Psikiyatrist Wilhelm Reich'in cinsel özgürlük ve komünizmin beraber yürütülmesi gerektiğini savunurken dışlanması ve Amerikaya kaçması ve burada ölmesine tepki olarak çekilmiş bir kült film.Film politik hiciv'in en güzel örneklerinden biri ve komünist rejimi oldukça rahatsız etmiş.Bu yüzden Dusan makajev sürgün edilmiş.Yalnız sadece komünizmi eleştirmiyor Amerika burjuvazisini de eleştiriyor.Amerika vatandaşlarının nasıl ideolojilerle kandırıldığını ve insanlığa düşman edildiğini gösteriyor.Vietnam savaşını meşrulaştıran ve Siyahilere karşı insanları kışkırtan iktidarı da eleştirmekten geri kalmıyor.Film izlerken başlıklar halinde not aldım,filmi özetleyen.Ancak filmi izleyen kişinin bunları keşfetmesi filmden alınan hazı arttıracağı için yazmıyorum.
izlediğim en güzel savaş karşıtı filmlerden biri.Savaşın sonucunda bir yanda çaresizlik bir yanda müzik buluşmuş,ortaya enfes bir film çıkmış.Özellikle finaldeki mektup çok etkileyici olmuş.
1964 yapımı hideo gosha filmi.Temyiz kararı yargıç tarafından kabul edilmeyen köylülerin mücadelesi ve 3 samurayın bu davaya olan desteği anlatılıyor.Japon derebeylik sistemine güzel bir eleştiri mahiyetindeki bu film uzakdoğu sinemasını sevenlerce kaçırılmaması gereken bir başyapıt.
Malle'nin hedefinde bu sefer burjuva bir aile var.Fakat bu aile Bunuel ya da Pasolinide ki burjuvalar gibi değil tatlı eğlenceli bir aile.Malle Proust,Albert Camus,Rene Crevel gibi yazarlara selamını çakmış.Film Oedipus kompleksini konu alıyor.Anne ile oğlu arasında cinsel yakınlaşma meydana geliyor.
Filmdeki iyi kötü sorgulaması,matematiğin açıklanamayan tarafı ve zayıf olana uygulanan sadist işkenceler çok iyiydi.izlerken katharsis yaşanılan filmlerden biri.Konusuna gelince Törless yeni bir okula başlar ve yeni arkadaşlar edinir.iyi ve kötü arasındaki farkı sorgulayan biridir.Başta arkadaşlarının hırsızlık yapan Basini'ye işkencelerine göz yummasına rağmen bir süre sonra işler değişir.
Arjantinin yeni yönetmenlerinden Ariel Rotter'in,varoluş acıları içinde kıvranan bir avukatı anlatan filmi.iş için şehir dışına çıkan bu adam sürekli kendini farklı kişiler olarak tanıtır ve şehirde bir aşağı bir yukarı dolanır durur.
Sanki Semih kaplanoğlu ya da Tayfun Pirselimoğlunun filmini izliyormuş gibi hissettim.Bu iki yönetmeni sevenlere tavsiye ediyorum.Tayfun Pirselimoğlunun Saç filminde Hamdi Brezilyaya gitmek istiyordu,bu filmde Arjantinde diğer bir Hamdi'yi adı Juan Desoza değişmiş olarak izliyoruz.Yönetmenin Pirselimoğluna bu kadar benzer sinema anlayışına sahip olmasına sevindim ve çok şaşırdım doğrusu.Aradaki tek fark süre daha kısa tutulmuş.Eğer böyle film çekeceklerse 5 saat olsa da izlerim
1980 yapımı Theo Angelopoulos filmi.Yönetmen bu sefer fantastik birşeyler denemiş.Bunuelin Aziz Simonu 21.yüzyıla ışınlaması gibi,Büyük iskenderi 20.yüzyıla komün halindeki bir köye yollamış.Fakat komutanın gelişi başta olumlu karşılansa da köye mutluluk getirmez,iktidar hırsı köye zarar verir.Yönetmenin dediği gibi "Başlangıçta ne kadar iyi niyetli olunursa olunsun, her türlü güç odağının bir tür despotizme dönüşme ihtimali vardır."
