ben en çok senin gülüşünü özledim.
ekmeği aramaz oldum gülüşün kadar.
sen güldüğün zaman gül reçeli damlar dudaklarından.
ben en çok adımı senden duymayı özledim.
öyle bir şeydin işte sen, akıllara zarar gönlüme yarardın
atakan gülgar
---
/ ölüm orucumun iftar saati
şimdi senin yaşadığın şehirlere buz gibi yangınlar yağıyordur.
acımasız bir avcının avucunda ölü bir kuş gibi yatıyordur gövden.
kim bilir hangi yabancının gözlerini yoruyordur güzelliğin.
hangi acemi terzinin makasında can veriyordur hint kumaşı tenin.
dünyanın 8. harikası o kutsal vücudunu darmadağın ediyordur defineciler.
bana akrostiş şarkılar söyleyen o altın kalbini bulup çok ucuza bozdurmak isterler.
her şeyi bırak gel benimle,
bir yudum sevinç gözyaşıyla ölüm orucuma son ver.
ezan sesiyle gelişin, ömrümün açlık grevine iftar saati olsun.
bağıra bağıra aşk fısılda dudaklarıma, ağzım öpüşlerinle dolsun...
atakan gülgar
---
/ hatırlatma
italya'ya gitmiş olabilirsin
yılın en şık ve en pahalı gömleğini satın almış olabilirsin
her akşam o gömleğin düğmelerini sen çözüyorsan yalnızsın demektir.
son model bir cep telefonun olabilir
göz alıcı işçiliği ve hafızasında yılın en iyi şarkıları da olabilir.
seni sadece yanlış numaralar arıyorsa bir yerde yanlış yapıyorsun demektir.
saraylara benzeyen bir evde yaşayabilirsin
odalarında kimselerin yaşayamadığı zevkler yaşayabilirsin.
yatak odanda yalnız başına uyuyorsan ölü gibi yatıyorsun demektir.
herkesin imrendiği kariyerli bir işin vardır.
her ayın 15'inde hesabına ödenen yüklü miktarda maaşında vardır.
çiçekçinin, sinemanın veya restoranın yolunu bilmiyorsan fakirsin demektir.
gündelik ilişkilerle ömrünü sürebilirsin.
geceleri sahte sevgi sözcükleriyle tenini yabancı tenlere sürebilirsin.
içinde sev geçmeyen bir sevişme yaşıyorsan eğer kalbin taş düşürüyor demektir.
atakan gülgar
---
/ ankarada aşk
'yar'yüzüme düşüşün yarçekimi, yar gözünden düşüşüm can çekimidir.
yarin yürekten çekilmesine halk arasında kan'çekimi denir.
çünkü aşk'ın hükümeti, ihanetin darbesiyle çekilir...'
biliyor musun?
tanrı'nın karaladığı alın yazımın boşluklarına adını yazıyordum.
seni bulduğuma sevinmek içindi bütün acılara göğüs gerişim.
yazı bu denli çıldırasıya arzu edişim sendendi.
yorgun kış günlerinde başucumda nöbete durdu özlemlerin.
her sabah tekme tokat uyandırdı sana kavuşabilmenin dayanılmaz isteği.
uykularımı kırbaçlayan arsız sabırsızlığım bütün rüyalarımın ihalesini kazandı...
biliyorsun
aramızdan su sızmasın diye yağmurlu günlerde birbirimize sarılacaktık.
müminin orucu tuttuğu gibi tutacaktım ellerinden.
kimsenin gücü bana yetmeyecekti.
paha biçilmez sevgim gözlerini kamaştıracaktı.
geldiğin caddelerin duvarlarına pencereler çizecektim.
ayak seslerin kuşları gülümsetecekti.
şarkı söyleyerek yürüyecektin dilenciler sana selam duracaktı...
sen benliğimde gişe rekorları kıran bir düş'tün.
cephende düşmüş yaralı benliğimi omuzlayıp yollarına düştüm.
serin bir yaz sabahı varabildim ankara'ya.
