anne kişisinin genç kızlık fotograflarına bakıldığında hüzünlenme nedenidir.
-anne nerde çekilmiş bu ya, çiçek taç var kafanda?
+1982 senesinin kiraz festivalinde kiraz güzeli seçilmiştim ben, o fotograf bu. * based on a true story
cihangir de bir kafe.
ama öyle güzel bir yer ki oturunca kalkmak istemiyorsunuz. kendine has dekoru, çalışanlarının sıcaklığı, orjinal yemekleri burayı diğer yerlerden farklı kılan özelliklerden.
ya ayrıca o tavanda olan kalplerden birini ve ağaca konmuş olan kuşu istiyorum, utandım söyleyemedim yüzsüz demesinler deyü.*
Aslında hiç kimse sevmedi,
Bir ben sevdim seni...
Severmiş gibi değil,
Kana kana sevdim seni.
Tıka basa sevdim...
Dolu dolu sevdim...
Aslında kimse sevmedi seni,
Sevmekten çekindi
Oysa ben;Yana yana sevdim seni...
Bile bile sevdim...
Aklımdan zorun var gibi,
Aklıma silah dayanmışcasına,
Mecburmuş gibi,
Ve başka çarem yokmuşcasına,
Bir ben sevdim seni...
Aslında bir sen sevmedin beni,
Herkesi sevdiğin gibi...
afferin çok iyi düşünmüşler.
garipçe ve poyrazköy denilen yerler biri sarıyerde biri beykozda olmak üzere iki köy. yerleşimin pek fazla olmadığı dolayısıyla şehirleşmenin ve kirliliğin en az olduğu ve şehir merkezine uzaklığından mütevellit insanların sadece dinlenmek için uğradığı yerler. ormanla denizin buluşutuğu, istanbul için cennet sayılabilecek mekanlardan ikisi. köprü inşası sırasında ve köprümün yapımından sonra olacak olanları tahmin bile etmek istemiyorum.
beykoz, istanbul için bulunmaz bir cennet. acarlar belasının ormanı talan edip yerine beş para etmez konutlar diktiğini hepiniz biliyorsunuzdur herhalde. buna siyasetçilerinde göz yummasıyla birlikte beykozdaki bu sorun iyice kanserleşti ve önü alınamaz hale geldi. beykoz acaristan oldu kimsenin birşey dediği yok.
üçüncü köprünün trafiği rahatlatacağı falan söyleniyor. açıkçası olayın ben bu kadar basit olduğunu düşünmemekteyim.zira istanbula değil üç köprü, on üç köprüde diksen insanları eğitmedikten sonra bu trafik sorununu halledemessin. üçüncü köprünün yapılışı beykoz üzerinden rant sağlamak isteyenlerin ekmeğine yağ sürecek, onların işini dahada kolaylaştırcaktır. kanımca başka bir nedenide yoktur.
genelde beykoz üzerinden ele aldım olayı, ama durum sarıyer içinde pek farklı değildir. birilerinin para kazanması için kimbilir gizli odalarda ne kararlar alınmakta.
doğrudur.
sözler gün gelir silinir. ama gözler hafızaya çakılı kalır unutulmaz, unutulamaz.
--spoiler--
o siyah gözler ah bir ışık dayanılmaz
bir gece yıldızlı, uyuyan uyanmaz
sevda yarası bu açılır kapanır kurutulmaz
söz unutulur göz unutulmaz
--spoiler--
lgs, öss, ales, kpds, üds.... derken geldik mt sınavına. şimdi baktımda yahu ne çok sınava girmişim daha girmediklerimi saymıyorum. efenim bu mt sınavı zımbırtısı bankaların yeni mezunlara sunduğu bir sınavmış. bilmiyordum, ilgilenmiyordum, yazın staj yaptığım bankanın bana mt sınjavı için davet göndermesiyle "management trainee" hakkında bir fikrim oluşmaya başladı. lan ne yapıcaz, ne ola ki bu falan derken bankaların yönetici aday adayı olmak üzere yetiştrdiği kişilere verilen admış. sınav ingilizce, genel yetenek ve kişilik envanteri olarak üç kısımdan oluşuyor. genel olarak kolay bir sınav olduğunu söylüyorlar ama zaman problemi yaşanıyormuş.sınavı mülakatı vs. geçtik diyelim "yönetici olacağım yuppi" diye heveslenmeye gerek yok kötü haber fotokopi makinesi bütün cazibesiyle sizi beklemekte yine.
bu iki kavram aynı olarak görülsede aslında birbirinden farklıdır. hedefler daha çok yakın zaman dilimi için geçerlidir ve sayısal ölçeklerle belirlenir. kullanılan sayısal ölçekler net ve somut olmaldır. amaç ise uzun vadeye yayılmış, genel ve soyut bir kavramdır. bir amaca ulaşmak için çeşitli hedefler konulabilir, amaç bütün olarak hedeflerin toplamından oluşur.
salt ussal ilkelere dayanma.hiçbir deneye dayanmadan salt ustan elde edilen bilgilere dayanarak ileri sürüşlerde bulunan öğretiler önselci öğretilerdir. özellikle platon, descartes, leibniz ve kant öğretileriyle genel olarak usculuk, doğuştancılık, düşüncecilik gibi öğretiler böyledir.
sözü müziği hüsnü arkan'a ait olan güzel bir ezginin günlüğü şarkısı, aşk sarhoşluğunu pek bir güzel anlatıyor.