35 yıldır Amerikada yaşayan bir yönetmen film gösterimi için memleketine döner fakat yolculuğunun asıl nedeni Manaki kardeşlerin kayıp 3 bobinini bulmaktır.Fakat film ilerledikçe bu yol sadece Manaki kardeşlerin hayatına yapılan yolculuk değil aynı zamanda yönetmenin kendi hayatına yaptığı bir yolculuktur.Yol uzar gider Saraybosnaya varır yönetmenimiz.Saraybosna deyince ilk akla gelen Bosna savaşına da bir bakış atarız.Savaş sahneleri olmadan savaş bu kadar iyi anlatılamazdı,nitekim bunu da sadece Theo Angelopoulos yapabilirdi.Angelopoulos'un bakışlarıyla dünyayı anlatan bir film.Eleni karaindrou'nun eşşiz müziği ve Harvey Keitel'in müthiş oyunculuğuyla bir başyapıt ortaya çıkmış.Çok güzel imgeler vardı.Siste yanı başında ölen insanların seslerini duyup yardım edememek,Balkanlarda sosyalizmin çöküşünü Lenin heykelini görüp saygı duruşu yapan insanlarla imgelemiş,müthiş.Filmde öyle kareler var ki sinema tarihinin en güzel karelerindendir bence.Ne kadar anlatsam boş,anlatılamaz anca izleyip aynı anda filmi yaşamak gerekiyor.Unutmadan söyliyim,gerçek hayattan düşe geçiş sahneleri mükemmeldi.Film çok yavaş tempoda gidiyor o yüzden sadece Theo'yu sevenlere öneririm.Yönetmene başlıyacaksanız da bu filmle başlamanızı tavsiye etmem.
Bu zamana kadar izlemeyip erteleyenler bir an önce izlesin bu filmi.Komedi filmi yazınca kuzey avrupanın ilgi çekici espiri anlayışıyla döşenmiş bir film bekliyordum.Fakat çok daha derin ve entelektüel kaygıya sahip bir film,sürreal sinemanın en güzel örneklerinden biriyle karşılaştım.Filmdeki bir kaç şeyi ekşide okuduklarımdan farklı yorumladım.Filmde sadece 1 çocuğun olması ve filmin orta yaş ve yaşlılar üzerinden gitmesi gözden kaçırılmış.2000 yılı başlangıcı bazı insanlarca insanlığın sonu olarak yorumlanmaya başladı.Dünya yaşlılaşmaya başlayacak ve insanlar bu dünyaya yeni bireyler yetiştirmek istemeyecekler.Filmdeki küçük kızın öldürülmesinin nedeni doğum günü partisine herkesi çağırmayı istediği için değil de gençliği kurban etmek olarak yorumladım.Böyle düşünmemi hemen sonraki sahnedeki diyalog ve atmosfer sağladı.(Yaşlılar otelde yığılmış ve yerden kalkamayacak haldeydi.)
-Gençliğimizin baharını kurban ettik.Daha ne yapabiliriz?
Şiir yazmaktan deliren adamın kardeşinin tesellisi de hoşuma gitti.insanlar şiirden uzaklaşıyor,sevmiyor görünüyorlar fakat senin(şairin) zamanı da gelecek,insanlar şiire karşı kayıtsız kalamayacak gibisinden teselli ediyordu.Sistem insanların kendini doyurmak için kişiliklerinden,insanlıklarından ödün vermesini gerektiriyor.Hal böyle olunca bu insanları nasıl suçlu sayabiliriz?(bkz: arkadaşından borç alıp daha sonra arkadaşı öldüğünde rahatlayan karakterimiz.)
-isa Tanrının oğlu değildi sadece nazik bir insandı.Bu yüzden ağladı.
