hiç bir işe yaramayan insanların trollük , nefret,ayrılık oluşturma amaçlı girdikleri entrylerden dolayı ; uludağ sözlüğün bilgi deneyim ve tecrübe paylaşımı özelliklerini kaybederke tamamen kullanışsız ve değersiz bir entry çöplüğü durumuna gelmesidir.
böyle sözlüğün amına koyayım.kimseye bit kadar bilgi verdiğiniz yok amk işiniz gücünüz ortamı germek ayrılıklar oluşturmak.16 yaş gurubu ergen kokuyor burası.güya bilgimizi tecrübelerimi paylaşmaya gelmiştik ama sikeyim böyle ortamı.yarak kürek konular.bi sike yaramaz entry çöplüğü ortamı.ulan yasada toplum düzenini bozmaya yönelik ayrım çıkarmak diye bir suç var. amına sokayım böyle sözlüğün işiniz gücünüz tarihi değerlere dil uzatıp ona buna çamur atmak.amacınız adam akıllı tartışmak değil trollük yapmak.eeeh sikeyim ortamınızı da sözlüğünüzüde.silik atmayan yönetimin de a.q.
edit: günde 1 saatimi sözlükde geçiriyorum değmez amk. vakit kaybı.
Ben kendimi baya yakisikli buluyorum.iett otobuslerinde taciz eden bayanlar lutfen bunu okuyorsaniz dikkat edin.ya kolumu geriyorum araya, geçmeyin diye. Kalca avuclamak nedir ya lutfen.
bu ara işkilleniyorum telefonumda hiç kullanmadığım halde kendi kendine sesle google da arama yapmanın açıldığını ve kameranın kendi kendine açıldığını gördükten sonra bir çekiç alıp ezesim geliyor.
tanım: geleceği görmenin aslında iyi mi yoksa kötü mü olduğu sorgusudur.
bana göre iyi bir şey değildir.
gelin arkadaşlar sizde içimi dökeceğim. aşağıda yazdıklarım birebir yaşanmış başımdan geçmiş olaylardır.
tarih haziran 2004.o aralar aşırı derece de bunalımlı bir dönemden ve sağlık sorunlarından kurtulmuşum.adeta dünya da ikinci hayatımı yaşıyorum.geçirdiğim feci trafik kazasının etkilerini geçen iki yılda atmış hayata yeniden bir başlangıç yapmıştım.
bu tür olayları yaşayanlar bilirler.pek inanmak istemeseniz de şu beyaz ışık muhabbetlerinin olduğu durumlardan biri benimkisi. yolu yeterince kontrol etmeden karşıdan karşıya geçmek için yola çıkmamla beraber saatte 140 la gelen bir aracın çarpmasıyla hayatımdan nelerin yitip gittiğini bugün dahi hesaplayamayacağım olaylar zinciri.
küçüklüğümden beri yakın çevrem hep altıncı hissimin ne kadar kuvvetli olduğunu bilirler. ister yetenek deyin isterseniz olağan bir durum deyin açıklama getiremediğim şeylere vesile olmuştur bu özelliğim. kimi zaman günler öncesinden olacak olan bazı olayları hissedebiliyordum. aslına bakarsanız hala bu özelliğimi kaybetmiş değilim. şu aralar sadece görmezden geliyorum. bu özelliğimle çok defa bir çok kişiye bazı ipuçları vermişimdir kendi hayatlarına dair. ama genelde ufak tefek şeyler.çok önemsemediğim kazalar, tanımadığın insanların ölümleri filan bu tür şeyler. hatta bir forum sitesinde sanırım 2010 un son saatlerinde 2011 ile ilgili neler olabileceğine dair tahminleriniz konusunda da bu özelliğimle hissettiğim bazı şeyleri oraya yazmış , yanına da alakasız kafadan sallama bir şeyler yazıp bu olayları kendi zihnimde mi yaşadığımı yoksa gerçekten olduğunu mu anlamak istedim ~konuyu incelemek isteyen arkadaşlar için sayfa linki : https://forum.donanimhabe...acak-diyorsunuz--45627923 mesajların tarihine bakabilirsiniz~ asla gotik bir insan olmadım. çok dindar bir insan da olmadım. öyle kendi halime yaşayan bir tipim.
güncel hayata da bir çok defa faydasını gördüm tabi bu özelliğimin.ama beni en çok etkileyen olay belkide ciddi anlamda duygusal anlamda tam bir travma yaşamama neden olan olaydır.
