erkeklere has bir özellik değildir bu durum. insan vasfı taşıyıp taşımamakla ilgilidir.
ha erkek ha kadın ne fark eder ki...yalan kötü şeydir. söylemeyin, başkasının söylemesine çanak tutmayın.ayıp.
aldığı parayı hak edip etmeme konusunda az biraz düşünmesi gereken bir duruma sebebiyet vermiştir. bir amacı var mıdır? bence yoktur. mutsuzdur. canı sıkılıyordur. ama olmaz öyle.
sadece yolculuk yapmaktır insan olana.
ama yok kendi pis kokusunu pahalı parfümlerle sindirmeye çalışan biri için o işçinin alın terinin kokusu, emeğinin ibaresine pis demek sadece kendi bayağılığı gösteren durumdur.
işsizlik...
ama tabi bazen(her zaman değil) bu durumu genç bünye kendisi de sağlıyor olabiliyor.iş beğenmeme, bulduğuna burun kıvırma, kısa yoldan zengin olma isteğinin ağır basması tabi ki bulnarın nedeni.
sorunsal falan değildir. kızlar da tipe önem verir.tam bu konuya cuk oturacak bir hikaye gelir halil cibran'dan aklıma...
elbiseler
"bir gün "güzellik" ve "çirkinlik" bir deniz kenarında karşılaşırlar. hadi denize girip yıkanalım" dediler birbirine. soyundular ve denize girip yüzdüler. sonra "çirkinlik" sudan çıkarak "güzelliğin" elbiselerini giydi ve gitti. daha sonra "güzellik" çıktı sudan, fakat elbiselerini bulamadı. kendini çıplak hissedip utandı ve mecburen "çirkinliğin" orada kalan elbiselerini giydi ve kendi yoluna gitti.
ve o gün bu gündür insanlar "güzellikle çirkinliği" birbirine karıştırırlar. ama yine de "güzelliğin" yüzünü önceden görmüş olanlar elbisesine rağmen onu tanırlar. ve yine "çirkinliğin" yüzünü önceden görenler elbisesi onu saklamaya çalışsa da onu tanırlar."
yani kısacası insanlar hakkında herkes yanılır. maksat insanın dışını değil içindeki iyiliği güzelliği görebilmekte.
beni piskopata bağlayan, elimden düşüremediğim, öldü diye günlerce ağladığım çocukluk oyuncağım. ya da oyuncaklarım. yalnız şunu seneler sonra anladım ki benim gibilere bebek, böcek, misket, top, ip gibi canlı ortam oyuncakları gidermiş. teknolojiye geçiş kısmı uymszmış yani. aptallık işte, çocuk aklı.
topuklu ayakkabının da rahat olanını bulmuştur. çeşit çeşit almıştır. her gün de giyer. hatta işe spor ayakkabı ile gidip iş yerinde topuklu da giyebilir. yapar yani sorun yok.
fark etmek, hayal etmek, hissetmek, başkasının hayalini sahiplenmek, ait olmak, dışında olmak, hiç olmamak, var olmak, düşüncelerine hakim olmak, bilmek, öğrenmek, bazen sadece eğlenmek, kaybettiğini bulmak, susmak, kendinle konuşmak, anlamak, sessizliğin içinde sesini duymak, hayatı harflerin dizilişinde anlamak...her kitap bir hayat:)
artık gözlüğün hoş bir aksesuar olduğu göz önüne alındığında sadece gözü bozuk olmayan kızların da çok rahat bir şekilde gözlük takarak bu sınıfa dahil olduğu gruptur. gözlük candır. çeşit çeşit takılır.
baştan aşağı boş lakırdı.
bu başlığa yazıyor olmak bile aslında oldukça sinir bozucuyken, o hakkı ne sen verirsin ne de sen alırsın. Allah tez zamanda acil şifalar versin ki o güzel gülüşüyle yine sağlığına kavuşsun.
ne yazık ki lise bitiminde herkesin üniversite mezunu olması gerekliliği insanlar üzerine basar ki lisedeyken başlarsınız dersanenin o berbat eğitimine. berbat dediğimie bakmayın aslında evet okullardan çok daha iyi. ama bunun sebebi tabiki devlet okullarında verilmeyen eğitimdir.
alışkındır aslında bünye taaaa ilkokuldan başlar kurslara. çünkü yarıştadır; hangi okul, hangi bölüm falan derken zaten bir dünya para dökülür yollara.
