Her insan bir taraf tutucu olma potansiyeline sahip olduğu için bir insana ait olan kanaldaki ve bir çok insanın çalıştığı bu kanal elbette bir taraf tutucusudur bu yüzden tarafsız kanal yoktur.
1891 yılında istanbul'da doğdu. Babası Kasımpaşa'daki Türabi Baba Tekkesi’nin son şeyhi Mehmed Ali Bey, annesi Lütfiye Hanım’dır.[1] Kasımpaşa Hadikai Marifet ve Mercan idadisi'nde okudu (1908). Devlet memuru olmasını isteyen babasının ciddi muhalefetine rağmen[2] Askeri Tıbbiye'ye girdi. Bu okulda milliyetçi fikirlerle tanıştı. 1914'te Tıbbiye'den mezun oldu.
Biz mezarsız ölüp giden Genç Atsızlarız
Tanrı bizden esirgemiş can tasasını
Sökük rütbe, ünsüz sıfat, makamsızlarız
Tek gayemiz; hakim kılmak Türk yasasını
Biz mezarsız ölüp giden Genç Atsızlarız
Dert etmeyiz fani ömrün fani kahrını
Her mevsimde sonrakine umut saklarız
Feda edip tatlı ömrün ilk baharını
Biz mezarsız ölüp giden Genç Atsızlarız
Sırtımızda bir yaralık boşluk kalmamış
Biz yine de ülkü adlı yara sızlarız
Hangi aşık ülküsünden murad almamış?
Biz mezarsız ölüp giden Genç Atsızlarız
Adımızı bile bilmez kısmet perisi
Dağ, taş uyur; biz usanmaz şaha kalkarız
Dünya alem görür neymiş Turan delisi
Biz mezarsız ölüp giden Genç Atsızlarız
Kutsal bilip saydığımız günler mazidir
Gelen güne kurban tatlı canlar adarız
Ölen ölür, yenilmeyen sağlar gazidir
Biz mezarsız ölüp giden Genç Atsızlarız
Ak alınla kara talih süren de biziz
Çöp Türk’ünse, bir çöp için orman yakarız
Birimizin yoluna kurban olsun hepimiz
Dağ 2 filmi Türk sinema tarihindeki çekilmiş en iyi filmlerden biriydi bence Türk'ün gücünü ve Türkmenlerin yaşadığı zülümleri bir parçada olsa gösteren harika bir film her Türk'ün izlemesi lazım....
3 Mayıs "Türkçülük Günü" değildir. Türkçülüğün günü olmaz. Ömürlüktür.
3 Mayıs "Milliyetçiler Günü" hiç değildir. O gün yargılanan dışında kimse ona ad koyamaz.
3 Mayıs Türkçüler Günü'dür.
Kimse onu Türkçülerin elinden alamaz !
Türkçüler Günü'nüz bir kere daha kutlu olsun.
Caner KARA
Siyasetçinin huyudur.
Birlikte yola çıktığı kimseleri, yolda bulduğu müteahhitlere değişir.
Partiler yatırım ortaklığına dönüşünce, dava adamlarının yerini iş adamları alır.
Bir düşünce adamı olan Nihal Atsız, baba tarafından aslen Gümüşhaneli olmalarına rağmen, babasının deniz subayı olması nedeniyle istanbul’da doğmuş ve orada yetişmiştir. Türkiye’nin komünizm, islamcılık ve kürtçülük gibi zararlı akımlardan etkilendiği ve Türklüğün bu üç cepheye karşı savaş verdiği bir ortamda, Türk budunu olarak varlığımızı korumanın bir yolunu araştıran Atsız, çok geçmeden kurtuluşun Türk milliyetçiliğinde –yani Türkçülükte– olduğunu öğrenmiş ve yaşamının sonuna kadar bu ülküyü Türk ırkı üzerinde hâkim kılmaya çalışmıştır.