öksüren binalar, henüz ısınmamış yollar ve hala uyuyan ağaçlar karşıladı beni.
elimde ılık avucuna randevum,
önümde şüpheli bir paket gibi duran bulabilme olasılığım.
kimselerin davetlerine aldırmadım inan,
seni aradım ankara'nın tıka basa boş sokaklarında.
yoktun ya, gövdesi dolu, başı boş'tum...
kendine ne kadar büyük bir coğrafya açmışsın içimde, dünya haritasına sığmıyorsun.
ne devasa bir özlemdir ki bu, hasretini nereye koysam almıyor, taşıyorsun.
kepenkleri seni görebilmeye açılmış faltaşı gözlerimle yabancı suratları yokluyorum.
kızılay'da otobüs duraklarına önceden sözleşilmiş buluşmalar yağıyor.
sakarya'da önünden geçtiğim lokantalardan tokuşturulan kadeh sesleri duyuluyor.
ve anlıyorum ki ankara'da her şey en az iki kişilik yaşanıyor
hafta sonları rengarenk çankaya'da siyah beyaz filmler seyrediyorum.
ankara'da gece bekçilerine rakip seni bekleyişlerim oluyor.
gündoğumları nurtopu gibi gelmeyişlerini doğuruyor.
kürtaj oluyor seni bulabilme ihtimallerim.
bütün ölü doğumların kulağına adımız fısıldanıyor.
belli ki tanrı bizi gülüşmelerin sonuna nokta nöbetine koymuş.
koşuyoruz ama gülüşmelerin sonuna bile yetişemiyoruz.
o yüzden ayrılık tek celsede fişimizi çekiyor.
bizim buluşmamız dünyanın en zor buluşu olmalı ki hala icat edilemedi yanyana duruşumuz...
diş ağrısı sancısıyla zonkluyor içimde dolgu yapmanı bekleyen boşluğun.
ne kahrolası bir ev sahibim ki ben her gece yatıya kalıyor yokluğun.
seni hatırlatmayan ne varsa kovuyorum hayatımdan.
bütün alışkanlıklarım sana benziyor...
hey gidi güzelim ankara, sen adamı fransız vatandaşı yaparsın.
çünkü o'nsuz kimsenin dilini anlamıyorum bu şehirde...
sendin aşıma tuz, ağrıma şurup.
sendin haneme ışık, sabrıma selamet.
sen benim ilk dansım son şarkımdın.
gaz lambasının yalanı gibi söndün yatsıya kalmadan.
şimdi uyandığıma üzüldüğüm rüyaların sahibi sensin sevgili...
gidiyorum
ardımda kızılay, sakarya, tunalı, maltepe ve ulus'u görgü tanığı bırakıyorum.
seni çıldırasıya arayışlarımın robot resmini çizecekler sana.
fotomontaj hayallerimi aşti'de bir çöp kutusuna bırakıp dönüş otobüsüne biniyorum.
erkeğe erkek yanı, kadına kadın yanı koltuklar yalnızlar için ayrılıyormuş anlıyorum...
infilak ediyor seviş'lerim.
boynu bükük geri dönüşlerime tek görgü tanığı ben oluyorum.
şimdilerde,
varlığıma kuduz bir köpek gibi saldırıyor yokluğun.
sana hizmetkar vücuduma bıraktığın terk edişinin diş izlerini,
nüfus cüzdanım gibi yanımdan ayırmıyorum...
ben türkiye kadar yalnızım, sen b'aşk'entim ankara gibi yorgunsun...
atakan gülgar
---
/ ölü doğum
ayrılığa hamilesin.
ihanete aş eriyorsun.
aklında nur topu gibi terk ediş,
kalbinde yeni ilişkinin tekmeleri var.
ama artık çok geç sevgili.
menopoza girmiş sadakatin.
defalarca tedavi ettirsen de senliğini.
benden öyle ölü doğum yapacak kalbin
atakan gülgar
---
/ gözyaşartıcı
korkarım şimdi kalkıp gideceksin.
yanaklarımı avuçlayan kanatların gidecek.
terk ettiğin mesken herkese dar gelecek.
insanlar susacak ışıklar sönecek.
bakışların yüzümden akıp ayaklarına dökülecek.
baş ağrısı olup yerleşecek yokluğun aklıma
korkarım şimdi kalkıp gideceksin.
uzaklarda senden uzak birine uzanacaksın.
bir yeraltı treni turnikesi ısıracak koparacak seni benden.
gözlerin manasız dalgın boşluklara kapanacak.
korkarım şimdi kalkıp gideceksin.
oturduğun ahşap sandalye kimselere yer vermeyecek.
sakarya sokağına mahcup bir şaşkınlık bırakacaksın.