eğitim bir nevi dersanelere peşkeş çekilmiştir. tabiki bunun sadece ilköğretim düzeyinde kalmamamış olmasıdır kpss kuırsları. sınavlar artık hayatın heryerinde olmasından dolayıdır kpss'nin bu kadar ilgi görüyor olması ve ondan sebeptir ki işsizlik deryasında kaybolanın kpss'ye sarılıyor olması.
düşünün bir kere, aslında öğretmen olduğu halde hatta diplomanız olduğu halde bu sınavı geçerseniz işinizi yapacak olduğunuzu. yani 4 veya 5 sene okumuş olmanız, okulda vermiş olduğunuz dersler, diplomanız hiçbir şey ifade etmez. varsa yoksa artık kpss. hatta bu sınavdan geçiyor olmanızın barajını da belirleyemezsiniz. bir öğretmen alımında 40.000 öğretmen alırlar. ama sizin branşınız sadece 150 dir. belki o kadar bile değil. bazı bölümler 60 la atanırken siz 85 le açıkta kalırsınız. sonuç bu sınava asılındır. lan dersiniz daha ne kadar asılıcam. 85 aldım açıkta kaldım. devlet baba atamadı beni. nitelikli öğretmen değilmişim. vay arkadaş neymiş bu nitelikli, kaliteli öğretmen, 60 alıp atanan mı yoksa 85 le açıkta kalan mı?
sonuç mu kpss'ye daha fazla çalışmak gerek dersin ve yine gidersin dersaneye. ne de olsa umut dünyası.ama değişmez tabi hiçbir şey.
dersanelere kökten karşı çıkan biri olarak, eğitim sisteminin s'sinden bi'haber olmuş bir toplumda dersanenin sadece kpss için oluyor olması bile tuhaftır. her şey için dersane. kapanmasınlar hatta ya.(!)
bitene kadar canını çıkaran ama sonrasında yani hani o mezuniyette vay be bitti 5 koca sene dedirten aslında koca bir boşluk. hatta bazen,"başa dönebilir miyim?" sorusu bile geliyor akıllara.
gerçi bu soru okul bitiminden sonra yaklaşık 3 4 seneyi devirdiğin vakit geliyor ama olsun. hayatın zorluğu ya da bazen can sıkıntıları yük olunca ölesine bir anda geliyor akla ahhh dedirtiyor ama bitti işte demek yüze gerçeği vuruyor.
hani sabahın kör vakti kalkıp okula gitmeden önce doyumsuz bir şekilde izlediğimiz o unutulmaz çizgi filmlerinin verdiği tat varya işte ben bu diziyi izlerken bu tadı alıyorum. hiçbir bölümü, anı beni sıkmıyor. eğleniyorum, mutlu oluyorum.
hep olmak istediğimiz, yaşamak istediğimiz hayatı yaşıyorlar ve bunu bu hayatta şu meşgalede başaramayacak olmamız belki de leyla ile mecnun'u daha bir farklı kılıyor. her daim izlenir, hatta tekrarları bile izlenir. o kadar da güzel işte. ilerledikçe bölümler azalmadı kalitesi aksine arttıkça arttı. allah yolunuzu açık etsin.
düzeltilmeye çalışılan eğitim sisteminin anası ağlatan vazgeçilmezlerden biri.
hayırgerçekten anlam veremiyorum. yahu kadrosu boş olan bir ilçenin doktoru yerine bir mühendis aldığınızı ben hiç duymadım. ya da bir hemşire yoksa işletme mezunu oraya girmiyor ben bu işin üstesinden gelirim diye.
nasıl bir kafa nasıl bir zihniyetse bu eğitim gibi önemli bir konuda yani doktorun, mühendisin, hemşirenin hadi geçtim bunları bizi yönetecek olanların yetişeceği okullarda bir maliye mezunun matematik dersi vermesini nasıl kabul edersiniz. ücretli öğretmenlik gibi sadece mevsimlik işçi hakları tanınan ama adına öğretmenlik denilen bir işin yapılmasına, eğitim sistemini düzeltmek isteyen bu hükümet nasıl izin verir?
40.000 lik öğretmen atamasında açmadığı kadroları, alan değişikliğine açarak nasıl insanların haklarını yer? ki herkes hakkına razı olacak diye açıklama yapan insanlar bakanken. bu mu hak acaba?
hakkaniyetli bir kadro dağıtmayıp insanların son umutlarını da ellerinden alan bir sistem var bu ülkede. kpss yi kaldırmayıp üzerine alan sınavı yapan, cevap olarak daha nitelikli öğretmenler alacağız diyen ve gerçekten söylediklerini yiyerek ücretli öğretmenleri okullara sokan bir sistem. öyle ki bu sistem bir okulda kpss engelini atlatamamış bir öğretmeni sisteme dahil ediyorken bunda bir gariplik görülmüyor.