şimdi bazı arkadaşlar soracak astral seyahat , fal vs. diye. falıma bakar mısın geleceğim de ne görüyorsun diye özel mesaj atanın kalbini kırarım çünkü bu öyle bir şey değil.nasıl desem bu genelde kontrolsüz olan bir durum.büyük çoğunluğu uyurken rüya şeklinde oluyor. tıpkı limbo dünyasına geçmişsiniz gibi bir ortamdasınız o an yada gelecekte orada olacakları görüyorsunuz ancak hiç bir şekilde müdahele etme şansınız yok.işin kötü tarafı bazen o ortamda gördüğünüz insanlar yada kimseler sizi farkedebiliyor ancak göremiyor.sadece varlığınızı hissediyorlar.Birçok görüntü de gri yeşil tonlamaları arasında ve sis gibi bir buğu var.mesela bir olayı yakaladığınızda bazen bir kısmını net olarak görmeniz mümkün olmuyor. genel olarak belirli parçalar netleşiyor.
neyse sene haziran 2004. akdeniz akşamı yine derin bir uykuya yatıyorum. uyurken bir anda yine bu dünyaya geçiş yaptığımı hissettim.her yer sisli ve sürekli bağrışlar feryatlar duyuyorum. aklım çok karışıyor ve zihnim olanları algılayıp çözümlemek için uğraş vermeye başlıyor.herkes bağırıyor ama sesler hep çocuk sesi. ağlayan çocuklar o kadar çoklar ki duyabildiğim tek ses bu. sağa sola gidiyorum ama hiç bir kimseyle irtibat kuramıyorum.herkes koşuyor sürekli geçen gölgeler halindeler.adeta birşeylerden kaçıyorlar.
sonra bir anda görüntü netleşiyor ve burnumun dibinde bir yüz beliriyor. ağlamaktan kıp kırmızı olmuş yeşil gözleri şişmiş , gözyaşları yanağından aşağı bir yol çizmiş.sarı saçlarıyla henüz 7-8 yaşlarında bir kız çocuğu.içinde bulunduğumuz binanın koridorunda yere diz çökmüş ağlıyordu.sürekli ağlıyordu.soramadım nedenini çünkü gerçekten o durumda sesiniz çıkmıyor.sadece gördükleriniz duyduklarınız ve hissettikleriniz var.sonra etrafıma bakınmayı denediğimde görüntü daha da netleşiyor. ağlayarak kaçışan çocuklar var etrafımda. arada tek tük yetişkinler görüyorum. ve bir an pencerenin önünde elinde silah tutan adamı farkediyorum. istemsizce oradan uzaklaşmak için koridorda ilerlerken bir kapının önünden geçiyorum. içeride otuz kadar çocuk duvarın hemen önünde dip dibe oturmuş ve şok içinde etraflarını izliyorlar.başlarında ise yine elinde tüfek olan bir adam.o azaman nerede olduğumu anlıyorum.
burası bir okul.çocukların önünde durdukları duvardan taraf boşaltılmış ve çantaları sıraları onlardan alınıp odanın diğer köşesine yığılmış. her bir kalp korku dolu.ve bu korkuyu kendi kalbimde hissedebiliyorum.çok berbat bir şey.düşünün bir sürü çocuğun kalbindeki korkunun tamamını aynı anda kendi kalbinizde hissediyorsunuz.
o korku ile o sınıf olduğunu anladığım odadan çıkıp koridorda ilerliyorum. omzuma kıvırcık saçlı bir kadın çarparak yanımdan geçiyor.tüm tedirginliği ruhuna kadar yansımış.çok üzgün ve tedirgin.korkmuyor ama çok endişeli.
koridorun sonunda bir kapıdan geçiyorum. kapıdan ilk girdiğimde gördüklerim karşısında başım dönüyor.adeta kendimi kaybediyorum.burası bir spor salonu.ve içerisi ağzına kadar çocukla dolu.bir çoğunun artık ağlamaktan gözleri kurumuş.ve korkularının yerini hüzün almış.artık korkmuyorlar. ama kalplerinde o kadar çok hüzün var ki. bunu düşünmenizi istesem sanırım yeterince tarif edemem. ama inanın dünya da bu kadar hüznü asla bir arada görmezsiniz.
spor salının her yerinde çocuklar var.ve burada basketbol potalarına karşıdan karşıya iple bağlanmış havada asılı duran bombalar var.çocuklar sürekli birbirlerine bakıyorlar ve her biri içlerinde sadece tek bir kelime tek bir soru taşıyorlar. neden? spor salonun içinde üç adam var. ikisinin ellerinde tüfek var. bunlardan biri sürekli kapıdan başka birinden talimatlar alıyor. sürekli çocuklara ve orada bulunan bir kaç yetişkine bağırıp birşeyler söylüyorlar.
oradaki her bir ruhu hissettim.her bir gözün döktüğü her bir göz yaşı damlasındaki hüznü ve korkuyu hissettim.bunu size hiç bir şekilde tarif edemem.ama bir şey farkettim ki ne kadar beni görmeseler de benim orada ki varlığımı hissettiler. bunu bakışlarından anlayabiliyordum. her birinin yüzünü hala hatırlarım. her birinin kederini hala yüreğimde bir köşede hissederim.onlarca çocuk.ve onların gözyaşlarına boğulmuş bakışları.