şarkılar soğuyacak, kavuşmalar ayrılığa benzeyecek
kızılaya kadar eşlik edeceğim sana.
şefkat bulaşmış ellerin ellerimden ayrılıp, belinin altına düşecek.
sırtını bana vereceksin, bedenin karşımda usul usul küçülecek.
gözlerimi kırpmadan bakacağım ki ardından,
kırptığım an bile eksik kalmasın diye senle anımdan
gözaltına alacağım vücudunu, tutuksuz yargılayacağım seni.
görüş gününde serbest bırakınca ellerini, etimden et gidecek.
güzelliğinin kokusu üzerime sinecek,
aklımdan çıkmayacak yokluğunun inatçı lekesi.
korkarım şimdi kalkıp gideceksin.
göz yaşartıcı bombalar bırakacaksın kucağıma.
bu şiir her gün seni bana taşıyacak.
duyu organlarımı darmaduman edeceksin.
kimsenin gidişi senin ki kadar görkemli olmayacak.
ödüm kopuyor ki şimdi sen kalkıp güle oynaya gideceksin
atakan gülgar
---
/ kalbimdeki ben'sin
sen benim doğum günümsün yar, huzurumun yıldönümü, aşkın nikah şahidisin.
aklımı kaçırıp fidye istiyorsun, beni bensiz bırakmakla tehdit ediyorsun.
lal olmuşum duymuyorum kimseyi, çünkü öğrenebildiğim tek dil doğumda kulağıma fısıldanan ismin.
incir çekirdeği kadar yerim olsun kalbinde, üşenmem incir ağacı dikerim gönül bahçene.
salisem, yirmibirinci yüzyılım, şuanım, az sonram, gelecek sene bugünüm.
el yapımı şenliğin süslüyor yüzümü, içimde varlığın cıvıldıyor her gün...
birbirini çok seven ve zor günlerinde birbirine fedakarlık etmelerine rağmen gün gelince mesafe yüzünden ayrılıp daha sonra yeniden bir araya gelen sevgililerden birinin diğerini ikna etmesi için ne yapması gerektiğini bilemediği sorunsal durum.
bir halt olmayacağı önceden belli olmasına rağmen basına; "terör konusunda iş birliğimiz sürüyor, pkk için istihbarat paylaşımı yapacağız, abd - türkiye iki dost ülkedir ve düşmanlarımız ortaktır" gibi balon açıklamalar yapılacaktır.
yani kısaca yine vuvuzela çalınacaktır.
oysa perde arkasında; "ortadoğu'nun alacağı yeni şekli konuşulacaktır"
obama - tayyip nasıl gidiyor bop projemiz?
tayyip - herşey yolunda başkanım, insanlar bana itaat ediyor.
obama - aferin tayyip, sen medyada israil'e meydan okumaya devam et, israil sana yeni konuşmalar hazırlayacak.
türkiye futbol federasyon'unun almış olduğu son karar ile seyircisiz maç ayıbının önüne geçmiştir. böylece cezalı maçları kadınların ve 12 yaş altı çocukların ücretsiz izlemesine izin vermiştir.
bu uygulama ilk kez "fenerbahçe - manisaspor" maçında yapılmıştır.
10.000 seyirci gelmez denilen maça 45.000'ne yakın kadın ve çocuk taraftar gitmiştir.
ne yazık ki daha taraftar olabilmeyi becerememiş bir grup topluluk ise ilk kez uygulanan bu medeni uygulamadan türkiye adına feyz alacağı yerde photoshop terk fotomontaj fotoğraflar yapıp aklı sıra komik olduğunu düşünüyor.
hayatlarında ilk kez maça gitmiş ve ofsayt gerekçesiyle sayılmayan buz gibi gol için sevinen kadınlarla dalga geçen bir zihniyetin bir taraf topluluğu olması ne kadar gerçek ve acıdır.
oradaki kadın taraftarlara laf atıyorsunuz da, acaba eşiniz hayatında hiç maça gitti mi?
ben amerikanın projesi olan 'büyük ortadoğu projesi'nin eşbaşkanıyım diyen başbakan recep tayyip erdoğan'ın ortadoğuda çılgınlar gibi sevilmesinin ilginç tablosudur.
atakan gülgar'a ait olan popüler ve sevilen bir şiir.