55 le atanan nitelikli öğretmenler şuan okullarda ders verirken 85 le açıkta kalan niteliksiz öğretmenler ne yapacakları konusunda hindiye döndü düşünmekten.
umalım ki bu sistemin düzelmesini topyekün istemeliyiz. atanamayan öğretmen sorun etmemeli bunu, çocuğunu okullarda okutacak veli de bilmeli ki öğretmenlerin derdi sadece iş bulmak değil.
tez zamanda milli eğitimin başından alınması gereken kişi. tamam o gidince farklı bir politika ortaya çıkmayacak belki ama gerçekten yakışmıyor o makama.
nedense hiç kimsenin umursamadığı skandal. zaten skandal olma boyutu da sadece sınava girenler arasında.
saçma sapan şike davasında bile ortalığı ayağa kaldıran bir hükümetin, muhalefetin, basının vs. olduğu bir ülkede eğitim sisteminde ortaya atılan böyle bir iddaya kimsenin itibar etmiyor olması gerçekten şaşılası bir durum.
hmm elden giden eğitim öğretim sistemi değilse artık, haklılar tabi.
şımarıklık, görmemişliktir. ve bu görmemişliği de dünyaya duyurmaktır. zaten bu insanlar da türkiye de yaşamıyordur büyük ihtimalle. artık dünyadan bir haberlerse.
verilen verginin hesabını yanlış yerde sormaktır bu başlığın tanımı.
şöyle ki; öğretmenlikse eğer bu konunun muhattabı öncelikle yapılan tatil ya da alınan maaşla değil o öğretmenin yetkinliği ile ölçmek lazım bir şeyleri sorgulamaksa niyet. ayrıca hakkıyla görevini yerine getiren bir öğretmen için yapılan tatil de üç ay falan değildir. ama bazıları da vardır ki bütün yıl yatar bütün yıl sadece devlette bir kadroyu dolduruyo olmanın vermiş olduğu rahatlıkla zaman geçirir sınıfta.
bütün bir seneyi tek bir kitaptan konu anlatarak ve hatta o kitaptan soru sorarak ve öğrenciye verdiği 10 sorudan 5'ini sorarak geçirir. sonrasında öğreniciye vermiş olduğu bol notlarla mükemmel bir öğretmen olduğunu falan sanır.
ne yazık ki devlet tekelinde olan bir eğitim sistemi ile ancak bu olur öğretmenlerin de öğrencilerin de hali. bütün öğretmenler aynı kefeye girmez ayrıca. devletin yaptığı yanlıştan kimse de sorumlu değildir.
bir de siz ki memurunuzu saçma sapan bir sınavla seçiyorsanız, siz ki öğretmeninizi seçtiğiniz sınavda ortaya atılan kopya iddalarına daha araştırma bile yapılmamışken tertemiz bir sınav diyebiliyorsanız, siz ki bir şike davasında bile dünyaya rezil olmayı biz türk sporuna hizmet ediyoruz diyerek aylarca sürdürebiliyorsanız inanılır gibi olmnuyor işte sizin eğitim sistemini düşündüğünüz. kpss gibi berbat bir sınavla insanların hakkını yiyerek hakkı olmayana hak vererek düzelmiyor işte sistem.
çok beklemeye gerek kalmıyor bir sene sonra peşkeş çekilen kadrolardaki insanlar aslında gerçek yüzlerini ortaya koyuyor. öğretmen diye sınıflarda sadece sürüye çobanlık yapsın mantığı ile sınıflara gönderilen memurların yetkinliği ise sadece kıytırıktan girmiş olduğu son derece haksız bir sınavla ölçülüyor. sonrasında mı?
bir öğretmen - ki aldığı pedagojik formasyonun tam aksine - derse girdiği sınıflarda öğrencilere ağza alınmayacak laflar ediyor, sonrasında alınan tüm başarısızlıkları aptal olduğunu düşündüğü öğrencilere yüklüyor ve belki de onun 3 aylık tatilini sorgulamak gibi aptal bir yanılgıya düşmek kalıyor payımıza.
sistemin başına bakmak lazım sonucuna değil.
bunu söyleyip sonrasında demokrasiyi, özgürlüğü, insan haklarını savunuyorum der bu kişi. Hani çeliştiğinin farkına varmaz da. Aklı fikri -ki akıl tutulması yaşadığından düşünemez de- kendinden farklı olanla uğraşmaktır. Yazık, şekiciliğin son noktasıdır aslında farketmiyor olsa da.