Mobilyacı karakterimizin başta çarmıha gerilen isa figürlerini pazarlayıp çok para kazanacağını düşünürken sonradan ölü bir adam üzerinden para kazanmanın doğru olmadığını düşünüp bu figürleri atması çok zekici bir senaryonun en güzel yerlerinden biriydi.Keşke din tüccarları da böyle bir geri dönüş yapıp keselerini doldurmaktan vazgeçseler.Hristiyanlar da isaya rahat verseler.Ayrıca filmi izledikten sonra Niçeye aklım gitti.Ne güzel yazmış;
"Tanrı öldü. Tanrıdan geriye bir ölü kaldı. Ve onu öldüren biziz. HâӀâ gölgesi beliriyor uzaklarda. Kendimizi nasıl avutacağız, biz katillerin katilleri? Neydi bıçaklarımızın altında ölümüne kan döken, dünyanın sahip olmuş olduğu bu en kutsal ve en kudretli şey: bu kanı kim silecek üzerimizden? Hangi su var bizi temizleyecek? Hangi teselli şölenlerinı, hangi kutsal oyunları icat etmek zorunda kalacağız? Fazla büyük değil mi bize bu davanın yüceliği? Buna layık olmak için birer tanrıya dönüşmeli değil miyiz?"
Filmin sonlarındaki eşya taşıma sahnesini de es geçmemek lazım.insanlar mutluluğa ve daha anlamlı yaşama özel mülkiyete son verdikleri zaman,doğa haline döndükleri zaman yani ilkelleşmeye başladıkları zaman sahip olabilirler.Burjuvazinin ata sporu sayılan Golf sopalarının bu taşınan(atılan) eşyalar arasında olması da çok anlamlıydı.
Karısından boşanan Velimatti çocuklarıyla karısı yüzünden yeterince görüşemiyor ve hayatı yolunda gitmiyor.Düşük bütçeyle çekilen bir Aku Louhimies filmi.Kuzey Avrupa sineması sevenler bu filmi de izlesin.Yönetmeni çok sevdim.Bu arada bazı kadınların kafasına sıkasım var,sinirlendirdi bu filmdeki karı.
2007 yapımı Veiko Ounpuu'nun yönetmenliğini yaptığı Eston filmi.Talindeki insanların yaşama tutunmaya çalışmalarını konu alıyor.Kesişen hayatları anlatan en güzel filmlerden biri.Yönetmenin diğer filmi için; (bkz: püha tonu kiusamine)
Kuzey avrupanın(finlandiya) en güzel filmlerinden biri.Aku Louhimies yönetmenliğini yapıyor.Kesişen hayatları konu alan,insanın suçlu doğmadığı durumlar karşısında suça itildiği görüşünü savunan(ki bende katılıyorum) bir film.amores perros sevenler bunu da sevecekler.
Cleuza 5.çocuğuna hamiledir.Diğer 4 kardeş Brezilya da yaşam savaşı verirler ve oldukça dramatik hayatları vardır.Brezilya denince akla ilk gelen futboldur.Walter Salles futbol tutkusundan da yararlanmış bu filmde.Futbol fakirlerin sefaletten kurtulmak için tek çaresi bu ülkede.Hal böyle olunca çok fazla kişi tüm umutlarını futbola bağlıyor.Böyle söylüyorum ama filmin futbol filmi olduğu sanılmasın.Sadece kardeşlerinin birinin hayatında futbol var.Diğerleri işsizlik,din ve inanç ve babasızlık sorunuyla boğuşurlar.Şunu da belirtmek isterim ki bazı yönetmenlere çok güveniyorum ve içimden hiçbir şey yapmak gelmeyince bu yönetmenlerin filmlerini izliyorum ve büyük haz alıyorum.Walter Salles de bu yönetmenler arasında.Yönetmenin Diarios de motocicleta,On the Road,Central do Brasil filmleri de çok güzeldir,izlemenizi öneririm.
Cannesta Un Certain Regard Jury Prize ödülü almasına rağmen yönetmen jafer penahinin zayıf filmi.ana karakterin çok ilginç biri olduğunu belirtmekte fayda var.
Yönetmenlik ve görüntü yönetmenliği üst düzey bir yapım.Şiirsel sinemanın en güzel örneklerinden biri.Müthiş görüntüler ve müthiş bir müziği var.Yönetmen Ivan Vyrypayev kendini geliştirir ve devam ederse üst düzey bir yönetmen olur,beklentim büyük kendisinden.Unutmadan besteci ve görüntü yönetmeni Andrey Naidenov'e saygılar,sevgiler...