sabah olduğunda çok kötü hissediyordum kendimi.ister istemez durumumu fark eden anneme anlattım gördüğüm rüyayı. hayatımda geçirdiğim en kötü gecelerden biriydi.bu rüya beni o kadar rahatsız etmişti ki o zamanlar bir sayfada durumu birine , bir ilkokula saldırı olacak şekilde bahsettiğim de bana saldırıyı sen mi yapacaksın şeklinde cevap vermişlerdi.o zaman hiç kimseye anlatmamam gerektiğini anladım.çünkü hiç bir şey için gerçek bir kanıtım yoktu ve hala yok.
aradan 3 ay geçti.bir gün dışarıdan eve geldiğimde babamın televizyonda izlediği şeyi izlediğimde adeta içimde birşeylerin kopup mide boşluğuma doğru düştüğünü hissettim. bir okulda saldırı olmuştu ve ölen çocukların sayısı net değildi.ve o haber kanalında gösterilen fotoğrafların her birini tanıdım.her bir yüzü her bir çocuğu. ve haberde gösterilen görüntülerin her birinde ki sahneyi.kahroldum.
belki öldüğümde gerçekten öbür taraf diye birşey varsa oraya gittiğimde bu ölen çocuklar beni bulup neden kimseye söylemedin diye soracaklar. bilmiyorum.onlara ne cevap verebileceğimi bilmiyorum..
bahsettiğim olay eylül 2004 de Rusya nın Beslan kasabasında gerçekleşti. Beslan Rehine Krizi diye aratırsanız ilgili dökümanları internetten bulabilirsiniz. ben asla kendimde sebeplerini ve diğer bilgileri araştırıp okuyacak kadar cesaret bulamadım.
adam takım elbisesini filan giyip intahar etmiş.kansız tek parça intahar.biraz acıtan bir yöntem ama ölürken bile temiz gitmiş.arkasından cesedini kaldıracaklara külfet olmamış.
şimdi yapacağım şeydir. laptop tan açıyorum youtube den grimes listesini sabaha kadar mışıl mışıl uyuyacağım.çok güzel uyuyacağım 7 buçukda da uyanacağım. çok güzel uyuyacağım en güzel ben uyuyacağım.
yazarların diğer yazarlara yaptığı dövme önerileridir..arkadaşlar resimde paint ile yara izlerinin olduğu yeri kalınlığına göre filan şekilde işaretledim.buna tek parça olacak şekilde bir dövme yaptırmak istesem nasıl bir şey önerirsiniz sorgusudur.
vicüdumdaki yara izlerini örtmek amacıyla dövdürmek istediğim yerlerimdir.arkadaşlar resimde paint ile yara izlerinin olduğu yeri kalınlığına göre filan şekilde işaretledim.buna tek parça olacak şekilde bir dövme yaptırmak istesem nasıl bir şey önerirsiniz sorgusudur.
tarif:
2 kişilik:
Malzemeler:
- 2 adet patates
- 1 adet orta boy soğan
- 1 adet havuç
- 1 çay bardağı bezelye
- 300 gr tavuk baget
- yarım çay bardağı zeytin yağı
- yarım çaybardağı elma sirkesi
- kaya tuzu
- kuru nane
- kuru kekik
yapılış:
bageti 1 cm kalınlığında parçalara ayırıyoruz
sonra tavada çeyrek çay bardağı zeytin yağı içerisinde kızartıyoruz.bir tarafı bembeyaz olunca çevirip beyaz kısma kuru nane ve kuru kekik atıyoruz.1 er çay kaşığı yeterli.öbür tarafı hafiften kahverengileşince etleri bir tabağa atıp küçük parçalara ayırdığımız havucu ve çok küçük parçalara bölmediğimiz soğanı aynı tavada hafifçe kavuruyoruz. soğanlar ölmeye yaklaştığında sirkeyi ve bezelyeleri döküyoruz.tavanın kapağını kapatıp sirkenin meyveler tarafından emilmesini biraz bekliyoruz.soğanlar yumuşamaya başlayınca patateslerimizi ekleyip üzerine kalan yapımızı döküyoruz.patatesler kavrulma aşamasında iken tuzumuzu ekliyoruz.karıştırarak kavurmaya devam ediyoruz.patatesler de kavrulunca ocağın altını kapatıp etleri yemeğimizin üzerine koyuyoruz.kapağı kapatıp dinlenmeye alıyoruz.3 dakika dinlendikten sonra servis ediyoruz.
dilerseniz yarım çorba kaşığı salçayı 1 tatlı kaşığı kuru kekik ve 1 tatlı kaşığı kırmızı biber ile yağda kavurarak sos yapıp ekleyebilirsiniz.afiyet olsun.