amerikalılar ve kendini amerikalı gibi hissedenler tarafından gerçekleştiren gereksiz eylemdir. göt gibi sarkar böyle cümlede, hayır yani yapma ya, bir kere de yapmayıver. anlamıyalım aslında neyi kastettiğini.
2008 yılından bu yana hız kesmeden devam eden çalışmalarla çoğalarak yükselmiş ve bulunduğumuz 2013 yılı içerisinde yeşil bursa'nın tam ortasına bir kanser, kusur gibi dikilmiştir.
dünya ülkesi olma yolunda ve şehircilik konularında, adeta vizyon ışığı saçan, olur olmaz her konuda avrupa ve amerika ekolünü taklit eden yetkililerimiz, şehirlerini bir bebek gibi koruyan, gerektiğinde tarihi bölgelerinde kirlilik yaratmamak amacı ile açık alanda yemek yemeyi dahi yasaklayan muassırları böyle önemli ve hassas bir konuda taklit edememişlerdir. ne de olsa bu konu batı'nın müspet taraflarından biri ve biz genelde bu ülkelerin menfi taraflarını taklit edecek terbiyeyi kendimizde otomatik olarak geliştirebildik.
şehrin konum ve tarihi itibariyle merkezi bir bölgesini, yenileme kisvesi altında sadece ve sadece ekonomik çıkarlar gözetilerek, köylü bir müteahhit zihniyetine sığınarak acınası bir hale getirdik. oysa ki, bu denli önemli ve önemli yerlere yakın, şehrin her tarafından görülebilen bir bölgeyi parayı ikinci plana atıp, tamamen uzman görüşler ışığında, doğru bir şekilde, bir annenin bebeğine gösterdiği özen ile işleyip, şehre gerçek kimliğini yeniden kazandırabilmeliydik fakat artık çakma bir hong kong'uz. çakma ve üzgün bir hong kong.
ülkenin sahip olduğu 'olmasa da olurdu.' ayarındaki, kimi zaman güldüren, kimi zaman ise daha fazla güldüren lakin asla düşündürmeyen, sağda solda fikir beyan edebilen fakat bulundukları 'ateş olsa cirmi kadar' konumlarından dolayı hiçbir zaman ciddiye alınmayan, hoşgörü gösterilmek istenen veya ilgilenilmeyen, bu yüzden mizahi bir zenginlik olarak görülen, hakları demokratik hukuk devleti tarafından güvence altına alınmış kimselerdir.
--spoiler--
ispanya'dan çıkan bir edebiyat uyarlaması
Galiçyalı yazar Manuel Rivas'ın aynı adlı romanından uyarlanan El lápiz del carpintero / The Carpenter's Pencil, solcu görüşleri olan ve meydanlarda kadın hakları ile ilgili konuşmalar yapan bir doktorun, tutuklandıktan sonra sevgilisinden ayrı düşmesinin dramatik öyküsünü anlatıyor. Galiçya'dan çıkan en ünlü roman olan El lápiz del carpintero, temelde cumhuriyetçilerle milliyetçilerin hiç bitmeyen fikir ayrılıklarını konu alıyor. Film de, ispanya'daki bu küçük özerk bölgenin tarihine ışık tutan ender sayıda yapımdan biri.
--spoiler--
ağız çevresinde konuşlanmış, fakire ait olan organdır. sahip olduğu reklam değeriyle zengin olabilme potansiyelini bünyesinde barındırırken, tercihini yine zenginin malını çekiştirmekten yana kullanmıştır.
kavramı okuyup irdeleme gereği duymayan, gördüğü bütün ten açıklıklarını, bilimum türlü ahlaksızlıkları bireysel özgürlüklerden yola çıkıp koca bir ideolojiye mal eden zihniyettir, bu kadar komplex düşünebilip, aynı derecede bağlantılar kurabilen sinir bozucu bir dehadır.*
+asım, aha göt lan!
-getir getir, daya laik'i.
bizzat haşır neşir olduğum ve uçmasın diye üç arkadaş çeşitli köşelerine yapıştığımız, foça-ingiliz burnundaki içkiyi götüyle içen metalci abilerin ve ablaların çığlıkları eşliğiyle, fırtınaya karşı direnişte hayatının sınavını veren, adeta kabir azabı çeken emektar çadırdır kendileri.
işçi, amele veya küçüklükten tarımla uğraşanları hiç de çelimsiz olmayan, şiddet içinde yetişme sebebinin, sanayi şehirlerine göç eden kesimin yaşadığı adaptasyon sorunuyla alakalı olduğunu düşündüğüm durumdur.