş kırılmaya yüz tutmuş gelenektir. ancak hala etkilerini sürdürmektedir. en güzel seçim ekonomisi ve "kömür torbası" üzerinden devam ettirilir.
kömür vermeyene oy vermeyen vatandaş, kendine bir yokluk, soyut tartışmalar vaadedene oy vrenden zincirilyon kat daha makuldür. "sizden olana bir şey vermezseniz neden sizden olsunlar ki?" düsturuna uygun hareket eden vatandaştır.
fatura yine vatandaşa kesiliyor. yakında "hizmet yoksa oy yok diyen vatandaş" bile topa tutulur hale gelecek. korkum o. kömür de kömür... başka laf bileniniz yok mu? bunları üçüncü sınıf, paçavra, patron yalakası yazarlara sahip yüksek tirajlı gazetelerde köşe yazarlığı kisvesinde patronunun çıkarları doğrultusunda tetikçilik yapan yazarların kalemlerinden okuyoruz her gün.
nasıl bir halkmış ki bir torba kömüre verdi! bugün hafif meşrep bir hatun bile bırakın bir torba kömüre vermeyi dekoltesini dahi derinleştirmez... %47. az buz da bir oy değil. türkiye'nin yarısı. dtp'Nin, pkk'nın kaleleri dahil. her yerde. kömürün sosyoloji bilminde yeri yoktur, ekonomide yeri yoktur. bu oy oranını sadece din ve kömüre indirgerseniz veya cumhurbaşkanlığı seçimine sıçmış olursunuz en kaba tabirle. sıçmaktasınız da.
ben sana en acısını söyleyeyim, kömürü siktir et şimdi. sosyal demokratlar tek başına iktidar olunca komünizme geçecek sanki dünya, hem obama da seçildi, oh, miss! tam komünal. türkiye'nin ekonomisi ve dahi tüm sorunları içinden çıkılmaz bir hal aldı. aklı başında her siyasetçi hatta aklı başında her insan bunun farkında. herkes sorunların ne olduğunu biliyor. ancak çözüm üretmeye gelince bir cereyan geçti oyunu başlıyor. kimsenin ortaya bir şey koyduğu yok.
kömür mü dağıtılıyor, alsın kömürü vatandaş. yarın onu da bulamayacak belki de. kapıya dayanan kömür kamyonuna "yok kardeş sağol" mu diyecek bi de? alsın tabi ki... ama sen bu adamları öyle bir örgütle öyle bir örgtüle, öyle bir bilinçlendir ki o kömürü alıp kömürü verenin canına okumayı bilsin seçim günü. verilen erzağın, kömürün, onun, bunun zaten kendi hakkı olduğunun, bunun bir lütuf olmadığının farkına varsın. yoksa halka küfrederek nereye kadar!!?