'yar'yüzüme düşüşün yarçekimi, yar gözünden düşüşüm can çekimidir.
yarin yürekten çekilmesine halk arasında kan'çekimi denir.
çünkü aşk'ın hükümeti, ihanetin darbesiyle çekilir...'
biliyor musun?
tanrı'nın karaladığı alın yazımın boşluklarına adını yazıyordum.
seni bulduğuma sevinmek içindi bütün acılara göğüs gerişim.
yazı bu denli çıldırasıya arzu edişim sendendi.
yorgun kış günlerinde başucumda nöbete durdu özlemlerin.
her sabah tekme tokat uyandırdı sana kavuşabilmenin dayanılmaz isteği.
uykularımı kırbaçlayan arsız sabırsızlığım bütün rüyalarımın ihalesini kazandı...
biliyorsun
aramızdan su sızmasın diye yağmurlu günlerde birbirimize sarılacaktık.
müminin orucu tuttuğu gibi tutacaktım ellerinden.
kimsenin gücü bana yetmeyecekti.
paha biçilmez sevgim gözlerini kamaştıracaktı.
geldiğin caddelerin duvarlarına pencereler çizecektim.
ayak seslerin kuşları gülümsetecekti.
şarkı söyleyerek yürüyecektin dilenciler sana selam duracaktı...
sen benliğimde gişe rekorları kıran bir düş'tün.
cephende düşmüş yaralı benliğimi omuzlayıp yollarına düştüm.
serin bir yaz sabahı varabildim ankara'ya.
öksüren binalar, henüz ısınmamış yollar ve hala uyuyan ağaçlar karşıladı beni.
elimde ılık avucuna randevum,
önümde şüpheli bir paket gibi duran bulabilme olasılığım.
kimselerin davetlerine aldırmadım inan,
seni aradım ankara'nın tıka basa boş sokaklarında.
yoktun ya, gövdesi dolu, başı boş'tum...
kendine ne kadar büyük bir coğrafya açmışsın içimde, dünya haritasına sığmıyorsun.
ne devasa bir özlemdir ki bu, hasretini nereye koysam almıyor, taşıyorsun.
kepenkleri seni görebilmeye açılmış faltaşı gözlerimle yabancı suratları yokluyorum.
kızılay'da otobüs duraklarına önceden sözleşilmiş buluşmalar yağıyor.
sakarya'da önünden geçtiğim lokantalardan tokuşturulan kadeh sesleri duyuluyor.
ve anlıyorum ki ankara'da her şey en az iki kişilik yaşanıyor
hafta sonları rengarenk çankaya'da siyah beyaz filmler seyrediyorum.
ankara'da gece bekçilerine rakip seni bekleyişlerim oluyor.
gündoğumları nurtopu gibi gelmeyişlerini doğuruyor.
kürtaj oluyor seni bulabilme ihtimallerim.
bütün ölü doğumların kulağına adımız fısıldanıyor.
belli ki tanrı bizi gülüşmelerin sonuna nokta nöbetine koymuş.
koşuyoruz ama gülüşmelerin sonuna bile yetişemiyoruz.
o yüzden ayrılık tek celsede fişimizi çekiyor.
bizim buluşmamız dünyanın en zor buluşu olmalı ki hala icat edilemedi yanyana duruşumuz...
diş ağrısı sancısıyla zonkluyor içimde dolgu yapmanı bekleyen boşluğun.
ne kahrolası bir ev sahibim ki ben her gece yatıya kalıyor yokluğun.
seni hatırlatmayan ne varsa kovuyorum hayatımdan.
bütün alışkanlıklarım sana benziyor...
hey gidi güzelim ankara, sen adamı fransız vatandaşı yaparsın.
çünkü o'nsuz kimsenin dilini anlamıyorum bu şehirde...
sendin aşıma tuz, ağrıma şurup.
sendin haneme ışık, sabrıma selamet.
sen benim ilk dansım son şarkımdın.
gaz lambasının yalanı gibi söndün yatsıya kalmadan.