bir bahar rüyasında uyandım şimdi
dünya bildiğim dünya değil
baktım bir yemyeşil bir aydınlıkmışım aslen
bir bahçenin noksanıydım, tamam oldum ben
aşk güzel, ne kadar güzel, yandı bütün ışıklar
hayat güzel, ne kadar güzel, gerçek oldu masallar
aşk güzel, ne kadar güzel, yandı bütün ışıklar
aşk güzel, ne kadar güzel, avucumda mutluluklar
istanbul üniversitesi iktisat fakültesi fotokopicisi. derse girip not tutmaya gerek yoktur zira aranılan her not bu fotokopicide bulunur. hatta şöyle diyaloglara şahit olmuşluğum vardır:
"öğrenci:abi targan hoca ne sorar sınavda ya?
fotokoici abi:valla yiğenim geçen sene monopol piyasasını sordu, bu sene tam rekabet bekliyorum ben."
bu konuşmadan sonra emin oldum ki fotokopici abimiz bizden daha iyi biliyor iktisadı.tam rekabet dedi, monopol dedi daha ne olsun yahu, biz boşuna okumuşuz vallahi.
leman sam şarkısı, buyrun efenim bunlar da sözleri:
"Buz rengi ay ışığında
Kıvrılıp giden yollar
Sana mı uzanır, uzanır canım
Yokluğuna mı yoksa
Yüreğimin o güneşsiz
O karanlık köşesinde
Yeşeren umut filizine
Gözüm gibi bakacağım
inan, inan, inan deli balım
Bir yaban elde sen, bir yaban elde ben
Düşte olsa razıyım sessizce çıkıp gelsen
Günlerce gözlerinde erisem konuşmadan
Yansam ateşlerinde tenine dokunmadan
inan, inan, inan deli balım
Çok uzak bir aleve
Uçan bir kelebek gibi
Bilmem sana mı uçarım canım
Yangınına mı yoksa
Gün gelecek deli balım
Bunca hasretten sonra
Bir masalın sonu gibi
Kollarında olacağım
inan, inan, inan deli balım"
istanbul üniversitesi iktisat fakültesinin en çılgın hocasıdır kanımca. bugün tanıştık kendisiyle ama bu bizim için geç kalınmış bir tanışma oldu. zira giderayak iü'de böyle şeker hocalar da varmış dedirtti bize. sanırım öğrenci psikolojisinden iyi anlıyor ve onların suyuna gitmeyi iyi biliyor. umarım bu dönem boyunca böyle gider. kendi söylemine göre hayatımızdan hiç çıkmayacak bir insan, istanbul üniversitesinden bize yadigar kalanlardan olur inşallah.
aylar sonra gelen edit:keşke bu yazdıklarım şu andada destekleyebilecek yazılar yazabilseydim. ne yazık ki çok erken karar vermişim bunları yazmakta; yanılmışım, yanılmışız.
gitmelerine alışkındım zaten her zaman gidiyordun.
ne olduğunu anlamadan severdim, bilemedim ki gidişlerin bir daha hiç dönmemek içinmiş.
vasiyetmiş aslında son sözlerin, anlayamadım.
gittin!
ben sadece baktım, ve bir şarkı çalındı kulaklarımda;
--spoiler--
durdum baktım arkandan
sen, giderken
bana bir hoşçakal bile demeden
giderken
insan neler duyar anladım
o zaman can alıp başını bedenden
alıp başını giderken
--spoiler--
baba evinde büyümekten daha zevklidir...
her sabah kızarmış ekmek kokusu ve türk sanat müziğiyle uyandırılmaktır.
ilk terbiyeyi ve görgüyü eski istanbul hanfendisi olan babaaneden almaktır.
civcivleri renkten renge boyayıp, tavuk olduklarında onları kesmek isteyen dede kişisine bin naz yapıp tavukların eceliyle ölmesini beklemektir.
bir çiçeğin akşam ezanını duyunca açılmasını izlemek ve allah'a bir kez daha inanmaktır.
ve en çok hoşuma giden; dedeyle oyun oynamaktır...*
bilmiyorum bunu bir tek ben mi farkındayım ama acayip bir dönüşüm var. modadan anlamam, ama annemin gençlik fotoğraflarından seksenlerin ne demek olduğunu biliyorum. cafcaflı renkler, kocaman omuzlar, taytlar, kelebek tokalar, dolgu topuklar, abartı saçlar... ben annemle dalga geçerdim yahu: "aynı bir serpil çakmaklısın nasıl giyebildin bunları?" deyü. şimdi baktım da sokakta herkes bir serpil çakmaklı bir ahu tuba sanki. hayır her şeyi anlıyorum ama şu kabarık vatkaları takmayın allah aşkına, çok çirkin onlar ne öyle amerikan futbolcuları gibi.
allah kimseye göstermesin dediğimdir bu arpacık denilen şeyi. gözün önünde bir tepecik oluşur sonra büyür büyür dağ haline gelir ve sonunda gözünüz kapanır. doktora gidersin bir şeyin yok der, dandik bir damla verir eve yollar.babaanne kişisi "kesin nazar değdi sana, gel nazar duası okiyim bişeyciğin kalmaz evladım" diyerek seni teselli etmeye çalışır, hatta işi abartıp kurşuncuya bile götürdüğü olur kimi zaman. günlerce okula gidemezsin, mikrop kapar diye sokağa da çıkamazsın. sadece uyku, uyku, uyku...ilacı budur, he bir de çay pansumanı da çok iyi geliyor. **
hiçbirimizin kabul etmek istemediği şey sanırım aşka böyle bir yakıştırma yapılması.
sezen aksu böyle diyor ama gerçekten böyle mi?
yoksa aşkların bıraktığı izler, ömür boyu geçmeyecek kadar kuvvetli mi?
bilemiyorum sanırım hiç bir zaman da bilemiycem ya da biliyorum kendime söyleyemiyorum.ama sıradan olmasın ya, hiç bir aşka sıradanlık yakışmaz.