Sınıra en yakın köy olan "bekleme odası" diye tabir edilen yerde araştırma yapan Alexandre tanıdık bir yüze denk gelir ve dramatik bir yaşamla karşı karşıya kalır.Theo'nun Sınırlar üçlemesinin ilk filmi.Durgun,dingin ve şiirselliği tavan yapan bir film.Theo'nun klasik düğün sahnelerinden biri var ancak bu sefer çok daha dramatik bir sahne.Hatta izleyebileceğiniz en dramatik düğün sahnesi diyebilirim.Görüntüleriyle sinematografik ders veren bir film.Yönetmen diğer filmlerinde olduğu gibi Eleni Karaindrou ve Marcello Mastroianni ile birlikte çalışmış.Müzikler ve oyunculuklar muhteşem yani.Yönetmen Kürt ve Arnavut mültecilere hatrı sayılır derecede yer vermiş.Acıklı Kürt ağıtları ve şekil olarak ilginç Arnavut düğünü kullanılan sahneler çok vurucu olmuş.izleyin,izlettirin
Hirokazu Koreeda'dan Yasujiro Ozu'nun Tokto Monogatari filmine tokat pardon cevap niteliğinde film.Aile arasındaki iletişimsizlik konusunu ve sevgisizliği zaman zaman kanımı dondurtan seviye de anlatmış koreeda.Antalya film festivalinde en iyi yönetmen ödülünü almış bu filmle.
yönetmenliğini zoltan fabrinin yaptığı macar filmi.hitlerin doğum gününde maç düzenlemek isteyen naziler futbolcu macar tutsak onodiden takım kurmasını ister.alman askerleri ve tutsaklar arasında çok ilginç bir maç yaşanır.hem savaş filmi hem de futbol filmi izlemek isteyenler için bulunmaz nimet bu film.zoltan fabriye bir kez daha hayran kaldım.
Macar Nazi Örgütü Arrow Cross'un terör estirdiği yıllarda macaristanda hayatta kalmaya çalışan 4 adamı anlatan muhteşem Zoltan fabri filmi.4 arkadaş her akşam meyhanede içki içip sohbet etmektedir.Bir gün aralarına bir yabancı gelir ve muhabbetlerine katılır.daha sonra bu konuşmalar nazilerin kulağına gider ve bu insanlar tutuklanır.filmde Faşistlere ağır eleştirilerde bulunulup antimilitarist sohbetler kullanılmış.Eğer tekrar dirilirsek ve seçme şansımız olursa iyi ama çileli bir yaşam mı yoksa kötü ama rahat bir hayat mı seçeriz sorusu irdelenmiş(eğer reenkarnasyon varsa).Vicdan muhasebesi yapmanız gerekecek.Unutulmaya yüz tutmuş bu şaheseri izlemenizi tavsiye ederim.
1966 sovyet rusya yapımı larisa shepitko filmi.emekli kadın pilot Nadezhda Petrukhina'nın hayatını anlatan başarılı bir yapım.erken yaşta ölen larisa shepitkonun filmografisindeki 4 filmden biri.yaşasaydı büyük işlere imza atacaktı larisa ancak malesef ömrü yetmedi.
Türkçeye Sarı köpeğin yuvası diye çevirilmiş Byambasuren Davaa filmi.Yönetmenin 2.filmi. Oldukça güzel görüntülere sahip ve doğanın içinden bir film.Kesinlikle izlenmesi gereken bir başyapıt.
1990 iran yapımı Dariush Mehrjui filmi.Karısı tarafından terkedilen Hamoun nerede hata yaptığını sorgulamaya başlar ve hayat hikayesini öğrenmeye başlarız.Tarkovskinin Zerkalosunun Fellininin otto e mezzosunun iran sinemasındaki karşılığı diyebiliriz.Gerçi otobiyografik değil ama oldukça benzerlikler taşıyor.Aynı tadı aldığımı söyleyebilirim.
Psikolojik yönü ağır basan bir film.Rüya sahneleri ve geriye dönüş sahneleri oldukça etkileyiciydi.Hz. ibrahimin oğlunu Tanrıya kurban etmesine de değiniyor.Mehrjui filmde Soren kierkegaard'a selamını da vermiş.Oldukça etkileyici bir film.Şiddetle tavsiye ederim.