şimdi uyandığıma üzüldüğüm rüyaların sahibi sensin sevgili...
gidiyorum
ardımda kızılay, sakarya, tunalı, maltepe ve ulus'u görgü tanığı bırakıyorum.
seni çıldırasıya arayışlarımın robot resmini çizecekler sana.
fotomontaj hayallerimi aşti'de bir çöp kutusuna bırakıp dönüş otobüsüne biniyorum.
erkeğe erkek yanı, kadına kadın yanı koltuklar yalnızlar için ayrılıyormuş anlıyorum...
infilak ediyor seviş'lerim.
boynu bükük geri dönüşlerime tek görgü tanığı ben oluyorum.
şimdilerde,
varlığıma kuduz bir köpek gibi saldırıyor yokluğun.
sana hizmetkar vücuduma bıraktığın terk edişinin diş izlerini,
nüfus cüzdanım gibi yanımdan ayırmıyorum...
ben türkiye kadar yalnızım, sen b'aşk'entim ankara gibi yorgunsun...
an itibariyle kanal d ana haber bülteninde ankara gündemini anlatan kanal d ankara temsilcisinin kurduğu cümlede geçen "mit müsteşarı kürdistan'a gitti" ifadesidir.
kadınlar kendilerini mutlu eden erkekleri severler ama mutsuz eden erkekleri daha çok severler, çünkü kadınlar mutluluğa sahip olmaktan değil mutluluğun peşinden koşmaktan zevk alırlar.
bir kadın için yeryüzünde her şey biraz eksiktir. tam olan hiç bir şey bir kadın için asla cazip değildir. kadın yüreğini meşgul etmekten hoşlanır. yüreği meşgul olan bir kadın aklını daha rahat kullanır fakat çoğu zaman yüreğinin aklına hükmetmesine engel olamaz ve duygusal penceresini açık bırakır. açık kalan duygusal pencere bir kalp hırsızı için fırsattır.
kadınların beslenme kültürleri farklıdır. çünkü bütün kadınlar övgüyle beslenir. onları ekmeksiz susuz bırakabilirsiniz ama asla övgüsüz yaşayamazlar.
şu da bilinmelidir ki kadınlar asla unutmazlar. o kadar derin bir hafızaları vardır ki unutkan erkekler orada boğulurlar. örneğin yıllar önce erkeğinin kendisine yaptığı bir hatayı şahadet döşeğinde dahi hatırlarında tutarlar. bu yüzden erkekler kadınları şeytana benzetirler. çünkü şeytanlar insanların geçmişte yaptıkları hataları unutmazlar ve daima o zaafından yararlanırlar. eğer siz bir erkek olarak kadınınızın intikamıyla karşı karşıya kaldıysanız kurtuluşunuz imkânsızdır. kadınlar için en lezzetli meze soğuk intikamdır. kadınların sabırlı olduklarını buradan anlayabiliriz. bekler ve hedefe ulaşırlar.
aldatmak konusuna değinmek gerekirse kadınların en anlaşılmaz özellikleri burada ortaya çıkar. bir kadın çok zengin, çok yakışıklı ve sağlıklı biriyle evliyken bile eşini aldatabilir. çünkü kadın eşini aldatıyorsa o erkek ya her şeyi tam yapmıştır ya da hiçbir şey yapmamıştır. aradığı her şeyi eşinde bulabilen bir kadının başka birine yönelmesi doygunluğa ulaşıp farklılıklar arama çabası veya ilkleri yaşama arzusundandır. erkekler şunu bilsinler ki kadınlar eşlerine çok güvenen erkekleri çok daha rahat aldatırlar. erkeğinin kendine güvendiğini bilmek onlara aldatma yolunda cesaret verir.
kadınların içinde kimselerin bilmediği özel bir oda vardır. hiçbir erkek o odaya ulaşamaz. kadınlar en lüks ve kalabalık mekânlarda bile yalnız kalmak için o odaya sığınabilirler. fakat ne ilginçtir ki o odanın anahtarı başka bir erkeğin içindeki özel odada saklıdır. kendi odasına gitmek isteyen bir kadın karşısındaki erkeğin odasının kapısını zorlayacaktır. tıpkı evinizin kapısının gece zorlanması gibi zorlanan kapılar insana daima heyecan verir. kadınlar ise heyecanın kölesidir.