Atsız, dil, tarih ve edebiyat alanında dönemin önde gelen bilim adamlarından dersler almış, bu alanda uzmanlaşmaya çalışmıştır. Şu anda bile üniversitelerin dil, tarih ve edebiyat bölümlerinde okutulan kitapların yazarlarının birçoğuyla aynı sınıfta okumuş veya onlarla düşüncelerini paylaşacakları ortamlarda bulunmuştur. Bu nedenle kendi alanında uzmanlaşması ve geniş bir görüşe sahip olması uzun sürmemiştir. Yaptığı bilimsel çalışmalar ve yazdığı kitaplar, onun ciddi ve çalışkan bir bilim adamı olduğunun apaçık kanıtıdır. Bu nedenle Atsız, her şeyden önce bu kimliğiyle takdir görmesi gereken bir şahsiyettir. Yaşadığı dönemin en usta tarihçilerinin ve dilcilerinin bile üzerinde çalışmaya çekindiği konuları, en ince ayrıntılarına kadar araştıran, bilimsel alanda çok değerli eserler bırakan Nihal Atsız’ın yaşamı boyunca süren çalışmaları, kitap ve makalelerinin sayısıyla bile anlaşılabilmektedir.
Atsız, yaşamı boyunca Türkçülüğünden hiç taviz vermemiş, yazdığı makaleler ve çıkardığı dergiler yüzünden birçok kez mahkemelik olmasına, tabutluklarda işkenceler görmesine rağmen düşüncelerini kararlılıkla ve haykırırcasına savunan bir ülkü eridir. Sert üslubu ve kararlı duruşu, her ne kadar Türkçülüğe karşı olanların –çoklukla da Türk soylu olmayanların– düşmanlıklarına neden olmuşsa da, bu kişilerin verdiği zararlar Atsız’ın bir bozkurt gibi başı dik yaşayışında en ufak bir tavize neden olmamıştır. Atsız, olgun ve üstün bir kişiliğe sahip ciddi bir karaktere sahip olduğundan, yine takdir edilmesi gereken bir dava adamıdır.
Geçen yüzyıl içinde romanlar, şiirler ve öyküler yazan çok yazar / şair vardır; fakat bunlar içinden çok azı Atsız gibi büyük bir kitleyi harekete geçirebilmiştir. Atsız’ın yazılarından ve derslerindeki konuşmalarından etkilenen milyonlarca Türk genci, Türkçülük bayrağının birer taşıyıcısı olarak ülkülerine bağlı kalmış, baş koydukları yoldan dönmemişlerdir. Bugün de Atsız’ın romanlarını okuyanlar, Türklük sevgisiyle kendilerinden geçmekte, ruhlarıyla uçup gittikleri Tanrı Dağı’nda bir destanı yaşıyormuşçasına esrimektedirler. işte böyle etkileyici ve sürükleyici yazılar yazdığı için Atsız yine takdire şayan bir yazardır.
Tengri, Eski Türkçede Tanrı, Gökyüzü; Eski Türklerin ve Moğolların inancı Tengricilikte Gök Tanrı (Kök Tengri) ya da Gök'ün yüce tini (ruhu) dir. Aynı zamanda Orhun Yazıtları'nda ilk çözümlenen sözcük olup yazılışı tengri şeklindedir.
TENGRi BiZ MENEN TANRI TÜRK'Ü KORUSUN YÜCELTSiN....
KAHRAMANLIK
Kahramanlık ne yalnız bir yükseliş demektir,
Ne de yıldızlar gibi parlayıp sönmektir.
Ölmezliği düşünmek boşuna bir emektir;
Kahramanlık; saldırıp bir daha dönmemektir.
Sızlasa da gönüller düşenlerin yasından
Koşar adım gitmeli onların arkasından.
Kahramanlık; içerek acı ölüm tasından
ileriye atılmak ve sonra dönmemektir.
Yırtıcılar az yaşar... Uzun sürmez doğanlık...
Her ışığın ardında gizlidir bir karanlık.
Adsız sansız olsa da, en büyük kahramanlık;
Göz kırpmadan saldırıp bir daha dönmemektir.
Kahramanlık ne yalnız bir yükseliş demektir,
Ne de yıldızlar gibi parlayıp sönmektir.
Bunun için ölüme bir atılış gerekir.
Atıldıktan sonra bir daha dönmemektir...
Hüseyin Nihal Atsız .