eğer sevilen bir erkek olmak istiyorsanız sakın kadınınıza kendinizi anlatmayın. kadınlar kullanma kılavuzlarından hoşlanmazlar. ummadıkları bir anda hayatlarına girin onu şaşırtın çünkü sizin onu anladığınız kadar değil onun sizi anlamadığı kadar özel olursunuz.
kadınlar için değişmez tek bir gerçek vardır sahiplenilmeye tutkuyla bağlıdırlar. bazen işkenceye dönüşse de kıskanılmak onlar için sevgi gösterisidir. kendisini menfaat için elde tutan ve bu uğurda göstermelik kıskançlık salyaları döken erkeğine ruhunu teslim etmekten çekinmezler. ayrıca kadınlar sahip olma duygularına da gem vuramazlar. dünyanın en çirkin erkeğini onun gözünde yakışıklı yapan ona sahip olamamaktır. eğer o çirkin erkeğin başka talibi varsa o taliple kendini yarış içerisinde hisseder. o erkeğe sahip olduktan sonra doygunluğa ulaşır ve o erkeği serbest bırakır. bunu bir mağazada ki kıyafete de benzetebiliriz. örneğin bir mağazada sadece bir tane kalmış elbiseye sahip olmak için diğer müşterilerle yarışa girer ve o elbiseyi satın alır ama belki o elbiseyi bir gün bile giymeyebilir. kadınların alışveriş tutkusu bu yarıştan gelmektedir. dolu olan gardıropları yüreklerine benzer. alırlar ama kullanmazlar.
kadınlara yapmak istemedikleri bir şeyi yaptıramazsınız. sadece yapıyor gibi görünmelerini sağlayabilirsiniz. bir kadının vücudunu kapatmanız demek onun size ait olduğu anlamına gelmez. çünkü kadınları sadece gözlerinden teslim alabilirsiniz. örneğin arabistandan gelen turist kafilesinde ki bir kadınla sokakta karşılaştığınızda size bakışları her şeyi anlatmaya yeter. erkekler kadınlarına vücutlarını örterek değil ancak gözlerinde yer edinerek hakim olabilirler. gözü sizden başka kimseyi görmediği zaman mutlu bir birliktelikten söz edilebilir ama gözünden düştüğünüz anda ise düşenin dostu olmaz.
kadınların daima değişmez bir kuralı vardır; güce taparlar. fakat hiçbir kadını para ile satın alamazsınız sadece yanınızda olması için kiralamış olursunuz. gücünüzü kaybettiğiniz anda kadınınızı da kaybetmeniz büyük olasılıktır. ne tuhaftır ki kadınlar taptıkları şeylere de inanmazlar. para ile saadetin olmayacağını söyleyen saadet isimli bir kadın gün gelir servet adında bir adamla evlenebilir.
bazen de öyle bir an gelir ki elmas isimli kız mazlum adında yoksul bir gençle aşk yaşayabilir. buradan çıkarılması gereken sonuç yukarıda da bahsettiğimiz gibi kadınlar mutlu olmaktan değil mutluluğun peşinde koşmaktan zevk alırlar. onlar için daima bir şey eksiktir.
erkeklerin en büyük yanılgısı güzelliktir. her koşulda ambalaja önem verirler. erkekler güzel kadınların kusurlarını görmezden gelebilecek kadarda iştahlıdırlar. güzel bir kadını kaybetmemek uğruna göze aldıkları fedakarlıklar aslında kendilerini kaybetmelerine neden olur. bir kadının güzel olması o kadının iyi olduğunu göstermez. zengin erkeklerin mutsuz evlilikleri burada ortaya çıkar çünkü kadınların satın alınamayacağını az önce söylemiştim. yani nedir? kadın satın alınmaz güzellik satın alınır. ruhuna sahip olamadığınız kadınınızın etine sahip oluyorsanız kasaptan et alan bir erkekten farksızsınız.
hatırlarsanız kadınlar çiçek gibidir diye bir söz vardır. ama çiçekler albenili göründükleri kadar güzel kokmayabilirler. güzellikler erkekleri aldatmasın. dünyanın en güzel kadını size özel olandır.
yani kısaca, özel olan kadın güzel olandan daha güzeldir!
güzel bir kadına sahip olmak istiyorsanız onu güldürün ama kendinize değil!